25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 HAZİRAN 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR DÜNYANIN HER YANINDAN DUYULAN ‘ÇIĞLIK’ 150 YAŞINDA: 17 ‘ P OR TA KA L ÇİÇEĞİ SA NA T KOLONİSİ’ ‘GEZİ’nin çığlığı her yerde den biriydik. Şiddete karşı direnen bir ülkeden geliyorduk. Ülkemizde yaşanmakta olanları hem dünya medyasıyla hem de Norveç televizyonu ve basınıyla paylaştık. Norveç Parlamentosu’nda kadın oranı yüzde 40. Oslo’nun, başkentin yapılaşma oranı yüzde 40. Yani kentin yüzde 60’ı ağaç, orman ve parklardan oluşuyor. Şu yukarıdaki iki oran, Oslo’da geçirdiğimiz 3 gün boyunca, her an karşımıza çıktı... Biz kıskançlıktan tırnaklarımızı kemirdikçe, onlar da yatıp kalkıp bizdeki gibi yöneticilere sahip olmadıkları için tanrılarına, doğalarına ve kendilerine şükredip durdular. “Çığlık” tablosuna dönecek olursak: Edvar Munch’un 150. doğum yıldönümü, (18631944) haziran başından beri tüm ülkede kutlanıyor. Oslo Ulusal Müzesi ve Munch Müzesi, “Munch 150” adıyla dünyanın belli başlı müzelerinden topladıklarıyla sanatçının 200 küsur eserini sunuyor. 600 bin nüfuslu Oslo’da en kıskandığım bir başka olay da 2008’de tamamlanan, deniz üzerine inşa edilen, o günden beri sayısız mimari ödül kazanan (Norveç firması: Snohetta) içi dışı çeşitli sanat eserleriyle donatılmış; beyaz granit ve Carrara mermerinin egemen olduğu ve bir aysberg görüntüsü taşıyan opera binasıydı! Ağla İstanbul ağla! “Kente ve fiyortlara yüksekten bakan tepelerin ardında güneş battı. Ansızın gökyüzü kan kırmızısına bulandı. Olduğum yerde kalakaldım; ölesiye yorgundum... Kentin üzerinde alev almış bulutları seyrettim. Endişeyle, korkuyla titriyordum. İçimde, doğanın sonsuzluğunu yaran hiç bitmeyen bir çığlık hissettim... O çığlığı duydum. Havadaki o titreşim sadece gözlerimi değil, kulaklarımı da etkiledi... Ve sonra Çığlığı resmettim...” Karşımda Norveçli ressam Edvard Munch’un “Çığlık” eseri. Özgün olanı. Orijinali. Ben ona bakıyorum ve Taksim Meydanı’ndan yükselen çığlığı duyuyorum. Yukarıdaki satırlar Munch’un notlarından alınma... Kentin üzerinde alev almış bulutlar, gözümün önünde biber gazı bulutuna dönüşüyor. Ressamın içinden doğanın sonsuzluğunu yaran çığlık, kadın, erkek, çocuk, yaşlı Gezi’deki tüm “gençlerin” çığlığına dönüşüyor. Gezi’nin çığlığı artık her yerde. Norveç’teydim. Ülkede kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği 11 Haziran 1913 tarihi, bayram niteliğinde kutlanıyordu. Bu hakkın 100. yıldönümü nedeniyle Oslo Üniversitesi, çeşitli ülkelerden davet ettiği kadın gazetecilerle “Kadınların Sesi” adlı bir konferans düzenlemişti. Türkiye’den çağrılı iki gazeteci Nadire Mater (Bianet) ve bendik. İlk andan konferansa Taksim olayı, Gezi Parkı damgasını vurdu. Ve iki gün boyunca gündemden düşmedi. Tanrı’ya şükrettim ki Munch 150 yaşında Kültür Servisi Bu yıl beşincisi düzenlenen “Portakal Çiçeği Sanat Kolonisi”, 130 Haziran tarihleri arasında ülkemizden ve dünyadan yüz kadar sanatçıya ev sahipliği yapıyor. 2009’da başlatılan “Portakal Çiçeği Sanat Kolonisi” bu yıl da sanat dünyasına farklı bir bakış açısıyla gerçekleşiyor. Bu yıl beşincisi düzenlenen “Portakal Çiçeği Sanat Kolonisi” bir ay boyunca Türkiye ve dünyadan 100 kadar sanatçıya ev sahipliği yapıyor. Plastik sanatların farklı disiplinlerinde eser veren ve kariyerlerinin farklı basamaklarındaki Türk ve yabancı sanatçılar, 130 Haziran tarihleri arasında misafir oldukları Sapanca Gölü kıyısındaki Doğapark’ta üretim süreçlerini bir arada geçirecek. Etkinliğe katılan isimler ise şöyle: Ergin İnan, Fevzi Ka Sapanca’da sanat kolonisi rakoç, Bubi, Oktay Anılanmert, Zahit Büyükişleyen, Nurseren Tor, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Mustafa Orkun Müftüoğlu, Mahir Güven, Şükran Moral, Anar Eyni, Temur Rzayev, Yıldız Doyran, Resul Aytemür, Tansel Türkdoğan ve Devin Miles ayrıca genç ve orta kuşaktan Seydi Murat Koç, Barış Sarıbaş, Gizem Enuysal, Aslı Özok, Mustafa Albayrak, Ahmet Sarı, Semih Zeki. Gazetecilik utancı Edvard Munch’un “Çığlık” adlı yapıtı. Nadire de, ben de Gezi olaylarına gözlerini kapayan, yok sayan, günlerce sanki böyle bir olay yokmuş, yaşanmıyormuş “gibi” yapan; insanlar ölesiye direnirken penguen belgeseli gösteren kuruluşlarda çalışmıyoruz. Çünkü konumuz, dönüp dolaşıp gazetecilik etiğine bağlanıyordu. Konferansta ülkemizdeki yandaş medyanın tutumunu, medyanın aczini, patronların tutumunu, gazetecilik utancımızı anlatmamıza gerek yoktu, zaten herkes biliyordu. Kadın olma, insan olma haysiyeti üzerinde durduk. Hapiste en çok gazetecisi olan ülkeler Derviş Zaim Edinburgh yolcusu Kültür Servisi Yönetmenliğini Derviş Zaim’in yaptığı “Devir”, 1947 yılından beri kesintisiz biçimde devam eden Edinburgh Uluslararası Film Festivali’nin “Yönetmenlerin Vitrini” bölümüne seçildi. Derviş Zaim’in “Devir” filmi, İstanbul Film Festivali ulusal yarışmadan aldığı Jüri Özel Ödülü’nden sonra, uluslararası festival yolculuğuna devam ediyor. Film, dünyanın en eski ve kurulduğu 1947 yılından beri kesintisiz biçimde devam eden Edinburgh Uluslararası Film Festivali’nin “Yönetmenler’in Vitrini” bölümüne seçildi. Bu bölümde tanınmış yönetmenlerin yenilikçi ve farklı filmleri gösterime giriyor. Edinburgh Uluslararası Film Festivali, 927 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek. Trafik polisi mi, büyücü mü? Alpaslan Ertüngealp bu akşam İstanbul Müzik Festivali’nde Deutsche Kammerphilharmonie’yi yönetecek AYDIN BÜKE n Kültür Servisi Ünlü şarkıcı Yıldız Tilbe, Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için programını yapmayınca Kanal T’den kovuldu. Tilbe, Gezi Parkı protestolarına destek olduğu için “Yıldız Tilbe Show” isimli programın yayından kaldırıldığını söyledi. Tilbe, “Biz programı iptal ettik. Kanal da beni iptal etti. İşime son verdiler. Mecburdum herkes iptal etti. Beyaz da, Tarkan da iptal etti. Ben taraf değilim. Tarafsızım ve ülkenin bütünlüğü ve mutluluğundan yanayım. Mutlu olalım” dedi. Gezi’ye destek veren Tilbe kovuldu Bu akşam, İstanbul Müzik Festivali kapsamında Deutsche Kammerphilharmonie Orkestrası’nı yönetecek Alpaslan Ertüngealp ile İstanbul’a gelir gelmez bir söyleşi gerçekleştirdik. Onun yönetiminde, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda (İDSO) defalarca çalmış bir müzisyen olarak hem bu konseri hem de son yıllarda yardımcılığını üstlendiği Claudio Abbado ile olan çalışması hakkında konuştuk. Aslında Alpaslan Ertüngealp Macaristan’da Franz Liszt Müzik Akademisi’ndeki eğitimi sırasında ve ardından 2002’de Atina’daki ünlü Dimitri Mitropoulos Yarışması’nda kazandığı birincilik ödülüyle adını müzik dünyasında duyurmayı başarmış bir sanatçı. İDSO ile yaptığımız konserlerde onun şeflik becerisinin ne denli hızla mükemmelleştiğinin en yakın tanıklarından biri olduğum için “Abbado’nun asistanı” olarak anılmanın artılarını ve eksilerini sorarak konuşmaya başladık. Böylesine ünlü bir ismin yanında çalışmanın kazandıracağı artılar kadar acaba insanın kendi kanatlarıyla uçmasını engelleyebilecek bir durum da söz konusu olabilir miydi? Bu asistanlığın tam olarak neleri kapsadığını anlatmasını istedim. üzerinde çalışıyor. Üstelik çalıştığı partisyonların u Son yıllarda ünlü “Büyük şeflerin hebüyük çoğunluğu yıllardır şef Cladio Abbado’nun men hepsinin asistanı yönettiği, hemen her şefin asistanlığını üstlenen vardır ve onlardan bekezbere bildiğini kabul ettilenen, provalar sırasınğimiz repertuvara ait. ve Berlin Filarmoni gibi da, dışardan bir gözlemBir konser öncesinde birorkestralarla da çalışan ci olarak sahnede olanlikte oturup eski kayıtlarıAlpaslan Ertüngealp, ların salondan nasıl dunı dinliyoruz. Kendi yapyulduğunu denetlemektıklarını acımasızca eleş“Orkestra şefliğini tir. Benim görevim butirebiliyor. Tüm konserletrafik polisliği olarak da nu da kapsıyor ancak ri ezbere yönettiği için eski tanımlayabilirsin, büyücülük Abbado’nun yardımcısı konserlerine ait tüm detayolmanın asıl önemli yaolarak da” diyor. lar aklında. Partisyon üzenı başka. rinde yaptığı ufak değişikAbbado son yıllarda, liklerin, bunlar genellikkonserlerinde yönettile bazı çalgıların daha iyi ği tüm yapıtların orkestrasyonunda bazı duyulmasını sağlamak için o anda çalmadeğişiklikler yapıyor. Bunlar çoğunlukla yan diğer gruplarla desteklenmek şeklinde dinleyiciler, hatta kimi zaman müzisyenler oluyor, doğru şekilde partilere aktarılması tarafından bile fark edilemeyecek ufak de da benim sorumluluğumda.” taylar. Ama bu detaylardaki değişiklikler Doğal olarak Abbado ile bu denli yakın ortaya çıkan sonuca pozitif anlamda çok bir çalışmaya girmek, onun konserleri öncebüyük etki yapabiliyor. Abbado bu değisinde dünyanın en önemli orkestralarını yöşiklikleri 60 yıldır süren sahne deneyimine netmek anlamına da geliyor. Ertüngealp, dayanarak gerçekleştiriyor. Abbado’nun geçen ay Berlin Filarmoni OrBu ay içinde 80 yaşını tamamlayacak kestrası ile gerçekleştirdiği konser öncesinde ama hâlâ günde en az 8 saat partisyon bu efsanevi toplulukla Berlioz’un “Fantas İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ tik Senfoni”sinin provalarına katılmış. “Onlar bambaşka bir dünyadan gelmiş” diye tanımlıyor. “Berlin Filarmoni gibi orkestralarla çalışarak, şefliğin başka bir boyuta geçtiğini öğreniyorum. O düzeyde orkestraları yönetince müziği yaşamaya, adeta esleri bile bambaşka değerlendirmeye başlıyorsun.” Abbado ve Berlin’i konuşmak benim için de çok ilginç ama biraz da İstanbul Festivali kapsamındaki konsere dönüyoruz. Programda Prokofiev’in “Klasik” adıyla da bilinen I. Senfonisi’nin yanında, Beethoven’ın IV. Senfonisi ve II. Piyano Konçertosu yer alıyor. Konserin solisti dünyaca ünlü piyanist Maria João Pires. Ertüngealp, Pires ile Abbado’nun kayıtları sırasında tanışma şansı bulmuş. Hatta Abbado’nun ünlü piyanistten yapmasını istediği bazı küçük süslemelerin neler olabileceği konusunda ona yardım etmiş. Ertüngealp’in aynı zamanda iyi bir piyanist olması işleri kolaylaştırmış ve sonunda herkesin memnun kaldığı bir kayıt gerçekleştirmişler. Ertüngealp, festival konseri için Deutsche Kammerphilharmonie ile çok verimli bir çalışma süreci geçirdiklerini söylüyor. Ama yine de Aya İrini’nin akustiğine göre buradaki provalarda yapmaları gereken çok şey olduğunu ekliyor: “Mahler’in bir sözü vardır ve ben bunu çok doğru buluyorum. ‘Çalıştırdığım her eseri, yöneteceğim salona göre yeniden bestelerim’ diyor Mahler. Üstelik burada söz konusu ettiği eserler kendine ait olanlar değil. Bir orkestra şefinin, yönettiği her eseri, salon koşullarına göre adeta yeniden bestelemesi gerektiğine vurgu yapıyor.” Son olarak bir orkestra şefini tanımlamasını istiyorum Ertüngealp’ten: “Orkestra müzisyenlerden oluşuyor. Hepsi birer sanatçı ve birey. Farklıyız, çeşitli dertlerimiz var. Her gün farklı ruh halinde insanlarla karşı karşıyayım. Benim için önemli olan bu insanlardaki pozitif enerjiyi ve müzik yapma arzusu ve sevgisini birleştirip, yoğunlaştırıp, onlara yansıtmak. Orkestra ile biz, yani şefler aslında partneriz. Tek nefes olabilmek için bu topluluğun bir dayanak noktasına ihtiyaç var. Bunu trafik polisliği olarak da algılayabilirsin, büyücülük olarak da... Aslında bunların her ikisi de şefliğin içinde var.” Aya İrini’de ‘klasik’ bir akşam Bu yıl 41’incisi düzenlenen İstanbul Müzik Festivali, bu akşam saat 20.00’de Aya İrini Müzesi, St. Petersburg Filarmoni, Kraliyet Filarmoni, Berlin Komik Operası gibi önemli orkestraları yöneten Alpaslan Ertüngealp şefliğinde “Deutsche Kammerphilharmonie Bremen” orkestrasının konserine ev sahipliği yapacak. Birçok uluslararası festivale konuk olan Portekizli piyanist Maria João Pires’in de piyanosuyla eşlik edeceği konserde müzikseverler, besteci Sergey Prokofiev’in “Senfoni No. 1, Re Majör, Op. 25”, Ludwig van Beethoven’ın “Senfoni No. 4” ve “Piyano Konçertosu No. 2” adlı eserlerini dinleyebilecek. Salonun koşullarına göre Şeflik başka bir boyutta Maria João Pires Pozitif enerji
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle