22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 EKİM 2013 PAZAR 2 Belli bir yaştan sonra günlük yazıları sürdürmek kolay değil... Her gün ülkede, dünyada akla gelen gelmeyen olaylar yaşanıyor. Nedense şu insanoğlu geçmişine hiç bakmıyor. Daha dünlerde işlediği yanlışları görmüyor ya da görmek istemiyor. Benim gibi uzun yıllarını daktilo başında harcayanlar nerdeyse soluk alamaz duruma giriyor. Yeni şeyler yazmak isteğimiz var, ama olmuyor. Hep eskilerin yinelenmesi. Bilmem kaç yıl önceki başbakanın çektiği nutukları dinlerken anımsıyorsunuz, biz bunları çok dinledik diye. Hem de değişik başbakanlardan. Hep yazdık durduk. Menderes on yıl hemen hemen tek başına Türkiye’yi yönetti. Tayyip Bey de on yıldan fazla... On yıl bir kuşağın değişmesi, yerine daha genç bir kuşağın gelmesidir. Gençlik denen değer budur. Yerlerine gelen kuşağın çok daha aydınlıkçı, çok daha insancıl, çok daha inandırıcı olması beklenir. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Zaman hızla geçiyor, ama sessiz halk yığınlarında bir parlama, bir aydınlanma, bir iyiye, doğruya, yararlıya doğru açılma görebiliyor muyuz? Ben ve benim yaşıtlarım çok partili yaşama geçmenin sevincini yaşadılar, yaşamaya kalktılar. Tam tersi oldu. Partiler çoğaldı, ama bir teki bile gerçekten halktan, emekçiden, gerçek insanlıktan yana olmadı, olamadı. İyi niyetli bazı politikacıların çalışan halkımıza yeni olanaklar sağlaması, daha iyi beslenmek, daha iyi soluk almak gibi görünüşteki çabaları da bir sonuç vermedi. Tek parti dönemindeki yaşantınızla bugünkü yaşantınızı karşılaştırın. Uygarlık en yüksek düzeye çıkmış dünyada, bizler daha çok uzağındayız. Yoksulluk artmış, yığınlar korkudan kurtulamamış. Ekmek parası uğruna çalış, didin, uğraş, dürüst bir vatandaş ol. Ama hep aynı zor yaşam koşulları içinde çırpın dur. Bilmem siz ne dersiniz? Sevgili Oktay Ekinci’ye Namemdir!.. Prof. SÜMER GÜREL ktaycığım, Ben 1977 yılında Muğla’da sizlerle (sadece Zehra ve sen vardın) yediğim o leziz “döş” yemeğini değil Muğla evlerini (özellikle ünlü bacalarını) Türkiye’ye tanıtma çabalarını anımsayarak başlıyorum bu satırları karalamaya... Sevgili dost Erman Şahin’in belediye başkanı senin de imar müdürü olduğun dönem Muğla(lılar) için ne büyük talih ve kazanç oldu kim bilir? O yıllardaki tarihsel çevreye/mirasa sahip çıkma çabaların deyim yerindeyse “son nefesine dek” sürdü. Öyle ki hasta yatağından (pencere Sorun Değişmezlik O den) Boğaz’ı gözlemleyip bir yandan Kanlıca’ya dönmenin umutlu keyfini yaşarken bir yandan da o güzelim doğa parçasına nasıl tecavüz edildiğini dile getiriyordun. Duyarlı aydınları, özellikle İstanbul, ama genelde tüm tarihsel mirasımızın korunması konusunda nasıl yürekten/yürekli savaştığını unutabilir miyiz? Ne acıdır ki aramızdaki küçümsenmeyecek yaş farkına karşın biz (benim kuşağım) o mirası sürdürmek görevini devralmak durumundayız. Bunu görev bilinci içinde yerine getirmeye çalışacağımıza güvenebilirsin Oktaycığım. Balyoz’dan Müjdat Gezen’e Yargıtay Her yargı kararı, herkesi, her zaman tatmin ve memnun etmeyebilir. Her yargı kararı her zaman hukuka uygun da olmayabilir. Zaten yargı sistemi de üst mahkemelerin denetimini, bu “hukuka uygunluğu” sağlamak için getirmiştir. HHH Yargıtay, gerek mahkemelerin gördüğü davaların hukuka uygunluğunu incelemek açısından, gerekse, hukuki tartışma veya boşluk olan alanlarda verdiği “içtihat kararlarıyla” hukuk yarattığından, çok ama çok önemli bir kurumdur. Üzerine titrememiz gereken Yargıtayımız, son günlerde hem Balyoz davası, hem de Müjdat Gezen davasında aldığı kararlarla büyük tartışmalara konu oldu. Elbette Yargıtay’ın yapısı da, kararları da tartışılır… Ama bu tartışmaların yaygın bir biçimde yapısal ve siyasalideolojik alanlarda olması, Yargıtay’ın bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda kamuoyunda kuşkular uyanması, demokrasimiz adına büyük sakıncalar taşımaktadır. HHH Balyoz kararı hakkında Yargıtay eski Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’un Milliyet’te yayımlanan üç yazısından geçen hafta söz etmiştim. Prof. Dr. Köksal Bayraktar da Cumhuriyet’te 23 Ekim tarihinde “Yargıtay’ın Balyoz Kararı” başlıklı bir yazı yazdı. Bayraktar Balyoz kararını, 1) cebir ve şiddet unsuru açısından, 2) hazırlık ve icra birbirine karıştırıldığı için ve 3) yargılanan fiilin oluştuğu sıradaki geçerli yasaların uygulanması bakımından hukuka aykırı buluyor. HHH Yargıtay’ın çok tartışma yaratan bir başka kararı da Müjdat Gezen’in yaptığı bir espri aleyhine AKP’lilerin açtığı hakaret davası kararıydı. Mahkeme Gezen’i beraat ettirmişti ama Yargıtay bu kararı bozmuş ve Gezen bu kez mahkum olmuştu. Gezen’in avukatı eski İstanbul Baro Başkanı Turgut Kazan bir basın toplantısında, hem kararın hukuka aykırılığı konusunda, hem Yargıtay’ın ve Yargıtay üyelerini seçen HSYK’nin oluşumu hakkında, hem de AİHM’nin, bu davaya benzer olan Tuşalp davasında Türkiye’yi mahkum etmiş olmasına dayanarak ciddi eleştiriler yaptı. HHH Yargıtay’ın kamuoyunda, sadece hukuksal bakımdan değil ama ideolojik ve siyasal açıdan da eleştiriliyor olması, tarafsızlığına gölge düşmesi, adaletimiz ve demokrasimiz adına çok olumsuz bir gelişmedir. Bu iddialara, hukuk, bilim ve tarih önünde yanıt verme sorumluluğunu taşıyan ve zedelenen imajı düzeltecek olan kurum da hiç kuşkusuz bizzat Yargıtay’dır!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle