25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 MAYIS 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 TBB Başkanlığı’na seçilen Feyzioğlu, yeni döneme ilişkin yol haritasını Cumhuriyet’e anlattı ‘Tek adamlığa direneceğiz’ EMEKLİ KORGENERAL ERÖZ: İLHAN TAŞCI Hükümetin uyguladık HATİCE TUNCER direktiflerini ANKARA Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na seçilen Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, hukukun üstünlüğü siyaseti yapacaklarına işaret ederek “TBB, bütün siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine kutupyıldızı olacak” değerlendirmesini yaptı. CHP Parti Meclisi üyesi de olan ve partinin geleceğiyle ilgili senaryolarda adı geçen Feyzioğlu, buna ilişkin “Ben TBB başkanıyım. Geldiğim her görevi layıkıyla yapmak tan başka hiçbir amacım olmadı” demekle yetindi. Eski TBB Başkanı Vedat Ahsen Coşar, eski İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu ile TBB Başkanlık yarışında ipi göğüsleyen Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, yol haritasını Cumhuriyet’e anlattı. Prof. Dr. Feyzioğlu, Türkiye Barolar Birliği’nin hukukun üstünlüğü siyaseti yapacağını belirterek “TBB, bütün siyasi partilere demokrat kitle örgütlerine kutupyıldızı olacak” dedi. Mücadeleyi halkla yürüteceğiz Türkiye’nin önünde bir anayasa değişiklik süreci bulunduğunu anımsatan Metin Feyzioğlu, o süreçte tüm topluma yön gösterme görevini de layıkıyla yerine getireceklerini anlattı. Bir yandan demokrasi, diğer yandan da üniter devletten yana olduklarına dikkat çeken Feyzioğlu, “Demokrasi adına demokrasiyi askıya alan, tek adam rejimini gündeme getiren değişikliklere diğer yandan da Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü parçalamaya yönelik bütün girişimlere hangi süslü paketler içinde sunulursa sunulsun bu makyajlardan arındırıp topluma gerçekleri göstereceğiz. Biz mücadeleyi toplumsal tabana indirip halkla el ele yürütecek ve başaracağız” değerlendirmesini yaptı. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, son dönemde yoğun olarak yaşanan avukatlara yönelik hak ihlallerine dikkat çekerek Türkiye’nin hiçbir yerinde, hiçbir avukat hakkının ihlaline de kayıtsız kalmayacaklarını vurguladı. Feyzioğlu, “Çünkü avukatın hakkının ihlal edildiği bir yerde aslında vatandaşın elinden vatandaşlık hakları alınmakta” dedi. Ergenekon davasında, İnternet Andıcı dosyası sanığı emekli Korgeneral Mehmet Eröz, yasa ve yönergelere uygun olarak Milli Güvenlik Kurulu kararlarını ve hükümetin direktifleri doğrultusunda hareket ettiklerini söyledi. Genelkurmay Karargâhı’nın hiyerarşik şemasını gösteren Eröz, “Bu tabloya bakan herkes bu davada yargılananın ben, arkadaşlarım ve komutanlarım değil, Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu ve bunun ancak siyasi bir dava olabileceğini görecektir” dedi. Ergenekon davasında esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmasını yapan Eröz, “Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda Genelkurmay Karargâhı’nda askeri müdahale ortamını oluşturmak amacıyla işletilen internet sitelerinde kara propaganda yaptıkları, İnternet Andıcı ile bu sitelere hukuki koruma sağladıkları” iddialarının mütalaada da sürdürüldüğünü belirtti. Eröz, “İmzasız, sahte bir ihbar mektubuna itibar ediliyor ancak, korgeneral rütbesine kadar 45 yıl süreyle Türk Silahlı Kuvvetleri üniformasını şeref ve gururla sırtında taşımış şahsıma, tanık ve belgelerimize inanılmıyor” diye konuştu. Mahkemenin delillerin değerlendirilmesi aşamasını atladığını ifade eden Eröz, “Bu durumda kendimi ‘Acaba mahkemenin bu tutumu, savcılığın elindeki delillerin ne kadar yetersiz olduğunun bir kanıtı olabilir mi’ diye sormaktan alıkoyamıyorum” dedi. Eröz, Genelkurmay Başkanlığı’ndan mahkemeye gönderilen 3 sayfalık Nisan 209 tarihli Andıç’ın aslının imha edilmesi nedeniyle fotokopi olduğunu belirtti. Mütalaada, İnternet Andıcı’nın arşiv bekleme süresinin 5 yıl olması gerekirken 5 ayda imha edilmesi nedeniyle “cunta yapılanmasının delil karartma ve diğer yasadışı faaliyetlerinin delili olarak görülmüştür” suçlamasının yöneltildiğine dikkat çeken Eröz şöyle konuştu: “Andıç, Bilgi Destek Dairesi’nin Harekât Başkanlığı’na bağlı olduğu dönemde değil, Genelkurmay Genel Sekreterliği’ne bağlı olduğu dönemde imha edilmiştir. Dolayısıyla, İnternet Andıcı’nın orijinalinin neden 5 yıl beklemeden imha edildiği Genelkurmay Başkanlığı’na sorulmalıdır.” İnternet sitelerinin Mart 1999’da kurulduğunu ve hükümetin Genulkurmay’ın kurduğu ve 10 yıldır işlettiği sitelerde haberdar olduğunu belirten Eröz, “Bu sitelerin kurulması hükümetin izni ile gerçekleşti. Parasını hükümet verdi. Şimdi hükümet, Genelkurmay faaliyetinden hiç haberi yokmuş gibi davranıyor. Bu nasıl devlet sorumluluğu!” diye konuştu. Genelkurmay Karargâhı’nın hiyerarşik şemasını salondaki perdeye yansıtan Eröz şunları söyledi: “Şu tabloya bir bakın. Genelkurmay Karargahını terör örgütü olarak gösteren bu tabloyu Türk halkına hiç kimse kabul ettiremez.” Eröz, “Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kurumlarından olan TSK’nin böyle bir dava ile yargılanarak itibarsızlaştırılmasından kimlerin fayda sağladığını Türk Milleti çok iyi bilmektedir. Sanırım sizler de farkındasınız” dedi. İnternet Andıcı dosyası sanığı Bilgi Destek Dairesi şube müdürlerinden Emekli Kurmay Albay Sedat Özüer son savunmasını yaptı. Özüer, bölücü faaliyetleri takipten sorumlu şubenin müdürü olarak, “PKK gerçeği”, “terör ve güvenlik” isimli internet sitelerini yasalar ve emirler çerçevesinde işlettiğini belirtti. Özüer, mahkemeye sunduğu delillerin mütalaada değerlendirilmediğini ifade ederek şöyle konuştu: “Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla ve hukuka uygun olarak yapılan PKK hakkındaki bilgilendirmenin devletin resmi bir faaliyeti olduğu netlik kazanmıştır. Ancak bu tespitler hukuki durumumda hiçbir değişiklik meydana getirmemiştir.” Kürt avukatlara çizik tartışması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Barolar Birliği’nde başkanlık seçimlerin ardından Kürt avukatların yönetime alınmadığı iddiası ortaya atıldı. İnternet Gazetesi T24’te yer alan habere göre seçimde aday olan ancak seçilemeyen eski başkan Vedat Ahsen Coşar’ın listesinden giren Diyarbakır Baro avukatlarından eski DEP milletvekili Sedat Yurtdaş, “Türkiye Baro tarihinde görülmemiş bir isim çizme sonucu ile karşı karşıya kaldım. 90 kişi tarafından ismimin üzeri çizildi. Kürt avukatlara karşı AK Parti, CHP ve MHP tam bir koalisyon içinde çalıştı” dedi. Öte yandan Metin Feyzioğlu’nun listesinden seçilen avukat Eski Şanlıurfa Baro Başkanı Sabri Çepik ise, “Ben çizik yemedim. Eğer Kürt olduğumuz için ‘çizik’ atılsaydı bana atılırdı. Diğer arkadaşlarım farklı listelerden girdiler. Çizikleri, kendi girdikleri listelerden aldılar” diye konuştu. Ayrıca Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi de seçim sonuçlarıyla ilgili “Doğu ve Güneydoğu’dan önerdiğimiz dört aday vardı. Ancak, biri seçilebildi. Kürt avukatlara karşı bir hoşgörüsüzlük vardı” ifadelerini kullandı. “Dini baskıların su yüzüne çıkar bir konum aldığı, bu tür davranışlarda bulunanların kendisini gizlemek gibi bir sıkıntılarının kalmadığı bu ortamda, laiklikten bahsetmek artık bir romantizm gibi gelmeye başladı” diyerek not düşmüştü bundan dört yıl önce “Sağnak”a yazan bir okurum ve yaşadığı şu olayla bunu temellendirmişti: “Geçen cuma günü, her zaman olduğu gibi, ramazan rakımızı içiyorduk Beşiktaş’ ta. Balıkçıları bilirsiniz; onun çevresini şu anda birbirinden neşeli birçok içkili lokanta sarmış durumda. Ramazanın gelmiş olmasının, rakı içilmesine engel olmadığı düşüncesinde olan bizler gibi birçok kişiyle, neşeli kahkahalı kalabalık bir ortamı paylaşmaktaydık. O sıra, çevrenin en eski meyhanesinin ramazan dolayısıyla kapalı olduğu gözüme çarptı…” Ramazanda “kepenk indiren meyhane” üzerinde okurumun masasında heycanlı bir tartışma açılıyor ve semtin en eski meyhanesinin kapanmasının diğer içkili lokantalar üzerindeki etkisi gündeme getiriliyor… “Diğerleri de kapanırsa ne olur” sorusu irdelenirken, masadakiler istiflerini bozmadan, “O zaman biz de Beşiktaş’ta değil, Sarıyer’de içeriz!” diyorlar. Okurum buna “Ya Sarıyer’dekiler de kapanırsa” sorusuyla karşılık veriyor…. İşte bugün artık “Sarıyer’dekilerin de” kapanması noktasına yakınız… Önümüze konan “IV. Murat yasaklarına biz nasıl geldik” sorusunun yanıtını ararken.. bunları bana bir “gergedanlaşma olgusu” ile anlatan ve bu meyanda da “ramazan rakısı anısını” nakleden okurumu hatırladım… Semtin en eski meyhanesinin “ilk defa kepenk indirmesini” endişeyle karşılayan, endişesini rakı masası arkadaşlarına aktardığında; “E canım ne var? Biri kapanırsa, biz de başka yerde kafa çekeriz!” tepkisiyle karşılaşan okurum, çevrede herkesi alttan alta teslim alan genel bir “gergedanlaşma salgınına” işaret etmiş, dayatılan dönüşümlere toplu kabullenmeyle ayak uydurulduğuna dikkat çekmişti. Tehlikenin bu olduğuna mim koymuştu. Rejimin evşirilmesinin ilk büyük dönüm noktası benim için işte tam o aradır: Gitgide artan günlük yaşam müdahalelerinin sessizlikle kanıksandığı ikinci AKP dönemi… Semtin içkili lokantaları önce ramazanlarda hizaya girmeye başladı… Ses çıkarmadık… Ardından, “durumdan vazife çıkarma sendromu”… yılın öteki aylarına sarktı… İki yaz önce… Büyükada gibi İstanbul’un en turistik yerlerinden birinde, bir bahçe lokantasında, bana ve arkadaşlarıma, rastgele bir yaz gecesi içki servisi yapılmadığında; artık bayağı ciddi bir eşiğin aşıldığını anlamıştım. “Kırmızı Kedi” yayınlarından çıkan “Demokrasi Tramvayı” isimli son kitabımda; kritik eşiği atlamanın serüvenini uzun uzadıya anlattım. “Demokrasi Tramvayı’nı yazmak düşüncesi, tanıdık bir balıkçı restoranında ummadığım bir alkollüalkolsüz alan uygulamasıyla karşılaştığım gün belirdi” cümlesiyle başlar o kitap: “Yıllardan beri tanıdığım, ahbaplık ettiğim restoran sahibi; alkol almayan müşterileri tarafından kapatılan bahçe bölümünde bana ve dostlarıma içki servisi yapamayacağını söylüyordu. Eğer o restoranda yemek yemekte israr edeceksek, kapalı salondaki masalardan birini seçmeye mecbur tutulacaktık… Yaşantımıza yıllar içinde usul usul sızan devrim niteliğindeki değişikliklerin ağırlığını, yüzüme tokat gibi inen unutamadığım o yaz gecesinin gerçekliğinde kavradım. Türkiye bundan böyle tanıdığım, doğup büyüdüğüm ülke değildi. Doğup büyüdüğüm Türkiye ne kelime, on yıl önceki ülke değildi…” “Alkol yasağı yasası jet hızıyla geçti” falan deniyor ya… Hiçbir şey aslında jet hızıyla olmadı. Tayyip Erdoğan’ın yıllar önce gene bu satırların yazarına verdiği bir söyleşide beyan ettiği gibi; “Referansımız İslamdır. Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz!” kriteriyle zaman içinde adım adım belirlendi bugünlere gelen yol haritası. “Usul usul dozu artırılan İslamcılık/ incremental İslamism”, Türkiye’ yi bu noktaya taşıdı. Hevesle durumdan vazife çıkarılarak uygulamaya geçirilen “mahalle baskısı” bir yandan, itirazssız “gergedanlaşmaya” yatkın olmak beri yandan; “İslam demokrasisi” dayatmaları süreçte yadırgatıcı olmaktan çıktı. Semtin en eski meyhanesinin ramazanda kapandığını görerek şaşıran okurum, eminim artık mübarek ramazan gününde içki içilen yerlerin yekten kapanmasına şaşırmıyordur… Bir süre sonra bugün konuştuğumuz “içki yasakları” da böyle olacaktır. “Allah Allah” denecektir; “Burası Müslüman ülke değil mi? İçki tabii ki yasak olacak!” Temel kıstas bir kez “özgürlük değerleri” olmaktan çıkıp, “din referanslarına” dönüştürüldüğünde, çarkı geri çevirmek mümkün değildir. Her şey büyük bir uluslararası konjonktür değişikliği olmazsa Türkiye’nin artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini gösteriyor. IV. Murat Yasakları Nasıl Geldi? Herkes ‘gergedanlaştığında’ CHP liderliği yanıtı Sedat Yurtdaş CHP PM üyesi de olan ve partinin geleceğiyle ilgili senaryolarda adı geçen Metin Feyzioğlu, buna ilişkin sorumuza, “Ben Türkiye Barolar Birliği başkanıyım. Geldiğim her görevi layıkıyla yapmaktan başka hiçbir amacım olmadı” yanıtını vermekle yetindi. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun TBB Başkanı seçilmesiyle boşalan Ankara Barosu Başkanlığı için gelecek günlerde seçim yapılacak. Yönetim kurulu, 1 ay içerisinde başkan seçimi için genel kurula çağrıda bulunacak. Yapılacak genel kurulda yalnızca Feyzioğlu’ndan boşalan başkanlık için seçim yapılacak. Genelkurmay’a sorun Tahir Elçi Devlete ait gizli bilgileri temin etmekle suçlanan ‘eskort kızlar’: ‘Bu salonda masumum’ OZAN YAYMAN Milli siyaset belgesi KADINLARIN EYLEMİ Duruşmaya öğle arası verildiğinde Gökkuşağı Kadın Derneği tarafından duruşma salonu önünde basın açıklaması yapıldı. “Siyasi tutsaklar serbest bırakılsın” yazılı pankartın açıldığı eylemde “Jin jiyan azadi” ve “Siyasi tutsaklara özgürlük” sloganları atıldı. ‘Eşitlik mücadelemiz nedeniyle tutuklandık’ İstanbul Haber Servisi PKK’nin üst yapılanması olduğu iddiasıyla İstanbul’da açılan birinci KCK davasına 2 ay aradan sonra devam edildi. KCK davası Silivri Cezaevi karşısında yeni inşa edilen adliye binasında görüldü. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen 111’i tutuklu 205 sanıklı davanın dün 30. duruşması yapıldı. Duruşmaya çoğu BDP il ve ilçe yöneticisi, BDP Siyaset Akademisi öğrenci ve eğitmeni olan, aralarında tutuksuz sanık Ragıp Zarakolu’nun oğlu Cihan Deniz Zarakolu’nun da bulunduğu 107 tutuklu sanıkla geçen duruşmada tahliye edilen avukat Gönül Erdem ve 18 tutuksuz sanık katıldı. Başkan Ali Alçık, duruşmada hazır edilen Kürtçe ve Zazaca tercümanların kimlik tespitini yaptı. Daha sonra Kürtçe konuşmalarına izin verilmediği için kimlik tespitleri yapılamayan 40 kişinin kimlik tespitleri yapıldı. BDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Mustafa Avcı, savunmasını Kürtçe tercüman aracılığıyla yaptı. Mustafa Avcı, “Biz her zaman kardeşlik, özgürlük ve eşitlik için demokratik bir toplum için mücadele ettik. Tutuklanmamızın sebebi de budur. Demokrasiye karşı bir tutumu kabul etmiyorum. Halkımıza söz veriyoruz ki özgür, eşit ve onurlu yaşam için baskılara karşı direnmeye devam edeceğiz.” Avukatlar ve gazeteciler kaza geçirdi Davayı izlemek üzere Silivri’ye giden avukat ve gazetecileri taşıyan minibüs dün Selimpaşa yakınlarında kaza yaptı. Lastiği patlayan minibüsün yoldan çıkarak birkaç takla attığı belirtildi. Aralarında avukat Sinan Zincir ile Etkin Haber Ajansı, Evrensel, Birgün, Dicle Haber Ajansı muhabirlerinin bulunduğu 11 kişi Anadolu Hastanesi’ne kaldırıldı. Yaralılar ayakta tedavi edilerek taburcu edildi. İZMİR Devlete ait gizli bilgileri temin etme suçlamasıyla İzmir’de görülen yargılamada, “eskort kızlar”ın savunması alınmaya başlandı. 79’u tutuklu 357 sanıklı davada söz alan ve kendilerini eskort kız olarak niteleyen sanıklar, devlete ait gizli bilgileri ele geçirme eyleminde olmalarının söz konusu olamayacağını belirttiler. Eskort kızlar içerisinde yer alan Aylin Muslu, savunmasını gözyaşları arasında yaparken, “Dışarıda çok günahkâr olabilirim ama bu salonda masumum” dedi. Davanın dünkü oturumunda tutuklu sanık Aslıhan Bağlık, savunmasında üzerine atılı suçlamaları reddetti. İlaç mümessilliği yaparken işsiz kalması üzerine eskortluk yapmaya başladığında, kadın satıcıları, belalı insanlarla karşılaşmaktan, alkol, uyuşturucu gibi belalardan çok korktuğunu ve hepsinden uzak durarak kendini koruduğunu belirten Bağlık, “Tutuklandığım gün ‘Pandora’dan bahsetti savcı. Fişlenmiş insan isimlerini sordu. Hiçbirini tanımıyordum. Bunun büyük bir komplo olduğunu anladım” dedi. “Pandora” adlı dosyada gerçek isminin de yazılı olduğunu ifade eden Bağlık, “Oysa ben gerçek ismimi kullanmıyordum, bu bilgiye nasıl eriştikleri soru işareti. Eskortluktan çok utanıyor ve yüzünüze bakamıyorum. Ama üzerime atılı suç daha da utandırıcı. Kendi başıma hayatta kalma mücadelesi veriyorum. Kesinlikle fişleme yapmadım, bilgi almadım, vermedim. Tahliyemi ve beraatımı talep ediyorum” dedi. Aynı suçlamalarla 6.5 ile 16 yıl arasında hapis cezası istenen Aylin Muslu, ise hiçbirini tanımadığını söyledi. Muslu, iddianamede belge temin ettiği belirtilen süreçte lisede öğrenci olduğunu, o tarihte belirtildiği gibi fuhuş yapmadığını, bilgi ya da belge temin etmediğini belirtti. Ve ‘referans İslam’ olunca…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle