22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 MAYIS 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Bugün Bülent Ecevit’in doğum günü. Yaşasa idi, 88 yaşına basacaktı. Ecevit, Başbakanlığı sırasında Tayyip Erdoğan ile hiç karşılaşmadı. Erdoğan da Başbakan iken, Ecevit ile hiç bir araya gelmedi, Ecevit, Danıştay saldırısında öldürülen Daire Başkanı Mustafa Özbilgin’in cenaze törenine gitmişti. Tayyip Bey de törene katılsa halef selef belki orada karşılaşacaklardı. Ama katılmadı, katılamadı. Ecevit o törende rahatsızlandı. Evine döndü, daha sonra beyin kanaması geçirdiği anlaşılınca GATA’ya kaldırıldı. Erdoğan da ertesi gün, dönemin Dışışleri Bakanı Abdullah Gül ile birlikte ziyarete geldi. Rahşan Hanım, Erdoğan ve Gül ile karşılaşmak istemedi. Ev sahipliğini parti adına Genel Sekreter sıfatıyla bendeniz yaptı. GATA’nın VIP Salonu’nda kahve çay ikramından sonra, Başbakan bodoslomadan söze girdi: “Yav, törenin çok kalabalık olacağı belliydi. Hava da sıcak. Sağlığı da pek müsait değilmiş. Cenazeye gelmesine neden izin verdiniz ki?” Yani demek istiyordu ki: “Asıl kabahat sizde yani, Rahşan Hanım’da!” Bu sözleri nedense bana bakarak söylüyordu. Rahşan Hanım, Tayyip Bey’i ilk ve en iyi çözenlerdendi. Niye aniden ortadan kaybolduğu böylece anlaşıldı! Başbakan bendenize bakıyor ve açıkça yanıt bekliyordu. O günlerde milletvekili sıfatı da taşımadığımız için kendimi daha çok gazeteci gibi hissetmenin de rahatlığıyla: “Efendim, Demek istiyordu ki: “Benim muhterem selefimi iyi koruyamadınız. Hem hasta hasta cenazeye getirdiniz, hem de dondurma yedirdiniz!” Tipik Tayyip Erdoğan’lıktı bu. O sırada Başbakan’ın korumalarını atlatıp ata binmesi ve atın sırtından düşmesi olayı hâlâ gündemdeki tazeliğini koruyordu. O talihsiz olayı ima ederek: “Doğrudur. Eve dönerken dondurma alındı. Ama dondurma kendisine verilmedi! Sayın Ecevit’in korumaları onu iyi koruyor.” Başbakan “Öyle mi” diyerek hafifçe tebessüm etti. Çizmeden yukarı çıkmak için çanak tutmanın gereği olmadığını mı fark etmişti. Yoksa bendenize mi öyle gelmişti, bilmek zordu. Bu fırsattan yararlanıp Kocatepe Camisi’nde her cenaze töreninde yaşanan kargaşanın asıl nedenini dile getirmenin tam zamanı diyerek söze devam ettim: “Sayın Ecevit’in fenalık geçirmesine yol açan, cami girişinin yanlış planlanmış olması. Sıcak ve kalabalıktan çok, musalla taşı ve çevresine ulaşmanın zorluğu ve merdivenlerin yanlış planlanması ve tabut taşımaya uygun olmaması. Bu ıstırap ve kaos her cenazede yaşanıyor. Bunun düzeltilmesi gerek!” “Bu söylediğiniz haklı olabilir belki. Ama bizim mimarların eserlerine ve planlarına dokunmak mümkün değil. Dokundurtmuyorlar!” “Mimar Sinan’ın Süleymaniye’sine bile dokunuluyor! İstenirse Kocatepe’de her cenazede yaşanan bu işkence düzeltilir!” Başbakan yine hafif bir tebessümle Gül’e bir nazar atıyor. Birlikte kalkıyorlar. HHH Başbakan ile baş başa ilk ve son deneyimin “ölümsüz bir anı” niteliği elbette yok. Ama o gün ve sonrasında milyonlarca yurttaşımızla birlikte kendisyle ilgili zengin bir izlenim ve kanaat oluştu. Ama bu izlenim ve kanaatim, restlantıya bakın ki dün AKP miletvekili Nursuna Memecan’ın Hürriyet’te söyledikleriyle örtüşüyor: “İnsanlarda bir korku var. (Yani çevresindeki AKP’lilerde demek istiyor.) Ya konuşunca herkesin içinde beni bozarsa. Aslında o tersleme değil, söylediğinin arkasında mısın diye seni test ediyor.” Bendenizin naçiz Kocatepe itirazı deneyiminde tam da öyle oldu. Merhum Ecevit’in kalabalık ve sıcak kadar Kocatepe Camisi’nin cenaze törenlerindeki münasebetsiz planı yüzünden rahatsızlandığını o da kabul etti. Ki, çok musalla taşı çevresinde ve merdivenlerde önemli ve medeni düzenlemeler yapıldı. Başbakan keşke muhalefetin bazı görüşlerine de kulak verebilse... Ama ölen öldükten ve Basra harap olduktan sonra değil... Ecevit’in Doğum Gününde Erdoğan’lı Gözlem Tüneldeki Işık!.. Geldiğimiz noktada, bir süredir şehit cenazeleri kalkmıyor, kimse ölmüyor. Bu, iyidir... Herkes barış istiyor, “insanlar ölmesin” diyor. Savaş yanlısı kimse yok, olamaz. Peki gelecek, neler getirecek? AKP’nin sahaya sürdüğü akil adamlar dahil, kimsenin özünü ve ayrıntısını bilmediği süreç, nereye evrilecek? Pazarlık konuları ne? Sürece ilişkin irdelenmesi gereken birçok ayrıntı ve soru işareti var. İşin içinde bit yeniği olmasın sakın! Türkiye’nin iç dinamikleriyle açıklanamayacak, dışarıdan kurgulu, empeyalizmin güdümünde, coğrafyamızda yeni kanlı haritalar mı hesaplanıyor? Acaba Ortadoğu’da daha kanlı gelişmelere yol açacak bir tasarım uğruna, Türkiye içinde sahte ve geçici bir “barış süreci” mi yaratıldı? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sürekli Başbakan Erdoğan’a İmralı pazarlıklarının ne olduğunu soruyor, açıklamasını istiyor. Yanıt yok... Kimse bilmiyor. Acaba anayasa değişikliği, başkanlık sistemi ve Ortadoğu konusunda AKP, BDP’yle uzlaştırıldı mı? Emperyalizm güdümlü AKPBDPPKK süreci sonunda, bir bakıma tasfiye edilen ordu, coğrafyamızda silahlı bir “koçbaşı” gibi mi kullanılacak? 40 bin yurttaşımızın yaşamına mal olan süreç, ülkemizin bölünmesi ve daha da ayrışmasına, daha çok Mehmet’lerin ölmesine, on binlerce anne ve babanın gözyaşına, coğrafyamızdaki haritaların değiştirilmesine mi yol açacak? “Süreç” diyen herkesin bu soruları açıklığa kavuşturması gerekiyor. Öyle ya, küreselleşmecilerin ve yerli işbirlikçilerinin teröristleri “aktivist”, Öcalan’ı “İmralı” ilan ettikleri, terörle mücadele edenleri ise “içeri tıktıkları” bir tabloyu seyrediyoruz. HHH Şimdi Diyarbakır sokaklarında, üstünde Kürdistan yazılı tişörtler ve formalar satılıyor. Kaldı ki dün ve bugün söylenen sözler, yapılan değerlendirmeler var. Şimdilerde “barış güvercinleri” uçuran, geçen hafta İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 200 kişilik Diyarbakır gezisini yere göğe sığdıramayan Belediye Başkanı Osman Baydemir, Güneydoğulu gazetecilere verdiği yemekte ne demişti, anımsayalım: “Kuzey Irak’ta özerk bir Kürdistan kuruldu. Başşehri Erbil’dir. Kuzey Suriye’de özerk bir Kürdistan kuruldu. Başşehri Kamışlı’dır. İran’da da özerk bir Kürdistan kurulacak. Başşehri Mahabad olacak. Türkiye’de de bir özerk Kürdistan kurulacak. Diyarbakır’ın ismi değiştirilerek ‘Amed’ yapılacak. Başşehir Amed olacak. Bu 4 başşehir Avrupa Birliği’nde olduğu gibi yanlarına Ermenistan ve Ürdün’ü de alıp, sınırları da kaldırarak ‘ortak para birimine’ geçecek ve ‘Büyük Kürdistan Birliği’ hayat bulacak.” Bu sözlerinin neresinde şimdi Baydemir ? Ya BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, geçen hafta “Lazkiye’yi alalım” haberleriyle ilgili yanlış anlaşıldığını belirtirken, yaptığı açıklamaya ne dersiniz? Özetleyeyim: “Türkiye Kürdistan’dan, Kürtlerden korkmamalı. Kürt halkı da Türklerden korkmamalı. Petrolümüzü, gazımızı niye başkası getirsin, satsın kardeşim. Türkiye üzerinden de Lazkiye üzerinden de dünyaya satabiliriz. Böyle düşünüyorum. Suriye’deki, Irak’taki Kürtlere böyle bakabiliriz. Burada Lazkiye işgal edilsin diye bir şey yok...” Tünelin ucunda ne var? Bir ışık mı, bir tren mi? dedim, Sayın Ecevit, Cumhuriyet kuşağı devlet adamlarından, eğer devletin temel direklerinden biri olan Danıştay’a bir saldırı olmuş ve bir mensubu görevi başında şehit edilmiş ise Ecevit gibi bir insan sürünecek durumda da olsa cenazesine gider. Kimse buna engel olamazdı!” Bu yanıtın ucundaki “Ülkenin başbakanı olarak asıl siz neden o cenaze törenine katılmadınız?” sorusunu hemen anladı ki.. Hiç üstelemedi. Bu kez bir başka yönden bir başka atışa geçti: “Haberler var. Rahatsızlandığı halde ona dondurma yedirmişsiniz!!” Tayyip Bey, hasta ziyaretine değil adeta yargılamaya gelmiş gibiydi. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] AKP’nin Yeni İnsan Tasarımı! Geçen hafta Işık Üniversitesi’nde “Sanat ve Tasarım” günlerinde konuştum. Çok ilginç konular gündeme geldi. Mesela sürekli hatırladığımız şekilde “2000’li yılların insanı”nı, ortaçağın din ve ırk kavgalarına dolanmış ve özgürlüklerini kaybetmiş bir profil olarak görmüyorduk. Uçan taksiler, ayda tatil... Evdeki hesap çarşıya uymaz her zaman! Mesela cep telefonlarının görüntülü yapılması konusunda onca yatırım tamamen boşa gitti! Hem de tüm dedelitorunlu reklam kampanyalarına rağmen... İnsanlar konuşurken görünmek istemediler. Sosyologlar araştırsın. Her yeni tasarım, o kavramı ileriye taşımaz. 12 yıl önce Sony Ericksson bilgisayar fobimi yok eden bir cep telefonu üretti. Daha sonra şirket bu telefonu ileri taşımak için attığı her adımda bana göre net olarak geri gitti ve piyasanın yıldızı olma vasfını kaybetti. Yani yeni tasarımına ödediği paralara karşın, piyasa payı son dönem atağına kadar büyük oranda düştü. (Bu konu o kadar ilgimi çekti ki, bir ara fırsat bulsam, merkezine gidip soruşturma yapacaktım.) Biliyorsunuz, AKP’nin de yeni bir insan tasarımı var. Yaratmaya çalıştıkları postOsmanlı ve Arap kültürü bileşkesinden oluşan, onların kullandıkları deyişlerden birini ödünç alacak olursak, bir “ucube”. Bunun siyasi izdüşümlerini zaten her gün yaşıyoruz, aktarıyoruz. Tabii bu işin en trajikomik uzantısı... Rejimi tüm paketleriyle iç darbeyle değiştirmeye girişenler, rejimi korumaya çalışanları, “siz rejimi yıkacaktınız” diye yargılamakla meşguller! Bu, çelişkilerle dolu şizofren geçiş dönemini de (mazallah!) tarih nasıl ele alacak, çok merak ediyorum. Tarihi de genelde kazananlar yazdığı için, zamanımızı mücadele verilirken kazanmaya çalışmakla harcayalım.   Peki, nedir AKP’nin ulaşmaya çalıştığı “yeni Türk” ve “yeni Türkiye” tasarımı, hatırlayalım: “Özgürlüksüz demokrasi.” AKP’nin “ileri demokrasi”sinin özet tanımı. Bunu bizim ülke dışında anlayabilen tek bir Allah’ın kulu, tabii ki bulamazsınız. Bizler de anlamıyoruz da, artık mücadele sürecinde kabullenmişiz bu HacivatKaragöz demokrasisini (!). “Evrimsiz bilim!” AKP başta TÜBİTAK ve çeşitli ilintili bakanlıklara getirdiği badem kadrolarla, evrim teorisini ve Darwin’i reddetmekle kalmıyor, teoriye inanıp bu doğrultuda mesleğini yapan Atatürkçü bilim insanlarını tırpanlayıp dışlıyor. Sonuç, içler acısı bir dizi kurumsal çöküş. “Suçsuz ceza.” AKP’nin “bağımsız” olduğunu iddia ettiği yargı modelinin türettiği yeni bir dünya ucubesi. Önce kişilere çeşitli suçlar isnat ediliyor, ardından yıllara yayılan bir süreçte, bu suçlara uygun delil veya isimsizyüzsüz şahitler üretilmeye çalışılıyor. Bu da dünya literatürüne geçecek, yaratıcı, özgün bir tasarım! “Muhalefetsiz basın.” AKP anlayışının dünya hükümetlerine gururla önerdiği ve baş ağrılarını kesin olarak yok eden, en azından azaltan bir formül. Bu tasarımla, gazeteler yorumsuz soğuk başlıklar eşliğinde, ülkenin yapısının toptan çözülüşünü dizi aşkları ve futbol kavgaları arasında “ara sıcak” değil, “ara ılıklar” olarak veriyorlar. Patronlara yönelen esrarengiz telefonlarla her gazetenin en çarpıcı yazarı kendini Gülhane Parkı’nda kuşları dinlerken bulabiliyor.  “Alkolsüz eğlence.”AKP sosyolojisinin bir çeşit taze, son model icadı! Şerbet, ayran, taze meyve suları, şıra, boza ve kahveler eşliğinde harem selamlık oturma formülleriyle gelişebilecek “helal eğlence” ya da “İslami kurallara uygun zaman geçirme merkezleri” olarak tanımlanabilirler. “Vücutsuz moda.” Çeşitli kumaşlar, başörtüleri ve türbanlarla donatılmış, suratın bazen görünüp bazen kapandığı, insan hatlarını uzaktan andıran bir siluete giydirilmiş kıyafetimsi şeyler... Bu örnekleri çoğaltabiliriz. “Sanat kurumsuz sanatçı” (son numaraları), “Düşüncesiz insan”, “Rujsuz dövmesiz hostes”, “Felsefesiz müfredat” vs gibi... AKP’nin yeni insan tasarımı işte böyle bindirmelerle şekilleniyor. AKP’nin bu yaşam tarzı dayatmalarını yapacak yüzü bulmasının en önemli nedeni, Sosyal Demokratların ve STK’lerin, “Aman içkiyi savunuyor görünmeyelim ayyaş derler, aman mini eteği savunmayalım sapık derler” şeklinde tüm muhafazakâr yaşam diretmelerine boyun eğmeleridir. Ne diyorduk yazının başında? “Evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz” Şimdi bu senaryolarla 2030’da Afganistanımsı bir Türkiye’ye ulaşacağımızı hesaplayanların senaryoları da belki... Tamamen geri tepecek, belki de ters bir sokaktan Türk halkının devrimci ruhu canlanıverecek! Göreceğiz! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ BULMACA [email protected] SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1/ Beyanna 1 me. 2/ Bir sa2 yı... Bartın’ın bir ilçesi. 3/ 3 Optik kay 4 dırma... Bir 5 nota... Kalay elementinin 6 simgesi. 4/ 7 Roma mito 8 lojisinde avcılar tanrıça 9 sı... Eskişe hir yöresine 1 2 3 4 5 6 7 8 9 özgü, çubuk biçiminde bir tür hel 1 E L C E Z İ R E va. 5/ Osmanlılar 2 L A C EM İ L E ile Akkoyunlular 3 C B E K ME T arasında 1473 yı 4 E C E V İ T MA lında yapılan savaş. 5 Z E K İ UMA 6/ Galyum elemen 6 İ M T U R U N Ç tinin simgesi... Ke7 R İ M MU T A miklerin içindeki U Ç yağlı madde. 7/ Sa 8 E L E M A N E T A Ç A Ç A ban demirinin tarla 9 sürerken açtığı çizgi... Yankı. 8/ Şöhret... “Hadi ver ellerini / Ufkumdan esen yellerine” (Behçet Necatigil). 9/ İzmir’e egemen olarak Anadolu kıyılarında ilk Türk donanmasını kuran Oğuz beyi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskiden savaşlarda kullanılan ve “gürz, topuz” gibi adlar da verilen silah. 2/ Eskimoların kendilerine verdikleri ad... Osmanlılarda gümrük vergisi. 3/ Cıvanın herhangi bir madenle birleşerek yaptığı alaşım. 4/ Rusçada “evet”... Budun ön kısmından elde edilen dana eti. 5/ Oruca başlama zamanı... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 6/ Cezayir’de doğan ve Arap müziğiyle Batı müziğinin karışımı olan müzik türü... Bizmut elementinin simgesi... Eski dilde su. 7/ Bir spor kulübümüzün kısa yazılışı... Rahatına düşkün, ağırkanlı kimse. 8/ Hem erkek hem dişi gametleri bulunan birey. 9/ Hastalık etkenlerini zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı madde. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle