23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Emniyete aldılar Bürokrata zırh Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), “Hrant Dink’in yaşam hakkının ihlal edilmesi ve cinayet önleminin alınmaması nedeniyle suikastta kamu görevlilerinin açık sorumlulukları bulunduğu” yönündeki kararın kesinleşmesinin ardından Dink ailesinin avukatları, cinayette ihmalleri olduğu iddiasıyla 30 kamu görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’ne suç duyurusunda bulunmuştu. Başsavcı Vekilliği, Dink cinayetinde ihmali olduğu iddia edilen, 30 kamu görevlisine ilişkin, “görev ihmali” suçundan soruşturma açılabilmesi için İstanbul Valiliği’nden izin istemiş, valiliğin soruşturma izni vermemesi üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne başvuruda bulunarak, İstanbul Valiliği’ne itiraz etmişti. Başvuruyu değerlendiren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin, “yetersiz delil nedeniyle 30 kamu görevlisinin görevi ihmal suçundan soruşturulamayacağı” kararını onamıştı. Kamu görevlileri için soruşturma sadece “Dink cinayetinde yardım ve yataklık” ile “iştirak” suçlamaları yönünden yürütülecekti. Haklarında soruşturma açılanlar arasında dönemin İstanbul Valisi, İçişleri Bakanı Muammer Güler, cinayette ihmali olduğu savlanan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah vardı. Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek de soruşturulan isimler arasındaydı. Dink’in öldürüldüğü tarihte İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü olan ve Trabzon’dan Dink’in öldürüleceğine ilişkin gelen istihbaratları değerlendirmemekle suçlanan Ahmet İlhan Güler ile Dink’in katledileceğinin birden fazla kez iletildiği saptanan İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, cinayetin işlendiği dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay suçlananlar listesindeydi. Dink cinayetinde suçlanan emniyetçilerin neredeyse tamamı terfi ettirilmişti. Teşhir et ardından infaz et Merhaba, Gece yarısı bulunduğumuz evler, dernekler basılarak işkenceyle gözaltına alınıp göstermelik bir mahkeme tarafından apar topar tutuklanan ve basında da “teröristlere ve teröristlerin avukatlarına operasyon” başlığıyla “haber” konusu olan 55 kişiden birisiyim. Ancak yazdığım bu mektubun konusu tutuklanmamız veya yaşadığımız bir hukuksuzluk değil. (Zaten yaşanılan bu hukuksuzluk ve AKP iktidarının bizim nezdimizde halka yönelik saldırısını teşhir etme, kamuoyu oluşturma çalışmalarımız hapishanelerde ve dışarıda devam etmektedir.) Benim dile getirmek istediğim konu, AKP iktidarının devrimcilere yönelik saldırısının başka bir yöntemiyle ilgilidir. Yani “teşhir et ve ardından infaz et” yöntemidir. AKP iktidarının bu yöntemine şu günlerde maruz kalan kişi ise aynı zamanda abim olan Bulut Yayla’dır. 1 Şubat günü ABD Ankara Büyükelçiliği’ne yönelik yapılan eylemden sonra 4 Şubat günü bazı gazeteler ve TV kanalları “3 bombacı ülkeye giriş yaptı” başlığı altında abimin resmini yayımlayarak bahsedilen 3 kişiden biri olduğunu söylediler. (Bu yalanı ortaya attılar.) Hatta ortaya attıkları bu yalanda “inandırıcı” olmak adına anne ve babamızla röportaj yapıp canlı yayına bile çıkarttılar. Hesaplarında anne ve babamızı da, ortaya attıkları bu yalanda delil olarak kullanmak vardı. Ailemizin saf ve temiz duygularını ve içinde bulundukları durumu fırsat bilerek onlarla röportaj yapmışlar, röportajı da çarpıtmalar, yalanlarla doldurarak TV kanallarına servis etmişlerdir. Bu politikayla AKP iktidarı hem TV’lerde boy boy fotoğraflarını yayımladıkları insanları akıllarınca “teşhir etmekte” halkta devrimcilere yönelik bir korku yaratıp devrimcilerin halk gözündeki meşruluğunu yok etmek istemekte hem de halkı muhbirajan olarak kullanıp kendi düzenlerinin bir parçası haline getirmek istemektedir. AKP iktidarının “uşak medyası” tutuklanmamdan önceki 7 ay tam 7 ay beni de canlı bomba başlığıyla verdikleri haberlerde listelerine koydular, resimlerimi yayımladılar. Haber kaynağı olarak da emniyet müdürlüğünü gösterdiler. Evet, AKP’nin emniyet müdürlükleri açık açık bu pervasızlığı sergilemiştir. Yayımladıkları o listede adları ve resimleri bulunan Elif Sultan Kalsın ve Harran Aydın arkadaşlarım bu haber üzerine bir basın toplantısı düzenleyerek “yapılan haberlerle kendilerinin katledilmesinin zemininin hazırlandığını, başlarına gelebilecek her türlü şeyin sorumluluğunun AKP iktidarının, emniyet müdürlüklerinin ve onun yaptığı listeleri sorgusuzsualsiz yayımlayan basının olduğunu” dile getirdiler. Arkadaşlarımın yaptıkları basın toplantısının ertesi günü emniyet müdürlüğü ellerinde böyle bir listenin bulunmadığını, basına böyle bir liste vermediklerini açıkladı. Ayrıca bu haberleri yayınlayan TV kanalları da yaptıkları “sözde” yanlı haberden kaynaklı özür(!) dilediler. Onlar için her şey o kadar basit ki! Seçmece bir liste yap, basına servis et, bitti! Peki, yayımlanan haberler dayanak gösterilerek yapılacak infazların, katliamların hesabını kim verecek? Yapılan listelerdeki insanlar katledildiğinde “zaten bu insanlar uzun süredir aranıyordu. Listeleri TV’de yayınlandı” denilecektir, keza denilmektedir de. Sizin aracılığınızla da yaşadığım, yaşadığımız bu saldırıları teşhir etmek, dile getirmek istedim. Sizin de bu nedenle bize destek olacağınızı umuyor, çalışmalarımızda kolaylıklar diliyorum. ŞAFAK YAYLA Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi Erhan Tuncel’in çeteye katılma zamanlamasının tam da istihbarat elemanlığından ayrılmasından sonra olduğu vurgusu dikkat çekici İLHAN TAŞCI ANKARA Yargıtay’ın, Hrant Dink’in öldürülmesine yardım etmekten beraat kararı bozulan Erhan Tuncel’in çeteye emniyet istihbarat elemanlığından ayrılmasından “kısa süre” sonra katıldığı vurgusu, emniyetin olayla “bağını” kopardı. Örgütün ilk eylemi sayılan 2004’teki McDonald’s saldırısından itibaren Tuncel’in çetenin içinde yer aldığı yorumu yapılsaydı, Tuncel’in emniyet elemanı olarak Dink cinayetinde yer aldığı sonucu çıkacaktı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, geçen hafta Hrant Dink’in öldürülmesi davasında, “terör örgütü değil suç örgütü” yorumunu yaparak, adi bir çete olduğunu savunmuştu. Bu kararın açıklanması için geri sayımın başladığı saatlerde Erhan Tuncel, Twitter hesabından “O dosyada aksi yönde bir karar çıksın kimleri kazığın üstüne oturtuyorum görün, adilik yapan adi gibi muamele görür...” tehdidi savurmuştu. Gerekçeli kararda, Erhan Tuncel’in çeteye dahil olma “zamanlamasına” ilişkin yorum, emniyet ile Dink cinayeti arasındaki “kusur ve sorumluluk” bağını koparacak nitelik taşıması bakımından dikkat çekti. Hem Trabzon Emniyeti’ne Dink’e yönelik suikast yapılacağı ihbarları, hem İstanbul Emniyeti’nin hem de Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’nin bu ihbarları bilmesine karşın “harekete geçmemesi” ve “beklenen” cinayetin gerçekleşmesiyle birlikte, cinayetin ardındaki bu sis perdesinin aralanması engellenmişti. Hrant Dink’e yönelik suikastta emniyetin eleştirilerin odağında yer almasının kilit ismi Erhan Tuncel’di. Yargıtay 9. Dairesi’nin, Erhan Tuncel’in hem Yasin Hayal yönetimindeki çetenin hem de Dink cinayetindeki işlevini anlatırken yaptığı şu değerlendirme dikkat çekti: “Erhan Tuncel’in 17 Kasım 2004 tarihi itibarıyla emniyet istihbarat hizmetlerine yardımcı istihbarat elemanı olarak alındığı ve bu görev için gerekli olan nitelikleri kaybettiğinin tespit edilmesi üzerine bu görevden çıkarıldığı, 23 Kasım 2006 tarihine kadar bu görevde kaldığı, bu görevden çıkarılmadan kısa bir süre önce sanık Yasin Hayal tarafından oluşturulmuş ve kendi siyasi görüşleri doğrultusunda veya bu görüşlere aykırı faaliyetlerde bulunan kişilere yönelik olarak suç işlemek üzere hazır olan örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu...” Bu yoruma göre Erhan Tuncel, Dink cinayetinden yalnızca üç hafta önce çeteye katılmıştı. Tuncel’in “kısa süre” önce çeteye katıldığı yorumu yerine çetenin ilk eylemi kabul edilen McDonalds saldırısından beri örgütte yer aldığı değerlendirmesi yapılsaydı, Dink cinayetindeki emniyet ayağının kusur ve sorumluluğu yeniden tartışılabilecekti. Ayrıca ilk günden beri çetede yer aldığı yorumlansaydı, Erhan Tuncel’in hem istihbarat elemanı hem de çetenin operasyonel elemanı olarak olaylarda yer aldığı sonucu ortaya çıkacaktı. n DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı Yeşiltaş köyünde askeri karakol yakınlarında hayvanlarını otlatan 17 yaşındaki İbrahim Kartal, mayın patlaması sonucu ağır yaralandı. Yüksekova Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Kartal, ilk müdahalesinin ardından Hakkâri Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı, olayla ilgili inceleme başlattı. Elleri ve vücudunun çeşitli yerlerinde yaralar olan Kartal’ın durumunun ciddiyetini koruduğu belirtildi. Mayın patlaması: 1 çocuk yaralı Bir çelişki Suçlu ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet’in 5 Nisan’da “Vicdansızlık” manşetiyle duyurduğu “mezarda beraat” kararının gerekçesini dün açıkladı. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde cinayetle sonuçlanan kavgada 32 öğrenci hakkında “terör örgütü üyeliği”nden dava açılmış, 16 öğrenci 5 ile 12 ay arasında tutuklu kalmış, Seyfettin Bal cezaevinde intihar etmişti. Gerekçeli kararda “Örgütsel toplantıya katıldıkları iddia edilen sanıkların ev ya da okul arkadaşları olmaları dışında ortak özellikleri bulunmamaktadır” denildi. Emniyet ve savcılığı eleştiren mahkeme, soruşturma makamlarının çelişkili, şüpheli ve eksik inceleme yaptığını bildirdi. Kararda, “Daha önce gerçekleşen başka olaylar, basit asayiş olayları olarak görülmüşken, ölümün ardından bunların terör olayları gibi değerlendirilmesi soruşturma makamlarının çelişkisi olarak kabul edilmiştir” değerlendirmesi yer aldı. Sanık Mehmet Tuğrul’un Ege Üniversitesi öğrencisi Feyyaz isimli kişinin Kütahya DYGM yapılanması Bakanlık: Lokumcu ALİCAN ULUDAĞ bir can nı sağlamak amacıyla bu kente gelip toplantılar yaptığını iddia ettiği anımsatılan kararda, “Böyle bir iddia karşısında cumhuriyet savcılığınca yapılması gereken, Feyyaz isimli kişinin açık kimliğini tespit etmek ve esas itibarıyla soruşturmayı onun etrafında şekillendirmek olmalıydı. Açık kimliği tespit edilen bu kişi soruşturmaya dahil edilmemiştir” değerlendirmesi yapıldı. Kararda, mahkemenin savcılığın Kütahya Emniyeti’nden Mehmet Tuğrul’un ifadesinde geçen 6 kişinin açık kimliğinin belirlenmesini istemesine karşın Emniyet’in 13 kişinin kimliklerini bildirmesini “şüphe ile karşıladığı” belirtildi. Kararda, “Açık kimlikleri belirli olmayan kişilerin emniyet tarafından hangi dayanak ile açık kimlikleri tespit edilip şüpheli konumuna getirildikleri konusunda herhangi bir açıklığın bulunmadığı anlaşılmıştır” denildi. Mahkeme, bir sanığın “Ben PKK’liyim, sizin için dağdan geldim” şeklindeki sözü ile başka bir sanığın bilgisayarından çıkan “Kürdistan” yazılı bir harita ile teröristlerin resimlerinin, PKK bayrak ve sloganlarının tek başına “terör örgütü üyeliği”nin bir delili olarak gösterilemeyeceğini bildirdi. Vekiller birbirinin yakasına yapıştı n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışma Genel Kurul’a yansıdı. Genel Kurul ara verdikten sonra CHP’li Mahmut Tanal’ın yanına gelen AKP Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, Tanal’a “Bir daha komisyona gelme” dedi. Bu cümleye sinirlenen Tanal, “Burası babanın çiftliği değil, o komisyona geleceğim” ifadelerini kullandı. Tanal ve Bilgiç birbirlerinin üzerine yürüyerek birbirlerinin yakasına yapıştı. Kavgayı araya giren vekiller engelledi. n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, TBMM’ye sunduğu soru önergesinde astsubay intiharlarını sordu. Soydan soru önergesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli bölümlerinde görev yapan 47 astsubayın son üç yılda sorunlarından dolayı intihar ettiğini belirterek, TSK bünyesinde görev yapan yaklaşık 100 bin astsubayın ekonomik ve sosyal sorunlarının tespit edilmesi ve sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını talep etti. TSK’deki intiharlar için önerge Polis şüpheli yarattı Arslan’ın davasında karara doğru n İstanbul Haber Servisi Eski Emniyet Müdürü Emin Arslan’ın uyuşturucu ticareti yaptığı iddiasıyla tutuksuz yargılandığı dava karar aşamasına geldi. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın 15. oturumunda, örgüt lideri olduğu öne sürülen Habib Kanat’ın da aralarında olduğu 6 tutuklu sanığın, kuvvetli suç şüphesi gerekçesiyle tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Davayı 2 Temmuz’a erteleyen heyet, sanık avukatlarına da dosyanın karar aşamasında olduğunu belirterek, gelecek celsede mahkemede hazır olmaları konusunda ihtarda bulundu. Eşcinsel evlilikleri protesto intiharı n PARİS (AA) Fransa’nın ünlü tarihçilerinden Dominique Venner (78), Paris’in ünlü Notre Dame Katedrali’nde yaşamına son verdi. Aşırı sağ ideolojiden gelen ve aynı zamanda deneme yazılarıyla ünlü tarihçinin, tabancayı ağzına doğrultarak intihar ettiği belirtildi. Fransız tarihçinin, kendi internet sitesinde, hayatına son vereceğini ima eden bir mesaj yayımladığı, Fransa’da eşcinsellerin evliliği ve evlat edinmesine olanak sağlayan yasayı protesto etmek için halkı pazar günü düzenlenecek gösteriye çağırdığı kaydedildi. ANKARA İçişleri Bakanlığı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın miting için gittiği Hopa’da polisin biber gazlı müdahalesi sırasında fenalaşarak yaşamını yitiren emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüne ilişkin açılan 415 bin liralık tazminat davasında mahkemeye tartışma yaratacak bir savunma gönderdi. Biber gazlı müdahale konusunda polisi aklayan ve ölümden dolayı Lokumcu’yu “kusurlu” gören bakanlık, “Unutmamak gerekir ki, hukuka aykırı davranmanın mazereti olamaz. Hem devletin kamu düzenini bozmak için eylemde bulunulup hem de yaralanınca ya da vefat edince devletten tazminat talebinde bulunulması hukuk sisteminin koruduğu bir hak olmamalıdır” değerlendirmesini yaptı. Ailenin avukatları ise OC ve CS türü biber gazlarının ölümcül olduğu ve kimyasal silah niteliği taşıdığını söyleyerek mahkemeye Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) “Lokumcunun ölümü ile kimyasal gaz arasında bağ bulunduğu” yönündeki raporu kanıt olarak sundu. Avukat Oya Meriç Eyüboğlu, Lokumcu’nun yoğun ve ölçüsüz gaz nedeniyle hayatını kaybettiği ve devlet eliyle kullanılan kimyasal silah ile öldürüldüğünü söyledi. Lokumcu ambulansa konurken de gaz bombası atıldığını kaydetti. “Hopa’da kullanılan gazın ölümcül sonuçları olan kimyasal silahlar kategorisinde yer aldığı ve kullanımının yasak olduğu” suçlamasına yanıt veren bakanlık, güvenlik birimleri tarafından kullanılan göz yaşartıcı gazların, Türkiye’nin 1997’de tarafı olduğu Kimyasal Silah Sözleşmesi ve buna ilişkin yasaya aykırı olmadığını öne sürdü. ANNELERİYLE CEZAEVİNDELER En masum ‘suçlular’ MAHMUT LICALI ANKARA Türkiye’deki 101 farklı cezaevinde toplam 4 bin 531 kadın tutuklu ve hükümlü bulunurken 06 yaş arası 235 çocuk da anneleriyle birlikte cezaevlerinde kalıyor. Kadınların işlediği suçların başında adam öldürme, uyuşturucu satışı ve hırsızlık gelirken, en fazla kadın tutuklu ve hükümlü 753 kadının kaldığı Bakırköy Kapalı Ceza İnfaz Kurumu. En fazla kadın tutuklu ve hükümlünün bulunduğu iller İstanbul, Kocaeli ve İzmir olarak sıralanıyor. İstanbul’da iki cezaevinde toplam 779, Kocaeli’de iki cezaevinde toplam 424, İzmir’de 3 cezaevinde toplam 397, Denizli’de iki cezaevinde toplam 336 ve Ankara’da iki cezaevinde toplam 329 hükümlü ya da tutuklu kadın yatıyor. Annesiyle birlikte cezaevinde kalan çocukların 102’sini erkek, 133’ünü ise kız çocukları oluşturuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle