23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 16 ANADİL DALINDA KÜLTÜR u Onur Ödülü’nü alacak olan Pekineller, çağımızın müzik dünyasındaki ayrıcalıklı sanatçıları. Üstün müzik yetenekleri ve eşi az bulunur disiplinleriyle ikiz olmayı bir zenginlik haline getirmişler. Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne değer görülen Penderecki ise 20. yüzyılı 21. yüzyıla bağlayan en önemli bestecilerden. Toplumsal acıları işlemesi, çocukluğunun Polonya’daki anılarına dayanıyor. İtalya’dan Mehmet Altun’a ödül Kültür Servisi İtalya’nın Torino kentinde bu yıl 5.’si düzenlenen “İl Premio Ostana, Scrittura in Lingua Madre” adlı uluslararası edebiyat ödülünde “Uluslararası Anadil Büyük Ödülü”ne (İl Premio Internazionale) Mehmet Altun değer görüldü. İtalyan ve Occitan PEN’inden yazarlar tarafından aday gösterilen Altun, 13 Haziran tarihlerinde Torino’da gerçekleştirilecek törene katılacak. Beş dalda ödülün daha verildiği “İl Premio Ostana, Scrittura in Lingua Madre”de, “Özel Ödül” Tibetli şair Chenreb Gyamtso detto Nodreng’e, “Ulusal Ödül” şair ve dilbilimci Rut Bernardi’ye, “Occitan Dili Ödülü” Jean Larzac mahlasını kullanan şair ve din araştırmacısı Jean Roquette’ye, “Giovani Ödülü” şair ve müzisyen Antony Heulin’e, “Çeviri Ödülü” İspanyolca, Katalanca ve 2010 Yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Perulu Mario Vargas Llosa’nın çevirmeni Francesco Ferrucci’ye değer görüldü. Pekineller ve Penderecki’ye İKSV’den ödül GüherSüher Pekinel 41. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ Yavaş Yemek, Rahat İnsanlar... Torino, FIAT fabrikasıyla, Juventus kulübüyle tanınan bir sanayi şehri olsa da güzellikleriyle göz dolduruyor. Geniş meydanlara açılan caddeleri barok cepheli, geniş avlulu apartmanlar süslüyor. Şehri saran yemyeşil Alpler ve Po nehri görüntüyü daha da muhteşemleştiriyor. Torino bir sanayi kenti olmanın sıkıcılığını doğası ve mimarisinin yanında kültürel ve sanatsal zenginliği ile gideriyor. 17. 18. yüzyıldan kalma binalarında onlarca müze var. Kahire’den sonra dünyanın en büyük Mısır müzesi de, sinema müzesi de, meyve müzesi de Torino’da. Torino’nun esas ünü ise çikolatası, peynirleri, salamları ve tabii şarabı ile yemek kültüründen geliyor. İtalyan yemeklerini dünyaya tanıtan Eataly’nin merkezi; hamburger kültürüne, fast food’a karşı “yavaş yemek” (slow food) akımının öncüsü. “Yavaş yemek”in rahat insanlar gerektirdiğini, yavaşlığın sadece yemekte olmadığını ise Torino’da yaşadıklarım öğretiyor. Torino’yu daha çok sinema festivali ile tanısak da son yıllarda özellikle edebiyat ajanslarımızın gündemine kitap fuarı ile de girdi. İtalya’daki tek önemli kitap fuarının Bologna Çocuk Kitapları Fuarı olduğunu sanıyorduk. Torino Kitap Fuarı 26 yıldır yapılıyormuş. Şimdi de uluslararası olma yolunda. Torino Kitap Fuarı, kent merkezine metro ile 10 dakika uzaklıktaki eski FIAT fabrikasında kurulu Lingotto kompleksinde yer alıyor. Lingotto’da ayrıca sergi ve konferans salonları, sinemalar, lokantalar, bir alışveriş merkezi var. FIAT’ın sahibi Agnelli ailesinin çağdaş sanat koleksiyonu da burada sergileniyor. Lingotto’nun hemen yanında da Eataly’nin merkezi bulunuyor. Torino Kitap Fuarı okura yönelik kitap satışı yapılan, yazarlarla okurun buluştuğu bir fuar. 5 salonda 1200 İtalyan yayınevi yer alıyormuş ve 300 bin ziyaretçisi varmış. 911 bin nüfuslu bir kent için çok büyük bir rakam. Salonlar cıvıl cıvıl çocuklarla dolu. Torino Kitap Fuarı uluslararası olmak, telif hakları alışveriş merkezi olmak arzusunda. Her yıl yüzden fazla edebiyat ajansını misafir ediyorlar. Bu yıl Türkiye’yi Kalem Ajans ve Lir Ajans temsil ediyor. Fuara ülke katılımı ise oldukça az. Romanya, Arnavutluk, Litvanya, Lüksemburg, Gine ve İsrail’in standları var. Konuk ülke Şili ama fuarın hiçbir tanıtım materyalinde Şili’nin adı geçmiyor. Açılış törenlerinde de Şilililere söz verilmiyor. Yavaşlığa ve rahatlığa gelince... Torino Kitap Fuarı, açılışını bir gün önce şehir merkezinden otobüsle 40 durak uzaktaki Savoia hanedanının yazlık sarayında yapıyor. Tören sekizde başlayacak, on dakika önce salondayım. Yeterince oturacak yer olmadığı için çoğunluk ayakta. Bir saat törenin başlamasını bekledikten sonra pes edip ayrılıyorum. Tören dokuzda başlamış, konuşmalar bir saat sürmüş. Ertesi sabah 10’da fuar alanında da bir açılış töreni var. Ona beş kala oradayım. Açılışın 11.30’a ertelendiğini öğreniyorum. Kimseye haber verme gereği duymamışlar. 11.30’da salona tekrar geliyorum. On ikiyi on geçeye dek kültür bakanını bekliyoruz. Bakan tören başladıktan on dakika sonra geliyor. Bu gecikmelere kimsenin ses çıkarmadığını da eklemeliyim. İnsanlar rahat. Uluslararası olma iddiasındaki fuarın açılış töreni İtalyanca, fuar hakkında yabancı dillerde tek bir materyal bile yok. İngilizce bilen eleman da yok gibi. Fuarla ilgili İngilizce bilgi talep ettiğimde web sitesine bakmam öneriliyor. Web sitesinin İngilizce bölümünde hâlâ 2012’nin bilgileri var. Yapılmakta olan fuara dair ise tek bir satır bile yok. Bu da rahatlığın sonucu. Nâzım Hikmet Araştırmaları Ödülü Aymaz’ın n ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Doğançayır Belediyesi tarafından düzenlenen “Nâzım Hikmet Araştırmaları Ödülü”nü bu yıl, Göksel Aymaz’ın Yasakmeyve (Komşu Yayınevi) tarafından yayımlanan “Nâzım Hikmet ve Memleket” adlı kitabı aldı. Ödül, 1 Haziran Cumartesi günü Doğançayır beldesindeki 12. Nâzım Hikmet ve Kuvayi Milliye Şehitlerini Anma Kültür Sanat Etkinlikleri sırasında törenle verilecek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı bu yılki “Onur Ödülü”nü Pekineller’e, “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”nü ise Polonyalı müzik adamı Kryzstof Penderecki’ye sunuyor. Pekineller, çağımızın müzik dünyasındaki ayrıcalıklı sanatçılar. Üstün müzik yetenekleri ve eşi az bulunur disiplinleriyle ikiz olmayı bir zenginlik haline getirmişler. Yalnız müzik değil; tarih, güzel sanatlar, felsefe, sosyoloji, uzak coğrafyaların kültürleri de onları besleyen kaynaklar olmuş. Müzikte ise bestecinin dünyasında katıksız yalınlık elde etmeyi amaçlamışlar. Yıllar içinde kaç kez çaldıkları, kayda aldıkları yapıtları her konserde ilk kez gibi, yepyeni renkler ve özelliklerle yorumlamışlar. Annelerinin piyanistliği, babalarının onları Avrupa’da emin ellere teslim etmesi, en ünlü müzik kurumlarında doğru zamanda doğru eğitimcilerle çalışmaları büyük şansları. Türkiye kadar Avrupa ve Amerika’daki efsane hocalarla eğitildiler. 1984’te Karajan tarafından Salzburg Festivali’ne davet edilmeleri meslek yaşamlarındaki dönüm noktasıydı. Leonard Bernstein “Batı Yakası Hikâyesi”nin iki piyano versiyonunu onlar için düzenledi. J. Loussier ve Bob James caz dünyasının kapılarını açtı. Önde gelen plak şirketleriyle satış rekorları kıran kayıtlar yaptılar. Son yıllarda zamanlarının çoğu sosyal projelerle geçiyor. Birikimlerinden yararlanarak genç yetenekleri desteklemeye ve Türkiye’deki müzik eğitim sistemini güçlendirmeye koyuldular. “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler” projesinde gençleri sahneye hazırlarken Pekineller’in onlara verdiği öğütler gerçek bir altın değerinde. miş ve kendi müzik dilini oluşturmuş. Şimdi yapıtlarında eski deneyleriyle yeni duyumlarını birleştiriyor, gelenekselle yeni çağı tümleştiriyor ve bir senteze varıyor. Kendi kuşağı içinde en çok evrensel ödüle sahip olan besteci, aynı zamanda şeflik kariyerini de sürdürmekte. Nice yapıtı Mutter, Rostropoviç gibi ünlü solistler tarafından bestecisiyle işbirliği sonucu seslendirilip kaydedilmiş. Yapıtlarındaki dramatik anlatımla bugün “yeniromantik” akımın bir üyesi olarak kabul ediliyor. Çağın acılarını seslendiren besteci Penderecki 20. yüzyılı 21. yüzyıla bağlayan en önemli bestecilerden. Toplumsal acıları işlemesi, çocukluğunun Polonya’daki anılarına dayanıyor. Hiroşima Kurbanlarına Ağıt, Canticum Canticorum, Auschwitz Oratoryosu, acıyı seslenen sadece birkaç yapıtı. 1956’dan sonra Polonya dışındaki dünyanın sesini duyup, çağın öncü bestecilerini tanımaya başlamış. Ve hep insanı anlatmış: Tanrı’nın önündeki insanı, insanın insan üstüne kurduğu egemenliği, insanın başkaldırısını. Geleneksel çalgılar ve insan sesi üstüne bir bilim adamı titizliğiyle deneyler yapmış, yeni tınılar ve yeni bir notalama sistemi geliştirmiş. Sonra köklerini araştırıp yeni buluşlarıyla birleştir Kryzstof Penderecki ‘Yaşamaya Dair’ Genco Erkal’ın tiyatroy a dönüştürdüğü Eminönü Al i Paşa Hanı Tiyatrosu’n da, Nazım Hikmet’i 50. ölüm yıldö nümünde anmak için uyarladığı ve Tülay Günal ile birlikte aynı sahn paylaştığı “Yaşamaya D eyi air – Bursa Cezaevi’nden M ektuplar” oyunu sahnelenmeye devam ediyor. Piyano ve viyo lon eşliğinde sahnelenen oy sel unda; Fazıl Say, Zülfü Livane li, Timur Selçuk gibi bestecileri n Nâzı şarkıları da seslendiriliy m or. Oyun, 23242526 May ıs’ta saat 21.00’de Ali Paşa H anı Tiyatrosu’nda. THE DOORS’UN EFSANE MÜZİSYENİ RAY MANZAREK 74 YAŞINDA YAŞAMA VEDA ETTİ Rock’ın klavye ustasıydı u Klavyenin rock müziğine Yoldan geçen (rock müzik dinlediğini giriş kriterlerini yazan tahmin ettiğiniz) siyah adamdı Ray Manzarek. Rock tişörtlü uzun saçlı birini tarihini en çok etkileyen çevirin, sorun; en çok dinlediği on şarkıdan efsane klavyecilerin başında biridir “Light My geliyordu. Fire”. The Doors topluluğunun 1967 tarihli kendi isimlerini taşıyan ilk albümlerinde yer alan bu yedi dakikalık mihenk taşı parçanın en tahrik edici tarafı, şehvetli sözlerine ve tutkulu gitar solosuna parkur sağlayan klavyeleriydi. O tuşlara basan parmakların sahibi Ray Manzarek ise rock tarihini en yazardı. Jim’in sahnede kendini kaybettiği çok etkileyen efsane klavyecilerin başında anlar, onun aynı zamanda vokal yeteneğini geliyor; yakın zamanda yitirdiğimiz Deep de açığa çıkarıyordu. Purple fenomeni Jon Lord ile birlikte… Klavyenin rock müziğine giriş kriterlerini Ray, 20 Mayıs akşamı Jon’un ve 1971 yazan adamdı Ray. Sol eliyle synth basları yılındaki zamansız ölümüyle dünyayı sarsan çalar, diğeriyle klavyesini konuştururdu ekip arkadaşı şair şarkıcı Jim Morrison’ın ki, bu yüzden topluluğun hiçbir zaman bir yanına gitti. basçıya gereksinimi olmamıştı. Rock’n Roll’un 60’lı yıllarında en başarılı Topluluğu hikâye eden filminde çıkışlarından birine imza atmıştı The Doors; Hollywood yönetmeni Oliver Stone, Ray’i klasik rock standartlarının kitabını yazan ihtiraslı, fesat ve para canlısı biri olarak topluluklardan biri olarak. Ray bu dörtlüde göstermişti. Nedeninin, Ray’in bu popüler (davulcu John Densmore ve gitarcı Robbie ticari filmin çekilmesini istememesi ve Krieger dahil), üstün yeteneklerini Jim bu nedenle yönetmene zorluk çıkarması Morrison’ın ayaklarının altına sererek olduğu söylenir. Ayrıntıları ve daha bir egosuna gem vurmayı beceren bir erdemlilik dolu hikâyeyi anılarını topladığı üç kitapta göstermişti. (öncelikle 1998 yılında çıkardığı “Light My Golcünün asistiydi, bazılarına göre yıldız Fire: My Life with The Doors”) anlatır şarkıcıdan çok daha önemli işlere imza Ray. atmıştı; hatta bazı çevrelerde topluluğun gizli 74 yaşında yaşama veda eden Ray, bir lideri oydu. süredir Almanya’da bir klinikte kansere karşı Stilinden anlaşılacağı üzere caz ve yaşam savaşı veriyordu. klasik dinleyerek büyümüştü Ray. Latin Ray, kuşağının ve sonrakilerin ufkunu müziğini de öğrenmişti gençliğinde. Yaşı açtı, dünyanın sonuna kadar tüketilmesi diğerlerinden büyük olduğu için sözünde her olanaksız bir miras bıraktı. The Doors’un zaman bir abilik vardı. Morrison’dan sonra ikinci kaybı, müzik Bir yandan Jim’i uyuşturucudan dünyasının ise kapanmaz boşluklarından biri. kurtarmaya çalışır, her türlü davranışını Teselli olur; öte tarafta topluluğun yeniden dengelerken aklı başında davranır, öte kurulacağı haberini alır mıyız acaba? yandan en uçuk melodileri ve soloları (muratbeser@muratbeser.com) MURAT BEŞER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle