13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2013 CUMARTESİ 4 HABERLER Yandaş medya, İmralı görüşmelerinin içeriğini tartışmak yerine sızıntının kaynağını bulma peşinde Hain Üretme Çiftliği Paris 20. yüzyılın sonlarında, Tokyo çevresinde lüks siteler dikmek çok gözdeydi ve Paris özentisi de o sırada modaydı. Japon müteahhitlerden biri çok bilmiş arkadaşına sormuş: Yeni lüks bir site yaptım, bana Paris’ten gözde bir semt ismi bulsana! Bizim uyanık, biraz düşündükten sonra, işadamı arkadaşını yanıtlamış: Père Lachaise, bence çok uygun olur. Müteahhit hemen üzerine atlamış: Tamam demiş çok güzel bir isim Père Lachaise. Yaşanmış olan bu öyküye, o zamanlar Le Monde gazetesi çok gülmüştü. Çünkü uyanık Japon’un Tokya’daki mahalleye verdiği ad, Paris’in en ünlü ve geniş mezarlığının ismiydi. Père Lachaise mezarlığı aralarında Oscar Wilde’ın da bulunduğu dünyaca ünlü önemli kişilerin gömülü bir yer olduğundan, her tarafta, Türkiye’de de meşhurdur. Geçenlerde, AB ile ilgili Bakanımız Egemen Bağış, bu ünlü mezarlıkta yatan Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret etti. Ülkelerinden uzakta, yad ellerde, sürgünde Père Lachaise de toprağa verildiklerinde bu iki büyük sanatçımızın da resmi sıfatları “vatan haini!” idi. ??? Bakan Egemen Bağış’ın ziyareti kimileri tarafından çok önemsendi ve olumlu bulundu. Öyle ya, iki “hain!” resmen o statüden kurtuluyorlardı. Aynı günlerde, Sayın Bağış’ın önde gelen partidaşlarından biri de bir zamanlar, yine resmen hain ilan edilmiş olan Yaşar Kemal’i evinde ziyaret ediyor, kendisine “Abi” diye hitap ediyordu. Gazetelere yansıyan haberlere göre, ömür boyu çok çile çekmiş olan dev sanatçımız, büyük yazar bu hareketten çok duygulanmış. Haksız da değil. Ben, toplumun ve devletin, büyük bir evladından hayattayken özür dileme imkânı bulmuş olmasına çok sevindim. Ama olayı fazla abartmanın da doğru olmadığını düşündüm. Çünkü haksız yere hain ilan edilmiş olanların üstünden bu suçlamanın kalkması, yerlerine yeni yeni hainler bulup yerleştirildikçe aslında fazla bir anlam taşımaz. Önemli olan, bir ülkenin insanlarını, hem de çoğu zaman en değerlilerini kolayca hain ilan eden tutumu bir kenara bırakmasıdır. Gerçekten de dünyanın çok az gelişmiş ülkesinde, hemen hemen hiçbir demokrasisinde, insanlar Türkiye’deki kadar kolay ve çabuk hain ilan edilmez, edilemezler. Türkiye adeta bir “hain üretme çiftliğidir.” Eskiden devlet tohum üretme çiftlikleri vardı, onlar tarihe karıştılar ama devlet “hain üretme çiftliği” olma işlevini, toplumun önemli bir bölümünün de katkısıyla hâlâ sürdürmekte. ??? Bu alışkanlık değişmedikçe, devletin önde gelen kişilerinin, ölmüş ya da yaşamakta olan eski “hainler!”in gönlünü alacak, onların itibarlarını iade edecek davranışlarda bulunması fazla bir şey ifade etmez. Çünkü eski hainlerin itibarları iade edilirken yerlerine yenileri ikame edilecek, toplum hain üretme çiftliği işlevini sürdürecektir. Böylece, kimi eski “hain!”ler giderken yenileri onların yerini alacak, yeni yeni hainler sürgünde can verip Père Lachaise’in yolunu tutacaklardır. Bu değişimin ölçütü de iktidarın görüşlerine paralel olarak değişen egemen düşünce olacaktır. Hain adları değişecek ama toplumdaki resmi düşünceye muhalif olanlar azalmadığı sürece aynı kalacaktır. Hatta, bunların sayıları arttıkça, hain sayısında da yükselme olacak ve genellikle yeni hainler eski kahramanların arasından çıkacaklardır. “Olacaktır” demek de gereksiz belki, çünkü bunlar zaten halen olmaktadır. Paris’te, Père Lachaise de yatmakta olan itibarları iade edilmiş, eski “hain”lerimize baktım da Fransa’da insanların Türkiye’deki kadar kolayca hain ilan edilmediklerini düşündüm ve anladım ki, bir toplumun genel ruh sağlığı hain sayısıyla ters orantılıdır. Köstebek aranıyor (!) ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İmralı tutanaklarının basına “sızması” hükümet kanadında rahatsızlık yaratırken iktidara yakın medya “köstebek” peşine düştü. Bir internet sitesi, tutanakları sızdıran isim olarak İmralı heyetinde yer alan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın haberi yazan gazeteci Namık Durukan’la görüştüğünü “Meclis kamera kayıtlarına” dayandırması dikkat çekti. Türkiye gündemine bomba gibi düşen ve ikinci Oslo olarak adlandırılan BDP heyetinin İmralı’daki görüşme tutanaklarını sızdıran ismin kamera ile tespit edildiği iddia edildi. İktidara yakın internet sitelerinde, tutanakların sızdırılmasında BDP’li Tan’ı hedef gösterirken gazetecilik açısından da bir skandala imza atıldı. Bir internet sitesinde sızdırma iddiasına dayanak olarak “Meclis kamera kayıtları” gösterildi. Durukan’ın Tan’ın Meclis’teki odasına girişçıkış saatlerinin Meclis kamera kayıtlarıyla belirlendiği id HEDEFTEKİ İSİM ALTAN TAN Erdoğan’ın Başdanışmanı Akdoğan, İmralı görüşmesinin sızmasını sabotaj olarak nitelendirdi ve BDP’yi suçladı. İktidara yakın medya ise köstebek peşinde. Heyette yer alan Altan Tan’ın tutanak haberini yazan Namık Durukan ile Meclis’te görüştüğünü yazan bir internet sitesi, haberini Meclis kamera kayıtlarına dayandırınca ‘TBMM’de gazeteciler izleniyor mu’ sorusu gündeme geldi. diasına yer verildi. Bu iddia, Meclis’te gazetecilerin faaliyetlerinin kamera kayıtlarıyla izlenip, “servis mi edildiği” sorusunu akla getirdi. Parlamento Muhabirleri Derneği yönetimi de iddia üzerine TBMM Başkanlığı’ndan iddianın doğru olup olmadığı konusunda bilgi istedi. Tutanakların yayımlanması iktidarı da rahatsız etti. Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan Star gazetesinde yayımlanan “Sabotörler İş Başında” başlıklı dünkü köşe yazısında gazetede yayımlanan tutanakların “taslak metin” olduğunu savunarak “Başka bir muhtevanın çözüm mutabakatı gibi sunulması son derece yanlıştır, açık bir sabotajdır. BDP ve Kandil’in bu sürece hararetle destek vermediği ve makul bir muhtevada anlaşılmasından rahatsızlık duyduğu izlenimi giderek güçleniyor. Bunun emareleri BDP ve Kandil’in söylemlerinde kendisini göstermeye başladı. Görüşmenin hemen ardından Pervin Buldan’ın yaptığı açıklamadaki ‘Devletin elinde tutsaklar var’ vurgusu açık bir tahrikti. Bunun üzerine Duran Kalkan bir açıklama yaparak kaçırılanların karşılıksız bırakılmayacağını, devletin adım atması halinde bunun gündeme geleceğini söylemiş, Öcalan’ın çağrısı yine boşa düşürülmüştür” dedi. Bila: BDP’den elde edildi Haberi yayımlayan Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila da İmralı tutanaklarına nasıl ulaştıklarını bir televizyon kanalında açıkladı. Bila, haberin sızdırma olduğu iddialarını yalanladı ve Namık Durukan’ın haberi BDP’den elde ettiğini söyledi. Öte yandan Milliyet’te yayımlanan tutanağın aynı görüşmede bulunan MİT mensubunun tuttuğu tutanak ile içeriğinin aynı olduğu, kelime bazında ise tutanaklarla örtüşmediği ileri sürüldü. ERDOĞAN’A ÇAĞRI İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN ‘ÇEKİLME’ TARTIŞMASI Demirtaş: Biz işimize bakalım DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Kürt sorununun çözümü için İmralı’da yapılan görüşmelerin ardından Kuzey Irak’ta temaslarını sürdüren BDP ve DTK heyeti, görüşmelere ilişkin “tutanakları” kendilerinin açıklamadığını belirtti. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Kamuoyundaki destek bu tür gelişimlerle sürecin sekteye uğramasına izin vermez. Bu nedenle biz işimize bakalım” dedi. Irak’ın Süleymaniye kentinde temaslarını sürdüren BDP ve DTK heyeti, dün İslami Birlik Partisi’ni ziyaret etti. BDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, medyada yayımlanan görüşme tutanaklarına ilişkin “Bizim partideki arkadaşların hazırladığı, derlenip toplanan notlarla benzerlik var ama tıpatıp aynısı değil. Herkes emin olmalı partimiz tarafından, herhangi bir partilimiz tarafından hiçbir şekilde bir sızdırma olmamıştır. Bundan son derece eminiz, netiz ama biz de araştırıyoruz” dedi. ‘PKK meşru bir taraf yapılıyor’ [email protected] ? Uluslararası hukuk uzmanları Öcalan’ın, silahlı militanların çekilmesi için Meclis kararı istemesinin, PKK’nin ‘meşru bir taraf’ olmasının önünü açacağı görüşünde. BAHADIR SELİM DİLEK Komplo içinde olmayız Başbakan Erdoğan’ın sözlerini anımsatan Demirtaş, “ ‘Ben baldıran zehrini içmeye hazırım’ diyen bir Başbakan’a karşı komplo içerisinde olmayız. Biz bu süreçte çözüm olanağının zeminini güçlendirmeye çalışıyoruz. Zora sokacak veya tartışmanın önünü kesecek bir tutum içerisinde asla olmayacağız” diye konuştu. Kirli pazarlık ortaya çıktı arışa zarar verenin karşısındayız Süleymaniye’de düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, İmralı görüşme notlarının BDP’liler tarafından açıklanmadığını vurgulayarak “Tutanakların gerçekle bir ilgisi yok gibi görünüyor. Biz bütün halkları kucaklayacak bir barış projesinin arkasındayız. Barış projesine zarar verenlerin de karşısındayız” dedi. B ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Abdullah Öcalan ile BDP heyeti arasında yapılan görüşmeye ilişkin basına yansıyan tutanakların, “kirli pazarlıkları” ortaya çıkardığını söyledi. Vural, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, İmralı tutanaklarının basına sızmasını ve içeriğini değerlendirdi. Öcalan’ın mektubunun ilgili yerlere gönderildiğini anımsatan Vural, tutanakların sızmasının sabotaj olarak değerlendirilmesini de eleştirerek şu görüşleri dile getirdi: “Mektubu yazan sizsiniz, görüşmeyi ayarlayan sizsiniz, tutanak altına alınmasını sağlayan sizsiniz, şimdi diyorsunuz ki sabotaj. İçeriğiyle ilgili bir şey söylemiyorlar. AKP’nin kılavuzları, içeriği bir taahhüt olarak deşifre etmişlerdir. Benim kanaatim tutanaklar, gönderilen mektubun gerekçesi ve mütemmim cüzüdür.” Vural, tutanakları kimin sızdırmış olabileceğine ilişkin soruya da, “İmralı’ya kimin gideceğini belirleyen Erdoğan. Başbakan’ın görevlendirdiği kişi odada. Bütün bunlar Erdoğan’ın talimatıyla yapılmıştır” yanıtını verdi. VURAL: İNCE: Erdoğan dut yemiş bülbül gibi YALOVA (Cumhuriyet) CHP Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İmralı’daki görüşme tutanaklarına sert tepki gösterdi. İnce, “İki ortak gün ışığına çıktı. Bu ortaklar Recep Öcalan’la, Abdullah Erdoğan’dır. Açıklamaları dün bir gazetede okuduk. Vahim. Meydan okuyor. Şimdi öbür ortağı merak ediyorum. Başbakan dut yemiş bülbül gibi susmasın. Her şeye maydanoz olan bir Başbakan, memleketin bunca önemli sorununda neden sus pus?” dedi. ANKARA İmralı tutanaklarında yer aldığı şekliyle Abdullah Öcalan ’ın, Türkiye’deki silahlı militanların çekilmesi için Meclis kararı istemesi, terör örgütünün varlığının meşrulaşmasının önünü açacağı gibi uluslararası hukuk açısından da “müzakere edilen yabancı bir güç” konumuna getirecek. Uzmanların bu konudaki değerlendirmeleri şöyle: Prof. Hüseyin Pazarcı: Meclis kararı, PKK’yi meşrulaştırmış olur tabii, hele kullanacağı terimlerle daha da açık verebilir. Ama her haliyle Meclis onların çekilmesini onayladığında, onların siyasi askeri varlığını kabul etmiş olacak. İşini, böyle yasama organına veya yürütme organına bağlayabilecek birtakım belgeler getirilirse ortaya, bu uygun olmaz. Hele gerilla gibi sözcükler kullanılırsa, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 3. maddesinin içine girebilir, bundan sonraki veya bu dönemde olacak olaylar. Emekli Büyükelçi Süha Umar: Bu durumda, bir silahlı gücün varlığını kabul ediyorsun. Bunun meşruiyetini kabul ediyorsun, bu sanki kabul edilmiş bir yabancı silahlı güç gibi kabul ediyorsun, bunların geri çekilmesi için bir anlaşma yapmış oluyorsun ve bu anlaşmayı Meclis’te tasdik etmiş oluyorsun bunu yaparsan. Bu basit hukuk terimleri ile böyle anlatılabilir. İler tutar tarafı yok. Büyük bir şaşkınlık var, bir amaç var, bir yola varma amacı. O da, başkanlık sistemi, onun için de anayasanın değişmesi gerekiyor. Onu alabilmek için her türlü mantığı olmayan ve çok vahim adımlar atılması bekleniyor. Artık karşınızda sizinle müzakere eden ve sizinle anlaşma yapan ya da yapma hakkı olan bir başka güç, ki devlet karşılığıdır, vardır demektir. Anlaşma kimler arasında olur? Türkiye Cumhuriyeti devleti bir vatandaşı ile vardığı uzlaşıyı Meclis’ten geçiriyor mu? Böyle bir şey var mı? Adım adım meşuriyete giden önemli bir konu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle