22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA KÜLTÜR 19 ‘AVM’yi savunan müdür Ankara’ya atandı SELDA GÜNEYSU Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Anadolu Medeniyetleri Müzesi müdürünü de görevden aldı ğır, “Konuyla ilgili yeterince bilgiye sahip olmayan insanlar birtakım açıklamalar yapıp kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor. Müze müdürlüğünün bölgenin tamamında sondaj kazıları yapmadan kazı çalışmalarını tamamladığını ve rapor hazırladığını ileri sürüyorlar. Biz gerekli tüm çalışmaları yaptık. Bu konuda en yetkili kurum biziz ve ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliriz. Gereken çalışmalarımızı da eksiksiz olarak yaptık ve bölge bulduğumuz eserleri de Bursa Arkeoloji Müzesi’ne kazandırdık. Bizim raporumuzun ardından Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu ilke kararlarına uygun bir şekilde inşaat çalışmalarının devam etmesi yönünde karar kıldı. İnşaat, kalıntılarının olmadığı bölümde sürüyor. Antik kentin bulunduğu bölüm ise cam ile çevrilerek teşhire açılacak. Vatandaşlar gelip antik kenti görebilecekler” diyerek alışveriş merkezi inşaatını savunmuştu. Bakan Ömer Çelik, Enver Sağır’ı Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü görevine getirdi. Tarihin Kanlı İronisi... 15 Haziran. Gece saatleri. Ekranın sağ yanında vali konuşuyor: “Vatandaşlarımızı kucaklayıcı bir anlayış içersindeyiz...” Ekranın sol yarısında ise, eşzamanlı olarak bu “kucaklayıcı”lığın somut görüntülerini seyrediyorum. Bir gün önce Uğur Dündar’ın söyledikleri kulaklarımda çınlıyor: “Söz ve yazı, her zaman yalan söyleyebilir; görüntüler ise asla!” Bir zamanlar, lise yıllarımdaki Latince derslerinde, “söz” ve “yazı” konusunda daha farklı bir şeyler öğrenmiştik: “Söz uçar, yazı kalır” (Verba volant, scripta manent). Demek ki o zamanlar, topluma söylenen yalanların bugünkü kadar yaygın olmadığı zamanlarmış. Ya da görüntü iletişimi bunca yoğun değilmiş. Şimdi ise çok farklı. Şimdi ekranın sağındaki sözü, soldaki görüntüler anında, eşzamanlı yalanlıyor. Yani sözün yalanını anlamak için yazının kalıcılığını veya yıllanmasını beklemek kesinlikle gerekmiyor. Çünkü görüntüleri sözlerle eşzamanlı izlerken, karar verebilmem açısından önümde yalnızca iki seçenek var: Ya “kucaklama” eylemi ve “kucaklayıcı” nitelendirmesi anlam değiştirmiş, ya da ekrandaki kişinin sözünü ettiği, bizim bildiğimiz sözcükler değil. Çünkü karşımda biber gazıyla ve içine kimyasal madde karıştırılmış basınçlı suyla “yakıcı” olmuş bir “kucaklayıcılık” var. Yakıcı, dahası “öldürücü” bile olabilen bir kucaklama. Fakat sevgi ve sevecenlikle ilintili olmadığı kesin. Her şey, on dokuz gün önce sabahın beşinde gençlerin toplandığı bir parkın basılmasıyla başlamıştı. Dün, bu kez akşam 17’den sonra, her şey bir baskınla bitirilmek istendi. Üstelik bu ikincisi tam kalleşçeydi, çünkü en azından hemen böyle yapılmayacağı konusunda söz verilmişti. Ama her iki durumda da önceden herhangi bir savaş ilan edilmemişti. Tıpkı Ingeborg Bachmann’dan yıllar önce çevirdiğim “Her gün” adlı şiirin başlangıç dizeleri gibi: “Savaş, ilan edilmiyor artık, / sürdürülüyor. / Sıradanlaştı inanılmaz olan. / Çarpışmalara / katılmıyor kahraman. / Güçsüzler girdi ateş hattına. / Günün üniforması sabır, / nişan, zavallı yıldızı umudun,/ yüreğin tam üstünde ...” Bundan neredeyse elli yıl önce yabancı bir iklimde yazılan dizeler, bu kadar mı örtüşür şimdi içinde yaşadığımız iklimle? Gençlere karşı ilan edilmeden sürdürülen bir savaş. Nice inanılmazların sıradanlaşmaya yüz tutması; örneğin uğradıkları saldırı nedeniyle yaralananların bakıldığı mekânların bombalanması. Ve sonra: “Vatandaşlarımızı kucaklayıcı bir anlayış içersindeyiz...”; dahası, milli iradenin ayaklar altına alındığı bir ortamda: “Milli iradeye saygı...” Alman yazar ve şair Georg Büchner, ünlü oyunu “Danton’un Ölümü”nden söz ederken: “Tarihin bağımsız yasaları vardır...” demişti. Burada dile getirmek istediği olgu, tarih diye kaleme alınan yalan yanlış şeyleri zamanla tarihin kendisinin düzelttiği idi. Zaman, yalanın en büyük düşmanıdır. Ve aslında tarih, en az yasa koyuculuğu kadar usta bir ironi yazarıdır. Kara mizah anlayışı bazen çok kanlı olsa bile! ANKARA Türkiye Taksim Gezi Parkı’na Topçu Kışlası ve alışveriş merkezi yapılmaması için ayağa kalkarken; Anadolu Medeniyetleri Müzesi müdürlüğüne “alışveriş merkezi inşaatını savunan” Bursa Müzeler Müdürü Enver Sağır atandı. Sağır, Bursa’nın Mudanya ilçesindeki Myrleia Antik Kenti’nin üzerinde devam eden alışveriş merkezi inşaatını savunmasıyla kamuoyunun dikkatini çekmişti. Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara’nın ilk müzesi olma özelliğini taşıyor ve paleolitik çağ, neolitik çağ, kalkolitik çağ, eski tunç çağı, Asur ticaret kolonileri çağı, Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk çağı, Frig Krallığı, Geç Hitit Krallığı, Urartu Krallığı, Lidya dönemi eserlerini bünyesinde barındırıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Müze Müdürü Melih Aslan’ı görevden alırken yerine yapılan atama dikkat çekti. Bursa’nın Mudanya ilçesinde geçen yıl temmuz ayında bir alışveriş merkezinin inşaatı sırasında u Anadolu Medeniyetleri Müzesi müdürlüğüne atanan Bursa Müzeler Müdürü Enver Sağır, alışveriş merkezini savunan açıklamalarıyla dikkat çekmişti. Myrleia antik kenti ortaya çıkmıştı. Buna karşın alışveriş inşaatı çalışmaları devam etmiş ve bu durum sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çekmişti. Hatta, konuyla ilgili olarak, Bursa Akademik Odalar Birliği yerleşkesinde nisan ayında “Myrleia Gerçekleri” başlıklı bir panel gerçekleştirilmiş ve panelde konuşan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, antik kentteki tarihi bulguların çok önemli olduğunu dile getirerek buranın korunması çağrısında bulunmuştu. Kazılarda ele geçirilen “bronz çocuk heykeli” figürünün çok nadir rastlanan bir eser olduğu da belirtilmişti. O dönem, Bursa Müzeler Müdürü Enver Sa Kore hazinesi Topkapı Sarayı’nda ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK ‘İhtişam ve Zarafet: Kore’nin Sanatı’ adlı sergi 29 Eylül’e kadar Has Ahırlar Salonu’nda izlenebilecek Sergide, Eski Kore’nin ilk dini olan Budizmle ilgili Buda heykelcikleri de yer alıyor. Topkapı Sarayı, bu aralar Kore’nin milli hazinelerine ev sahipliği yapıyor. Geçen yıl Kore Ulusal Müzesi ve Busan Müzesi’nde Kore ile ülkemiz arasındaki diplomatik ilişkilerin 55. yıldönümü nedeniyle açılan “Türkiye’nin Medeniyetleri” adlı serginin karşılığı olarak yarın açılacak olan “İhtişam ve Zarafet: Kore’nin Sanatı” 29 Eylül’e kadar Has Ahırlar Salonu’nda sergilenecek. Kore’nin farklı dönemlerini ve farklı yönlerini yansıtan ve kraliyeti temsil eden yapıtların yer aldığı sergiyi Kore Cumhuriyeti Büyükelçiliği Müsteşarı Cho Dong Woo ile konuştuk. “Türkiye’nin Medeniyetleri” adlı serginin karşılığı olarak düzenlenen bu sergi Kore’nin tarihi ve eserlerinin daha yakından tanınması için iyi bir fırsat, bu fikir nasıl oluştu? Geçen yıl Kore’de düzenlenen Türkiye’nin Medeniyetleri sergisinin planlama aşamasında Türkiye’de de Kore kültürünü tanıtacak böyle bir sergi planının temelleri atılmıştı. Çok eski tarihi ve kültürel bağlarla birbirine bağlı olan iki ülkenin kültürel alandaki işbirliği ilişkilerini artırabilmek için bence de çok büyük bir fırsat oldu bu sergi. Serginin küratörlerinin de eskiden Orta Asya’da aynı coğrafyada yaşayan Kore ve Türk halkının kültürel etkinliklerle tekrar bir araya gelmesini hedefleyerek yola çıktıklarını düşünüyorum. Bu sergiye şimdiden çok büyük bir ilgi var. Serginin amacına ulaşacağından eminim. Türkiye’de sergilenecek eserler nasıl belirlendi, neye göre seçildi? “İhtişam ve Zarafet: Kore Sanatı” adlı sergi için Kore’den Türkiye’ye toplam 153 parça eser getirildi. Bu sergi için, eski taş çağından başlayarak Cumhuriyetten önceki son imparatorluk olan Joseon Dönemi’ne kadar geçen dönemlere ait Kore kültürünün farklı yönlerini bir arada gösterebilecek eserler seçildi. Bu eserlerden, Şilla Dönemi’ne ait Geumnyeongchong kraliyet mezarından çıkarılan kraliçenin kullandığı altın taç ve kemer, takılar ile Eski Kore’nin ilk dini olan Budizmle ilgili Buda heykelcikleri, kral ve kraliçenin özel tören kıyafetleri, kraliçelerin odasını ayırmak için kullanılan paravan, hayvan ve çiçek figürleri ile süslenmiş çömlekler ilgi odağı olacaktır diye düşünüyorum. Gördüğünüz gibi yapıtlar seçilirken mümkün olduğunca serginin adına uygun şekilde Kore’nin gücü, ihtişamı ve güzelliği temsil eden eserleri seçilmiştir. Topkapı Sarayı’nda sergileneceği için, bu sergide çok sayıda kraliyeti temsil eden eserin bulunması çok anlamlı diye düşünüyorum. Eserler getirilirken zarar görmemesi için nasıl bir yöntem uygulandı? Bu sergide milli hazine değerinde eserler var. Bu eserlerin yurtdışına çıkabilmesi için Bakanlar Kurulu’ndan izin alındı. Bu eserleri Türkiye’de özenle sergileyip sağ salim yurduna geri götürmek bu sergiyi düzenleyen Kore Ulusal Müzesi’nin görevi. Onlar da bu konuda u “Bu sergi için, eski taş çağından başlayarak Cumhuriyetten önceki son imparatorluk büyük bir titizlikle çalıştılar. Bu konuda T.C. Kültür olan Joseon Dönemi’ne kadar geçen dönemlere ait Kore kültürünün farklı ve Turizm Bakanlığı’nın yönlerini bir arada gösterebilecek eserler seçildi. Bu eserlerden, Şilla Dönemi’ne ait da katkısı çok büyük. İki Geumnyeongchong kraliyet mezarından çıkarılan kraliçenin kullandığı altın taç ve ülkenin Kültür ve Turizm kemer, takılar ile Eski Kore’nin ilk dini olan Budizmle ilgili Buda heykelcikleri, kral ve Bakanlıkları eserlerin güvenli bir şekilde yerlerine ulaşması kraliçenin özel tören kıyafetleri, kraliçelerin odasını ayırmak için kullanılan paravan, için işbirliği içinde çok hayvan ve çiçek figürleri ile süslenmiş çömlekler ilgi odağı olacaktır diye düşünüyorum.” detaylı bir çalışma kaydetti. Cho Dong Woo n Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 8 yıl önce başlattığı “Türk Kültür, Sanat ve Edebiyatının Dışa Açılımı” Projesi, bugüne kadar 57 ülkede ve 54 farklı dilde, 1351 esere destek verdi. Ülkemiz birikiminin dünyaya kazandırılması amacıyla yürütülen projede, roman ve şiirin yanı sıra; tarih, tiyatro, gezi ve inceleme türlerinde toplam 880 eser de yayımlanarak okurlarıyla buluştu. Proje kapsamında ayrıca, Yunus Emre, Mevlana, Ömer Seyfettin ve Mehmet Akif Ersoy gibi klasik yazar ve şairlerimizin çevirilerine de ilgi arttı. ‘Türk Kültür, Sanat ve Edebiyatının Dışa Açılımı’ Sanatçılardan protesto ANATALYA (Cumhuriyet) Aspendos Antik Tiyatrosu’nda düzenlenen 20’nci Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali, sanatçıların eylemine sahne oldu. Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği Verdi’nin ölümsüz operası ‘Rigoletto’nun temsilinden önce orkestra ve bir grup sanatçı, ‘Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi’nin kapatılmasını öngören tasarıyı protesto etti. Gösteri sonunda izleyenleri selamlayan sanatçılar, “Sanatıma dokunma”, “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları attı. Bir grup sanatçının da tribünden destek verdiği eyleme, izleyenler de alkışlar, ıslık ve sloganlarla eşlik etti. Sanatçıların protestosuna yabancı turistler de alkışlarla katıldı. Eylemin ardından Ankara Devlet Opera ve Balesi, Verdi’nin ölümsüz operası ‘Rigoletto’yu sahneledi. Antik tiyatroda, yıldızların altında operayı izleyen yerli ve yabancı binlerce sanatsever, gösterimin sonunda sanatçıları ayakta alkışladı. ULUSLARARASI ASPENDOS OPERA VE BALE FESTİVALİ n Kültür Servisi İzmir Devlet Opera ve Balesi, Alman besteci Carl Orff’un ölümsüz eseri Carmina Burana sahne kantatını izleyiciyle buluşturacak. Şef Rengim Gökmen yönetimindeki konserde, soprano soloyu Evren Işık, tenor soloyu Erdem Erdoğan, bariton soloyuysa İstanbul Devlet Opera ve Balesi solisti Kevork Tavityan seslendirecek. Eser, 20 Hizarina’da Bornova Âşık Veysel Rekreasyon Alanı’nda izlenebilir. İzmir’de Carmina Burana
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle