17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 KASIM 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Başbakan’a en ağır darbeyi kendi danışmanları indirecek. Tayyip Bey’i tongaya düşürüp duruyorlar. Ona bilgi vermiyorlar. O da cinselliğin hâlâ sadece kızlarla oğlanlar arasında ve “öğrenci evleri”nde, başka yerlerde de kadınlarla erkekler arasında yaşanabileceğini sanıyor. Danışmanları ona anlatmalı ki... Cinsellik (ve aşk) ne yazık ki (veya çok şükür ki!) çokboyutlu, çok yönlü ve çok katmanlı bir hadise. Ve bu hadise dünya kurulduğundan beri erkekler ile erkekler, kadınlar ile kadınlar arasında da yaşanabiliyor. Ve yaşayanlar o kadar mutlu ki. Kendilerine artık dilimize de yerleşen “Gay” (yani “Neşeli”) diyorlar! Nasıl neşelenmesinler ki? Bizim de tam üyesi “Meşru olan neyse o yapılır!” “Meşru” denilen şey ne ki? Birçok AB ülkesi gibi ziyaret ettiği İsveç ve Finlandiya’da “eşcinsel evliliği” meşru ve yasal bir hak. Katolik Polonya’da da bir tür “eşcinsel nikâh” sayılan “kız kıza – erkek erkeğe tescil edilmiş beraberlik (registered patrnership)” yıllardır yürürlükte. Bu durum Avrupa Birliği hukuk haline gelirse yandık veya yaşadık. Şu günlerde AB ile 22. fasıl görüşmeler yürütülüyor. Sırada temel hak ve özgürlükleri içeren 23 ve 24. fasıllar var. “Kızlar kızlarla” ve “erkekler erkeklerle” düzenini AB’ye kabul ettirmek çok kolay olacak. Ar Değil Kâr! Kendi partisindeki en yakın çalışma arkadaşlarının ve destekçi yazarların bile aklını karıştırıyor. Yine öyle oldu. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, hukuken kimsenin evine ve mahremiyetine müdahale edilemiyeceğini söylüyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Başbakan öyle demek istemedi!” anlamına bir açıklama yapıyor. Ama Başbakan ertesi gün ikisini de tekzip ediyor. Ve “tam da öyle demek istediğini” bir daha ilan ediyor. Buradan da anlıyoruz ki... “Öğrenci evleri” ve “kız kıza, erkek erkeğe düzeni” konusunu kimse ile konuşup tartışmadan gündeme getirmiş: Amacı belli... En güçlü konumda olanların fiyakasını bozmak! Başbakan her şaşırtıcı adımını “muhafazakâr demokratız!” diye atıyor. Ama “muhafazakâr” derken neyi nasıl muhafaza ettiği belli değil. “Demokrat” derken neyin nasıl demokrasisi o da belli değil. Aslında “muhafazakâr”ın en güzel tanımı Uğur Mumcu aittir: “Kârı muhafaza” eden demektir! ‘Erkek Adam, Erkekten Hoşlanır!’ olduğumuz Avrupa Konseyi’nin 51 ülkesinden 22’sinde resmen evlenebiliyorlar. Hatta çocuk evlat edinip büyütebiliyorlar. HHH Başbakan’ın danışmanları belli ki iyi aile çocukları. Ona sundukları ziyaret bilgi dosyasında Avrupa’nın “gayguy evlilik” bilançosundan söz etmemişler. Başbakanımızı, Finlandiyalı mevkidaşı Katainen’i yanında “cinsellik cahili” konumuna düşürdüler. Bir soru üzerine kendisine soruldu. O da yanıtladı: “Evlerde kızerkek karışık olmaz!” Finli Başbakan mutlaka iç geçirmişti: “Keşke bizde karışık olsalar. Kızlar erkeklerle düşüp kalksalar ama olmuyor. İlla erkek erkeğe kız kızalar!” Tayyip Bey ardından ekliyor: O Fotoğrafın Kahramanı Emine Cansever derhal serbest bırakılmalıdır. Faşizme ve çetelere karşı mücadele etmek meşru, halkın evlatlarına sahip çıkması onurdur. Elinde sapanla çekilmiş fotoğraf Gezi Direnişi’nin simgelerinden biri haline gelmişti. O fotoğraf faşizme karşı topyekun ayağa kalkan bir halkın fotoğrafıydı. AKP iktidarının çapulcu, marjinal söylemlerini parçalayan bir muhtevaya sahipti. Her yaştan, her milletten ve inançtan insanımız faşizme karşı mücadele ediyordu. Ne ilerleyen yaşın ne sağlık problemlerinin, bir insanın kendi geleceğine sahip çıkmasını engelleyemeyeceğini de hepimize gösterdi; çaresiz ve mutsuz değildik. O fotoğraf en çok egemenleri rahatsız etti. Bir taraftan korkularını büyüttü, diğer taraftan yalanlarını parçaladı. O fotoğrafın kahramanı Emine Cansever’di. Emine Cansever, İstanbul’un yoksul mahallelerinden Gülsuyu’nda oturuyordu. Uyuşturucu çeteleri, polis hamiliğinde defalarca halka saldırdı. En son Hasan Ferit Gedik bu saldırılarda öldürüldü. Halk uyuşturucu çetelerine karşı ayağa kalktı, evlatlarına sahip çıkmak için sokağa çıktı. Sokağa çıkanlar arasında Emine Abla da vardı. Uyuşturucu çetelerinin saldırısı sırasında ortada görünmeyen polis, halkın kendi can güvenliğini sağlamasına ve evlatlarına sahip çıkmasına operasyonla cevap verdi; tam 19 kişi tutuklandı. Onlardan biri de Emine Abla’ydı. Daha gözaltındayken polis tarafından önceki fotoğrafları basına verildi. Ardından İçişleri Bakanı Muammer Güler, aklınca Emine Abla’yı suçladı; Taksim’de atılan taşların toplum düzenini hedef aldığını belirtti. Talimat yerini bulmuştu ve AKP’nin yargısı, hiçbir delil ve suçlama bulunmamasına rağmen “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutukladı. Artık kimse bağımsız ve tarafsız bir yargı bulunduğu söylemine sarılmasın. İçişleri Bakanı’nın beyanatıyla tutuklama yapan bir mahkeme var karşımızda. Gezi Direnişi’nde 6 insanımızı öldüren, onlarca insanımızı kör eden ve binlercesini de yaralayanlar hakkında soruşturma dahi açmayan yargı, direnenleri tutukluyor. Ethem Sarısülük’ü, Hasan Ferit Gedik’i öldürenler ellerini kollarını sallayarak dolaşırken evlatlarına sahip çıkan Emine Abla tutuklu! Halka kurşun sıkanlar suçludur asıl! Uyuşturucu çetelerinin ve katillerin kol gezdiği bir düzene karşı mücadele etmek meşrudur. Bunun için diyoruz ki Emine Cansever bu halkın onurudur ve derhal serbest bırakılmalıdır. Çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz. Selamlarımızla... MECİT ŞAHİNKAYA 1 No’lu F Tipi Hapishane Kocaeli En Kestirme Çözüm Birçok sorun gibi “başörtüsü” sorunu da hukuken değil fiilen çozüldü: (Yani aşağı yukarı çözüldü!) Hacca giden ve hidayete erdiğini belirten 5 hanım milletvekili başlarını bağlayarak Meclis’e adım attı. İşi kestirmeden bitirdiler! Sırada “kadınerkek yan yana oturma sorunu” var. Bu da belli ki Başbakan’ın kafasında çok önemli bir sorun. Şöyle diyor: “Bunlar benim değerlerimle uyuşan şeyler değil. (..) Birisiyle kalkarsın aynı bankta oturursun. Sohbetini yaparsın. Şudur budur. Vesaire. Detayına girmeye gerek yok!” “Detayına girmeye gerek yok!” demesi.. “Aptal değilseniz sakıncasını anlayın artık!” demek. Özetle.. Yan yana oturma sorunu da başörtüsü gibi Meclis’te ve fiilen çözülmeli. Kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerde oturmalı. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Cumhurbaşkanı ‘Hacı’ Başbakan da ‘İmam’sa... “Hacı” Cumhurbaşkanı; “İmam”dan “Başbakan”ı olan bir ülkenin iktidar partisinin kadın milletvekilleri de bir “hacı”nın, bir “imam”ın eşleri gibi giyinip kuşanmaları gerekir diye düşünülmüş ki; yasağın, “yasa”nın arkasından dolanmak için “hacılaştırılıp” başları örtüldü. Hacı milletvekilleri çok memnunlar; nasıl olmasınlar ki gündeme oturuverdiler; ayrıca Kahramanmaraş Milletvekili Sevde Bayazıt Kaçar, “hacı” olunca “tertemiz” olduğunu ve yeniden “günah” işlememek bir daha kirlenmemek için başını örttüğünü söylemesi onları daha da medyatikleştirdi. İnsan, “Sevde Hanım”ın bu söylemi karşısında, kendisine “başı açıkken neden kirlenmiş” oluyor, ya da “başını kapatınca neden temiz oluyor” diye sormak istiyor. Yanıt, “kadın saçı”nın “erkek kullar”ca görülmesinin “günah” olduğuna gelip dayanacaktır ister istemez... Yine de, hep olduğu gibi, din bilginleri Başbakan’a göre “ulema” hemen “yanıt” yarışına girdiler; daha doğrusu “yorum” yarışına; böyle olunca da ne kadar din adamı varsa o kadar “yorum” ortalığa dökülecek, üstelik bir de bunlara “İmam Başbakan”ınki de eklenecekti... Bu din bilginleri, “yasak”ın yalnız “saç”a özgü olmadığını; el, ayak “bilek”lerinin, “boyun”ların da açıkta kalmasının “günah” sayıldığını belirtiverdiler. Nasıl “günah” sayılmasınlar ki, bütün bunların hepsi “erkek” kulları “tahrik” nedeni... “Kadın” kul bu “cazibe” unsurlarıyla “erkek” kulu kandırıp “yasak” meyveyi yedirmedi mi? Yalnızca erkeğin “kaburgası”ndan yaratıldığı için değil, bu “suç”undan ötürü de “ikinci sınıf” kuldur, ikinci sınıf “insan”dır kadın... Bilmem anımsanır mı, “İran”da birinin, “Kadın kel, saçsız olsa da yine başını örtmeli mi?” sorusu “molla”ları deli etmiş, adam ellerinden zor kurtulmuştu... Bu “soru”yu bizim “Diyanet”e sorarsak, acaba ne yanıt verilir diye hiç düşünmeyelim derim; çünkü bunun gibi “us”a (akla), “mantık”a dayanan sorular için “kapı duvar” oluyor bu kurum. Ortalık, dumanı buram buram çıkan taze “hacı” milletvekili kadınlarımızın, dolaysiyle Başbakan’ın yengi (zafer) haykırışlarıyla inlerken; bir köşe yazarının başlığı; “Baş Tamam Sırada Ne Var?” sorusuydu, üstelik yanıt da “peçe”ydi. Kitaplı üç dinin ilki olan “Tevrat”ta açıkça yer alır “peçe”. (Tekvin 2465) “Kuran” da geçmez; buna gerek de yoktur; “Arabistan” çölünün yakıcı, kavurucu güneşinden, esintiyle bile savrulan “kum”undan; “göz”lerini, “ağız”larını, “burun”larını, kısaca “yüz”lerini nasıl koruyabilirlerdi kadınlar? “Peçe”, İslamdan önce de vardı, sonra da olacaktı. Kuşkusuz böyle bir “coğrafya”da yaşayabilmesi için “erkek” de benzer bir “tesettür” (örtünme) uygulamak zorundaydı(!). Burada önemli olan, artık iç mekânlarda da yabancılar olduğunda “peçe”nin kullanılması; “İslam” ılıman iklimli başka coğrafyalara da yayılmaya başlayınca, “Tesettüri Nisvan”a (kadınların erkeklerden sakınarak örtünmesine) dönüştürülen “peçe”li uygulamanın da hızla yayılmasıdır. “Yüzyıl”lar boyunca Müslüman kadın “peçe”yle dolandı durdu; hâlâ da öyle; “çöllük”ten kurtulup en çağdaş kentlere sahip olan “Suudi Arabistan”da, “Afganistan”da “peçe”li “tesettür”ün en koyusu (burka) içinde yaşamakta... Oysa din bilginlerince “Kuran”da, “örtünme”ye değinen birkaç ayet olduğundan söz edilir; sanırım özellikle“başörtüsü”yle ilgili olarak en bilineni de “Nur” suresindeki “31.” ayettir. “Kadın” kullara seslenen bu ayette yer alan, “Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” tümcesi bütün Kuran çevirilerinde hemen hemen aynıdır; ama “ayet”in dolaysiyle bu tümcenin “yorum”una gelince iş değişiyor; öyle ki onlarca yorum ortaya dökülebilir, dökülüyor da... Ve sonuç, “kadın”ın “saç”ının bir “tel”in görünmesinin bile “günah” olduğuna getirilip dayatılıyor. Bu “tutum”un “İslam Dini”ni, “Tesettüri Nisvan”dan oluşan bir “slogan”a dönüştürdüğüne değiniyor “Suriye”li yazar “A. El Akra.” Ayrıca böyle bir “örtünme”ye, “anlayış”a uygun olan “mütedeyyin” bir yaşam sürdürmeyenlerin, “tesettür”ü bir “Araç” olarak kullandıklarını vurguluyor; kuşkusuz çok haklı, üstelik yalnızca “kullanmak”la kalınmıyor, tepe tepe “kullanıyor”lar da. Hele “siyaset”te, bırakın “mütedeyyin” yaşamı, en yakınlar bile; eşi, kızı gelini vö’ler keyifle sergilenip kullanılıyor... Öte yanda “ABD”nin dinimizde yaptığı “Ilımlı İslam Reformu”(!)ndan bu “tesettürlüler” pek yararlandılar. Öyle ki tüm renkleri içeren bir “yüz boyama”yla büsbütün ilgi çekerek ortalara çıktılar. Kimi basın da bu fırsatı hiç kaçırmadı; başta “Ertuğrul Özkök” olmak üzere bu “Tesettüri Nisvan”a, dinci basının asla yapmayacağı ölçüde “tesettür güzellemeleri” düzdüler; “Özkök”ün “Tesettürde Vücut Hatları Devrimi” adlı güzellemesi, Çankaya’da “Hayrünnisa Tesettürü” dalgalanması içindi... “Çankaya”, “yürütme”, “yargı” (Bayan Kılıç’la) tamamdı; “yasama” da üstelik “hacılaşan” milletvekillerinin “tesettür”ü ile örtü altına sokuldu... Yarın “Beşiktaş”ta, “Sessiz Çığlık”ta buluşup “hacı”larımızı kutlayalım(!). ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN BAŞSAĞLIĞI Vakfımızın Denetim Kurulu Üyesi TALAT GÜNEŞ’in sevgili annesi PANEL “PAKETTEKİ DEMOKRASİ” Yöneten: Seyyit NEZİR SEBAHAT GÜNEŞ yaşama veda etmiştir. Ailesi ile eş, dost ve 68’liler topluluğuna başsağlığı dileriz. Cenazesi 8 Kasım Cuma günü (bugün) Büyükçekmece Merkez Camii’nden öğle namazında kaldırılacaktır. 68’LİLER BİRLİĞİ VAKFI YÖNETİM KURULU Konuşmacılar: Cemil ORKUNOĞLU Gökalp EREN Cüneyt AKALIN TARİH: 8 Kasım 2013 Cuma SAAT: 18.00 18.45 SALON: TÜYAP KİTAP FUARI Kınalıada Salonu Beylikdüzü İstanbul SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Çadıra ve 1 rilen bir baş 2 ka ad. 2/ Kastamonu yö 3 resine öz 4 gü, pirinç ve 5 yoğurtla ya6 pılan bir tür yayla çorba 7 sı... Bir no 8 ta. 3/ Hile, 9 düzen... Apsent adlı iç1 2 3 4 5 6 7 8 9 kinin yapıldığı, 1 K E R E M P E O yaprakları çok acı 2 E S E R OC A K ve ıtırlı bir bitki. 3 E R 4/ Merkep... Yu 4 R E D İ F E R İ Ş İ K MA nan mitolojisinde 5 M F İ R A V U N zafer tanrıçası. 5/ K A OD A Dolambaçlı, eğri 6 P O V O L İ büğrü, çapraşık. 6/ 7 E C E A RMU D İ Y E Sonsuz, ölümsüz... 8 Bayağı. 7/ Balıkçı 9 O K A N A E T ların, tuttukları balıkları içine attıkları sepet... İsrail’in plaka imi. 8/ Rüyaların görüldüğü uyku evresine verilen ad... Eski dilde papağan. 9/ Yayla fırlatılan ucu sivri çubuk... Düzenli olarak ekim yapılan arazi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ok kılıfı, sadak. 2/ İddia, bahis, lades... Orta Asya’daki eski Türk mezarlarının üzerindeki türbe tipi yapılara verilen ad. 3/ Osmanlı donanmasında kullanılmış yelkenli bir gemi. 4/ Konut... Aşama, basamak. 5/ Yüzeni içeriye çeken deniz akıntısı... Türlü işlerde kullanılan ince ve uzun metal çubuk. 6/ Memelilerde ana ile dölüt arasında kan alıp verme işini sağlayan organ... Tanrıtanımaz. 7/ Leylak rengi, açık mor... Öğütülmüş tahıl. 8/ Kolaylıkla paraya çevrilebilme özelliği fazla olan varlıklar. 9/ İslamlıkta sünnet ehli denen dört mezhepten biri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle