13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2013 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 Mart: Cumhuriyetin Laik Niteliklere Kavuşması... Atatürkçüler, çağdaşlaşmadan yana olanlar, eleştirel aklın önderliğini savunanlar, yurttaş olmamızın en büyük adımı 3 Mart gününü unutmamalıdırlar. Çünkü 3 Mart, Türk aydınlanmasının başlangıç günüdür, yurttaş olmamızın en büyük adımıdır. Alev COŞKUN ra, 3 Mart 1924’te kabul edilen yasalarla yukarıda özetlediğimiz bu düşünce tersyüz edildi. 3 Mart 1924 günü, uzun süren görüşmeler sonunda TBMM, üç temel devrim yasasını kabul etti. Bu yasalar: 1. Halifeliğin İlga Edilmesi (Kaldırılması) Yasası. 2. Şeriye ve Evkaf Bakanlığı’nın Kaldırılması Yasası. 3. “Tevhidi Tedrisat” (Eğitimin Birleştirilmesi) Yasası. TBMM tarafından kabul edilen bu üç yasa, nitelikleri ve içerikleri yönünden çok büyük bir devrimdir. Bu üç yasa ile aslında, Osmanlı’dan gelen dine dayalı teokratik devlet yapısı yıkılıyor, laik temellere dayalı cumhuriyet modeli konuluyordu. Bu üç yasanın kabul edilmesiyle, aslında Türk Aydınlanma Devrimi gerçek olarak başlıyordu. 1924 yılı başında Atatürk, Başbakan İnönü’ye gönderdiği bir iletide, halifelikle ilgili olarak “Halifeliğin din ve siyaset açısından hiçbir anlamının kalmadığını, hilafet makamının en nihayet tarihi bir hatıra olmaktan öte fazla bir önemi olmadığını; Türkiye Cumhuriyeti’nin safsatalarla varlığını, bağımsızlığını tehlikeye atamayacağını” belirtmişti. İşte 3 Mart’ta Atatürk’ün bu düşüncesi eyleme geçiyordu. Bu yasalardan “Eğitimin Birleştirilmesi Yasası” ile eğitim şeriat kuralları İnek Sütü... Ya çocuğa inek sütü verilmişse... Fetvaya göre oldu mu size dana ile süt kardeşliği?.. H Baştan alayım: Dönem hastalığıdır; televizyonlar haberlerde her konuda bir din adamı bulup “fetva” almaya başladılar... Yalakalık bu ya... Nasıl göze gireceksin?.. H “Kasko caiz midir?..” “Gebelik testi caiz midir?..” “iPad caiz midir?..” “Kontör caiz midir?..” Saç boyatmayı sordular âlime; âlimin kaşları zifiri metalik siyah... H Birisi balona binmiş... Âlim, “Düşerse iyi değildir” dedi... H Din devleti yerleştikçe, fetvaların kapsamı genişliyor doğal olarak, her sorunda ekrana çıkartıp görüş alıyorlar: Kentsel dönüşüm... Tamgün Yasası... İntibak Kanunu... H Otoyol ihalesini diyelim... Bizzat Başbakan söyledi: “Günah...” İhale iptal edildi... H Süt... Anne sütü yetmeyen bebekler için anne sütü bankası kurmaya kalktılar... Doymadığı için ağlayan bir bebek ile bebeğini doyuramadığı için ağlayan bir anneyi düşünün... İyi bir şey yani... Ama fetva geldi: Olumsuz... Süt bankasından bebeklere anne sütü verilmesinin, farkında olmadan süt akrabalıkları arasında evliliklere yol açabileceği... Bu nedenle sütün hangi anneden alınıp hangi bebeğe verildiğinin sıkı sıkı kâğıda yazılması... Bebek büyüdüğünde beş yılda bir ona hatırlatılması istendi... Âşık oldukça kâğıda bakacak diyelim: Kardeş çıkmasın... Tıp adamları, “Anne sütü çok yararlıdır, ama genetik sonucu olmayan herhangi bir besindir” dese de... Hani domates suyu verilse, domates akrabalığı olmayacağı gibi... H İşte... Bizim kuzene inek sütü vermişler... Onun için sormak aklına gelmiyor: “Her şeye fetva yetiştiriyorsunuz da... Türkiye’nin altını üstüne getirdiler... Bir tek gün olsun ‘günahtır’ fetvası niye yok?..” Devrim yasaları Ü ç buçuk yıl süren antiemperyalist karakterli bağımsızlık savaşından sonra, 29 Ekim 1923’te devlet şekli olarak “Cumhuriyet Modeli”nin seçilmesi, bunun TBMM tarafından anayasaya konularak ilan edilmesi, yüzyıllar boyunca padişahlıkla yönetilen Türk toplumu için çok ileri bir adımdı. Cumhuriyetin ilanı bütün dünyada büyük yankı yaptı. Ancak Batı dünyasında, bu konuda kuşkulu sorular da ileri sürülmeye başlandı. İlan edilen bu cumhuriyet nasıl bir modeldir? İçeriği ve niteliği nedir? Otoriter bir cumhuriyet midir? Demokra siye açık bir cumhuriyet midir? Yoksa din kurallarını öne çıkaran dine dayalı bir cumhuriyet midir? Bu soruların yanıtları henüz açık değildi... Batılı yazarlar, siyaset bilimciler ve yabancı devletlerin diplomasi çevreleri, Türkiye’de ilan edilen siyasal rejimin din kurallarına dayalı bir cumhuriyet olacağını varsayıyorlardı. Dayandıkları temel gerekçeler ise bir toplum, 700 yıllık geleneklerini bir anda söküp atamazdı... Türkler, toplum katmanlarının derinlerine kadar inen din kurallarının egemenliğinden kolayca sıyrılıp kurtulamazdı... Öyleyse ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, ancak din kurallarına dayalı bir “din devleti”, “dinsel bir cumhuriyet” olabilirdi. Bu düşünce kalıbı, aslında karşı çıkılamayacak sosyolojik temellere dayanıyordu. Şöyle ki 1071 yılından beri Anadolu’da egemen olan devletler; Selçuk devleti, beylik devletleri ve daha sonra 700 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu, temelde din kurallarını rehber alan devletYazarımız yurtdışı programı nedeniyle lerdi. Bu modelden bir anda kopyazılarına bir süre ara vermiştir. mak ve ayrılmak olanak dışıydı... İşte, 29 Ekim 1923’ten 4 ay son nın etki ve baskısından kurtarılıp çağdaş eğitim modeline yöneliyordu. Dinsel koşulları temel alan eğitim yerine, eleştirel aklı öne çıkaran çağdaş ve evrensel eğitim modeline dönülüyordu. Bu yasalarla devletin ve toplumun laik kurallar çerçevesinde yapılanmasının önü açılıyordu. Daha sonra, toplumsal devrimler adım adım birbirini izledi. Öncelikle hukukun laikleşmesi yönünde adımlar atıldı. Hukuk ve bilim din kurallarının baskı ve egemenliğinden kurtarıldı. Hilafetin kaldırılışıyla devletin laikleşmesi gerçekleşiyor, çağdaş bir toplum için gerekli olan Yurttaşlık Yasası, Borçlar Yasası, Ticaret ve Ceza yasalarının kabul edilmesiyle hukukun laikleşmesi ve çağdaşlaşması sağlanıyordu. Türbe, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve harf devriminin yapılmasıyla kültür ve toplumun laikleşmesi yönünde büyük adımlar atılıyordu. Tutucu iktidarların politikaları Çok partili düzene geçtiğimiz 1950 yılından bugüne, tutucu iktidarlar daima 3 Mart Devrim Yasaları’nı baş hedef almışlardır. Bu yasaları bozmak, tersyüz etmek için gayretler hiç durmamış, giderek yoğunlaşmış, günümüzde de en üst düzeyde amacını sürdürüyor. 1955 yılında Menderes’in DP grubuna söylediği “Siz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” sözü boşuna değildir. Köy Enstitüleri’nin ve Halkevleri’nin kapatılması, aslında 3 Mart Devrim Yasaları’na karşı duruşun somut göstergeleridir. Tutucu siyasal iktidarlar, sürekli olarak özellikle “Eğitimin Birleştirilmesi Yasası”na karşı çıkmışlardır. Gereksinme ve gerçek ihtiyaç düzeyine bakılmadan sürekli sayıları artırılan imamhatip okulları, alabildiğine çoğalan ve yaygınlaşan Kuran kursları, geçen yıl yasalaşan 4+4+4 “ucube modeliyle” eğitimin dinselleştirilmeye yöneltilmesi, kız çocuklarının eğitimden uzaklaştırılıp toplumdan koparılarak erken evliliklere özendirilmesi, hepsi ama hepsi 3 Mart yasalarına karşı gelme amacından kaynaklanıyor. Toplumun laikleşmesi Atatürkçüler birleşmelidir Atatürkçüler, çağdaşlaşmadan yana olanlar, eleştirel aklın önderliğini savunanlar, yurttaş olmamızın en büyük adımı 3 Mart gününü unutmamalıdırlar. Çünkü 3 Mart, Türk aydınlanmasının başlangıç günüdür, yurttaş olmamızın en büyük adımıdır. Çünkü 3 Mart Devrim Yasaları, Ortadoğu’da ve tüm İslam coğrafyasında bir toplumun ortaçağın karanlık dogmalarından ve feodal yapısından kurtarılıp aydınlanma yoluna girişinin en büyük adımıdır. Türk aydınlanmasının temellerini tersyüz etmek isteyenlere karşı bütün Atatürkçüler, bütün ilerici güçler birleşmelidir. Atatürk devrimcileri, toplumsal gelişmenin geriye götürülemeyeceğini, akan suların tersine döndürülemeyeceğini tarihsel olarak kanıtlamak zorundadırlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle