23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2013 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Dershane sorununda geri adım atmayacağını sürekli yineleyen RTE, cemaate karşı dik durduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Fakat karşısına dişli bir cephe açığa çıktı... Diğer muhalefet partilerine yönelttiği, sağcı oyları okşayan eleştirilerini ne çare aynı kulvarda, din kulvarında koşan cemaate karşı kullanamıyor. Bu kavganın partiyi bölebileceğinden korkuyor. Son açıklamalar bu kanıyı güçlendirecek içerikte... ME Bakanı Nabi Avcı, AKP grubunu ikna edebilmiş değil. Gruptaki eleştiriler yeterince dışarıya yansımıyor ama AKP grup yönetiminin AKP’li vekillere ilettiği yazılı “uyarılar” da, dershanelere yönelik çalışmalar da, gerekçeleriyle anlatılıyor ve... ... “Buna rağmen yapılan çalışmaların bazı arkadaşlar tarafından anlaşılamamış olması Başbakan’ı üzüyor” deniliyor. “Bazı arkadaşların” sayısı biriki olsa Başbakan hiç üzülür mü? Grup yönetimi, bu biriki vekilin kulağını çeker, susturur ve RTE, dünlerde olduğu gibi bugün de grubunun birlik ve beraberlik içinde başarılara koştuğunu bir kez daha ilan ediverir. Oysa şimdi aramıza fitne sokacaklar, aman dikkat diyor. HHH Lakin bu kez gelişmeler, böyle bir sonuç verecek kıvamda değil. Grupta dershanelerin pek çoğuna sahip çıkanların, Gülen cemaatine karşı hükümetin sert ve uzlaşmaz tutumunu eleştirenlerin sayısı hayli fazla ki, grup yönetimi; vekilleri, “görüş birliği oluşturmalıyız, kullandığımız dile dikkat etmeliyiz” diye uyarmak zorunda kalıyor... Kulislere yansıyan bilgiye göre genel başkan ve yöneticiler; AKP grubunda bir grup vekilin, muhalefetle birlikte karşı oy kullanarak, ABD’nin Türkiye topraklarını işgali amaçlayan planını reddetmelerini, bu olayın AKP hükümetini çok zor durumda bıraktığını anımsatıyor ve dershane tasarısında da grubun kimi üyelerinin muhalefetle benzeri bir davranış göstermesi olasılığı... ... RTE’nin, cemaat karşısında yenilgiye uğrayan bir lider konumuna düşeceği korkusuyla sarsılmasına neden oluyor. HHH Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var. Kendi düşen ağlamaz dedirtecek içerikte... Son gelişmeler cemaatin, bugün AKP’den RTE’den yakınır olması bir bakıma yıllarca ektiğini biçersin özdeyişini de anımsatıyor... Cemaat, RTE’nin yıllarca eleştiri konusu olan yaptırımlarına destek oldu. Son genel seçimlerde AKP’yi destekledi. Pek çok kurumu asıl hedeflerinden uzaklaştıran RTE ve hükümetinin kararlarına sessiz kaldı. Ve... Bu gelişmeler kar topu gibi giderek büyüyerek çığ haline dönüştü. Oysa, pek çoğu demokrasiye aykırı icraatı destekleyen, ne ki devlet bürokrasisi ile iç içe olan cemaat; RTE’nin, Haziran 2004’te, “irtica faaliyetlerine karşı ek eylem planı” ile birlikte Milli Güvenlik Kurulu’ndan cemaati bitirme kararını imzaladığını biliyordu ve bugün medyaya bir elden sızdırdığı, cemaati bitirme belgesi de elindeydi. Ama iktidara desteğine karşılık, kendi maddimanevi tüm yararlarını geliştirdiği için bitirme belgesini gizledi. HHH RTE iktidarı da 2004 tarihli belgeyi inkâr edemiyor. MGK’nin öngördüğü irticai faaliyetlere karşı önlemlerin hiçbiri uygulamaya konulmadı diye nefsi müdafaa içindeler. Kararı imzalayan zamanın Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül; bu mazereti bir gerekçeyle zenginleştiriyor. Gerekçedeki ilk maddeyi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hazırlamış, gündeme getirdi, diyor. Pekâlâ, fakat ne var ki Başbakan ya da bakanları böyle bir kararın ne gereği var diye karşı çıktıklarını söyleyemiyor. İki: “Ve o günkü şartlarda bu şekilde bir karar alınmıştır” diyor. “O günkü şartlar?” Yani askeri vesayetin egemen olduğu günler... 28 Şubat 1997’de MGK kararlarını asker zoruyla imzaladığı için eleştirdikleri ustaları Necmettin Erbakan gibi 2004’te asker korkusuyla, Vecdi Gönül’e göre, “daha büyük gelişmeleri önlemek amacıyla” cemaati bitirme kararına ve eklerine imzayı bastıkları ortaya çıkıyor. Oysa RTE, ikide bir böbürlenir. Öylesine Kasımpaşalıdır ki öyle askere maskere boyun eğmez ve eğmediğini sürekli söyler durur! Ha bir de “Kararı imzaladık ama uygulamadık da” palavra çıktı. 28 Ekim 2004’te RTE’nin ME Bakanlığı’na getirdiği Ömer Dinçer’in bitirme kararını yaşama geçirdiğini Taraf belgeleriyle dün açıkladı. HHH Cemaat kavgasının, seçimlerde AKP oylarını küçük oranda etkileyeceği ya da etkilemeyeceği tartışmaların bir başka tarafı. Cemaatle iplerin koptuğunu gösteren son olay; AKP oylarını ister olumlu, ister olumsuz etkilesin... 2004’te MGK’de o günkü Dışişleri Bakanı A.Gül’ün, bugün TBMM Başkanlığı’na yükselen bakanların ve tabii Başbakan olarak RTE’nin imzaladığı belge… ... AKP’nin ikiyüzlülüğünü gizleyen maskeyi düşürüyor ve kuşkusuz gerçek yüzünü sergiliyor. HABERLER ADT’ler üniversitelerin rektörlükleri tarafından birer birer kapatılıyor GÜNDEM Atatürk’ten rahatsızlar EMRE DÖKER MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada aşıp havalandırmaya gelebilen fazla bir şey yoktur. Arada mevsim böcekleri uğrar. Onlar da anlar, dört yanı beton, zor bir yere geldiğini. Kısa sürede terk eder. Edemezse, son durağıdır... Rüzgârın önüne katıp getirdiği, bir sonbahar yaprağıydı. Hoş geldin demeye hazırlanır gibi yaklaştım, zarar vermemeye özen göstererek avuçlarıma aldım. Hemen tanıdım. Bir salkımsöğüt yaprağıydı. Üzerinde çok açık yeşilden sarıya, sarının değişik tonlarından kahverengiye kadar uzanan renk bahçesiyle avcumu kocaman bir parka çevirdi. Dokundum, iyice kurumuş. Zaten iyice kurumadan dökülmez dalından, öyle hatırlıyorum. HHH Tam dalından koptuğu yere dokunup sordum: Kimlerdensin sen, anlat bakalım?.. Ankara’da salkımsöğütlerin olduğu yerleri saydım, oralı olmadı. Bulunduğu yeri yadırgadı belki de. Şimdi binlerce yaprakla birlikte toprağın üzerinde gökyüzünü seyredip rüzgârla birlikte dans etmek varken, hiç bilmediği bir yere gelmişti. Koğuşa getirip çalışma masamın baş köşesine koydum, “burası senin” dedim. Okumayazma arasında sohbet ediyoruz. Ankara’nın en güzel mevsiminin sonbahar olduğunu anlattım ona. Özgürlükte yazdığım sonbahar yazılarından, aklımda kalanları paylaştım... Bir keresinde “som”bahar diye yazmıştım. Sarının bu kadar çok çeşidinin olduğunu, insan sonbaharı görmese bilemez ki. Hem, o yaprakların tümüyle dökülüp toprakta açtığı, ağacın da çırılçıplak dallarıyla yapraklardan fışkırmış gibi durduğu doğal mucizeyi unutabilir mi insan? Yapraksız dallar çıplak kalmıştır ama göz hizasına kadar yaklaşıp bakınca, ilkbahar hazırlığını görürsünüz daha kışın başında. Salkımsöğütleri gözümün önüne getirmeye çalıştım. Yaprağın koptuğu yerin hemen dibinde topluiğne başı kadar minicik bir uç vardır. Yaprak kopup giderken gözü arkada değildir. Kendisinden sonra doğacak olanı görüp çıkmıştır rüzgârla yolculuğuna. Bir de salkımsöğütlerin ilk sonbahar yağmurlarından sonraki halleri çok hoştur. Dallar yağmur yüklüdür. Altına geçip dalları sarstın mı, sana özel yağmur yağmaya başlar. Yapraklar yüzünü okşarsa daha güzel olur. Her biri usta bir ressamın elindeki fırça gibidir, yüzünüze mutluluk resimleri yapmaya girişirler. Yağmur sularının yapraklar üzerindeki yolculuğunda seyri doyumsuzdur. Bazen, hatta çoğunlukla yaprağın tam ucunda bembeyaz bir damla durur. Ağaç çiçek açmış gibi olur. Rüzgârla birlikte düşen damlanın yerini yenisi alır. HHH Ağaçların dalları hep gökyüzüne doğrudur. Çok azı aşağı doğru sarkıktır. Salkımsöğüt kadar sarkık olanı yoktur. Aslında, evvel zaman içinde bizim salkımsöğütlerin de dalları yukarı doğru uzarmış. İnce uzun gökyüzüne tırmanırmış. Yerleşim yerlerinin dışında, ama su kıyılarında yaşarlarmış. Birbirine kavuşması yasaklanan iki sevgili bir gün gizlice buluşup köyü terk etmiş. Aileler durumu anlayınca hemen peşlerine düşmüş. Sıra sıra söğüt ağaçlarının olduğu bir yerde görünmüşler. Hemen ötesi ırmakmış. Artık bir yere gidemezlermiş. Ağaca tırmansalar çözüm değil. Suya atlasalar, boğulacaklar. Kavuşamamaya da dönmek istemiyorlarmış. Tam o sırada ırmağın iki yakasındaki söğüt ağaçları tüm dallarını yere eğmişler. Sevgililer atlamış dallara, arasında kaybolmuşlar. Arkadan gelenlerin görmeleri mümkün değilmiş. Dalların altında, dallara tutunarak ırmağı geçip özgürlüklerine kavuşmuşlar. O günden beri söğütler dallarını hep yerde tutarlarmış. Belki bir çift sevgili bize tutunur... Özgürlüğe koşar diye... İZMİR Üniversitelerde öğrencilerin oluşturduğu Atatürkçü Düşünce Topluluğu kulüpleri (ADT), rektörlükler tarafından kapatılmaya başlandı. Rize Recep Tayyip Erdoğan ve Marmara üniversitelerinin rektörlükleri, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsamında izinsiz stant açtıkları gerekçesiyle bu kurumlardaki ADT kulüplerini kapattı. Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü de topluluk üyeleri hakkında “halkı kışkırttığı” gerekçesiyle soruşturma başlattı. u Recep Tayyip Erdoğan ve Marmara üniversitelerinde Atatürkçü Düşünce Kulüpleri kapatılırken, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde de öğrenciler üzerinde baskılar var. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri için masa açan ve öğrencileri bayrama çağıran ADT üyeleri, rektörleri rahatsız etti. Marmara Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü Başkanı Sıla Ay, Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı’nın, kulübün kapatıldığını kendilerine sözlü olarak bildirdiğini söyledi. Ay, “29 Ekim’de masa açmak için bize rektörlükten izin verilmedi, resmi olarak da bilgi verilmedi. Şimdi de kulübümüzü kapat tıklarını söylediler” dedi. Kulübün kapatılma bilgisinin ardından çalışma başlattıklarını da anlatan Ay, “Kantinde ‘direniş masası’nı açtık. Bu kapatmaya karşı imza kampanyası başlattık. Hocalarımız bize destek veriyor. 5 Aralık’ta tüm Atatürkçü düşüncü kulüpleri ve cumhuriyetçi dernekler eylem yapacağız” diye konuştu. Kulübün uzun zamandır baskı gördüğünü ve çalışmalarının rektörlük tarafından engellendiğini de kaydeden Ay, şöyle konuştu: “Öğrenci İşleri’ndeki görevli, daha önce afişlerimizi imzalatmak için gittiğimizde ‘Bu benim kişisel görüşüme ters’ diyerek imzalamayı reddetmişti. Şimdi de kulübümüzü kapatıyorlar. Mücadeleye devam edeceğiz. Yönetmelik hukuk dışıdır. Hukuk dışı olan hiçbir kararı tanımıyoruz.” Öte yandan Dokuz Eylül Üniversitesi ADT üyeleri hakkında da Cumhuriyet Bayramı için yaptıkları etkinlikte “halkı kışkırttıkları” gerekçesiyle soruşturma açıldığı öğrenildi. YASAK YENİDEN GÖRÜŞÜLECEK TTB TORBA YASAYI SAĞLIK BAKANLIĞI ÖNÜNDE PROTESTO ETTİ: Stüdyolar bir süre daha özgür AYKUT KÜÇÜKKAYA AKP’li Pendik Belediyesi’nin 1+1’lere getirdiği yasak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce yeniden görüşülmek üzere ilçe belediyesine iade edildi. İade gerekçesi olarak plan notunda “konut alanları” ile “ticari alanların” ayrılmaması gösterildi. İade gerekçesinin plan notunun özüne değil de prosedür hatası olarak gösterilmesi 1+1’lerin yalnızca bir süreliğine özgürlüğü anlamına geliyor. Cumhuriyet “aile yapısına ters” denilerek konulan 1+1 yasağını 5 Temmuz 2013 tarihinde duyurmuş, haber kamuoyunda büyük yankı yaratmıştı. Pendik Belediye Başkanı Kenan Şahin değişikliği “yasak değil sınırlama” sözleriyle savunmuştu. Pendik Belediyesi’nin Yenişehir ve Çamlık mahallelerinde 70 metrekarenin altında dairelere yasak getiren plan notu tadilatı; İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Bayındırlık Komisyonu’nda görüşüldü. Komisyon, “Teklif plan notunun konut alanlarına yönelik olduğu, ancak önerilen plan notunda Konut Alanları ibaresinin yer almadan Genel Hükümler Başlığı altına ilave edildiği” gerekçesiyle plan notunu ilçeye iade etti. Komisyonun iki sayfalık kararında şu değerlendirmeler yer aldı: l 1+1 dairelerin bölgede bulunan hane halkının ihtiyaçlarına cevap vermesinin zor olduğu. l 1+1 daire yapılmasının sınırlandırılmasının alandaki yaşam kalitesini yükselteceği. l Daha yaşanabilir mekânlar oluşturulacağı... Pendik İlçe Meclisi’nde 1+1 yasağına CHP olarak hayır oyu veren Belediye Meclis Üyesi Tarık Balyalı iade kararıyla ilgili olarak, “İlginç noktalardan biri de, iade için oybirliği ile karar alan İBB İmar Komisyonu üyelerinden İrfan Mert’in Pendik’te İmardan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve meclis üyesi olması. Yani kendi teklifini eksik bularak iadesi için oy vermiş” dedi. mağdur edildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Tabipleri Birliği (TTB), torba yasayı Sağlık Bakanlığı önünde protesto etti. “Hekimliği doğduğu topraklara gömmek istiyorlar” diyen TTB Genel Sekreteri Bayazıt İlhan, “Tamgün özele doktor pazarlıyor, sağlık hizmetini suç sayıyor. Doktora şiddeti devam ettiriyor. Hekimlik mesleğinin özüne zarar veriyor, yurttaşların ücretsiz, nitelikli sağlık hizmeti almasını olanaksız hale getiriyor” dedi. TTB, TBMM Sağlık Komisyonu’nda kabul edilen tamgün düzenlemesini de içeren torba yasayı Sağlık Bakanlığı önünde protesto etti. Bakanlığın önüne beyaz çelenk bırakan doktorlar, “Diploma onurumuzdur”, “Angaryaya hayır”, “Ruhsat değil, diploma”, “Torbanız hukuka aykırı”, “Artık yeter” yazılı dövizler taşıdı. TTB adına basın açıklamasını TTB Genel Sekreteri Bayazıt İlhan okudu. İlhan, düzenlemede sağlığın paralı duruma getirildiğini belirterek “Devlet hocaları özel sektöre pazarlayan bir tüccara dönüştü” dedi. “Yurttaşı muayenehane çilesinden kurtaracağız” diyenlerin, hastanelerde hastaların ödediği paranın yarısına el koyup kâr ettiğini dile getirdi. Mesleğini çıkar gözetmeden sunan hekimlere 3 yıla kadar hapis cezası verileceğini söyleyen İlhan, “Böylesi bir ceza hekimliğin evrensel ilkelerine aykırıdır, bu nedenledir ki uluslararası hekim ve insan hakları örgütlerinin tepkisini çekmektedir” dedi. Yasada, sağlıkta şiddetin sağlık personelinin bireysel sorunu gibi görüldüğünü söyleyen İlhan, ağır yaralama veya ölüm durumunda tutuklama tedbirinin uygulanacak olmasını “göz boyaması” olarak nitelendirdi. Yasayla mesleği bilimsel olarak uygulamanın yasak ancak “alternatif” işlerin serbest bırakıldığını belirten İlhan, “Sülük yapıştırmak serbesttir, hacamat etmek serbesttir, cerrahın, çocuk hekiminin, dahiliye uzmanının mesleğini serbest icra etmesi yasaktır” dedi. Açıklamada aile hekimlerine getirilen nöbet düzenlemelerine de değinen İlhan, “Bu torbada da tıp eğitiminde asistanların sorunlarına, kurum hekimlerinden emekli hekimlere kadar yaşanan ücret adaletsizliğine, performans sisteminin yarattığı tahribattan taşeronlaşmaya kadar sağlık alanında derinleşmiş yaralara merhem olacak bir düzenleme bulunmamaktadır” dedi. Halk da hekim de ‘Bilim yasak’ ‘Doktor pazarlanıyor’ ‘POLİS DEVLETİNDE YAŞADIĞIMIZIN TEYİDİ’ İstanbul Haber Servisi Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirilen “F Oturmaları”nın 89. haftasında, kalp krizi geçirdikten sonra belden aşağısı tutmayan, hafızasını yitiren ve 16 yıldır cezaevinde olan mahpus Salih Tuğrul’un durumu ele alındı. Grup adına konuşan Ebru Kaya, Tuğrul için Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) “cezaevinde kalamaz” raporu verdiğini ancak Bakırköy İnfaz Savcılığı’nın Siirt Terörle Mücadele biriminin görüşüne uyarak Tuğrul’un infazını ertelemeyi reddettiğini söyledi. Kaya, “Böylece insan hakları ve demokrasi adına tanık olduğumuz sayısız skandala bir yenisi daha eklenmiş, bir polis devletinde yaşadığımız bir kez daha savcılık kanalıyla teyit edilmiş oldu” dedi. Tek tip elbiseye protesto TAYAD’lı aileler Almanya’da tutuklu olan Şadi Özpolat’ın tek tip elbise dayatmasına karşı başlattığı süresiz açlık grevine destek için dün Gümüşsuyu’ndaki Alman Başkonsolosluğu önünde eylem yaptı. TAYAD’lı aileler Özpolat’a baskıları kınayarak serbest bırakılmasını istedi. Evlilik tahkikatı MERT TAŞÇILAR Danıştay’a takıldı ANKARA Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) gerçekleştirdiği ve evlenmek isteyen polislerin eşlerine yönelik soruşturma, yani “evlilik tahkikatı” Danıştay’a takıldı. Danıştay 5. Dairesi verdiği kararda, evlilik tahkikatının insan haklarına ve anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğuna karar verdi. Danıştay’ın verdiği emsal karar üzerine Türkiye’nin birçok yerinde evlilik tahkikatlarına karşı açılan davalarda evlenmek isteyen polislere umut doğdu. Danıştay 5. İdare Mahkemesi, tüm polislerin hayatını ilgilendiren temyiz talebini inceledi. Mahkeme kararının gerekçesinde “İdare mahkemesinin aldığı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına oyçokluğuyla karar verildi” ifadeleri kullanıldı. Bu gerekçe ile temyiz başvurusunun reddedilmesinin ardından mahkeme, polisin lehine olan idare mahkemesinin kararını da onadı. VEDAT ARIK Failler belli, herkes biliyor Cumartesi Anneleri, dün 453. kez bir araya gelerek 30 Kasım 1994’te Mardin Midyat’ta özel tim, askerler ve korucular tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Nihat Aydoğan’ın akıbetini sordu. Nihat Aydoğan’ın kızı Nejbir Aydoğan, “Bizi babamızdan mahrum bıraktılar. Umarız onlar da aynı acıyı yaşarlar. Failler belli, herkes biliyor. Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. Nihat Aydoğan’ın eşi Halime Aydoğan ise 19 yıldır eşini aradığını ifade ederek “Sadece bir kemik parçası istiyorum” dedi. Grup adına basın açıklamasını okuyan avukat Gülseren Yoleri de 90’lı yıllarda işlenen cinayetlerin ağırlıklı olarak 3 hatta gerçekleştirildiğine dikkat çekerek bu ölüm hatlarından birinin Nusaybin olduğunu söyledi. (canan coşkun) Fotoğraf: canan coşkun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle