16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ 16 HABERLER Öğretmenler deprem ve terör nedeniyle istifa ediyor GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Dünya ve Biz YERYÜZÜNÜN en güçlü devleti, halkının eğitim düzeyi fena değil; üniversiteleri, düşünce kuruluşları, gönüllü ya da inançlı hayır kurumları binlerce. Bir bakıyorsunuz, öyle bir Amerika Birleşik Devletleri’nin hükümeti Suriye’deki iç savaş durumunun iyice kötüleştiğine, trajikleştiğine, Esad güçleriyle Hür Suriye Ordusu denen isyancılar arasındaki kapışmanın bölge ve dünya barışı açısından zararlı olmaya başladığına kanaat getirmiş ve... Ne yapmış dersiniz? Resmi ajansların bildirdiğine göre, Suriye’deki trajedinin bir an önce sona ermesi için isyancılara silah yardımı yapılarak hükümet güçlerinin yenilmesini çabuklaştırmaya karar vermiş. Yalnız, yapılacak yardım hafif silahlarla sınırlı olacak, ağır imha silahlarını kapsamayacakmış. Birleşmiş Milletler diye devletler arası bir örgütün bulunduğu ve o örgütün dünya barışını etkili biçimde koruyabilmesi için bir Güvenlik Konseyi’nin kurulup uluslararası barış güçlerinin oluşturulmasına olanak tanındığı halde. “Bu ne biçim dünya” diye isyan etmeden duramıyor insan. Böyle bir dünyanın devletlerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti, yanı başındaki Suriye’nin gerçek barışa kavuşması için, içli dışlı yaşaya yaşaya akrabalaşmış iki halka mutlu bir birliktelik düzeni sunabilir ve bölgeye de kalıcı bir barış düzeni getirebilirdi. Ama dış politikamız Washington’ın gölgesinden sıyrılmakta güçlük çekmeyi sürdürdü. Oysa böyle bir sıyrılış müthiş ufuklar açabilirdi önümüze. Hâlâ da öyle. Aslına bakılırsa ve hele ülkenin tarih ve coğrafya karışımı olan müthiş kimliğinin renkliliği göz önüne alınırsa. Son olaylar ayrıca bu renkliliğe şimdiye kadar yaşanmamış bir derinlik ve gelecek açısından son derece cesaret verici bir çağdaşlık getirmiş sayılır. O halde, “kimin çadır kampı daha temiz kokuyor, kimin mitingleri daha kalabalık” gibi basitliklerle bu çok değerli çağdaşlığı anlamsızlaştırmak kimsenin haddi olmamalı. İstifalar iki kat arttı MAHMUT LICALI n Baştarafı 1. Sayfada tüm Türkiye’ye yayılan direnişin en büyük gücünü mizah oluşturuyor. Mizah çok güçlü bir izah tarzıdır. Gezi edebiyatıyla söylemek gerekirse, mizah tarzı, diktatörleri bile dize getirecek kadar etkilidir. Almanların mizah, İngilizlerin yemek, Türklerin demokrasi kitabı çok incedir. Evrensel bir bakışla damıtılıp paylaşılmış bu sözün Türkiye açısından doğruluğunu bir kez daha yaşıyoruz. Evet, demokrasi kitabımız zayıf ama mizah kitabımız çok güçlü ve etkili. Mizahın gücünü toplumsal yaşamda, baskılara direnmede kullandıkça demokrasimiz de gelişecek. Bunun da meyvelerini şimdiden görüyoruz. Gezi Direnişi’nin mizah gücünü başta medya olmak üzere herkes gördü, kabul etmese bile hazmetmeye çalıştı. 31 Mayıs’ta başlayan direnişin motor gücünü oluşturan sosyal medyanın başlıca yakıtı da mizahtı. Yıllardır paramizaha dönüşmüş olan gülmece sanatı böylece gerçek yerine oturmuş, karamizahın gücü ortaya çıkmış oldu. HHH Ortaçağ Avrupası’nda Rönesans’ın tan yeri mizah olmuştur. Mizah sarsılmaz sanılan diktatörleri, onların yıkılmaz sanılan kurumlarını gülünç hale getirir ve bitirir. Bir yönetimi gülünç hale getirmek kadar ciddi bir eleştiri yoktur. Gezi direnişçileri bunu başardı. Sonuç ne olursa olsun, Gezi direnişçileri kazanmıştır. Çünkü bütün gerçeklerin açığa çıkmasını sağlamışlardır. Seslerini bütün dünyaya duyurarak, dünya üzerinden Türkiye’ye duyurmuşlardır. İktidar kanadından gelen en ağır sözlere dahi akıl dolu bir mizahla karşılık vermişler, her aşamada üstünlüğü kendi ellerinde tutmuşlardır. Mizah, hafızanın ilacıdır. Söylenenin akılda kalmasını sağlar. Mizah, doğurgandır. Hem kendisini, hem etrafındakileri çoğaltır. Mizah, dünyayı gülünç olmaktan kurtarır, herkesi gerçekleri görmeye çağırır. Mizah, güldürürken düşündürür. Nasreddin Hoca araştırmacıları onun fıkraları için “güldüşün” derler. Mizah, yaklaştırır. En uzaktakini bile içine çeker. Gülümsemek iki insan arasındaki en kısa mesafedir. Gülümsemek direnmektir. Genel kabul gören tanımla 90 kuşağı, 90’dan vurdu, en etkili mücadele yöntemi olarak mizahı seçti. Yukarıda dile getirmeye çalıştığımız mizahın bütün renklerini kullanmayı başardılar. İnanıyorum ki bu gücü hiç bırakmayacaklar, bütün kuşakların özlediği, daha yaşanılası ve daha özgür bir Türkiye’yi kuracaklar. HHH Genç kuşaklara yönelik kaygılardan biri de şuydu: Yabancı dilin kuşatması altındalar. Türkçe kirleniyor. Türkilizce diye yeni bir dil ortaya çıkıyor. 90 kuşağı bu kaygıyı da ikinci plana itti. Yurtdışında eğitim görmüş, yabancı dilde eğitim yapan okullarda yetişmiş gençler dahil tümü Türkçenin bütün zenginliklerinin farkında ve kullanmasını da iyi biliyor. Türkçe çok iyi bir anlatım dilidir. Bu alandaki zenginliği dünya dilleri arasındadır. Bir dilin zenginlik göstergelerinden biri de yeni sözcükler üretme gücüdür. “Çağdaş” bir toplum özlemi içindeki gençler, sosyal ağlar aracılığıyla gücünü ve etkinliğini artırmasıyla “ağdaş” toplumu yarattı. “Çağdaş” toplumun kestirme tarifi de yine Türkçenin gücüyle yapılabilir. 90 kuşağı gençleri, tartışılmaz bir biçimde Atatürk’ün 21. yüzyılın da lideri olduğunu ilan ettiler. Bunu yaparken Türkçenin çocukları olduklarını da gösterdiler. Bu topraklarda yetişen Ezop’un, Nasreddin Hoca’nın, Neyzen Tevfik’in, Aziz Nesin’in ardılları olduklarını, üreterek kanıtladılar. 21. yüzyıl Türkiyesi’nin lokomotifi yola çıkmıştır. ANKARA Türkiye’nin doğusunda görev yapan öğretmenlerin istifa oranları 2010 yılına oranla yaklaşık iki kat arttı. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde görev yaparken görevinden istifa eden öğretmenlerin sayısı 2010 yılında 167 olurken, Van’da deprem felaketinin yaşandığı 2011 yılında 309, terör olaylarının artış gösterdiği 2012 yılında da 300 olarak gerçekleşti. Her yıl 100 binlerce öğretmen adayları her atama döneminde görevine başlamak için umutla atanmayı beklerken, çalışan bazı öğretmenler de istifa ederek görevini bırakıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) bilişim sistemindeki (MEBBİS) resmi verileri 2010 yılından sonra doğuda görev yapan öğretmenlerin istifa oranlarının iki kat arttığını ortaya koydu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, CHP Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın soru önergesine verdiği yanıta göre; 20022012 yılında Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Hakkâri, Iğdır, Kars, Kilis, Malatya, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van’da çalışan toplam 2 bin 449 öğretmen çeşitli gerekçelerle görevinden istifa etti. Taşımalı eğitimde 62 can TBMM (AA) Taşımalı ilköğretim uygulamasının uygulanmaya başlandığı 19891990 eğitimöğretim yılından bu güne 120 trafik kazası meydana geldi. Bu kazalarda 48 öğrencinin yaralandığı, 62 öğrencinin de yaşamını yitirdiği bildirildi. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın yazılı soru önergesini yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, 20122013 eğitimöğretim yılında ülke genelinde taşımalı ilköğretim uygulaması kapsamında 811 bin 838; taşımalı ortaöğretim uygulaması kapsamında 389 bin 958, özel eğitim öğrencilerinin ücretsiz taşınması uygulaması kapsamında ise 47 bin 459 öğrenci taşındığını belirtti. 2012 mali yılı bütçesinden taşımalı ilköğretim taşıma giderleri için 581 milyon 790 bin TL, taşımalı ortaöğretim taşıma giderleri için 165 milyon 950 bin TL ödenek tahsis edildiğini söyledi. Diyarbakır ilk sırada Son 11 yılda en fazla istifanın yaşandığı kent 294 öğretmenin görevini bıraktığı Diyarbakır oldu. Diyarbakır’ı 249 öğretmenin istifa ettiği Van ve 219 öğretmenin istifa ettiği Şanlıurfa izledi. Yıllar itibarıyla doğuda 2009 yılında toplam 163 öğretmen, 2010 yılında da 167 öğretmen istifasını sundu. Van’da deprem felaketinin yaşandığı 2011’de öğretmen istifaları da artış gösterdi. 2011 yılında 79’ü Van’da olmak üzere doğuda görev yapan toplam 309 öğretmen istifasını verdi. 2012 yılına gelindiğinde doğuda görev yapan toplam 300 öğretmen görevini bıraktı. Doğuda öğretmen istifalarının iki katına çıkmasının nedenleri konusunda bilgi vermeyen Bakan Avcı, bakanlığın veri tabanında öğretmenlerin istifasını gösteren bir bilgi bulunmadığını kaydetti. Avcı, genel ve özel hayatı etkileyen nedenlere bağlı olarak özür durumunu belgelendiren öğretmenlerin yer değişikliği işlemlerinin mevzuata göre yapıldığını ifade etti. Okurlardan kısa kısa Yorumlar üzerine Güray Bey, neden yaptığımız yorumların kimi yayımlanıyor, kimi yayımlanmıyor. Bu neden kaynaklanıyor? Biz yazdıklarımıza dikkat ediyoruz, yayımlanmayacak şeyler değil... Neden böyle oluyor?.. Ben anlamakta güçlük çekiyorum... Esenlikler dilerim.. Tayfun Tutar Okur Temsilcisi’nin notu: Yorumların değerlendirilmesi internet sayfalarımızın yöneticileri tarafından yapılıyor. Bildiğim kadarıyla yorumlar hukuk, dil ve ilkeler açısından değerlendiriliyor. Gazetemize öneriler Sayın Öz. Samimi duygularla bizi dikkate alacağınızı umarak derdimi veya görüşlerimi size aktarmak istiyorum. Ben 18 yaşındayım. Gazetecilik öğrencisiyim. Hemen hemen her gün Cumhuriyet alıyorum. Ülkede kaliteli birkaç muhalefet gazetesi var. Cumhuriyet ise bu grubun başını çekiyor. Ancak benim rahatsız olduğum birkaç konu var. Öncelikle gazetenin ikinci sayfasında yer alan yazıları büyük bir özenle okuduğumu belirteyim. Ancak bu yetmez. Star, Radikal, BirGün ve birçok gazetenin pazar günleri verilen ekleri var. Ve bu yayınlarda önemli isimler yazıyor. Ben inanıyorum ki gazetemiz de böyle bir uygulamada tüm bu gazetelerden daha iyi bir noktada olacaktır. Ayrıca genç kalemlere yer verilmeli gazetede. Gazetenizi okuyan kitleler, çok büyük oranda yüksek eğitim almış kişiler. Ve bunu hak ediyoruz. Ayrıca bir konu da mizanpaj konusu. Türkiye’nin en önemli fikir gazetesi koca puntolu manşetler atmamalı kesinlikle. Fotoğrafların kalitesi de çok önemli. Gazetenin mizanpajı çok renkli ve bol fotoğraflı. Fotoğraf yazının önüne geçmiş. Haberleriniz ve muhabirleriniz çok kaliteli. İnanıyorum ki uzun haber ve analizleri de başarıyla yazabileceklerdir. Ben, bir Cumhuriyet okuru olarak, gazetemin ilk sayfasına baktığımda gökkuşağı görmek istemiyorum. Bu konuda Guardian ve NYT çok iyi bir örnek olabilir. Efe Sönmez Gezi Direnişi’nin Öğrettikleri Hoyratça bastırılan ya da bastırıldığı düşünülen Gezi Parkı Direnişi tüm Türkiye için; siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler, sokaklar, mahalleler için, büyük işadamları, küçük esnaf için kısacası tüm halk için derslerle dolu bir direnişti. Kimisi dersini aldı, kimisi ders almak ne kelime, verilen dersin tam tersini yapmak için kolları sıvadı. Siyaset sahnesinin iktidar kanadının aldığı ders, “Bundan sonra yerimde kalabilmek için hangi baskı yöntemlerini bulmalı, bu direnişi ve gelecekteki benzerlerini nasıl hallederim?”le sınırlı kaldı! Muhalefetin nasıl bir ders çıkardığını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz. Medya ise ders almış görünmüyor. Kendisini iktidarın geleceği ile sıkı sıkı bağlamış medya direnişi karalamak için “full time” tam gün çalıştı. Merkez medya denilen gazete ve TV kanalları ise ne yapacaklarını bilemediler, görevi bir avuç köşe yazarına havale ettiler. Canla başla çaba gösteren bir iki TV kanalı ile tirajları sınırlı 45 gazete direnişi eksiksiz anlatabilmek için olağanüstü çalıştılar. Ama bu kesim içinde yer alan gazete ve kanallar olarak bizim de alacağımız dersler var. Gezi Direnişi başka ve genç bir ruhun neler yapabileceğini bize gösterdi. Direniş, yaratıcılığın musluklarını açmak gerektiğini, muhafazakârlığın Yazılarımız nasıl yayımlanır? Sayın Öz, Cumhuriyet gazetesinde makale ve yazı yayımlamanın koşullarını tam olarak bilmiyorum ama sizden okuduğum kadarıyla Cumhuriyet gazetesine, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve demokrasi ile insan haklarına aykırı olmadıkça yayım kurulunun onayı ile yayımlanıyor sanıyorum. Aşağıda yazmış olduğumuz ve görüşlerimizi de yansıtan makale değerlendirilir ve yayımlanmaya değer görülürse yayımlanması bizi bahtiyar eder. Her türlü yanıtınız için şimdiden teşekkür ediyorum. Anıl Vural Okur Temsilcisi’nin notu: Okurlarımızdan gelen kısa iletileri bu köşede değerlendirmeye çalışıyorum. Makaleleri ise gazetemizin ikinci sayfa editörüne ya da internet sayfalarımızın yöneticilerine iletiyorum. Okurlarımız makalelerini doğrudan [email protected] ya da [email protected] adreslerine gönderebilirler. Pal Sokağı Çocukları Pal Sokağı Çocukları dünya çocuk edebiyatının başyapıtlarından biridir. Eserde roman kahramanı Nemecek ve arkadaşlarının yani Pal Sokağı Çocukları’nın Budapeşte’nin varoş bir semtindeki arsayı korumak için verdikleri mücadele anlatılır. Ne yazık ki romanda arsayı kurtaramamış, o arsa üzerinde dev bir bina yükselmiştir. Eser bana Gezi Parkı’nda direnen gençleri anımsattı. Hiç kimse o gençlerin ne istediklerini, nasıl bir profil çizdiklerini anlamak istemedi. Onlar da bir bakıma Pal Sokağı Çocukları’dır. “Gezi Parkı Çocukları” tek tip insan yaratmaya karşıdırlar. Kendilerinin dışlanmasına isyan ediyorlar. Her türlü otoriteyi sorgulamak istiyorlar. Kindar gençlik söylemine karşıdırlar. Dinsel ve etnik tüm farklılıklara saygılıdırlar. Direnişten korkmuyorlar. Kutuplaşmak onlara göre değil, ayağında şıpıdık terlikler olan başörtülüleri de şortla dolaşan kızları da eşit görüyorlar. Başka bir dünyanın yaratılacağına inanıyorlar. Oyçokluğunun demokrasi olmadığının bilincindedirler. Kendilerine apolitik diyenlerle alay ediyorlar. Mizah yönleri güçlüdür. Acıyı ve sevinci en uç noktalarda yaşarlar. Bireysel özgürlüklerine müdahale edilmesini istemiyorlar. Özerk eğitim kurumlarında okumak istiyorlar. İktidarın kendi yaşam tarzına uygun olarak yaptığı yasal düzenlemeler onları korkutuyor. Halk arasındaki ekonomik uçurumların, kadrolaşmaların farkındadırlar. Çocukken oynayıp gençken coşkuyu yaşadıkları ulusal bayramların neden yasaklandığını sorguluyorlar. Savaşı bir cinayet olarak görürler. Kısaca onlar günümüzün Pal Sokağı Çocukları. Gezi Parkı’nın diline kulak verilmelidir. Hasan Çatak Kum ocağına ‘toz’ tepkisi yalnızca iktidar kanadına has bir şey olmadığını, ilericilerin, demokratların, sosyalistlerin de silkinip tutuculuğun etkisinden kendilerini kurtarmaları gerektiğini bize anlattı. Okurlarımızdan gelen direnişle ilgili iletilerde de benzer saptamaların yapılmış olması ise bizi hem şaşırttı hem de mutlu etti. Dersini alamayan medya için ise yapacak bir şey yoktur. Onlara iyi uykular, güzel rüyalar diliyoruz. GAZİANTEP (AA) İslahiye ilçesinde TOKİ Serinevler Mahallesi’nde oturan bir grup vatandaş, İslahiyeHatay karayolu yapımı için oluşturulan asfalt şantiyesi içindeki kum ocağının çevreye yaydığı tozdan rahatsız olduklarını dile getirmek amacıyla bir kahvehanede şirket yetkilisiyle görüştü. Daha sonra ellerinde dövizle davul zurna eşliğinde kum ocağına yürümek isteyen yurttaşlara jandarma ekipleri izin vermedi. Mahalle muhtarı Mustafa Yüksel, şantiyenin kurulmaması için kaymakamlığa başvurduğunu belirterek “TOKİ ve yakınındaki çadır kentte bölgede 10 bin kişi yaşıyor. Şantiyenin buraya hizmet için geldiğinin farkındayız ancak birçok kişi kum tozundan rahatsız oluyor. Çocuklar dışarı çıkamıyor, evlerde pencere açılamıyor, işyerleri tozdan geçilmiyor” dedi. ANTALYA (Cumhuriyet) CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, PTT’nin uygulaması olan ehizmet üzerinden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çekmek istediği telgraf kabul edilmedi. PTT’nin iletemeyeceğini belirttiği telgrafın içeriği şöyle: “Sayın Başbakan Türk halkına dayatmak istediğiniz yaşam tarzı kabul edilemez niteliktedir. Laiklik ilkesine aykırı tutumunuz anayasal suçtur. Dayattığınız yaşam tarzına itiraz tüm Türkiye’deki yurttaşları Taksim Gezi Parkı’nda simgeleyen gençlere müdahalede bulunacağınıza ilişkin açıklamanızın ardından polis müdahaleye başlamıştır. Akacak her damla kan üzerinize bulaşacaktır. Bu andan itibaren ölecek her kişiden şahsen sorumlu olacağınızı hatırlatırım.” Tarihi bilenler çok iyi hatırlar. Buzdağının görünmeyen kısmı şöyle: 1 Abdülhamit döneminde bir grup yobaz, bu Topçu Kışlası’nda hazırlanarak 31 Mart Vakası denen isyanda: “Biz şeriat isterük” diye başkaldırdı, cinayetler işledi. Kanımca Sayın Başbakan’ın asıl gayesi, tarihte yerini alan bu isyan kışlasını günümüze taşımaktır. 2 Üçüncü köprüye “Yavuz Sultan Selim” isminin konması da maksatlı. Halifeliği Mısır’dan alarak Osmanlılara Kışla ısrarının nedeni Başbakan’a telgrafa izin yok mal eden padişaha bir minnet borcu olarak düşünüldüğünü zannediyorum. Nedense birçok yazar ve muhalefet bu tarihi gerçekleri görmüyor veya görmek istemiyor, ama Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni teslim ettiği gençler bunun farkındalar. 80 yaşında bir genç olarak inancım odur ki, Atatürk’ün askerleri bu geri dönüşe izin vermezler. Yurdunu seven bu gençlere başarılar diler, sevgi ve saygılarımı yollarım. Esat Yavuztürk Okumayı zorlaştıran galeri Gazetenizde çıkan güzel yazıları okumamı yavaşlatan, hatta yazılara odaklanmamı ve onları anlamamı zorlaştıran bir durum var... O da sürekli olarak yanıp sönen “fotoğraf galerisi” görüntüsünün dikkat dağıtıcı niteliği... Bu duruma bir çare bulmanız, beni mutlu edecektir. Saygılarımla. Prof. Dr. Nazlı Alkan Bizim için de direnin Biz 80 kuşağı hep bastırılmış, hep korkutulmuş, ihtilalin gölgesinde büyümüş çocuklardık. O yüzden belki de hep Deniz’lere, Nâzım’lara özendik; kıramadık işte zincirlerimizi, işte sırf bu yüzden çocuklarımız ne isterse onu yaptık, sistemin kölesi olacağımıza onlara boyun eğdik. Bizim oyuncaklarımız yoktu, onlar istemese de oyuncaklara boğduk, bir tek bayramlık kıyafetimiz var diye onlara her günü bayram havasında yaşattık. Teknolojiyle yeni tanışmıştık onları teknolojiye boğduk. Anne yaa! diye her serzenişte gözlerinin ta içinde eridik. Biz yapamadık siz yapın, biz yiyemedik siz yiyin, biz gezemedik siz gezin, “Biz direnemedik çocuğum bari siz direnin.” Bizim için de, gençliğimiz için de, varoluşumuzun amacını yeni aradığımız 40’lı yaşlarımız için de “direnin”... Sibel Tunuslar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle