17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 KASIM 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Usta Teyyüp “Eyyy Diyarbakırlılar” diye başlayan; “Dicle, Ergani, Hani, Hazro sizi gönülden selamlıyorum; Kayapınar, Kocaköy, Silvan, Sur, Yenişehir sizi kalpten, hasretle selamlıyorum. Bugün buradan Şanlıurfa’yı, Mardin’i, Hakkâri’yi, Bingöl’ü, Bitlis’i, Van’ı selamlıyorum” diye devam eden Diyarbakır konuşmasında Mesud Barzani’yi “Kürdistan lideri” olarak tanımladı. Eyyy Ankaralılar, İstanbullular, İzmirliler, Antalyalılar, Muğlalılar, Eyyyy... Cemaatin Haneleri Çöplük BDP’li Altan Tan demiş ki: “Laik, Kemalist, ulusal devlet anlayışı tarihin çöplüğüne atıldı.” AKP’nin Cumhuriyet yıkıcılığına, CHP’nin de olup biten karşısında dut yemiş bülbül haline bakarak yapılan bu yorum doğru gibi gözüküyor... Yalnız, bir şeyi unutuyorlar: Halkın vicdanını. Haziran direnişlerinde ilk soluğunu duyduğumuz o dev bir ayağa kalkarsa, çerçöp dinlemez, sürükler götürür. Şorolop konuşanlara yanıtını verir: Biz Cumhuriyetimizi, yurdumuzu çöplükte bulmadık, ne yıktırır, ne de attırırız. AKP ile ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati arasında kavgaya yol açan dershanelerin adlarını ve sayılarını, cemaate yakın Rotahaber açıkladı: “FEM (280), Anafen (213), Körfez (126), Pi Analitik (85), Zirve (66), Maltepe Yenirenk (54), Sabah (21), Işık (15), Sakarya (11), Sur (8), Feza (7), Serhat (8), Zafer Fen (3), Ahi Modern Fen (3), Aral Fen (6), HÜGEM (4), Selçuk Fen (6), Nehir, Kocatepe, Yeşilırmak, Zağnos, Meltem, Nilay, Menba, Aksu, Vefa, İpekyolu, Çağlayan, Merkür.” Tüm Türkiye çapında toplam 928 dershane. Kıyamet koparacak kadar... Eskişehirliler, Çorumlular, Trabzonlular, Erzurumlular... Biliyor musunuz ki, Usta Teyyüp’ün Diyarbakır’dan adlarını verip selam gönderdiği tüm il ve ilçeler, Başbakan’ın yakın dostu, “Kürdistan lideri” Mesud Barzani’nin partisi KDP’nin haritasına göre, Kürdistan’ın içinde... Ne diyelim? Sizlere, gerçekleştirmekte olduğunuz reform ve rönesansta hayırlı işler, bol kazançlar... Sonuç Usta Teyyüp’ün Diyarbakır’daki “Kürdistan’ı ilan” toplantısı sonrası AKP yandaşı medyada yazılan çizilenlerden çıkan sonuç: Bir sonraki aşama özerklik değil, federasyon olacak. Toplumsal barış gerektiğinden PKK’liler ile birlikte Ergenekon ve Balyoz için de af çıkacak. Çözüm süreci, barış süreci diye ağızlarında eveleyip gevelediklerinin ulus devleti yıkmak olduğu bir kez daha kabak gibi ortaya çıktı. Ulusal orduya karşı açılan davalar da AKP’nin ulus devleti yıkma aşamasındaki ortağı PKK’yi aklamak için uydurulmuş... Dindarlıktan Dinciliğe On bir yıldır süregelen AKP iktidarınca uygulanan Türkiye’yi bir İslam devletine dönüştürme projesi çerçevesinde dinci çevrelerden her gün yeni bir öneri ortaya atılıyor. Son öneri TBMM Başkanvekili Sadık Yakut’tan geldi. Hazret, kızlarla erkeklerin bir arada eğitim gördükleri karma okulları “vahim bir durum” olarak değerlendiriyor, öğrencilerin cinsiyetlerine göre ayrı okullara devam etmelerini öneriyor. Bu öneri siyasal İslamın taşıyıcısı olan dincilerin kadınerkek ilişkileri bağlamındaki özlemlerini dile getiriyor. Bu tür tartışmaların “dindar” ile “dinci” arasındaki farkın gözetilerek sürdürülmesi gerekiyor. HHH Dindar, dinine içtenlikle inanan, inandığı gibi yaşayan, din üzerinden çıkar beklentisi olmayan, inancını sömürü aracı yapmayan insandır. Dinci ise birçok örneğine tanık olduğumuz gibi dini çıkarları doğrultusunda kullanır. İslamın ilk dönemlerinde öngörülen görece eşitlikçi devlet anlayışı yerine Arap soylu sınıfına dayanan bir hükümdarlık kuran Emevilere isyan eden Ebu Hamza elHarici dinciliğe ilişkin olarak şu örneği vermektedir: “(Emevi hükümdarı) Muaviye, Hazreti Peygamber tarafından hem kendisi hem de babası lanetlenmiş bir adamdı. Allah’ın kullarını ‘köle’, Müslümanların mallarını saltanat elde etmek için araç, Allah’ın gönderdiği dini, pusu kurmak amacıyla kullandı. Sonra da yok olup gitti.” (Cahız; elBeyan ve’tTebyin, 2/123) “Abdestli Kapitalizm (Yeşil Burjuvazi)” kitabının yazarı Eren Erdem’e göre “Dindar, emperyalizm Çanakkale’ye dayandığında, başı kınalı olarak cepheye koşandır, dinci ise İngiliz mandasında selamet arayandır”. HHH AKP, gücünü emperyalist güçlerden, uluslararası büyük sermaye ve onun yerli işbirlikçilerinden alan, gövdesi kapitalizm öncesi/feodal üstyapısal düşünce tortularının etki alanındaki bilinç gözenekleri kapanmış kitlelerin üzerine oturmuş, uygulamaları bu ülkenin mütedeyyin/dindar insanlarının da içlerine sindiremedikleri bir dincisiyasal örgütlenmedir. AKP, Cumhuriyet’in 90 yıllık kazanımlarını yıkıma uğratmak için elinden geleni ardına koymayan gerici bir güçtür. “Demokrasi” ve “özgürlük” yaftası altında attığı her adımın tek amacı vardır: Kapitalizme yeni alanlar, kendisine de yeni yollar açmak. Hak arayan işçilerin, doğalarına sahip çıkan köylülerin, seslerini yükselten öğrencilerin üzerine biber gazlı polisleri sürmesi, karşıt görüşlü gazetecileri, yazarları susturması, “dincinin” demokrat ve özgürlükçü olamayacağının kanıtlarıdır. Bir ülkenin kapitalistleşerek zenginleşmesi, köprüler, otoyollar, AVM’ler, tüneller, gökdelenler onun uygarlaştığı/ çağdaşlaştığı anlamına gelmez; yoksa Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin de uygar/çağdaş olarak nitelenmesi gerekirdi ki durumları ortadadır. Yerel seçimlere şunun şurasında dört ay kalmıştır. Akıllar başlara toplanmalı, dindarıyla, inançsızıyla, Türk’üyle, Kürt’üyle, Sünnisi ve Alevisiyle bu iktidara bir “şamar” indirilmelidir. Acısını unutamayacağı bir şamar! Siz “Cezaevleri boşalsın” sözünden ne anlarsınız? “Af” değil mi? Hayır, “Cezaevleri boşalsın”ın karşılığı aslında Başbakan’ın dediğine göre “hayal”miş... Tıpkı, günümüzde yasağın özgürlük, özgürlüğün yasak anlamına geldiği gibi... Af, Laf Gidecek Olan İktidar sözcüleri, kıdem tazminatı konusunda işçi ve işveren kesimlerine “Anlaşın da gelin” dedi ya... İşin aslı şimdiden belli: Gelecek mart ayındaki belediye seçimlerine kadar, “Biz tarafları uzlaştırıyoruz” diye ebelek gübelek yapacaklar, iktidara yanaşmış sendikalar ile işveren kesimi de havanda su dövecek. AKP seçimleri kazandı mı da havada bulut sen kıdem tazminatını unut! Gitti gider emekçilerin biricik güvencesi... Usta Teyyüp bir yandan diyor ki: “Yeni Türkiye’de öteleme, horlanma olamaz; yeni Türkiye’de inkâr, ret, asimilasyon olamaz, olmayacak.” Öte yandan diyor ki: “Bundan 81 yıl önce 21 Haziran 1932’de Hakkâri/Şemdinli’den çok önemli misafirlerimiz gelmişti. Toprakları bombalanmış, köyleri yakılmış, yıkılmıştı. Eşleri, dostları, akrabaları katledilmişti. Yerlerinden yurtlarından, yuvalarından kopmuş, sürgüne hüküm giymişlerdi. Şemdinli’den kardeşlerinin yurduna, Kim Kime Sığınıyor? yuvasına, hanesine Türkiye’ye geldiler. Buradaki kardeşleri onları muhabbetle kucakladılar. Hoş geldiniz dediler. Burası sizin evinizdir dediler. Tarih boyunca yaptıkları gibi sofradaki ekmeklerini onlarla paylaştılar. Gelenlerden bir tanesi şunu söylüyordu: Biz Türkiye’de asılmayı bekliyorduk. İdam edilmeyi bekliyorduk. Zira Türkiye üzerinde bizi tutuklamak ve asmak için ağır baskı vardı. Ama biz Türkiye’ye seve seve geldik. Çünkü ölsek de Türkiye’de ölmek istiyorduk. Evet bunu söyleyen, Molla Mustafa Barzani’ydi.” 1932’de Molla Mustafa Barzani, ötelenmeden, horlanmadan, inkâr ve reddedilmeden Türkiye’ye sığınmış. Bugün tam tersi, Türkiye; ötelenerek, horlanarak, inkâr ve reddedilerek, Irak’ın kuzeyinde ABD mandası kurmuş olan oğul Barzani’ye sığınıyor! CHP’li Mehmet Kesimoğlu da Başbakan’a soruyor: “21 Haziran 1932 tarihinde ‘Yerlerinden yurtlarından, yuvalarından kopmuş, sürgüne hüküm giymiş misafirleri, kardeşçe kucaklayan’ Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı kimdi?” Biz şimdiden yanıtlayalım: Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü’ydü. Birinin o hor gören, öteleyen, inkâr eden, reddeden benzetmesiyle “iki ayyaş” yani! AKP, Cemaat, Dershane Sadık ÇELİK Erdoğan cemaat için “Kara propaganda yapıyorlar, komplo kuruyorlar” diyor; cemaat ise 28 Şubat’ta dahi bu derece etkisiz bırakılmaya çalışılmadığına inanıyor. Halbuki AKP’nin sandığına cemaatin katkısı, Erdoğan’a, iktidar ve muktedir olma yolunda sağladığı destek herkesin malumu. Öyleyse arada geçen zamanda ne değişti? Değişen belki de sadece Erdoğan’ın gücüydü, yıllarla ve üst üste gelen iktidarla birlikte artan kendine güveniydi. Mevzilerini kuvvetlendirdikten, bir anlamda kendini sağlama aldığına inandıktan sonra cemaatin müttefikliğine de ihtiyacı kalmadı ve böylece hesaplaşmalar da başladı. Dershane mevzusunda cemaatiktidar arasında başlayan kavganın ceremesini çekenler, kendilerini cezalandırılmış hissedenler ise öğrenciler ve devlet okullarında alamadıkları eğitimi indirim ve burslarla dershanelere giderek tamamlayabilme şansı olan ortadar gelir grubunun çocukları oluyor. Aslında cemaatle AKP arasında, dün devlette ve emniyette kadrolaşma üzerinden, yakın zamanda yargı ve bugün dershaneler üzerinden dönen bu kavgalar ve çekişmelerin, bu derin iktidar mücadelesinin en temel nedeni, toplumun değiştirilip dönüştürülmesi meselesidir. Cemaat gençler üzerinden toplumu dönüştürerek devlet organlarını bütünüyle ele geçirebilme yolunu tercih ederken AKP, tersten başlayarak devlete tam anlamıyla sahip olduktan sonra elindeki bu güçle toplumu istediği gibi değiştirme, dönüştürme yolunda ilerliyor. Bu anlamda cemaat ve AKP “dindar nesil yetiştirme” üst başlığında ortak bir paydaya erişiyor gibi görünse de AKP aslında kendi yönteminin tam olarak işe yaramadığını da, kendi safına çekemediği toplumun “öteki yarısı”na ve son dönemde kamuoyu yoklamalarının çoğunun söylediği gibi düşen oy oranlarına bakarak görebiliyor. Hatta bu düşen oyları telafi edebilme çabalarını Kürt açılımında, Barzani’nin ziyaretinde de okumak mümkün. Bu durum onlara, toplumun dönüşümü meselesinde eğitimin önemini göstermekle birlikte bu alandaki eksikliklerini, burayı cemaate bırakmanın aslında doğru bir tutum olmadığını kanıtlıyor… İşte bugünkü kavganın kökleri aslında bu derin gayelere doğru uzanıyor. Ortalığı birbirine katan dershanelerin kapatılacağı yönündeki açıklamanın ve arkasından yükselen tepkilerin ardından, gazdan ayağı biraz çekip geri vitese geçmek yine Başbakanı’n yardımcılarına düştü. Bülent Arınç’ın, meselenin ailelerin, öğrencilerin ve dershanelerin görüşlerine başvurularak yeni baştan ele alınacağını söylemesiyle birlikte konu bir an için rafa kalkacak gibi olduysa da Erdoğan bir kez daha topu alıp etrafındakileri yine boşa düşürdü ve dershaneler konusunda “geri dönüş yok” dedi. Zaten Arınç’ın ifade ettiği gibi meselenin doğrudan muhatabı olan tarafların gerçek anlamda fikirlerinin alınacağına inanmak güçtü… Zira eğitim sistemi, “bizden” nesiller yetiştirme gayesiyle parçalanıp kalitesizleştirilirken, içi boşaltılırken, öğrenciler her sene kafaları biraz daha karışarak girdikleri sınavlarda deneme tahtasına dönüşürken kime soruluyor ki? Eğitim dışında da toplumu ilgilendiren hemen hiçbir konuda “Acaba halkın ve uzmanların fikri ve arzusu nedir?” telaşesi içine girmeyen, gece yarısı kararlarıyla yangından mal kaçırmayı âdet edinen iktidar, dershaneler konusunda mı bunun eksikliğini hissedecekti? Eğitimin içeriği, 4+4+4’ün çarpıklıkları, yanlışlıkları, ülkeyi, sadece bir sonuç olan dershanelere taşıyan ve hatta öğrencileri buralara mahkum eden eğitim açıkları, dershanelerin gerçek anlamda eğitim sistemi içindeki vasıf, etki ve faydaları, ne de genel anlamda eğitim eşitsizliği… Eskiden öğretmen, öğrenci ve eğitim kalitesi bakımından devlet okullarıyla özel okullar karşılaştırılamazdı bile. Devlet okullarının saygınlığı da başarısı da fazlaydı. Halbuki bugüne geldiğimizde kalite de, saygınlık da devlet okullarından alınıp; daha yüksek maaş seviyeleri ve daha iyi yaşam standartlarına sahip, geçim sıkıntısından görece az nasibini almış, deneyimli öğretmenlerin eğitim verdiği dershanelere ve özel okullara geçti. Gelişmiş ülkelerde çocukların kendi yeti ve yetenekleri doğrultusunda nasıl yönlendirildiğini, eğitimin tek işlevinin onları bu alanlarda donatmak, mesleğe ve geleceğe hazırlamak olduğunu ve bu işlevi yerine getirme konusunda sistemin nasıl düzgün işleyebildiğini biliyoruz… Türkiye’de bugün ortalama eğitim süresi Avrupa’daki gelişmiş ülkelerin yarısı kadar. Almanya’da insanlar ortalama 12 yıl eğitimde kalırken, Türkiye’de bu rakam 3.55 yıl arasında değişiyor. Peki neden? Diğer yandan, 1950’den bugüne, sağ iktidarlar döneminde ve bilhassa da AKP iktidarı süresince en çok değişen bakanlık Milli Eğitim. Bunun sebebi nedir? Bu soruların cevabını net bir biçimde veremezsek bugün yaşananları da tam manasıyla anlayabilmemiz mümkün olmaz. Merkezi sınav sisteminin başladığı günden bugüne soruların çalındığına ya da dağıtıldığına dair bir duyum almadığımız, hilesiz, şikesiz kaç tane sınav gerçekleştirildi bu ülkede? Tüm bu konuların hangileri hakkında ve kimlerin görüşüne başvuruldu bu zamana kadar? Kendi görüşleri dışında… Ne yazık ki Türk siyasetinin ve beraberinde toplumun, değişmesi güç bir kişilik özelliğidir; “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır”. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] T.C. ANKARA 26. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ MÜKELLEFİYETLER LİSTESİDİR DOSYA NO: 2012/3799 E. Aşağıda öz ellikleri yazılı taşınmazın tapu kayıtlarının incelenmesinde, aşağıda yazılı mükellefiyetlerin bulunduğu tespit edilmiştir. İş bu mükellefiyetler listesine karşı bir itirazınız var ise üç gün içerisinde bildirmeniz gerekmektedir. Verilen süre içerisinde mükellefiyetler listesine itiraz etmediğiniz takdirde mükellefiyetler listesi kesinleşecek ve satış işlemi başlayacaktır. İhtaren ilan olunur. İLİ İLÇESİ MAHKÖYÜ ADA PARSEL CİLT SAYFA NO. BAĞBÖLÜM Ankara Gölbaşı Gerderİmar 15 /5 2/140 5.030.00m2 TAŞINMAZ ÜZERİNDEKİ MÜKELLEFİYETLER 1) Gölbaşı Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 24.01.2013 tarih 854 numaralı haczi 2) Ulucanlar Sosyal Güvenlik Merkezi’nin 10.05.2013 tarih 2013/259 numaralı haczi “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 71421) 1/ Bir işin, 1 bir olayın 2 sonu. 2/ Afrika kökenli 3 öldürücü bir 4 virüs... Türk 5 müziğinde bir makamı 6 kendi perde 7 lerinden daha 8 tiz ya da pes perdelerde 9 çalma işi. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Doğu Karadeniz yöresinde haşlan 1 P R O S E D Ü R mış mısıra verilen 2 R A P İ S A O R ad... Utanma, hi 3 O D A A H A L İ cap. 4/ Hayat arka 4 S İ K A T İ F P daşı... Ten üzerine 5 O K S İ L O R giyilen iç çamaşırı. R İ N İ T 5/ Halk dilinde kı 6 D A V 7 İ A B Y İ N E zılcığa verilen ad. 6/ “Çocuğum et 8 A L U D E GO / Henüz inanırken” 9 S T E N O H A S (F. H. Dağlarca)... Boğaz, gırtlak. 7/ Kaçınma, sakınma... Yanarken güzel koktuğu için tütsü olarak kullanılan bir ağaç. 8/ Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri... Japonlara özgü bir tür güreş. 9/ Brezilya’nın para birimi... İçine başka bir sıvı karıştırılmamış içki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Satürn gezegenine verilen bir başka ad. 2/ Bir sanat yapıtının ilk taslağı... Çıkar yol, çare. 3/ Yapmacıklı davranış... “Deryaya akan ırmağın / olsam sellerine” (Seyrani). 4/ Üzerinde dikine çizgiler bulunan ve “beşparmak” da denilen bir kumaş... Bir işi yerine getirme. 5/ 1827’de Osmanlı donanmasının yenilgisiyle sonuçlanan deniz savaşı. 6/ Bizans döneminde, İstanbul’da siyasal suçluların kapatıldığı ünlü zindan. 7/ Yemek... Küçük erkek kardeş... Akıl. 8/ Anlam... Cevizli sucuk. 9/ Tiyatroda, bir oyuncunun heyecanlanarak rolünü oynayamamasına verilen ad... Gemilerin onarıldığı üstü örtülü havuz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle