17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 KASIM 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER KCK davasında şok Adli Tıp raporu 9 Görmese de cezaevinde kalabilir Engelliye taş merdiven İstanbul Haber Servisi Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) tarafından, sağlık sorunları, cinsel tercihleri ve uyrukları nedeniyle özel ihtiyaçları olan tutuklu ve hükümlülerin durumuna ilişkin hazırlanan raporda, Adalet Bakanlığı ve Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün bir politikasının olmadığı belirtildi. Engelli mahpusların erişim haklarının neredeyse sıfır olduğu vurgulanan raporda, devletin engelliye erişimden anladığı tek şeyin “klozet erişim hakkı” olduğu kaydedildi. Hasta tutukluların da durumuna dikkat çekilen raporda, cezaevlerinden her hafta 5 tabutun çıktığı belirtildi. Raporda yer alan bazı tespitler şöyle: l Hapishane ziyaretlerinden birinde engelli mahpuslar için sonradan açılan bir kapının arkasında taş merdiven olduğu görülmüştür. Tekerlekli sandalyede bulunan STÖ temsilcileri ancak dört mahpusun kendilerini sandalye ile kaldırarak merdivenin diğer tarafına alabilmesiyle hapishaneye girebilmişlerdir. l Alt katlarda banyo, lavabo, masa ve sandalye varken yatak kısmının üst katta olması İstanbul Haber Servisi PKK’nin üst yapılanması KCK’nin amaçları doğrultusunda faaliyet gösterdikleri gerekçesiyle çoğu BDP il ve ilçe yöneticisi 91’i tutuklu 205 sanıklı İstanbul’daki 1. KCK davasına devam edildi. Adli Tıp Kurumu, yüzde 95 görme engelli tutuklu sanık Sevim Er’in cezaevinde yaşamını devam ettirebileceği yönündeki raporu mahkemeye gönderdi. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın dünkü duruşmasında tercüman aracılığıyla Kürtçe savunma yapan eski BDP Parti Meclisi üyesi tutuklu sanık Yusuf Çırık, “Doğrusu nasıl savunma yapacağımı bilmiyorum. Çünkü iddia makamının önüme koyduğu polis fezlekesinde suç unsuru sayılabilecek bir şey yok. İddia makamının hakkımdaki suçlamaları tamamen bir senaryodur” dedi. Tutuklu sanık Abdulvahap Nas da, BDP’nin miting, seçim ve kongre gibi yasal çalışmalarına katılmakla suçlandığını belirterek “Bir yasal partiye girip çıkmak ne zamandan beri suç oluyor? Birisi Kürt ise KCK’li ya da PKK’li mi oluyor” diye konuştu. Dava bugüne ertelendi. l Cezaevindeki LGBT bireyler tecrit koşullarında yaşıyor engellilerin göz ardı edildiğini gösteriyor. l Görme engelliler için hiçbir kabartma düzenlenmemiştir. l Ortopedik engelli ve felçli hastalar sünger yataklarda yatmak zorunda kalmaktadır l 23 Ağustos 2013 itibarıyla cezaevlerinde sadece 79 LGBT mahpus var ancak devletin bu mahpuslara ilişkin herhangi bir yasa veya mevzuat düzenlemesi bulunmuyor. l Trans kadın bireyler hapishaneye girişte cinsel tercihlerini raporla belgelemek zorunda kalıyorlar. l Yabancı mahpuslar özelikle tercüman konusunda sıkıntılı. Hiçbir maddi olanağı olmayan yabancı uyruklu mahpuslar arasında pul parasından mahrum olanlar dahi bulunmaktadır. l LGBT mahpuslar, kendi güvenlikleri gerekçe gösterilerek diğer mahpuslarla bir araya getirilmemektedir. Bu durum ortak kullanım alanlarına çıkmaya engel teşkil etmekte, tek LGBT mahpus olarak bulundukları hapishanelerde ise tecrit anlamına gelebilmektedir. Bu Ülke Sizin Değil Sayın Başbakan! Hemen ekleyeyim: Bizim de değil. Birbirimize (“alışarak” diyemiyorum artık) “katlanarak” yaşamak zorunda olduğumuz bu ülke, hepimizin... Ve siz tahammül sınırlarını zorlayarak bu gökkuşağının üstüne, kendi siyah takımınızı giydirme konusunda kararlı görünüyorsunuz. “Gerekirse evlere müdahale ederiz” çıkışınız, bu ülkenin tarihine “bardağın taştığı nokta” olarak kaydedilmeye adaydır. Şakşakçılarınız, ellerini en görünür şekilde çırpma hararetinde fazla gürültü yaptığı için ne söylediğinizi tam işitememiş olabilir. Ama “Vallahi öyle demek istemedi” diye düzeltme telaşına düşen bakanlarınız, ateşle oynadığınızı fark etti. Ama siz, o koltukta fazla oturmanın getirdiği “Dedimse dedim” böbürlenmenizle, sadece onları hiçleştirmekle kalmadınız, kendinizi de onlardan ayırdınız. Şimdi fark etmeseniz de aslında bu intihar dalışında yalnızsınız. HHH Ne yalan söyleyeyim; panik halinde imdat kolunu çeken dalkavuklara aldırmadan, duvara bodoslama koşan tavrınızı seviyorum ve destekliyorum aslında... Takıyyeden iyi böylesi... Bağnaz kitleleri yanınıza çekme uğruna, “Devleti yatak odalarına kadar sokan adam” namını üstlenmeye hazır görünüyorsunuz. O zaman bir itirafta bulunayım: Öğrenciyken (ve kimi arkadaşımız polis takibindeyken) kızlı erkekli aynı evde kaldık biz... Yani sizin gözünüzde suçluyuz. Ne var ki halimizden memnunuz. Hayatımıza karışma hakkını ana babamıza vermemişiz; size mi vereceğiz? 28 Şubat’ta Aczmendi liderinin evini basan askere karşı çıkmışız, aynı kafayla kapımıza dayanan size mi çıkmayacağız? Değil siz, her köşe başına diktiğiniz polisiniz, “Fuhuş yapıyorlar” diye bıyık buran vekiliniz, talimatınızla bekâr evlerine dalmaya hazır valiniz, ihbarcılığa sevk ettiğiniz “Fazilet Teyze”leriniz, dedikoduyla harekete geçecek ahlak zabıtalarınız gelse, yaşam tarzımıza karışamaz. Hem bir şey tavsiye edeyim: O cam kenarında fısıldaşan dedikoduculara da çok güvenmeyin. Bir gün tebdili kıyafetle aralarına karışıp sizin için ne dedikodular yaptıklarını duysanız dudağınız uçuklar. HHH Ana babaların “Devlet nerede” diye feryat ettiğini söylüyorsunuz ya; bizim için tersine: Biz çocuklarımızı sizin ve devletin elinden nasıl kurtaracağımızı düşünerek feryat ediyoruz. Sizin “muhafazakâr demokrat” olduğunu söylediğiniz, aslında ne muhafazakâr ne de demokrat olan o otoriter kimliğinizle derdimiz... “Hukuk”un yerine “günah”ı koyan, dindar bir nesil hayalinizle... Oy oranınızın, size hayatlarımızı zapturapt altına alma hakkı verdiğini sanıyorsunuz; tarih kitaplarının dehşetle hatırladığı, öncülünüz olan diğer despotik liderler gibi... Yanılıyorsunuz. Yanıldığınızı Gezi Parkı söyledi size... “Bize karışma” diye uyardı. Anlamadınız. Çevrenizde “Mesajı aldık” diyenlere de, tıpkı şimdiki gibi lafını yutturdunuz. Fırça yeme korkusuyla size iniş için alçalmaya başladığınızı söyleyemeyen yandaşlarınıza kanmayın. Geçen yaz ne yaşandığını bir daha sorgulayın. Özeti şuydu: Çok sıkarsanız, bu toplum patlar. HHH Kısacası Sayın Başbakan; istediğiniz kadar tehdit savurun, bizi sokmaya çalıştığınız o daracık kara elbiseye sığmayacağız. Devlet diye keyfimize kâhya aramıyoruz biz, sizin tabirinizle “hizmetimize garson” istiyoruz. Gerekirse yaşam tarzımızı, (kızlı erkekli) hayatımız pahasına savunuruz. Sonunda bu ülkede, tıpkı Gezi’deki gibi türbanlısı mini eteklisi, dövmelisi seccadiyelisi, namaz kılanı, içki içeniyle her rengin yan yana durduğu, birbirine saygı duyduğu, kardeşçe bir yaşam kuracağız. Size rağmen... YÖK’ü protesto eden 12 üniversiteli kundakçılıkla da suçlanıyor Yine terör torbası ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ODTÜ arazisindeki ağaçları keserek buradan yol geçirilmesine ilişkin yapılan suç duyuruları üzerine Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında İçişleri Bakanlığı’ndan soruşturma izni istedi. Yolun yasadışı olduğunu belirten sivil toplum kuruluşları Melih Gökçek, Ankara Valisi ve Emniyet Müdürü hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Dilekçelerde, Melih Gökçek hakkında “görevi kötüye kullanma”, “görevi ihmal”, “dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğuna zarar verme”, “hakkı olmayan yere tecavüz”, “kamu malına zarar verme”, “kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle silahla kasten yaralama” iddiaları üzerinden işlem yapılması istendi. İstanbul Haber Servisi Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi dizisinin uyarlandığı romanların yazarı Emrah Serbes, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında açılan davanın ilk duruşmasında beraat etti. Serbes, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı’nda, İstanbul Valiliği’nin Taksim’i yasaklamasını ve polisin orantısız şiddetini katıldığı bir televizyon programında eleştirerek “Recep Tazyik Erdoğan” dediği için yargılanıyordu. Mahkeme, hakaret suçu unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle Serbes’in beraatına karar verdi. Serbes savunmasında, ironi yapıp “Recep Tazyik Erdoğan” nitelemesini kullandığını, Başbakan’a hakaret etmediğini söyledi. Emrah Serbes, “Açılmaması gereken bir davaydı, karara sevinmedim” dedi. Erdoğan’a Soruşturma izni istendi Recep Tazyik l 12 yıl hapsi isteniyordu ALİCAN ULUDAĞ Terörle suçlanan gençlere savcılıkta ilginç sorular Hrant da mı suç? CANAN COŞKUN Gezi Direnişi’ne ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan, eylemler sırasında polisin attığı gaz kapsülünün isabet etmesi sonucu gözünü kaybeden Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyesi Çağdaş Küçükbattal’ın hastaneye gitme izniyle ev hapsine alınmasına karar verildi. Ayrı soruşturma kapsamında gözaltında bulunan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyeleri Özgül Ülgen ve Uğur Ülgen adli kontrol koşuluyla serbest bırakıldı. Terör örgütü üyesi olduğu öne sürülen Küçükbakkal’a savcılık sorgusunda Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2013 tarihinde gerçekleştirilen anma törenine, gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın anmasına ve Okmeydanı’nda 30 Ekim 2012 tarihinde cezaevlerindeki açlık grevlerine dikkat çekmek için yapılan basın açıklamalarına katılıp katılmadığı soruldu. Ameliyat olmayı beklerken gözaltına alınan Küçükbattal savcılık sorgusunun ardından tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkeme, Küçükbattal hakkında ‘ev hapsi’ uygulanmasına karar verirken Örgül Ülgen ve Uğur Ülgen adli kontrol uygulanması kararıyla serbest bırakıldı. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Gezi faturası Halkların Demokratik Kongresi’nde (HDK) gözaltına alınanlarla ilgili Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önündeki meydanda basın açıklaması yapıldı. Grup adına konuşan Ahmet Saymadi, AKP hükümetinin kendi iktidarına direnen devrimcilere dönük bir yok etme operasyonu başlattığını belirterek “Gezi Direnişi’nde direnen, barikatlarda AKP zülmüne karşı savaşan ESP üyelerine de operasyon yapıldı. Gezi Direnişi’nin faturası ESP’ye çıkarıldı. Birçok ilde ESP üyelerine operasyon yapılarak birçok ESP üyesi tutuklandı” dedi. Son dönemde bu saldırıların ESP’ye yönelmesinin nedenini bildiklerini kaydeden Saymadi, “ESP, Kürt halkının vermiş olduğu özgürlük mücadelesiyle stratejik bir ortaklık içerisine girmiştir. Saldırının esas yöneldiği taraf budur” diye konuştu. ANKARA Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) dekanın odasına girip YÖK’ün kuruluş yıldönümünü protesto eden 12 öğrenci, “Terör örgütü adına işgal eyleminde bulunmak ve kundaklama yapmakla” suçlandı. Polisin hazırladığı olay yeri tutunağında, dekanın odasına girebilmek için biber gazı değil, sis bombası atıldığı savunulurken öğrencilerin içeride ateş yaktığı iddia edildi. DTCF eylemi sonrası gözaltına alınan 12 öğrenciden, yaşları 18’den küçük 4 eylemci, dün sabah saatlerinde Ankara Adliyesi’ne getirildi. 4 kişi, çocuk savcısı tarafından sorgulandı. Yaşları 18’den büyük 8 eylemcinin ise Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ndeki işlemleri sürüyor. 8 kişinin, bugün adliyeye sevk edileceği öğrenildi. TEM’de tutulan eylemciler, “Kamu malına zarar vermek”, “DHKP/C terör örgütü üyesi olmak”, “Terör örgütü adına işgal eyleminde bulunmak ve kundaklama yapmakla” suçlandı. Fakültedeki eylem sonrası hazırlanan “olaylı yakalama tutanağı”nda, içeriye müdahale anı şöyle anlatıldı: “Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne bağlı yeteri kadar kuvvet tarafından saat 16.00 sıralarında dekanlık makam odası kapısı önüne gelerek kapının içeriden açılması için gerekli uyarılar yapıldı. Buna rağmen içeriden sürekli ‘Polis defol, üniversiteler bizimdir’ şeklinde sloganlarla ve marşlar söyleyerek karşılık vermeleri ve kapıyı açmamaları üzerine kapı üniversite özel güvenlik görevlileri ile birlikte bedeni kuvvet kullanmak suretiyle açıldı, içeri girildi. İçeride bulunan şahısların muhtemel taarruzlarına karşı önlem almak maksadıyla içeri sis bombası (sadece görmeyi engelleme maksatlı madde) atılmış, içerideki faaliyetleri yakma, yazılama hali, pencereden sarkmaatma girişiminde bulunan 12 eylemci şüphelinin mukavemetleri bedeni güç ve zor kullanmak sureti ile kırılarak, tek tek odadan dışarıya çıkartılarak gözaltına alınmışlardır.” Öğrencilerin odadaki eylemi DHKP/C terör örgütü adına yaptıkları ileri sürülen tutanakta, odada yapılan incelemede içerisinin dağınık olduğu, iç duvarlara “Yaşasın DevGenç yaşasın DevGençliler”, “Öğrenciyiz haklıyız, kazanacağız”, “Tutsak öğrenciler serbest bırakılsın”, “YÖK’e hayır” ve “Berkin Elvan onurumuzdur” şeklinde yazılamalar yapıldığı aktarıldı. İçerideki malzemenin ateşe verildiği öne sürülen tutanakta, öğrencilerin odayı nasıl ateşe verdiği veya sis bombasının yangına neden olup olmadığına ilişkin herhangi bir ayrıntı yer almadı. beraat 12 Eylül yasağı hortladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YÖK’ün kuruluş yıldönümünde yayımladığı Akademik Özgürlük Bildirgesi’nde üniversite özgürlükleri ile ilgili açıklamalar yapan “Eleştirel düşünce ancak farklı görüşlerin bir arada rahatça ifade edilebildiği kampuslarda gelişir. Hiçbir öğrenci dünya görüşünden dolayı ayrımcılığa tabi tutulamaz” diyen YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, daha önce “12 Eylül’ün izleri siliniyor” dediği Öğrenci Disiplin Yönetmeli Üniversitede bildiri dağıtan kınama cezası alacak ği değişikliğine yasak ekledi. 12 Eylül’den sonra hazırlanan yönetmelikte bulunan bildiri dağıtma yasağı, yeni yönetmeliğe yeniden koyuldu. Buna göre bildiri dağıtmak, kınama cezası kapsamına alındı. Yönetmelikteki değişiklikler bununla da sınırlı kalmadı. “Suç sayılan bir eylemi işlemek” eylemi de bir yıl uzaklaştırma cezası ile ilişkilendirildi. Ayrıca, disiplin soruşturmalarında soruşturmacılar; öğrencilerin soruşturma süresince, üniversiteye girmesinin yasaklanmasını teklif edebilecek. Eminağaoğlu ifade verecek CANAN COŞKUN Yargıçlar Sendikası Başkanı, Çankırı hâkimi Ömer Faruk Eminağaoğlu hakkında Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatların gözaltına alınmasını protesto eylemine katıldığı gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Hakkında soruşturma izni verilmesini ve ifadeye çağrılmasını değerlendiren Eminağaoğlu, savcılığın soruşturma yazısının yetersiz olduğunu belirterek, “Böyle kuru bir kâğıtla ifade istenmez. Savcılık peşinen hükmünü vermiştir. 12 Eylül’ün ötesinde artan bir baskı durumudur bu. Sendikanın kurulduğu günden itibaren engellediğini ifade eden Eminağaoğlu, “Bu durumu hukuk ve demokrasi dili ile açıklamak mümkün değil. Örgütlü müdacelemizi sürdüreceğiz” dedi. Kişisel suç kapsamındaki bu konuda gerekmediği halde HSYK’den izin alınarak soruşturma başlatılmasının “HSYK yönlendirmesi altında soruşturmanın adil olmayan koşullarda yürütülmesi” anlamına geldiğini belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle