Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 HAZİRAN 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Orantısız Zevzeklik Cezasız Kalmasa İki yüze yakın üniversitemiz oldu. Binlerce sosyal veya siyasal bilimcimiz, araştırmacımız var. Ama halkın onun peşine neden düştüğünü, ona neden alkış tuttuğunu açıklayan ciddi bir araştırma hâlâ yok. NTV’de gösterilen İngiliz BBC imzalı üç bölümlük belgeselin adı “Öldüren Karizma...” Programın tanıtımı şöyle: “Adı her söylendiğinde pek çok kişinin tüyleri diken diken olabiliyor. Ama o sevenlerine (ve çevresine) göre, yine de dünyanın en karizmatik yöneticisi.” Tövbe. Bizimkiyle alakası yok! Her ülkenin, her karizmatık liderin çevresi kendine! Ama yine de NTV’ninki büyük cesaret. Rakip haber kanalı, penguenlerin hayatını anlatırken.. Onun “Öldüren Karizma” gibi serbest çağrışımlara çanak tutması alkışı gerçekten hak ediyor: Hitler dizisinin yanıt aradığı soru şu: “Karizma ve çevre etkisi ve desteğiyle bir insan ülkesini ve hissiyatı ve fikriyatı şudur: Keşke ülkemizde bu tür sulandırılmış dini yönetim yerine ciddi bir şeriat düzeni kurulsa, kurulabilse... Ve iktidarın emirlerine değil de... Kuran hükümlerine göre hareket eden dirayetli şeriat savcıları işbaşına gelse... Hz. Muhammed için bile kullanılması “şirk” sayılacak “Ona dokunmak ibadettir!” gibi ölçüsüz zevzeklikler ile sadece peygamberler için söylenebilen “Rabbimizin insanlığa bahşettiği müjdedir!” türü orantısız gerzeklikler cezasız kalmasa. GÖRÜŞ GÜROL SÖZEN Keşke Şeriat Gelse... milyonları nasıl uçuruma sürükler?” Karizma denilen şey höt zöt aslında. Çevre etkisine gelince... Bunun en kestirme açıklaması malum atasözümüzde: “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur!” Bir ABD ziyareti sırasında Bülent Arınç’ın ve bendenizin de dahil olduğu TBMM heyetine Amerikan tarafı adına resmi tercümanlık yapan bir sayın bakanımız, Gezi olayları konusunda önceki gün aynen şöyle dedi: “Dünya lideri Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a karşı yeni ve kirli bir plan devreye sokuldu. Onun gibi bir lideri bize bahşettiği için Rabbimize hamdolsun. Recep Tayyip Erdoğan bu ülkeye, bu millete ve insanlığa Rabbimizin bahşettiği bir müjdedir.” Bu açıklama ile hükümet parlamento grubu bütünlüğü sağlanmış oluyor.. “Sayın Başbakanıma dokunmak benim için bir ibadettir!” diyen sayın milletvekilinin uhrevi hissiyatı hükümet üyeleriyle bütünleşiyor. Sayın Erdoğan da kendisini Menderes’e benzetip durduğuna... 10 yaşındaki oğlunu elinde bıçak, Menderes’in ayakları dibinde kurban etmeye hazır bir geleneğimiz de olduğuna göre.. Sıra vatandaşa geliyor... HHH Bendenizin konuyla ilgili samimi Ağaçlar Çiçek Açıyor Bahar her zaman umuttur. Toprağın altı benzemez üstüne. Yıllarca uykuya yatan bozkırda bile unuttuğumuz bir tohum çiçek açar; yağmurunu görmese de... Bir tek cılız ağaç aslında ormanın kendisidir. Yani doğa, hiçbir zaman ihanet etmedi. Ağaçların gölgesinde uyuyanlar (piknik tüpü ve ızgaralı ve karpuzlular hariç) iyi bilir; gökyüzünün mavisini, yeşilini, güvercinlerini, kumrularını, martılarını ve hele hele yanı başınıza konan müjdeci serçelerini… “Taksim Gezi Parkı” bu nedenle simgeye dönüşüverdi. Her ağaç, her çiçek, her bulut kültür ve sanatın kaynağıdır. Bir tek uğurböceği bile umudun kendisidir. Cehl kaskını takıp kılıcını kuşananlarının çıkmazı da budur aslında. Birkaç gün önce TGC’nin yıldönümü yemeğinde Yaşar Kemal, Ara Güler, Hıfzı Topuz, Semiha Baban, Turgay Olcayto, Kâmil Masaracı, Oktay Duran, Halit Kıvanç rastlantısal aynı masadaydık. Hiciv egemendi masada. Ama Gezi’nin hicvi hepimizi sollardı. Didikleyerek sorduğumda Yaşar, o coşkulu anlatımı ile “Beş roman daha var aklımda.” İlki? “İlki, adı belli değil ama kahramanlarım kadınlar ve ormanlar.” Gezi Parkı’nın kızları, kadınları ve ağaçları geldi aklıma. “Babam öldüğünde anam direnip büyüttü Adana’nın, Toroslar’ın coğrafyasında beni. Anam savaşçıydı ama savaşmayı hiç sevmezdi. Yeri geldiğinde de savaşırdı ama. İşte bu itme ile romanımın kahramanı kadınlar ve orman.” Kifayetsiz muhterislerin bilmedikleri, kavrayamadıkları şey; bir ağacın ve bir kadının da roman kahramanı olabileceği… Rengârenk giysileri, kundaktaki bebekleri, renkli çadırları, kitapları, sevecen sözcüklerle bezeli şarkıları, marşları ile oradaydılar, dans edip şarkı söylüyorlardı hep birlikte... Derinliğe gömülmüş umutlarını, gençliklerini, unuttuğumuz güzelliklerini sergiliyorlardı farkında olmadan. Akil insanlardan değillerdi ama akılları yüreklerindeydi, yüreğinin sesini dillendiriyordu her biri. Ama öfkeli de değillerdi ta ki grayderler, kepçelerle köklerinden koparılan, parçalanan ağaçlarını görünceye kadar. Çadırları yakıldı ertesi sabah, kepçelerle yüründü üzerlerine; biber gazları ile o güzelim gökyüzü, martılar, güvercinler, serçeler boğuluncaya kadar… Yalnızca doğa değil, şiirin, şarkının, müziğin, tarihin, bilimin, resmin, heykelin, tiyatronun, balenin, kent mimarisinin, keyfin, sevdanın, umudun ve bu coğrafyaya çok yakışan özgürlüğün üzerine yürümüştü işbirlikçilerle birlikte demir kepçe. Umut ve özgürlük düşü işte o günden beri yolculuğunu sürdürüyor: Kapılarını araladı artık onur ve özgürlük… Bahar her zaman umuttur tabii ki yüreği ile konuşan, yüreği ile görenler için. Sularla, yeşille ve on iki bin yıllık uygarlıkla kuşatılmış bu coğrafyada talan egemendi ama!.. Ama artık birlikte söylenmiş şiirler, şarkılar, marşlar, dalgalanan bayraklar, ıslıklar, tencere ve tavalar şimdi teker teker küflü sandıklardan çıkarılıyor. Suyu, gazı, sopası ile her karşı saldırı, acılarla birlikte hiciv ve alaya dönüşüyor. Gülmece dergilerini aşan bir ustalıkla ince bir alay güldür güldür sokaklara yayıldı bir kez; kışkırtma, saptırma, yıldırma ve kine karşı. Oyun çok! İlk kez unuttuğum umudun güzelliğini görüyordum yüzlerinde. Bu bile yeter sevda ve özgürlük adına; pusudaki oyunları da bilerek. “Bu ağaçlar siz giderken size bakıyor olacak.”, “Atam izindeyiz diyorduk. İzin bitti artık. Görevdeyiz.” Gezi Parkı’nın ağaçları ise bir anıt olarak tarihe geçecek. Ve Nâzım’ın şiiri simgeye dönüşmüş artık: “Bir ağaç gibi tek ve hür/Bir orman gibi kardeşçe” yazılmış pankartlara. Floransalı Dante 13. yüzyıldan sesleniyor: “Cehennemin karanlık katmanları, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.” Özet mi? Ortaçağ krallarından yakın çağ padişahlarına... Her liderin moral desteğe ve gülmeye, eğlendirilmeye ihtiyacı vardı. Krallar bu ihtiyaçlarını “soytarılar” ile... Padişahlar ise “dalkavuklar” marifetiyle gideriyorlardı. Günümüzde ise bu görevi bazı bakanlar üstlenmiş görünüyor. Ve ne yazık ki, sergilenen endazesiz hokkabazlıklar halkın kesesinden ve sözde demokrasi adına icra ediliyor. Öldüren karizma sırları (Kendi ağzından) 4 Yaşamak isteyen kişi dövüşmelidir. 4 Generallerim zincire bağlı “Bulldog” köpeği gibi olmalıdırlar. 4 Onca kahramanlık bir kişinin omurgasız davranışıyla silinemez. 4 Yabancıların yardımına asla inanmayın! (NTV Hitler dizisinden notlar: Nefret dolu biriydi. Etkilemek için konuştuğu kişiye alışılmışın ötesinde çok uzun süre susarak bakardı. İlahi Takdir’in ona birçok meziyeti birlikte verdiğine inanılıyordu. Ama yine de hem mide bulandırıyor hem de büyülüyordu. Deniz İnceoğlu Hürriyet) Parayla değil! Onun gözünde/dilinde artistler de artistlik de makbul değildir. Buna 11 Şubat 2006 günü Mersin’de tanık olduk. Ertesi gün natçı. Cumhuriyet’in Tanrı da aslında bir sa o manşetindeydi: Zürafayı, fili, karıncayı icat etti. “Artistlik li yapma lan!” Belli ki bir stili yok. Sürek Yani.. değişik şeyler deniyor. Artistlik iyi Pablo Picasso bir şey değil. Ama nedense, sıkıştıkça artistlere sarılıyor! Ülkemizin en kanlı sorununu çözmek için akil heyeti kuruyor, başköşeye artistleri buyur ediyor. 65 yıllık demokrasimizde ilk kez çoluk çocuk milleti sokağa döken protesto eylemlerine çareyi artistlerden soruyor. Acaba artistlik sırası şimdi ona mı geldi? ‘İnsan İnsana Aç!’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr “19. yy” düşünürlerinden “Kıergegaard”: “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönüp anlarız!” demiş. Sanki şu günlerde bu söylemin özellikle “anlama” bölümüne uygun dönüşler yapanlar gittikçe artıyor. “Geriye dönüp anlama”ya yardımcı olacak hemen el altındaki “ilk” örnek de “1789 Devrimi”. Pazartesi günkü yazıda bu “Devrim”in “ilk” adımı olan “Bastil”in “14 Temmuz”da halk tarafından yıkılmasına değinilmişti; böylece “siyaset”in tam bir “kul”u durumundaki “YARGI”ya “tarihsel” bir “uyarı” yapılmış oluyordu. “İkinci” adım, “Kral 16 Lui” ile henüz daha onun buyruğundaki “Meclis” in bir bakıma “YÜRÜTME”nin, “Başkent”ten “11 km” uzaklıktaki “Versay”dan “Paris”e “halk”ın getirmesidir. Bu, bir “çözüm yolu” olarak görülmüştü; Kral eğer “Paris”e getirilirse, olupbitenin içinde olur, böylece de durumu “anlayabilir” diye düşünülüyordu. Çünkü “16. Lui”, “halk”ın artık dayanılmaz duruma gelen yönetiminden bıktığını, sorunlara çözüm aranması isteğini bir türlü kabullenmiyor; yapılan olumlu düzenlemeleri içeren yasaları, sudan nedenlerle onaylamıyordu; bir bakıma, dayanma gücünün sonu gelmiş “halk”la “inat”laşıyordu... “Kral”ın dayanağı ise “Tanrı” vergisi “kutsallığı” dolaysiyle “kul”larının kendine bağlı olduğu, olacağıydı. Peki direnenler, “Bastil” zindanını yıkanlar kimlerdi? “16. Lui”nin, “olabilir” ama “beni de seven milyonlar var” mantığını güttüğü söylenir.(1) Üç yıl altı ay sonra, Paris’in “Devrim” alanında idamını izlemeye gelen o büyük kalabalık içinde “kendini sevenler” acaba ne kadardı? “1789”da, “224” yıl önce, Fransız halkı yalnız kendi özgürlüğü için değil “Basın Özgürlüğü” için de direndi, çarpıştı. Ayrıca şu da belirtilmeli, “Devrim” yandaşı yani “Kral”a “muhalefet” eden gazete sayısı, bizim bugün iktidar yani “rte” karşıtı gazete sayısından daha da çoktu. Üstelik bu koyu “mut lak monarşi” yönetiminde, “Devrim” önderlerinden “Marat”, Kral ve bakanları için: “Bunların biricik vasıtaları da ‘iç savaş’tır; bakanları körüklüyor” (2) diye söyleyip yazabiliyordu. “Demokratik, laik, hukuk devleti” olan ülkemizde ise bugün bu “iç savaş” kışkırtıcılığını önüne geçilemez bir istekle “BAŞBAKAN” yapı yor; çok tehlikeli bir biçimde kışkırtıp, körüklüyor! Hele bugüne dek desteklediği, koruyup savunduğu “ekonomik sistem”in, kimi “direk” lerinin “direniş” in yanında olduklarını belirtmeleri dolaysiyle yaptığı “Don Kişot”ça saldırılar unutulacak gibi değil. Çünkü “bizim”ki, “rte”, onu da aştı “faiz lobisi” cinliğiyle(!)... Belki de bu benzetme için hem “Don Kişot”tan, hem de yaratıcısı “Cervantes”ten özür dilemeliyim; hele “Don Kişot”un “İNSAN”ca sergilediği yaklaşımlar düşünülürse... “rte” nin bu konudaki “yapısı”na, tutumuna, anlayışına, kavrayışına gelince: İki haftadır, “Gezi Parkı”nda yatıpkalkan direnişçilerin görüşlerini, yaklaşımlarını, çalışmalarını, oluşturduklarını yandaş medya ne denli sansürlese de hepimiz, bütün Türkiye en ince ayrıntısına dek gördük, biliyoruz. İşte onlardan birini, “nöbet” teki bir genç kızı “TV”de izledim; uzun saçları rüzgârla savaşan; sıcacık bakan; gençliğin, umudun ışıltısını yansıtan yüzüyle ekranı aydınlatan bu gencecik direnişçi, görevlinin sorularını içtenlikle yanıtlıyordu. “Neden buradasınız?” sorusuna genç kız: “Yönetimin bizlere yaptığı dayanılmaz baskılar, yaşantımıza müdahaleler karşısında ‘insanın sığınacağı yer yine insan’dır düşüncesiyle, duygusuy la ‘Gezi Parkı’ na geldim; gördüm ki burada toplanan onca genç, onca insan da öyle düşünüyor” dedikten sonra şu çarpıcı vurgulamayı yaptı: “İnsan insana aç!”, “İnsan insana aç!”... Sözünü bitirdiğinde yaşlanan gözlerini yavaşça indirdi... Bu “duygu”yu bu “tür” bir “açlık duygusu”nu belli ki hiç yaşamamış olan “rte”; bu gençlere coplarla; kafa yaran, göz patlatan; kol, bacak kıran plastik mermilerle; yere devirip sürükleyen basınçlı su ile; ağzı, boğazı, ciğerleri kavuran; gözleri kör edebilen ölümcül tehlikesi de olan “biber gazı”yla; en küçük bir “sakın”ca, “sorumluluk” duymadan; hiçbir “İNSAN”cıl yaklaşıma yanaşmadan günlerdir saldırıyor, saldırıyor... “2000” yıl önce; İtalya’da “Roma” nın ünlü stadyumu “Colosseum” da insanları parçalayan vahşi hayvanlar, “arslan” lar; “rte”nin “polis”inden daha “mert”tirler... “Parçalansın!” buyruğunu veren “yönetici” de “rte”den... (1) A. Soboul, 1789 Fransız İnkılabı Tarihi, s.121165. (2) A.g.y. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com T.C. AŞKALE İCRA DAİRESİ TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı takdirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 25/05/2013 1. İhale Tarihi: 15/07/2013 günü, saat 11.00 11.10 arası. 2. İhale Tarihi: 29/07/2013 günü, saat 11.00 11.10 arası. İhale Yeri: KOP KROM ŞANTİYESİ BAYBURT YOLU ÜZERİ AŞKALE/ERZURUM No Takdir Edilen Değeri TL. Adedi KDV Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri) 1 60.000,00 1 %18 1 Adet JENERATÖR 1000KWA LIK ENKA MARKA MAVİ RENKLİ JENERATÖR 2 25.000,00 5 %18 5 Adet KONMPRASÖR(C323192010)(C318382009)(C3188252009) (C518592 009)(C318262009) ROTAİR MARKA KIRMIZI RENKLİ 3 30.000,00 1 %18 1 Adet JENERATÖR 900KWA LIK ÇUKUROVA MARKA JENARATÖR 4 10.000,00 1 %18 1 Adet KROM KIRMA GRUBU SAYGIN MARKA SARI RENKLİ 5 2.000,00 1 %18 1 Adet JENERATÖR ŞİMŞEK MARKA 69 KWA LIK MH1200906083 SERİNOLU (İİK.m.114/1,114/3) * : Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir. 2012/64 TLMT. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 35705) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Atatürk 1 çiçeği” de de 2 nilen ve nar kırmızısı ren 3 ginde bürgü 4 leri olan süs 5 bitkisi. 2/ 6 Çevresi yollarla belirlen 7 miş olan ar 8 sa... Karşılık 9 lı alıp verme. 3/ Kamu hiz1 2 3 4 5 6 7 8 9 metlerinde har 1 T A T L I C A A canmak üzere ger 2 O T A R E D İ F çek ya da tüzel ki 3 şilerden toplanan 4 R E V N A K M A B Ş E K E L R para... Kadınla 5 A D A K T A K A rın omuzlarını örtİ L mekte kullandıkla 6 C İ N A S HO Ş K İ N rı genişçe atkı. 4/ 7 I R İ P E K A P O Üzeri toprak ya da 8 otla örtülmüş sa 9 A L A T U R A T man yığını... Yünlü bir kumaş cinsi. 5/ Avrupa’nın, Ladoga’dan sonra ikinci büyük gölü... Kesintilerden sonra kalan miktar. 6/ Kullanılmaya hazır para. 7/ Tibet sığırı... Hazır, mevcut. 8/ Arnavutluk’un plaka imi... Bir göz rengi... Trabzon’un bir ilçesi. 9/ Bütün niceliklerin toplanıp, bu toplamın nicelik sayısına bölünmesiyle ortaya çıkan rakam. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hızlı büyüdüğü için caddeleri ve parkları süslemede kullanılan, mor çiçekli bir ağaç. 2/ Eski Yunan mimarlığında müzik ve tiyatro gösterilerinin sunulduğu yapı... Telefon sözü. 3/ Nar, erik, kızılcık gibi yemişlerden yapılan pekmez. 4/ Kuşların bir organı... Bir gıda maddesi. 5/ Hitit... Bir pamuk cinsi. 6/ Tellür elementinin simgesi... Kendisine inanılan, sır verilen kimse. 7/ Hayatın bir bölümü. 8/ Bir elçiliğe bağlı uzman... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da küçükbaş hayvanların kışı içinde geçirdikleri dam. 9/ Bir söylevin, bir anlatının vurguladığı temel düşünce... Bir nota.