15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 HAZİRAN 2013 CUMA 8 HABERLER Uluslararası Af Örgütü Türkiye Uzmanı Gardner, barışçıl eylemlerin şiddet yoluyla bastırıldığını söyledi ‘Hak ihlalleri sistematik’ ‘Lisansı yok’ denildi belgeler gönderildi MELTEM YILMAZ Hayat TV susacak mı? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gezi Parkı direnişinde yayın sansürünü kıran yayınları sonrasında Hayat TV kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya. RTÜK’ün “lisans başvurusunda bulunmadığı” gerekçesiyle aldığı ve en geç bugün 12.00’de uygulanacağı duyurulan kapatma kararının ardından kanalın avukatları, Hayat TV’nin mart ayında başvuru yaptığına dair belgeleri RTÜK Başkanı Davut Dursun’a sundu. Bunun üzerine Dursun, Türksat’a ikinci bir yazı yazarak lisans başvurusunda bulunulduğunu bildirdi. Kapatılma haberinin duyulmasının ardından Twitter’da “#direnhayattv” hashtag’i oluşturularak kanala destek mesajları paylaşıldı. RTÜK Kanunu’nun 29/3 maddesine göre “Yurt dışından yayın yapan kanalların lisans alma zorunluluğu” çağrısına uymadığı gerekçesiyle kapatma kararı verilen Hayat TV’nin Yayın Koordinatörü Mustafa Kara, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Ekran karartma kararına gerekçe olarak, 6 yıldan fazladır yayında olan kanalımızın iddiaları gündeme getiriliyor. İddialar asılsızdır. Hayat televizyonu, 21 Mart 2007’den bu yana uluslararası yayıncılık lisanslarıyla Türksat uyduları üzerinden yayın yapmaktadır. Aynı zamanda, RTÜK lisansı için tüm başvuruları yapmış olup lisans başvurusu RTÜK’ün önündedir. Gezi Parkı’nda başlayan direnişin sesi olan Hayat televizyonu, ‘bu konuda gelen şikâyetler ve raporlar’ gerekçe edilerek RTÜK tarafından incelemeye alınmış ve ekran karartma kararı verilmiştir. Medya üzerinde uygulanan ağır baskı, Hayat televizyonuna kapatma olarak yansımıştır.” İnsan haklarına ilişkin dünyanın en önemli kuruluşlarından Uluslararası Af Örgütü, Gezi Parkı eylemlerini yakından izliyor. Örgütün Türkiye Uzmanı Andrew Gardner, hükümetin barışçıl eylemcileri şiddetle baskı altına aldığını belirtiyor. Türkiye’deki protestoların kilit noktasının “insan hakları ihlali” olduğunu söyledi. Gezi Parkı’nda siz ne gördünüz? GARDNER İlk günden bugüne kadar gördüğüm, hem başbakan hem de diğer hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarla, son derece barışçıl bir eylem ile temel insan haklarının baskı altına alınma çabasıydı. Ve bu baskı, Türkiye’nin birçok kentindeki sokaklarda, polis şiddeti yoluyla uygulandı. Oysa Gezi Parkı eylemleri son derece barışçıldır ve devamına izin verilmesi gerekir. Gezi Parkı’na ilişkin zihninizdeki eylemci profili nedir? Eylemcilerin bir araya getiren hükümetin politikalarına karşı olmaları. Orada konuştuğum insanların büyük bir çoğunluğu genç, her biri farklı gruptan ve farklı politik görüşten insanlar. Gezi Parkı eylemleri size göre hangi açılardan önemli? Eğer illa ki benzetilecekse, Arap Baharı’na mı yoksa Occupy Wall Street’e mi benzetilmeli? Bence buradaki eylemciler tamamen kendi haklarının peşindeki insanlar olarak görülmeli, çünkü öyleler. Gezi Parkı eylemleri dünyanın başka ülkelerindeki eylemlerle kıyaslanabilir elbette, özellikle spontane ve bir olayla tetiklenerek hükümet eleştirisi şeklinde geniş bir alana yayılan eylemler olması bakımından. Çünkü dünyanın birçok ülkesinde de benzer şekilde hükümetler ve onların ana politikalarından memnuniyetsizlik var, Arap Baharı’nda da, Occupy Wall Street’te de kendini gösterdi bu durum. Türkiye’de insan hakları hâlâ devlet koruması altında denilebilir mi? Hayır. Türkiye’de insan hakları sistematik bir şekilde ortadan kalkıyor. İktidar protestocuları ‘marjinal grup’ olarak tanımlıyor. “Marjinal” tanımının Gezi Parkı eylemlerinde hiçbir karşılığı yok, bu tanım bu eylemlerle tamamen ilgisiz. Burada marjinal olarak kastedilen AKP’ye oy vermeyen kitleyse eğer, AKP’ye oy vermemenin marjinallik olduğunu düşünmüyorum. ‘ŞİDDET UYGULAYAN POLİS SORUŞTURULMALI’ Peki protesto biçimlerini nasıl değerlendiriyorsu nuz? Bu insanlar neyi, ne şekilde istiyor sizce? Türkiye’deki protestoların kilit noktası “insan hakları ihlali”. İktidarın bu insan hakları ihlallerini adil bir şekilde sorgulanması yönünde bir karar almaması da çok geniş kesimden insanların eylemlere katılmasına neden oluyor, aslında halkın bu eylemlere katılımının en büyük nedeni de bu. Bu durum küçük bir eylemi büyük bir harekete dönüştürüyor. Hükümet, kendi geleceği açısından bu durumu mutlaka ciddiye almalı. Şu kesinlikle bilinmelidir ki, başbakanın tüm açıklamalarına rağmen, bu eylemler son derece barışçıldır. Şu an acilen yapılması gereken, nasıl ki eylemciler arasından şiddete başvuranlar soruşturma kapsamına alınıyorsa, aynı şekilde polis içinde şiddete başvuran polislerin de soruşturulmasıdır. Ve şunu belirtmeliyim ki, çok az sayıdaki şiddete başvuran insanın bütün bir eyleme mal edilmesi kesinlikle kabul edilemez. Türkiye polis devleti haline mi geldi? Hayır, Türkiye’nin bir polis devleti olduğunu düşünmüyorum. Ancak özellikle son iki yılda polis şiddeti son derece arttı. Artık Türkiye’nin yapması gereken şiddetten sorumlu tutulan polisleri bir an önce soruşturmaktır aksi takdirde sözünü ettiğimiz olaylar son bulmayacak, giderek büyüyecektir. Şu çok açık ki Başbakan başta olmak üzere siyasiler, polisin tavrını desteklemekte. Hatta Başbakan polis şiddetinin sorumluluğunu tek başına alma yoluna gitmekte. Direnişin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Biz Uluslararası Af Örgütü olarak, hükümetin tutuklamalar ya da polis şiddeti yoluyla eylemciler üzerinde daha fazla baskı kurma çabasını gerçek bir tehlike olarak görüyoruz. Ancak şu an bile Türkiye’nin imajını ciddi biçimde düzeltmek için bir şans var. Bunun için de yapılması gereken eylemcilere kulak verilmesi, son iki haftada yaşanan insan hakları ihlallerine bir son verilmesi. Avrupa Çekiyor, Erdoğan İtiyor Avrupa Parlamentosu (AP), Gezi Parkı direnişçilerine polisin orantısız şiddet uygulamasını sert biçimde eleştirerek Türk hükümetine halkı isyan noktasına getiren sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomik politikalarını gözden geçirme çağrısı yaptı. Karardan bir gün önce çarşamba günü AP’de Türkiye’nin çok sert dille eleştirildiği konuşmalar oldu. Çarşamba akşamı Rusya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde verilen ulasal gün resepsiyonunda diplomatlar arası sohbetlerde hep şu sorunun yanıtı arandı: “Avrupa’dan gelen uyarı ve çağrılara karşın AKP hükümeti tutumunu değiştirmez ve sivil halka yönelik sertlik politikasını sürdürürse, AB yaptırım uygular mı? Türkiye ile yürütülen müzakere süreci dondurulabilir mi?” Konuştuğumuz tüm Avrupalı büyükelçiler istisnasız biçimde aynı yanıtı verdiler: “Yaptırım hele hele üyelik sürecinin dondurulması söz konusu bile olamaz!” Yaptırım demokrasiye zarar Meğer, daha konu AP gündemine gelmeden, AB ülkelerinin Ankara’daki büyükelçileri üst üste iki toplantı yaparak nasıl bir ortak tepki verilmesi gerektiğini tartışmış. Ankara ve Brüksel’de yapılan değerlendirmeler sonunda vardıkları ortak tutumu şöyle anlattılar: “Hükümetin göstericilere karşı kabul edilemez orantısız şiddet uygulayan tavrına karşın, Türkiye ile müzakerelere devam edilmesi hayati önem taşıyor. Çünkü Türkiye’nin ve Türk halkının her zamankinden daha çok AB’ye ihtiyacı var. Türkiye’de halkın hak ve özgürlükleri için demokratik protesto hakkını kullanması bizim öteden beri istediğimiz ve desteklediğimiz bir konu. Yaşanmakta olan süreç Türkiye’nin görüntüsü açısından kötü gibi gözükse de, uzun vadede Türk demokrasisinin gelişip derinleşmesi açısından büyük bir kazançtır. Bu yüzden müzakareleri kesmek bu uzun erimli amaca ulaşılmasını olumsuz etkiler. Açıklamalarımızda yapıcı dil kullanarak hükümeti sivil toplum ile daha fazla diyaloğa çağırmaya öncelik vereceğiz.” Hatta konuştuğumuz büyükelçiler arasında; demokratik gösteri hakkını kullananlara polisin orantısız şiddet uygulamasının, AB içinde Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin vetosu nedeniyle yıllardır açılamayan ‘adalet ve hak ve özgürlüklere ilişkin müzakere başlıklarının’ açılması gibi sürpriz bir sonuçla karşılaşabileceğimize inananlar dahi vardı. Fotoğraf: UĞUR DEMİR İçişleri Bakanı, Gezi Parkı eyleminin artık sürdürülebilirliğinin olmadığını söyledi Sürerse AB Konseyi’ne gider AB tarafındaki bu yaklaşıma karşılık, dün açıklanan Avrupa Parlamentosu kararı sonrasında Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gösterdiklerli tepkileri hiç de iyiye işaret değil. AP kararını yerden yere vuran Erdoğan ve Davutoğlu’nun açıklamaları, Atatürk’ten de önce başlayan ‘çağdaş medeniyet’ hedefine ulaşma mücadelemize kesinlikle hizmet etmemekte. ‘Kararı tanınamak’, ‘İade etmek’ gibi yaklaşımlar, AKP’ye uluslararası meşruiyet kazandıran ‘AB yönelimine’ çok büyük zarar verme potansiyeli taşıyor. Hükümetin, AP kararındaki ‘toplum kesimleriyle diyalog’ çağrısına uyarak sorunları çözmek yerine, Gezi Parkı direnişçilerine yaptığı gibi şimdi de AB kurumlarına meydan okumayı tercih etmesi, yukarıda işaret ettiğimiz Avrupa kanadının korumaya çalıştığı ‘yapıcı’ tutumunun da süratle erimesine neden olabilir. Bugün çağrılarına kulak vermeyip ‘iade ettiğimiz’ AP kararı, yarın karar verici noktadaki AB Konseyi’nin de gündemine gelirse, çocuklarımızın geleceğini ipotek altına alacak olumsuz kararların tek sorumlusu AKP hükümet olacaktır. ÖNCEKİ GECEDEN İZLENİM Saatlerce polisle bakıştık! PELİN ÜNKER Günlerdir gaz bombalarıyla polis şiddetine tanık olduğumuz Gezi Parkı önceki akşama doğru tekrar eski haline dönmüştü. Yeniden şarkılar söyleniyor, halaylar çekiliyor, insanlar Gezi direnişçilerini yalnız bırakmamak için parka akın ediyordu. Tabii ki yardım malzemeleriyle birlikte... Gezi direnişçilerine o kadar çok yardım geldi ki malzemeleri taşıyan insan zinciri gece 23.00’e kadar çalıştı. Yağan yağmura rağmen kalabalık giderek arttı. Eylemciler bir yandan yağmurluk ve baret dağıtıyor diğer yandan yaşlıları ön taraflarda yer almamaları için uyarıyordu. Taş atılmaması için de yoğun çaba gösterildi. Parkın etrafında gözcülük yapan direnişçiler polise taş atmaya çalışanları uyardı ve oradan uzaklaştırdı. Avukatların meydana girmesiyle coşku iyice arttı. Herkeste bir müdahale beklentisi vardı, baretsiz olanlar parkın içine yönlendirildi. Ancak The Marmara’nın önünde bekleyen polis, eylemcileri sadece izlemekle yetindi. Saatlerce polisle bakıştık. Gözcüler değişti, yorulanlar parkın içine çekildi ama merdivenler hiç boş kalmadı. Eylemciler taleplerini özgürlük şarkılarıyla coşkuyla dile getirdiler. Taksim Meydanı’ndaki piyano dinletisiyle coşku daha da katlandı. Referandum açıklamalarına ise büyük tepki vardı. Necati Şaşmaz’ın konuşmaları ise parktakilerin moralini yerine getirdi. Kahkahalar ve protestolar birbirine karıştı. Gezi direnişçileri müdahale olsun olmasın kışla projesi iptal edilmediği sürece parkta kalmaya kararlı. ‘Bir şekilde bitmesi gerek’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı Muammer Güler, Gezi Parkı’nda süren eylemlerin artık sürdürülebilirliği olmadığını belirterek müdahale sinyali verdi. Velilerin anlayış göstermesi gerektiğini belirten Güler, “Çocuklarımız çekilsinler” dedi. Güler, Ankara Vilayetler Evi’nde gerçekleştirilen bir toplantıya gelişinde gazetecilerin Gezi Parkı eylemlerine ilişkin sorularını yanıtladı. Başbakan Erdoğan’ın TESK heyeti ile yaptığı görüşme sonrası Güler’e “24 saat içinde bu olayları bitirin” şeklinde talimat verdiğine ilişkin iddiaların hatırlatılması üzerine Güler, bu konuya kilitlenilmesi halinde işin içinden çıkılamayacağını, Başbakan’ın Gezi Parkı’yla ilgili farklı kesimdenlerden temsilcilerle uzun süre gö ‘BEYOĞLU VEYA İSTANBUL’DA KAMUOYU ARAŞTIRMASI’ Gezi Parkı’yla ilgili referandum yapılmasına ilişkin önerinin gündeme geldiğini dile getiren Güler, şöyle konuştu: “Ama tabii referandum anayasa değişiklikleri konusunda veya anayasa ile ilgili yapılabilir. Biz bunu kamuoyu araştırması veya belde halkının görüş ve düşüncelerinin alınması şeklinde düşünebiliriz. Bunun Beyoğlu veya İstanbul genelinde yapılması mümkündür.” rüşerek görüşlerini aldığını anımsattı. Güler, Gezi Parkı protestolarının bugün artık kanunsuz eylemlere dönüştüğünü öne sürdü. 24 saatlerini orada geçirenlerin başkalarının oradan yararlanmasını engellediğini öne süren Güler, “Bunun hiçbir şekilde sürdürülebilirliği yok. Bunu kendileri de biliyorlar. Ayrıca Taksim alanındaki işgalin, AKM’de, Atatürk Anıtı’nda, o çevrede kurulan, Taksim’e açılan 12 arterin bariyerlerle kapatılmasının bölgeye getirdiği sıkıntıları da gördük” diye konuştu. Taksim’de beş yıldızlı otellerdeki doluluk oranının olaylardan sonra yüzde 7080 gerilediğini ifade eden Güler, şöyle konuştu: “Bunun sürdürülemeyeceğini herkes biliyordu. Yapılan ikazlara rağmen arkadaşlarımız bu konudaki direnişlerini sürdürdüler. Meydanda, evvelki gün bir temizleme yapıldı. Şu anda gerekli güvenlik önlemleri de sağlandı. Gezi Parkı’ndaki olayın bu şekilde devam etmeyeceğini, bunun artık bir şekilde sonlandırılması gerektiğini de ifade ettik.” Güler, polisin orantısız güç kullanımıyla ilgili sorular üzerine de, bu konuda çeşitli iddialar bulunduğunu belirterek şöyle konuştu: “Ankara, İstanbul, İzmir ve diğer yerlerde polisin orantısız güç kullanımına ilişkin incelemeleri, mülkiye ve polis müfettişlerimiz beraber yapıyor. Kanuni gereği yapılır. Kimsenin bu konuda bir endişesi olmasın. İncelemeler başlatıldı.” AGİT: hükümeT oTosAnsür uyGulAdı 79 Kapatılmaktan son belde anda kurtuldular MAHMUT LICALI ‘Hukuka Yargıdan ‘sürgüne’ aykırı’ ders gibi karar MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Nüfusu 2 binin altında olan beldelerin kapatılmasını düzenleyen yasanın TBMM’de kabul edilmesinin ardından yaklaşık bir ay geç yürürlüğe girmesi başta Tokat ve Ordu’daki beldeler olmak üzere toplam 79 beldeyi kapatılmaktan kurtardı. Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in seçim bölgesi Ordu’da 14 beldenin 24 gün içerisinde nüfusunu 2 binin üzerine çıkarması dikkat çekti. Yasa kapsamında toplam 559 belde belediyesi kapatılarak köy statüsüne dönüştürülmüştü. Yasanın Meclis’te kabul edildiği 12 Kasım 2012’den Resmi Gazete’de yürürlüğe girdiği 6 Aralık 2012 tarihine kadar geçen 24 günlük süre 79 beldeye yaradı. MHP’li Alim Işık’ın soru önergesini yanıtlayan İçişleri Bakanı Muammer Güler’in verdiği bilgiye göre, 22 ilde toplam 79 belde nüfusunu 2 binin üzerine çıkararak kapatılmaktan kurtuldu. Nüfusunu 2 binin üzerine çıkaran beldelerin bulunduğu illerin başında Tokat geliyor. Tokat’ta 20 belde başka köy ve beldelerle birleşerek nüfusunu 24 gün içerisinde 2 binin üzerine çıkardı. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Erdoğlu’nun seçim bölgesi olan Afyon’da en çok belde kurtaran üçüncü il oldu. Afyon 10’ar belde, Nevşehir ve Niğde’de 4’er; Çankırı, Gümüşhane, Giresun, Sivas’ta 3’er; Isparta, Muş’ta 2’şer; Adıyaman, Amasya, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Çanakkale, Iğdır, Kırıkkale, Kütahya, Yalova’da 1’er belde kapatılmaktan kurtuldu. ANKARA Sendikaların “sürgün” olarak nitelendirdikleri, idarelerin kamu çalışanlarını “geçici görevlendirme” adı altında çeşitli gerekçelerle başka bir kentte görevlendirmelerine geçit vermeyen yargı, ders gibi bir karar verdi. Mahkeme, kadrosu Ankara’da olan memuru, İzmir’e gönderen idareyi haksız buldu. “Geçici görevlendirme” işlemi iptal edildi. Olay şöyle gelişti: Sosyal Güvenlik Kurumu Ankara Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nde şef kadrosunda olan İnşaat ve Emlak Daire Başkanlığı’nda görevli Türk BüroSen üyesi memur, İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nde görevlendirildi. Bunun üzerine memur, aile bü tünlüğü bozulduğu gerekçesiyle görevlendirme işleminin kaldırılmasını istedi. Ancak başvurusu reddedildi. Bunun üzerine konu yargıya taşındı. Ankara 2. İdare Mahkemesi geçici görevlendirme işlemlerinde, kamu yararı ile bağdaşmayan, ilgiliyi görevinden uzaklaştırma veya cezalandırma gibi hizmet gereklerine ters düşen bir sonucun amaçlanmaması gerektiğini vurguladı. Kararda, memurun gerekçe gösterilmeden, görevi ile ilgili bir zorunluluk yokken görevlendirme yoluyla hizmetine ne şekilde gereksinim duyulduğu ortaya konulmadan ve süresiz olarak İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nde görevlendirilmesinin hukuka aykırı olduğu, telafisi güç zararlara neden olacağı belirtildi. Dış Haberler Servisi Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilcisi Dunja Mijatoviç, gazetecilerin hapiste bulunmalarının “tüyler ürpertici” olduğunu belirttiği Türkiye’de medyanın da son hükümet karşıtı gösterilere otosansür uyguladığını vurgulayarak “basın özgürlüğünün zarar gördüğünü” söyledi. Türkiye’nin teşkilata üye 57 ülke arasında 67 tutuklu gazeteci sayısı ile en çok gazetecinin hapise atıldığı ülke olduğunu belirten Mijatoviç dün Reuters’a yaptığı açıklamada “Bu kadar sayıda gazetecinin nasıl potansiyel terörist olduğunu anlayamıyorum” dedi. Basın ve ifade özgürlüğünün sadece “tehdit altında” olmadığını, “halihazırda zarar gördüğünü” belirten Mijatoviç Türkiye’de önde gelen yayın organlarının iki hafta boyunca süren gösterilerin şiddetle bastırılmasını çok kısa biçimde duyurduğuna dikkat çekti. Türk medyasının ülkede yaşanan protestolar boyunca “haber iletmediğini ve tamamen farklı bir manzara sunduğunu” kaydederek “büyük bir otosansür vardı” dedi. Basın özgürlüğü zarar gördü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle