22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 EKİM 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER İkrar Sarısülük ‘Annem uzaklara daldığında bakışlarının ne söylediğini anlıyorum’ diyor 7 Ethem gelir belki ERK ACARER Mars’ta Hayat Yok Dünyadan sıkıldık anlaşılan; başka dünyalar arıyoruz, başka galaksiler, başka gezegenler. Suyu olsun, güneşi olsun, yaşanabilir olsun. Aslında seviyoruz biz dünyamızı, çok seviyoruz ama sevdiğini hırpalayan akılsız âşık gibi yaşanamaz hale getirenler de bizleriz. Şimdi de kara kara düşünüyoruz; nereye gitsek bu akşam vakti. Gidecek bir yer yoktur. Zaman kısalıyor; önümüzden geçip giden zamanın bu anında aklımızı başımıza toplamamız, yeniden dünyaya, şu bereketli ve çilekeş toprağa dönmemiz gerekiyor. Ama insanın akıllı olduğu söylenemez. Dünyayı yaşanmaz hale getiren insan, bunun nedenlerini bildiği halde vur patlasın çal oynasın son yıllarını neşe içinde geçirmeye çabalıyor. HHH İnsan dedimse, büyük çoğunluğun bu durumdan haberi yoktur. “Büyük insanlık” henüz bu son zamanların, bu son faslın hikâyesini bilmiyor. Ona söylenen insan ömrünün zaten kısa olduğu ve dünyanın da öyle kolay kolay çölleşmeyeceği, kolay kolay ısınıp cehenneme dönmeyeceğidir. Büyük insanlık henüz durumun farkında değil. Bilseydi, büyük insanlığın şoför kesimi Ankara’da yol diye tutturup ağaçların kesilmesine alkış tutmaz, işçi olup da ağaç kesme utancına katılanlara baklava dağıtmazdı. ODTÜ öğrencileri ve öğretim üyeleri ise durumu bilenler arasındadırlar. Ağaç, orman diye tutturmalarının nedeni budur. Biliyorlar ki dünya elden gidiyor ve Türkiye de bu dünyanın içindedir. Üstelik dünyayı kirletenler arasında hatırı sayılır bir yeri var Türkiye’nin. Büyük çabalar sonucu “azıcık kirletmemeye razı edilmişlerin anlaşması” Kyoto’ya katılmamak için çok direndik biz. Sonunda “2012’ye kadar böyle gitsin, kirletmeye devam edelim de sonra düşünürüz”e bağlamayı başardık. Ama işte o 2012 de geldi geçti. Kirletmeye devam, ağaç kesmeye, orman talanına ara vermek yok. Gidiyoruz şimdilik böyle. HHH Durumun farkına varanların sayısının artma eğiliminde olduğunu gösteren Gezi eylemleri de çölde ve petrol kuyusunda geçip gidecek bir sahte zenginlik içinde yaşayanlara özenen, Osmanlı rüyası görenleri çok kızdırdı. Büyük bir öfkeyle sağa sola saldırmalarının nedeni budur. Gezi eylemlerine katılanları, destekleyenleri fişlemek, izlemek, sürmek, süründürmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Ağacı, ormanı korumak isteyenlerden terörist çıkarmaya çabalıyorlar. Büyük insanlığı ise “yol yapıyoruz, köprü kuruyoruz, cami dikiyoruz” diye kandırmaya devam. “Fabrika bacalarından çıkan ve zehirli dumanlardan göz gözü görmez hale gelen Dilovası’nda her 100 ölümden 33’ü kanser nedeniyledir” diye haykıran, gerçekleri açıklayan bilim adamını neredeyse bir kaşık suda boğacaklar. HHH Yol diye tutturan, gökdelen diye çılgınlaşan, HES diye deliren, nükleer de nükleer diye tepinenin ne dünya umurunda, ne Türkiye. Ama gidecek başka bir dünya yok. Mars’a gittiler kuru toprak çıktı. Galaksiler keşfediliyor, milyonlarca ışık yılı uzakta. Varsay ki gittin; gittiğinde bir bakacaksın ki yok aslında öyle bir galaksi. Şu esrarlı uzay senden çok uzak ama dünyayı kirleten bu yıkılıp gidesi sermaye düzeni uzak değil; içinde yaşıyorsun. Kârdan vazgeçemeyen ama senden, kendinden ve dünyadan vazgeçen o. Onun partileri, onun politikacıları, onun CEO’ları dünyayı cehenneme çeviriyor. Bizler, şu büyük insanlığın suskun bireyleri ise bir türlü bireycilikten kurtulup, elimizi uzatsak tutacağımız arkadaşımızı göremiyor, dünyaya bakamıyor, ağacı, ormanı, dereyi korumaya çalışan öğrenciye, köylüye, kentliye destek veremiyoruz. Ne oldu ki bize? İkrar Sarısülük… O, polis kurşunuyla katledilen Ethem’in kardeşi… Tüm acılara rağmen dingin, dik başlı, daha çok da asil bir Anadolu türküsü gibi bir iz bırakıyor anlattıklarıyla… Kızılay’da yapılan gösterilerde yakın mesafeden polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük duruşmasının ikincisi yarın Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. İkrar Sarısülük, “Faşist düzenin kiralık katillerine ceza aldıramayacağımızı biliyoruz, ancak sesimizi hep birlikte duyurmalıyız. Yeniden korku duvarlarının ardına çekilirsek, hiçbirimiz yaşayamayız, bizim başımıza gelen, başkasının başına da gelebilirdi. Çünkü yola birlikte çıktık ve birlikte yürüdük” diye anlatıyor. Sarısülük, bir tokat gibi insanın ruhuna çarpan sözleriyle de vicdanların tam orta yerine hüzünlü bir not bırakıyor: “Ethem, tıpkı diğer çocuklar gibi ülkesi için düşüp kalmıştır. O da diğerleri gibi memleketin kardeş acısıdır…” Zaman zaman sosyal paylaşım sitelerinde, anma ve eylemlere gerektiği kadar katılım olmadığı için sitemlerin oluyor… En son Ahmet Atakan kardeşimizin “Kırk anmasında” böyle bir sitemde bulundum. Katılım yoğun olmadı. Alevi Bektaşi Dernekleri’nin, sendikaların hiçbiri yok ortada. İlk günden beri halk için, geleceğimiz için sokaktayız. 7 şehit verdik, bunlardan biri benim ağabeyimdi. İnsanları öldürdüler, yaraladılar, gözlerini çıkardılar. Bunları hatırlamalıyız. Yeniden, yaratmak istedikleri korku duvarının arkasına çekilirsek, her şey eskisinden daha kötü olur. Susarsak, boğuluruz. İnsanlar yorulmuş olabilirler mi? Türkiye tarihi böyle bir halk ayaklanması görmedi. Her eylemin bir yerde bitmesi, noktalanması lazım! Yorgunluk anlaşılabilir bir durum. Ama yaşananları, yapılanları unutmamalıyız. Bu süreçte başaramadıklarımız ne oldu? Herkes birbirine kendi ideolojik düşüncelerini dayatıyor. Bu kadar büyük bir direniş sonrasında bile birleşemiyorsak, ölümü hak ediyoruz demektir. Artık şükretme ve tevekkül gösterme zamanı değildir. Eziliyoruz, zulüm gö rüyoruz, yoksulluk içinde yaşıyor ve ölüyoruz. Hayır şükredecek bir şey yok! Bundan sonra neler yaşanabilir? Haziran Direnişi, 80 sonrasında ortaya çıkan sol örgütlerin bile öngöremediği bir hareketti. Direniş, “apolitik” olarak tanımlanan gençlerin ellerinde yükseldi. Artık kimse, bu kölelik düzeni ve mevcut düzenin dayatmaları altında ezilmek istemiyor. Öte yandan insanlar özgürlüklerinin peşine düştüler. Bundan sonra iki farklı şey olabilir diye düşünüyorum. Haziran Direnişi ya Türkiye tarihinin sayfalarında daima özel bir yerde hatırlanır ya da ülke kısa zamanda daha büyük bir eylemle sallanır. ‘İşçi sınıfının temsilcisiydi’ Ethem benden iki yaş daha büyüktü. Bizi hem kişisel hem de fiziksel özelliklerimizle birbirimize çok benzetirlerdi, bundan onur duydum hep. Sohbeti çok keyifliydi. Düşüncelerini kırmadan, dökmeden, güler yüzle herkesle paylaşırdı. Yaşı ilerledikçe, insanların çektiği acıları, sefaleti, açlığı hepimizden daha fazla yüreğinde hissetti. İnsanların suçsuz yere öldürüldüğünü ve özgürlüklerine ambargo konulduğunu gördü. Böylece politik bir yapıya sahip oldu ve fark ettiklerinin tersi olsun diye savaştı. Ethem bir devrimciydi. Her haliyle işçi sınıfının bir temsilcisiydi. Ağıt yakmanın sırası değil Büyük acılar yaşadınız, çok incindiniz yine de bu süreci pek çok kişiden daha sağlıklı götürebildiniz. Duruşunuzla örnek oldunuz… Diğer insanların acılarını gördüğümüzde “bundan bize ne?” demedik hiçbir zaman. Kâbemiz insandır. Çıkar ilişkileri için insana değer biçenlerden olmadık hiç. Elimizde, zihnimizde ne varsa paylaştık. “Başkalarının başına gelen bizim başımıza da gelebilir dedik” her zaman. Nitekim de öyle oldu. Ancak matemimizi içimizde yaşadık, kabullendik. Ağlayarak, sızlayarak, kendimizi harap ederek Ethem’i geri getiremezdik. Evde ağıt yakacak değildik. Ethem ve Ali İsmail’in acısı daha yoğun yaşandı. Bunun nedeni ne olabilir sence? Her ikisi de vahşice öldürüldüler. Her ikisinin de görüntüleri var. Ethem ilk kez eyleme katılmamıştı. Ama gencecik, pırlanta gibi bir delikanlı olan Ali İsmail belki de hayatında ilk kez eyleme çıkmıştı. Bunlar insanlara çok dokundu, herkesin canı yandı. Diğer ailelerle birlikte olmak acılarınızı hafifletti mi? Faşist düzenin kirli oyununun çocukları nasıl öldürdüğünü tüm dünyaya anlatmaya çalışıyoruz. Diğer ailelerle birleşmemiz de böyle oldu. Hiçbirimizin hissettikleri, diğerininkinden daha hafif değil. Acılarda eşitiz. Paylaşılan acılar elbette hafifliyor bir nebze. ‘Kiralık katiller ceza almaz’ İkrar Sarısülük, “Yarın gerçekleşecek mahkemede yine ortalığı karıştırıp duruşmayı erteleyecekler. Ethem bir kez daha ölecek, bunu biliyoruz” diyor Ethem’in katili Ahmet Şahbaz ikinci duruşmaya çıkacak. Ne umuyorsunuz? Ethemimizin katiline ceza aldıramayacağımızı biliyoruz. Faşist düzenin kiralık katillerini mahkum ettiği görülmemiştir. İkinci mahkeme de benzer olacak. Ortalığı karıştıracaklar ve davayı yine erteleyecekler. Ethem’i bir kez daha öldürecekler yani! Amaçları davayı uzatıp soğutmayı başarabilmek! Ethem’i, Şahbaz vurmasa onun yanındaki bir diğeri vuracaktı. Bu adamlar “büyük yerlerden” vur emri almışlardı. Bu nedenle hiçbiri ceza almayacak. Aksi halde “bir dahaki sefere” gerekli talimatları veremezler. “Polisi yedirtmem” söylemi durumun tezahürüdür. Yılmayacağız. Her şeyi ifşa etmek için varımızı yoğumuzu ortaya koyacağız. Sarısülük ailesine polis baskısı sürüyor mu? “Hiçbir şeyden korkmuyoruz” diyorlar. Fakat bu gerçeği yansıtmıyor. Ethem’in davası için muhalefet partileriyle görüşmek için Meclis’e gittim. Göz ucuyla beni karşılayan güvenlikçinin elindeki kâğıdı gördüm. Üzerinde, “Ethem Sarısülük’ün kardeşi geldi, çok dikkatli olun” diye yazıyordu. Korkuyu düşünebiliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti’nin Meclis’indeyim. Çıktım, arkamda bir dolu adam var. Evimizin etrafını saymıyorum bile. Dilek fenerlerinden bile korkuyorlar. Ama “korkaklık” deyince öncelikle ağabeyimi öldüren polisin yüzü geliyor aklıma. O adamın gözlerinde gördüğüm korkuyu hiçbir zaman unutmayacağım. Bunu hiçbir insanda görmedim daha önce. Korkunun bir nedeni var… Halka saygı duyarsanız, korkmanıza da gerek kalmaz. Mantıksız insanlar olsaydık şiddete bulaşırdık. Oysa canlarımızın öcünü hukuk mücadelesiyle almak istiyoruz. Sivas yangınından beri büyüklerimizden aynı şeyleri duyarız. “Biz yandık, başkalarını yakamayız” derler. Merak etmesinler, biz onlar gibi katil olamayız. ‘Çocuklar eşit bir ülkede yaşamalı’ Ethem, “Gerçek bir devrimci gerektiğinde kendi yaşamından ve tüm sevdiklerinden geçmeyi bilmelidir” derdi. Tanıdığım en korkusuz insanlardan biriydi. Kızıyordum kardeşime, son iki yıldır çok ön plandaydı. Ağabeyimizin oğlu Efe ve ablamızın kızı Simay’ı gösterip “Hadi bizi geçtik. Ama birilerinin bu çocukların geleceği için hakkıyla mücadele vermesi gerekir” diyordu. Ethem, çocukluğundan beri elindekini, avucundakini herkesle paylaşmış, ilkokulda defterlerini bile arkadaşına vermiştir. Çok anımız var elbette. Birlikte dayak yemiş, birlikte ağlamışızdır. Günün birinde bir bisiklet kazası yaptım. Kötü düştüm. Tam kendimden geçerken Ethem’in bana doğru koştuğunu gördüm. “Kardeşim” diye bağırışını nedense hiç unutamam. O kardeşim, dostum ve yoldaşımdı. Yoldaşım ve kardeşimdi Annen nasıl yaşıyor Ethem’in yokluğunu? Güçlü görünüyor, bu sayede bizler de ondan güç alıyoruz. Ama içinde kırık bir dal olduğu belli. Belli etmiyor sadece. Beş kardeşiz biz. İki ağabeyim ve ablam evlenip gittikten sonra Ethem, ben ve annem kaldık. Evimiz çok yüksek değil. Ethem hiç anahtar taşımazdı. Eve balkondan girerdi. Annem, kardeşim öldürüldüğünden beri kendi odasında değil de hep o balkonda yattı. Biliyoruz ki, bir gün çıkar gelir diye Ethem’in yolunu gözlüyor. Hepimiz için çok zor. Ethem’in yatağı, kütüphanesi, bilgisayarı karşımda. Annem bu odaya giremiyor hâlâ. Ethem normal ölüm istemezdi. “...Bana ağıtlar yakmayın, duvarlara yazın beni.” Son günlerde bu türküyü dilinden hiç düşürmedi. İstediği gibi öldü, kimse onun kadar güzel ölemez. Ne mutlu kardeşime. Sırtında ‘Her yer Taksim her yer direniş’ yazdığı için hakkında işlem yapıldı Stattaki ilk forma avı MURAT İNCEOĞLU l Çocuklarımızı bize geri verin! İstanbul Haber Servisi Gezi Direnişi Tutuklu Aileleri Platformu üyesi aileler Galatasaray Meydanı’nda 17. kez bir araya geldi. Çocuklarının haftalardır hapishanede tutulduğunu hatırlatan Hasan Tunç’un babası Haydar Tunç, “Çocuklarımız sadece haklarını aradıkları için tutuklandı” dedi. Goncagül Telek’in kardeşi Deniz Telek ise “Gezi tutukluları serbest bırakılana kadar, Gezi şehitlerinin katilleri yargılanana kadar burada olacağız” diye konuştu. Galatasaray ile Kopenhag arasında oynanan karşılaşmaya “Her yer Taksim, her yer direniş” yazılı forma ile giden Avukat Can Ercan, polis tarafından takibe alındı ve maç çıkışında tutanak tutuldu. Ercan’a savcılık talimatı ile aynı davranışı tekrar gerçekleştirmesi halinde işlem yapılacağı iletildi.Türk Telekom Arena’daki karşılaşmaya giden Avukat Can Ercan, üzerindeki Galatasaray forması nedeniyle “kibarca” ikaz edildi. Ercan’ın yanına gelen stat görevlisi “Rica ediyorum üzerinizdeki formayı çıkartın, az sonra polisler gelebilir ve sıkıntı olabilir” uyarısını yaptı. Ancak formanın yasal bir sakınca oluşturmadığını düşünen Ercan forması ile oturmaya devam etti. Ercan’ın “Her yer Taksim her yer direniş” yazılı forması ile karşılaşmayı izlediği Spor Savcısı Taner Tabel’e iletildi. Savcı Tabel ise polislere söz konusu kişinin uyarılma sı ve aynı hareketi tekrarlaması halinde işlem yapılacağının iletilmesini istedi. Ercan, karşılaşmadan sonra polis kamerasının kendisini çektiğini ve takip ettiğini fark etti. Ercan, yaşananları, “Neden çektiğini sordum. Ses çıkarmadan çekmeye devam etti. Stat koridorunda ise 67 sivil polis etrafımı sardı. Yanımdaki arkadaşımın ve benim kimliğimi istediler” sözleri ile anlattı. Avukat kimliğini polislere gösteren Ercan, polislerin kibarlaştığını aktardı. Ercan polisler tarafından tutanak tutulmak üzerine stat dışına davet edildi. Spor savcısı Tabel’in talimatı nedeniyle işlem yaptıklarını belirten polisler, “Aynı forma ile tekrar maça gelme halinde, 6222 sayılı kanuna muhalefetten işlem yapılacağı” uyarısını yazılı olarak tebliğ etti. Ercan, “Bu tutanağın çok da hukuki olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle henüz ne yapacağıma karar vermedim. Durumu kayıtlı olduğum Antalya Barosu’na ilettim” dedi. ençDer üyesi öğrenciler, ODTÜ’de ağaç katliamını Kızılay’dan YÖK’e yürüyerek protesto etmek istedi. 15 erkek, 9 kız öğrenci, ellerinde fidanlar ve “ODTÜ’deki ağaçları söküp yol yapacağına, YÖK’ü yık orman yap” pankartı ile Güvenpark’ta toplandı. Sert biçimde müdahale eden polis öğrencileri tekme tokat dövdü ve hepsini gözaltına aldı. Polis, gençlerin elindeki fidanları da kırdı. “ODTÜ ormanı halkındır” eylemi yapan ODTÜ öğrencileri ve 100. Yıl Mahallesi sakinleri de yine polis şiddeti ile karşılaştı. Gece boyu süren müdahalede polisin orman tarafından yerleşke içine girerek öğrencileri darp ettiği, birçok öğrencinin de yaralanarak yurtlarda kendi imkânlarıyla tedavi olduğu, bazılarınınsa hastaneye kaldırıldığı iddia edildi. 10 öğrencinin de gözaltına alındığı öne sürüldü. Polisin Öğrenci Kollektifleri üyesi bir öğrenciyi de darp ettikten sonra ateşe ittiği iddia edildi. Öğrencide ciddi yanıklar oluştuğu öne sürüldü. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) G ODTÜ protestosuna sert müdahale l Gezi’de fişlenen yaralı olmamış ANKARA (ANKA) Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi eylemcilerine tıbbi müdahalede bulunan doktorlarla ilgili soruşturmalara ilişkin soru önergesini yanıtladı. Müezzinoğlu, Gezi Parkı’ndaki “gönüllü revirlerde” polis tarafından gözaltına alınan bazı şahısların, doktor olmadıkları, hatta hırsızlık gibi sabıka kayıtlarının bulunduğunun tespit edildiğini savundu. Müezzinoğlu, fişleme iddialarına ilişkin de, “İddialar doğru değildir. Tedavi gören kişilerle ilgili başka kurum ve kuruluşlarla yazışma yapılmamıştır” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle