18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER MEHMET GÜRHAN ALMANYA’DA 6 YIL HAPİS YATIP ÇIKTI. YARIN İSTANBUL’A GELİP TÜRKİYE’DE HÂLÂ SÜREN DAVADA İFADE VERECEK 7 İşte Türkiye’de yargının hali AYKUT KÜÇÜKKAYA Almanya’daki Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmanın Türkiye ayağında yarın yapılacak duruşma ilginç bir tablo ortaya koyacak. Almanya’daki dava kapsamında 2007 yılında tutuklanan ve 6 yıla yakın hapis yatan Mehmet Gürhan c ezasını tamamlayarak tahliye oldu. İktidara yakın isimlerin yargılandığı davanın Türkiye’deki yargılama süreci kaplumbağa hızıyla halen sürerken Mehmet Gürhan’ın Çağlayan’daki duruşmaya gelerek sanık sıfatıyla ifade vermesi bekleniyor. Böylece Almanya’da 6 yıla yakın hapis cezası çeken Deniz Feneri sanığı tahliye olup; Türkiye’deki dava sonuçlanmadan savunmasına yetişmiş oldu!.. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davaya yarın yapılacak duruşmayla devam edilecek. 20 sanıklı davada mahkemeye heyeti savunması alınmayan sanıklar Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş ile Mehmet Taşkan’ın da aralarında bulunduğu 5 sanığın avukatları tarafından 23 Mayıs’taki duruşmaya hazır edilmesini istedi. Heyet yine Almanya’da ikamet eden sanık Gökhan Gürbüz’ün ifadesinin alınması için ilgili makama yazı yazdı. Mahkeme heyeti davanın yarın yapılacak duruşmasını 24 Mayıs Cuma günü de sürdürmesi bekleniyor. Gürhan ne demişti? Deniz Feneri e.V.’nin kurucusu ve dönemin Euro 7 Genel Müdürü Mehmet Gürhan Almanya’daki dava kapsamında 25 Nisan 2007’de Euro 7’ye düzenlenen operasyonla gözaltına alındı, daha sonra tutuklandı. Yargılama sonucu 17 Eylül 2008’de 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Gürhan daha az ceza verilmesi için Alman mahkemesiyle suçunu kabul ederek anlaşma yolunu seçmiş ve yargılama boyunca susma hakkını kullanmıştı. Gürhan karar duruşmasında son sözü sorulduğunda, “Yardım paralarını bağışçılara sormadan birtakım faaliyetlerde kullandığımız için üzgünüm. Bunun için herkesten özür dilerim” diye konuşmuştu. Swoboda’nın Gösterdiği Avrupa’da sosyal demokrasinin tarihi devrimci partiden reformcu ve nihayet liberal bir partiye gerileme tarihidir. Sosyal demokratların ilk programı Marx ve Engels tarafından kaleme alınan Komünist Manifesto’dur. Uluslararası işçi kuruluşu Komünistler Birliği; Bund der Kommunisten’in bu programı bir anlamda Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin de ilk programı sayılır. Daha sonraki dönemler gerilemeyi belgeleyecek programlarla anılacaktır. Ama Alman sosyal demokratlarındaki ilk büyük kırılma 1. Dünya Savaşı öncesi savaş ödeneklerine olumlu oy verilmesiyle kendini gösterdi. İkinci kırılış ise iktidara yürüyen Hitler karşısında kararlı bir tutum izlememesi, sürekli gerilemesi ve nihayet Nazilere teslim olmasıdır. Bu çizgi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra reformculuğa bile gerek kalmadığını ilan eden Gerhard Schröder’in adıyla anılan liberalleşme ile son noktasına ulaştı. Nereden nereye! HHH Bugünlerde CHP’lilere “seçilmiş Erdoğan’ı diktatör Esad’la kıyasladıkları için öfkelenen” Avusturyalı sosyal demokrat Hennes Swoboda Türk basınını epeyce oyaladı. Geri kalmayalım, bir iki kelime de biz edelim. Önceki gün değerli yazarımız, arkadaşım Nilgün Cerrahoğlu, bu kâzip şöhret Swoboda’nın aşırı sağcı Jörg Haider’ın ve partisinin Kärnten Eyaleti’nde aldığı yüksek oylarla seçilerek iktidara ortak olmasına karşı nasıl kahramanca savaştığını gösteren bir belgeyi gönderdi bana. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu “Seçilmiş Erdoğan’ı sen nasıl Esad’la kıyaslarsın!” diye “azarladığı” söylenen Swoboda’nın pek de öyle seçilmişlere saygısının olmadığını gösteriyordu belge. Çünkü Swoboda, büyük oy alarak seçilen aşırı sağcı Haider’in iktidara ortak olmasına karşı büyük bir kampanya başlatmış, ülkesi Avusturya’ya yaptırımlar uygulanması için harekete geçmiş ve Avrupa Parlamentosu milletvekillerine gönderdiği mektupla bu kampanyaya destek istemişti. 16 Mart 2000 tarihinde yazdığı ve daha sonra Avusturya Sosyal Demokrat Partisi tarafından açıklanan mektupta, Avrupalı parlamenterleri ve hükümetleri, Haider’in partisi FPÖ’nün iktidara katılmasını önlemek için harekete geçmeye çağırıyordu. “Avusturyalı sosyal demokrat delegasyon adına” daha önce gösterdikleri dayanışma için teşekkür eden Swoboda, bu dayanışmanın yabancı düşmanı ve ırkçı sloganlarla seçim kazanan FPÖ’nün iktidara ortak olmasına karşı da gösterilmesini istiyordu. Swoboda, tarihlerinin karanlık sayfalarını oluşturan 2. Dünya Savaşı’nı ve öncesini hatırlatarak, “özellikle Nazi rejiminin insafsızca yeniden canlandırılmasına karşı yeni yüzyılın başında sözle ve eylemle kararlı bir tutum almalıyız” diyordu. HHH Peki, Kılıçdaroğlu’nun seçilmiş Erdoğan’ın uygulamalarını eleştirmesine, Türkiye’deki gelişmeler karşısında dayanışma çağrısında bulunmasına, Avrupalıları yanlış izlenimler konusunda uyarmasına neden bu kadar kızdı ki ünü büyük Swoboda? Bunun iki temel nedeni vardır: Birincisi ikiyüzlülüktür. Avrupa’nın aşırı sağa karşı korunması söz konusu olduğunda seçim meçim dinlemeyen Swoboda, Türkiye gibi ülkeler için farklı bir kodlamaya sahiptir. “Çıkarlarımız için Erdoğan’dan iyisini mi bulacağız?” demektedir. İkinci neden ise Avrupa sosyal demokratlarının yazının girişinde anlatmayı denediğim gerileme çizgisidir. Artık Avrupa’da reformist sosyal demokrasi bile yoktur. Onun yerini ABD’ci, NATO’cu, liberal ve görünüşü kurtarmak için adlarını değiştirmeyen “genosse und genossin’ler, yoldaşlar” almıştır. Swoboda’ya takılmayın, o çok önemli değildir. Önemli olan Türk sosyal demokratlarının, Avrupalı sosyal demokratlardaki gerilemeye ortak olmak istemiyorlarsa, sağ taraflarına değil, sol taraflarına bakmalarıdır. Dava açtığı personelle aynı davada yargılandığını söyleyen askeri savcı Mustafa Ufuk Kök isyan etti ‘Cüppemi geri istemiyorum’ OZAN YAYMAN Uğur’dan Başbakan’la ilgili iddia ‘Cemaat dinlemiş olabilir’ HATİCE TUNCER Ergenekon davasında tutuklu sanık emekli Albay Atilla Uğur son savunmasını yaptı. Atilla Uğur, dava konusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı AKP’li bakanların dinleme kayıtlarının, zaman zaman ters düştüğü “cemaat” tarafından yapılmış olabileceğini söyledi. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve bazı MHP milletvekillerine ait kamera görüntülerine de dikkat çeken Uğur, “F tipi oluşumun elinde dostdüşman herkesle ilgili çok özel bilgiler, zamanı gelince kullanılmak üzere saklanmaktadır” iddiasında bulundu. Silivri Cezaevi Yerleşkesi’nin bitişiğindeki salonda görülen davanın dün 301. duruşması yapıldı. “Savunmamı, anadilim olan Türkçe olarak yapacağım” sözleriyle başlayan Uğur, 2003 yılında Jandarma İstihbarat Daire Başkanı’nın makam odasında aralarında Mustafa Balbay, Cem Uzan’ın bulunduğu bazı siyasetçi, gazeteci ve işadamları ile görüşmeleri ve habersizce kameraya kaydetme işlemini, dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un emir ve direktifleriyle yaptıklarını söyledi. Başbakan Erdoğan ve bazı AKP’li bakanları, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ile dinleyip bunları davanın sanıklarından eski Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ve bazı gazetelere servis ettikleri iddiasına Uğur şu yanıtı verdi: “Erdoğan görüşmelerine ait kayıtların, zaman zaman ters düştüğü cemaat görünümlü F tipi terör örgütü mensuplarınca yapıldığı, zamanı geldiğinde servis edileceği hiç aklınıza gelmedi mi? Baykal ve bazı MHP’lilerin kasetlerinin menşeine hiç baktınız mı? Herkes, Hakan Fidan konusunda olduğu gibi zaman zaman Erdoğan ile çok muhterem Fethullah Gülen hocaefendi hazretlerinin ters düştüğünü gördü. F tipi oluşumun elinde dostdüşman herkesle ilgili çok özel bilgiler zamanı gelince kullanılmak üzere saklanmaktadır. Bu kayıtların kaynağını arayanlara o tarafa dikkatle bakmalarını tavsiye ederim.” Davada son savunmasını yapan Sami Hoştan, gazeteci Tuncay Özkan’ın son savunmasında “Gittiğim lokantada Sami Hoştan’ı görünce geri döndüm” şeklindeki sözlerine gönderme yaptı. Hoştan şöyle devam etti: “Tuncay Özkan doğru söylüyor. Ben de görsem çıkardım. Tuncay Özkan, Doğu Perinçek ve arkadaşları Susurluk davasında yargılanmamız için caddelere çıkan, protestoları yöneten insanlardır. Işıklar yaktılar, temiz toplum diye diye beni astırmaya kalktılar. Asıl ben temiz toplum istiyorum. Ben Tuncay Özkan’ı hakkımda yazdıklarından dolayı tehdit falan da etmedim. Tuncay Özkan, Perinçek gibi benim hakkımda ‘katil’, ‘faili meçhul cinayetleri yaptıran’ diyen insanlarla aynı konumda beraberiz. Bunu anlayamıyorum. Burada çelişkiler var. Bunu birisi bana anlatsa...” Veli Küçük’ü 30 yıldır tanıdığını ifade eden Hoştan “Ama Doğu Perinçek’i burada tanıdım. Beni yıllarca katil gösterdi. Kader bizi burada birleştirdi, suç ortağı yaptı” dedi. Hoştan, “Örgüt üyesi diyorsunuz eylemim yok. 4. yargı paketine göre ben beni bu davada yok sayın” diye konuştu. İZMİR İzmir’deki 49’u muvazzaf asker, 79’u tutuklu 357 sanığın yargılandığı “Gizli bilgi ve belge bulundurma” davasında savunmasını yapan tutuklu sanık askeri savcı Mustafa Ufuk Kök, amirallere suikast, İstanbul’daki askeri casusluk ve fuhuş gibi çok sayıda soruşturmada savcılık yaptığını belirterek daha önce haklarında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdiği personelin bu davada önlerine konan “Pandora” adlı veritabanında fişlendiğini açıkladı. Kök, yürüttüğü bazı soruşturmalar neticesinde TSK içerisinde istenmeyen personel konumuna düştüğünü söyleyerek “Cüppemi bir daha geri istemiyorum” dedi. İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, “yasaklanan bilgileri temin etmek” ve “suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak” iddiasıyla 13 yıl arasında hapis cezası istemiyle yargılanan Gölcük Donanma Komutanlığı Askeri Savcısı Yüzbaşı Mustafa Ufuk Kök, 11 aydır tutuklu olduğunu, adını bile duymadığı kişilerin evinde yapılan aramalarda adının ve vatandaşlık numarasının bulunması nedeniyle savunma yapmak durumunda kaldığını bildirdi. Sunumunda gazetelerde çıkan haberlere yer veren Kök, askeri gemide kaçak sigara ve alkol getirildiğinin belirlenmesi üzerine soruşturma başlattığını, 19 personel hakkında iddianame hazırladığını, başsavcı tarafından iddianamenin kabul edilmeyip soruşturmanın kapatıldığını söyleyerek “Bu nedenlerle TSK’de istenmeyen adam ilan edilip, karşınıza sanık olarak çıkarılmam manidardır” dedi. Kök, daha önce hakkında soruşturma başlatıp dava açtığı bazı askeri personelle bu davada sanık olduklarını, hatta sözde örgütün koordinatörlerinden olduğu iddia edilen Engin Karatekin’e ceza verdiğini, dolayısıyla bu kişilerle aynı sözde örgüte üye olmalarının mümkün olmadığını kaydetti. Kök, İstanbul’da görülen askeri casusluk davasıyla İzmir’deki gizli bilgi ve belge bulundurma davasında delil olarak gösterilen bazı belgelerin aynı olduğunu iddianamelerden gösterdi. Suç örgütünün koordinatörlerinden olduğu iddia edilen sanık Safiye Köten’in evinde ele geçirilen kan tüplerinden birinin üzerinde adının yazılı olduğunu hatırlatan Kök, “Safiye Köten’i tanımam, neden ismim yazılmış bilmiyorum. Mağdur olduğum ortadadır” dedi. Kök, sözde örgüte temin ettiği iddia edilen belgelere dair Genelkurmay Başkanlığı tarafından güncelliğini yitirdiği ve gizli olmadığı bilgisinin verildiğini aktaran Kök, üzerine atılı suçlamaların gerçek dışı olduğunu anlattı. MAĞDURU SANIK YAPTILAR İZMİR (Cumhuriyet Bürosu) Devlete ait gizli bilgileri ele geçirme suçlamasıyla İzmir merkezli yürütülen yargılama sürecinde tutuklu sanık olan Deniz Yüzbaşı Engin Karatekin’in, İstanbul’da görülen benzer davanın “müştekisi” olduğu ortaya çıktı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, devletin güvenliğine ait bilgilerin sızdırılması amacıyla şantaj ve fuhuş çetesi oluşturulduğu gerekçesiyle soruşturma başlattı. Bu soruşturma sonucunda, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama başladı. Karatekin, internete sızan fotoğraflarıyla İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın sanıklarının ilgisi olabileceği gerçeğinden hareketle şikâyetçi oldu. Açılan dava kapsamında, mağdur sıfatıyla ifade verdi ve dosyada bu haliyle yer aldı. Yargılama sürecinde mağdur sıfatıyla ifadesi alındı. Dava sürecinde, şikâyetçi olduğu sanıkların da kendisi gibi mağdur olduğu kanaatine vardığını bildirerek şikâyetini geri çekti. İstanbul’daki soruşturmanın iddianamesi tamamlanmazdan 6 ay önce, 10 Ağustos 2010 tarihinde, İzmir Emniyet Müdürlüğü Ahlak Bürosu’na gelen bir ihbar epostası üzerine, ahlak bürosu ekipleri çok sayıda kişi üzerinde takip başlattı. Ahlak bürosunun başlattığı fuhuş odaklı operasyon, devlete ait gizli bilgileri ele geçirme soruşturmasına evrildi. Çoğunluğu muvazzaf asker olmak üzere çok sayıda kişi gözaltına alındı. Eskort kızların kullanılarak askeri bilgilerin ele geçirildiği savıyla yürütülen soruşturma çerçevesinde, Üsteğmen Onur Süer’in evinde de arama gerçekleştirildi. Bu arama sırasında el konulan harddisk içerisinde, Yüzbaşı Engin Karatekin’e ait olduğu tahmin edilen bir klasör bulunduğu savunuldu. Yüzbaşı Karatekin bu gerekçeyle İzmir merkezli sürdürülen, devlete ait gizli bilgileri ele geçirme davasının tutuklu sanıkları arasında yer aldı. 3 gündür eylemdeler Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde, bölgede inşa edilen yeni karakolları ve askeri kontrol noktalarını protesto amacıyla başlatılan yol kapatma eylemleri 3 gündür sürüyor. Şemdinli ilçesinin Derecik beldesinde GelişenOrtaklar köyü yolunun kapatılması sonrası dün de 4 ayrı noktada aynı eylem yapıldı. Sabahın erken saatlerinde Yeşilova Köprüsü, Umurlu köyü, Zorgeçit ve Şapatan bölgelerinde yolu kapatan eylemciler, yetkililerden yanıt beklediklerini belirtti. (DHA) KCK DAVASINDA EKOLOJİ DE SUÇ OLDU MAHMUT ORAL ‘IGMG TÜRKİYE’DE BAĞIŞ TOPLADI MI?’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Almanya Köln Savcılığı’nın, 11 milyon Avro’luk kurban bağışının farklı amaçlarla kullanıldığı iddiasıyla İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı (IGMG) hakkında başlattığı soruşturma TBMM’ye taşındı. CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, Köln Eyalet Mahkemesi Sözcüsü Dr. Dirk Esser’in “377 bin kişinin yaptığı kurban bağışının yüzde 30’u olan 11 milyon Avro’nun amaç dışı kullanıldığından kuşkulanılıyor” şeklinde açıklaması olduğuna dikkat çekerek, “İddianameye göre de teşkilat 20052009 yılları arasında 377 bin bağışçıdan 100’er Avro’luk kurban bağışı toplamıştır. Alman Savcılığı eski IGMG Başkanı Yavuz Çelik Karahan, dönemin IGMG Başkan Yardımcısı Ali Bozkurt, Genel Sekreter Oğuz Üçüncü ve muhasebe sorumlusu hakkında vergi kaçakçılığı suçlamasıyla soruşturma başlatmıştır” dedi. Özel, Başbakan’a “IGMG’nin Türkiye’deki faliyetleri neler? IGMG Türkiye’de bağış topladı mı?” sorularını yöneltti. ‘Biri bana anlatsın...’ DİYARBAKIR BDP milletvekilleri, belediye başkanları, insan hakları savunucuları, avukatlar ve gazetecilerin de bulunduğu 98’i tutuklu, toplam 175 sanıklı KCK ana davasına devam edildi. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada kapatılan DTP’nin eski Genel Başkan Yardımcısı ve DTP Ekoloji ve Yerel Yönetimler Komisyonu üyesi Bayram Altun yaptığı basın açıklamaları ve eylemlerin, parti çalışmaları çerçevesinde legal eylemler olduğunu belirterek tüm suçlamaları reddetti. Avukat Sedat Yurttaş ise kendisinin de bir dönem DTP Genel Başkan Yardımcısı olduğunu ve o dönemde Ekoloji ve Yerel Yönetimler Komisyonu’nun oluşturulduğunu söyledi. Bu komisyonların Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde oluşturulduğunu kaydeden Yurttaş, “Ekoloji ve Yerel Yönetimler Komisyonu’yla ilgili iddialara KCK çarşafı giydirilerek delil olarak okunmaktadır” dedi. Iğdır KCK davasında ise üniversite öğrencileri Ercan Ezer, Safte Tık ve Serap Demirkaya delil yetersizliğinden beraat etti. Valiye aylık 10 bin liralık makam aracı AFYON (Cumhuriyet) Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu’nun kullandığı Mercedes marka makam otomobilinin 1.5 milyon kilometreyi geçmesi ve sık sık arızalanması üzerine yerine yeni makam aracı tahsis edildi. Satın alınmak yerine aylık 10 bin liraya kiralanan ‘Audi A8 L’ marka otomobil valiliğe teslim edildi. Aracın kirası ise İl Özel İdaresi, Afyonkarahisar Belediyesi, Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odası, Afyonkarahisar Ticaret Borsası’nın ortağı olduğu Afyon Jeotermal Turizm (AFJET) tarafından ödenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle