29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 EKİM 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Türkiye Cumhuriyeti Devrimdir “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.” Atatürk Yirminci yüzyılın başlarına gelindiğinde artık Osmanlı İmparatorluğu yıkılmaya yüz tutmuştu. Batı emperyalizmi Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırdığı gibi, Türk ulusuna da yaşama hakkı tanımak istemiyordu. İşte tam bu noktada tarihin gördüğü bir büyük asker ve siyaset adamı Mustafa Kemal tarih sahnesine çıktı. Batı emperyalizminin dayattığı sözde barış anlaşması olan Sevr’i reddetti. Onlara Lozan’ı kabul ettirerek yeni bir devlet kurdu ve adına “Cumhuriyet” dedi. Bu büyük ve o derece de şerefli tarihi dönüşümü kendi şöyle özetler: “Uçurum kenarında yıkık bir ülke, Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, ondan sonra içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için aralıksız devrimler. İşte Türk genel devriminin en kısa tarifi.” Belirttiği gibi, Cumhuriyeti aralıksız devrimlerle inşa etti. Devrim yasalarının ilki ve laiklik ilkesinin temelini oluşturan Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası, 3/4 Mart 1924’te çıkarıldı. Atatürk, siyasi, hukuki ve toplumsal alandaki devrimlerle Cumhuriyet’i taçlandırdı ve kısa sürede çağdaş uygarlık düzeyine taşımayı amaçlıyordu. Atatürk dışında hiç kimse, ne “tam bağımsızlık”ı ne “Devrim”i düşünmekteydi. Hareketin, yeni bir Türk Devleti kurmaya kadar gidebileceğini bilseler, belki Anadolu’ya adım bile atmazlardı. Bunları, yalnız Atatürk düşünebiliyordu. 1922’de “Türkiye’nin bugünkü savaşı yalnız kendi adına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk biterdi. Türkiye’nin savunduğu dava, tüm ezilmiş ulusların, ARADA BİR ERCAN YEŞİLYURT İhmaller ihmalleri doğurdu ve bugünlere gelindi. Türk toplumunu ve Cumhuriyet’i ortaçağa sürüklenmeye çalışanlar Cumhuriyet’in laik okullarında ve toplum katlarında yetişip onun olanaklarından istifade ederek ve fakat bu düzenin içini boşaltarak ihanetlerini, gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Ancak Cumhuriyeti korumada geç kalınırsa bir zaman sonra korunacak bir Cumhuriyet kalmayacağı görülecektir. Prof. Dr. METİN KALE / Osmangazi Üniv. Tıp Fak. Eskişehir tüm doğunun davasıdır” diyerek evrensel ülküsünü dile getiren Atatürk, daha sonraları “…bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, bütün Doğu uluslarının da uyanışını öyle görüyorum” sözleriyle sömürgeciliğin sona ereceğini müjdelemekteydi. Aldığı sorumluluğun yükünü derin bir tarih ve yurt bilinciyle, okuyarak, düşünerek ve planlayarak, zamanı gelmeden de kimseye anlatmadan ve de ulusal bir sır gibi yüreğinde saklayarak Türkiye’yi devrime taşıdı. Çevresinde insanlar vardı ama yine de o yalnızdı. Ama yalnızlık ona yakıştı. Çünkü o, yalnız olmasa büyük insan değil, sıradan insan olurdu. Onun yalnızlığı yeryüzü doruklarının yalnızlığı gibiydi. Ancak bu yalnızlığını ulusuna olan engin sevgisiyle aştı. 1936 yılında ABD’li gazeteci “Mutlu musunuz” diye sorduğunda, “Mutluyum… Çünkü başardım!..” diyordu. Devrim coşkusuyla atılımlar yaparken Atatürk, biliyordu ki yakınında bulunan birçok insanın kafası eskiydi. En küçük bir fırsatta karşıdevrimin emrine girebilirlerdi. Bu gerçeği 1927’de Türkocağı’nda, “Şimdi şuna emin olmalısınız ki bugün başına şapka giymiş, sakalını, bıyığını tıraş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanların çoğunun kafalarının içindeki zihniyet, sarıklı ve sakallıdır” sözleriyle ifade etmekten kaçınmaz. Emperyalizme karşı ilk ulusal kurtuluş ve bağımsızlık savaşı veren Türk ulusu için, Atatürk’ün oluşturduğu Cumhuriyet kavramı çok özel ve yüksek bir değer taşır. Bu nedenle Türk Devrimi’nin önderi, “Cumhuriyet benim en büyük eserimdir” der. Türk ulusunun onuru ve gururu olan, kanla ve irfanla kurduğu Cumhuriyeti bakınız o seçkin insan nasıl ifade ediyor: “Türkiye Cumhuriyeti’ni benim şahsımla var zannedenler çok aldanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti her manası ile büyük Türk milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen yaşayacaktır.” Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğe güvenini “Türk genci, devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir? Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır” sözleriyle tanımlar. Şimdilerde emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri çıkarcı, entrikacı, etnikçi, mezhepçi, Kürtçü vb bölücüler ve yıkıcılar her türlü vasıtalarla Cumhuriyeti yıkmaya çalışmaktadırlar. Bunlar toplumu gündemden uzaklaştırmak ve laik demokratik Cumhuriyete ve ulus devlete karşı başlattıkları karşıdevrimi sürdürmek için, tarihi bile hem de çarpıtarak topluma sunmaktan çekinmiyorlar. En önemli aşama olan Öğrenim Birliği Yasası’nı yıkmaya, köreltmeye uğraşıyorlar. Onun için Andımıza, ulusal kimliğimize hücum etmektedirler. Öğrenim Birliği Yasası yok edilirse, Cumhuriyetin kolayca yutulabi leceğini düşünüyorlar. Yürürlükteki anayasanın 174. maddesinin koruması altında olan devrim yasaları çıkarıldıkları tarihlerden itibaren karşıdevrimin hedefi olmuşlardır. Bir bakıma “Atatürk” demek Tevhidi Tedrisat Kanunu’dur. Ne acıdır ki, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun (Öğretim Birliği Yasası) metni yerinde duruyor ama yasa fiilen yürürlükten kaldırıldı. Cumhuriyet’in bazı zorluklar yaşayacağını bilen o seçkin insan, “Büyük bir inkılâp yaptık, memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lazım” sözleriyle tehlikeyi de işaret etmişti. Ancak sonraki yönetimler bu tehlikeyi ciddiye almadıkları gibi, yer yer görmezden de geldiler. İhmaller ihmalleri doğurdu ve bugünlere gelindi. Türk toplumunu ve Cumhuriyet’i ortaçağa sürüklemeye çalışanlar Cumhuriyet’in laik okullarında ve toplum katlarında yetişip onun olanaklarından istifade ederek ve fakat bu düzenin içini boşaltarak ihanetlerini, gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Ancak Cumhuriyeti korumada geç kalınırsa bir zaman sonra korunacak bir Cumhuriyet kalmayacağı görülecektir. Princeton’dan Prof. Heath Lowry şu değerlendirmeyi yapıyor: “Atatürk yaşıyor olsaydı, mirasını koruduğunu iddia edenler kadar, kurduğu ülkeyi halihazırda idare edenlerden dolayı da hayal kırıklığı içinde olurdu. Atatürk için din siyasi hesaplar uğruna kullanılmayacak bir mesele idi.” Mitolojideki Zeus gibi, doruklarda yaşayıp, doruklarda kaldı. Nietzsche, üstün insanı, “batarken bile başka dünyaların sırtında doğan güneş” olarak tanımlıyor. Atatürk aradan geçen onca yıla karşın bir güneş gibi parlamaya devam ediyor ve sonsuza kadar da Türk ulusuna ruhundaki ateşten canlılık vermektedir. İki Türkiye Aykırı Sorular programında Türkan Şoray, Halit Refiğ’in “Türkiye’nin dünyadaki yeri neyse sinemanın yeri de oradadır” dediğini aktardı. Bu lafın başka konularda da edildiğini biliyorum. Bu kıyaslama bana pek de doğru gelmiyordu. Bilimin ve solun hâkim olduğu bütün alanlarda, dünyanın en iyileri arasındadır Türkiye. Ülke yönetiminde hep çağdışı, birikimsiz, çapsız sağ siyasileri olduğu için dışarıda böyle bir görüntü veriyor. Dışa bağımlı, geri ekonomi ve buna uygun bir siyasi yönetimin başka türlü görünme imkânı yoktur. Tayyip Erdoğan’ın ünlü danışmanı Yiğit Bulut, başbakan için “sosyalist” demiş. Doçent ve eski Bakan Hüseyin Çelik de “Hz. Ömer ne kadar sosyalistse başbakan da o kadar sosyalisttir... Eğer sosyal devlet anlayışı, sosyal devlet kavramı, halka yakın olma, fakir fukarayı gözetme, zayıfın, hastanın, yaşlının elinden tutma, kimsesizlerin kimsesi olma manasında söylemişse eyvallah” diye konuşmuş. Bilgi birikimi ve kültürü köylü Osman Amca düzeyindeki sağ siyasiler yönetiyor ülkemizi. Başkentin belediye başkanı “Beni dualar ayakta tutuyor, ben duayla seçiliyorum” demiş. Haber bültenlerinde her hafta cuma günü başbakan, cumhurbaşkanı ve bakanların namazını hangi camide kıldığı haber değeri taşıyor. Kurban ve hac dönemi olduğu için hacca giden siyasilerin şeytan taşlamaları haber oluyor. Yine ülkenin her yerinde boğaların silahlı takip sonucu yakalanıp kesilmesi haber oluyor. Sosyalizm, kapitalizmden sonra gelecek olan sistemdir. 19. yüzyılda ortaya çıkmış, 20. yüzyılda denenmiştir. Hz. Ömer 7. yüzyılda yaşamıştır. Kaldı ki sosyalizm fukaralara yardım eden bir sistem değil, yeni bir üretim ve yönetim biçimidir. Türkiye’ye bakanlar, karşılarında hep yönetici olarak bu tipleri gördüğü için, ülkemizi de öyle görüyorlar. Her kötülüğün bilgi sanılan bilgisizlikten ileri geldiğini bilmek gerekir. Türkiye’de solun, toplumu sosyal haklar ve yükümlülüklerini arayan toplum haline getirmek diye bir çabası olduğunun bilinmesi gerekir. Yaptıkları, söyledikleri, bilgi sandıkları bilgisizlikten kaynaklanıyor. Doğru bilgiyle hayata doğru bakılır ve doğru işler yapılır. Bizim sağcıların yanlışı da bu. Gelelim ülkenin muhaliflerine, yani sistemin muhaliflerine, sanatçılarına, bilim adamlarına. Bu grubun hâkim olduğu bütün kurumlar ve yaptıkları şeyler, Batı’nın bütün kurumlarıyla aynı seviyededir. Yılmaz Güney sinemada Cannes Altın Palmiye Ödülü’nü almıştır. Şili’de Neruda “Ben şiir yazmayı Nâzım Hikmet okuduktan sonra öğrendim” demiştir. Mizahta Aziz Nesin dünyanın en iyisidir. Bugün Mümtaz Soysal ve Erdoğan Teziç dünyanın en iyi anayasa hukukçularıdır. Çünkü bütün yaşamları anayasa yapma tartışmalarıyla geçmiştir. Öteki bilim dallarında da dünyanın en iyileri arasındadır ülkemiz. Tıpta, mühendisliklerde hem ülkemiz hem de dışarıda çalışanlar hep en iyiler arasındadır. Gazi Yaşargil dünyanın en iyi beyin cerrahlarındandır. ODTÜ bilim üreten üniversite olarak dünyanın en iyileri arasındadır. “Yetti artık” diye ayaklanan “Gezi Direnişçileri”, 1968’de Paris’te başlayanından bu yana dünyanın en zeki ve barışçı başkaldırışını gerçekleştirmişlerdir. Yani iki Türkiye var; biri onlarınki, öbürü bizimki; kimse karamsarlığa kapılmasın. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Çankaya’ya Yakışır… Oktay Ekinci’nin hasta yatağında yazdığı son yazısı bildiğiniz gibi, “Çankaya’ya Yakışır Belediye Binası” başlığını taşıyordu. Ansızın yaşamını yitirmesi, ailesi ve sevenleri kadar çevreyi, doğayı, kültürel mirası onun gibi canla başla koruyanları da çok üzdü. “Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nde, Cumhuriyet gazetesinde” düzenlenen sonsuzluğa uğurlama törenlerinde konuşanlar zor anlar yaşadı. Konuşanlar, dinleyenler şaşkın, suskun, ağlamaklıydı. Oktay Ekinci’yi anlattılar. Ekinci, Türkiye’nin kültürel yapısını çok iyi bilen bir mimardı, kültür adamıydı. Nerede bir yanlış, yasadışı bir yapılaşma varsa, orada o yanlışı, o hukuksuzluğu dile getirmek, topluma duyurmak, düzeltilmesi için bir yandan gereğinde kişisel, gereğinde Mimarlar Odası aracılığıyla dava açmak onun severek üstlendiği görevlerindendi. Bu alanda birçok ödül aldı, başta İstanbul AKM olmak üzere birçok tarihi yapının yıkılmasını, yok olmasını önledi. Yalnız yazılarıyla değil, katıldığı toplantılarda, sempozyum ve panellerde, yıllardır yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiği “İmar Dosyası” adlı televizyon programında çevreyi, doğayı, tarihi yapıları talancılara, yağmacılara karşı korudu. O yazıyı okumuşsunuzdur (17 Eylül). Ekinci, yazıda Çankaya Belediyesi’nin hizmet binasına 30 yıl sonra kavuşabildiğini anlatıyor ve soruyordu: “Çok merak ediyorum; Belediye Başkanı Bülent Tanık’a, Cumhuriyetin ilçesini yersiz yurtsuz olmaktan kurtardığı için başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere devletimizi temsil edenler teşekkür ettiler mi?” Gerçekten de Çankaya Belediyesi, Ankara’nın kalbi olduğunu Başkan Bülent Tanık’ın dur durak bilmez çalışmalarıyla ortaya koyuyor ve bugüne kadar görülmemiş bir çalışma yürütüyor. Geçen günlerde Çankaya Belediye Başkanlığı aday adayı anketlerinde yüzde 52.6 oyla en önde olması, onu izleyen ikinci aday adayının yüzde 28’de kalması bunu kanıtlıyor. Çünkü o da tıpkı Oktay Ekinci’nin yazı köşesinin adı gibi “Uygarlığın İzinde” hizmet üretiyor. Ankara’nın Cumhuriyete layık bir başkent olabilmesi için kentin merkezi durumundaki Çankaya Belediyesi’nin hizmetlerini “Yeni Toplumcu Belediye” diye tanımladığı anlayışla sürdürüyor, örnek çalışmalar ortaya koyuyor. Oktay Ekinci’nin bu yazısından hareketle teşekkür konusunu ben de önce Sayın Tanık’a sorayım diye düşündüm, sonra vazgeçtim. Okuyor, dinliyor, biliyor ve görüyorum ki, “Çankaya Belediyesi”nin çalışanları ve yaşayanlarıyla yarattığı Çankaya kenti, tıpkı Eskişehir, İzmir, Antalya… İllerimiz gibi, tıpkı Beşiktaş, Şişli, Kadıköy, Bakırköy ilçelerimiz gibi, Türkiyemizin çağdaşlıkta örnek kentlerinden. Neredeyse her gün gazetelerde Çankaya’da ya bir parkın, heykelin, salonun açılışı ya bir sokak revizyonu çalışması ya halkın sorunlarını irdeleyen panel, sempozyum etkinliği ya da Başkan Tanık’ın halkla olan iç içe beraberliği anlatılıyor. Belediyenin internet sitesinde yer aldığı kadarıyla bile tamamlanan 86, devam eden 29 ve planlanan 34 olmak üzere toplam 149 projeye imza atan Çankaya Belediyesi’ne elbette devleti temsil edenler teşekkür etmeli, ödül vermeli. Öyle olsa da önemli olanın halkın mutluluğu, teşekkürü, ödülü değil mi? Asıl önemli olan bu hizmetin sunulması değil mi? Evet, arkadaşımız Oktay Ekinci, son yazısında bunu yazmıştı, ben de onun bu düşüncesinden hareketle Çankaya Belediyesi’ni 30 yıllık kiracılıktan kurtaran, birkaçı dışında 149 projeyi gerçekleştiren Sayın Bülent Tanık’ı kutluyorum, halka sunduğu tüm hizmetler için benimle aynı duyguyu paylaşanlar adına da teşekkür ediyorum. Özetle çok açık olarak görülüyor ki, Çankaya’ya 30 yıl sonra yakışan hizmet binası kadar, dört yıldır çalışmalarıyla sunduğu hizmetlerle de halkın sevgisini, güvenini kazanan Belediye Başkanı, Yüksek Mimar Sayın Bülent Tanık da çok yakışıyor. Ne güzel! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bibere 1 acılığını ve 2 ren madde. 2/ Dürüst, 3 iyi ahlaklı... 4 Yaldızlı. 3/ 5 Hünnap bit6 kisinin bir türü... Yeterin 7 ce aydınlık 8 olmayan. 4/ 9 “Aysberg” de denilen, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lahana görünüm 1 P U S U L A A N lü bir tür marul... 2 U R A E S EME Bir soru sözü. 5/ 3 S E T İnatçı, huysuz... 4 S A V A K U A Y P A T Proton verebilen D EM İ R maddelerin genel 5 L E K P E R E S E adı. 6/ Lütesyum 6 A S E S AME T A elementinin sim 7 Y gesi... Konya’nın 8 A M E T İ S T bir ilçesi. 7/ Gü 9 N E T R E A Y A ney Amerika’daki dağ sırası... Bir müzik yapıtında kullanılmaya elverişli tüm seslerin oluşturduğu dizi. 8/ Felsefede, bilgi ile varlık arasında ilişki kurduğu düşünülen kavram... Bir tuzla ürününün satıldığı bölgeler. 9/ Süs bitkisi olarak yetiştirilen tırmanıcı bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Damızlık erkek koyun... İşaretler, belirtiler. 2/ Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü... Antalya ilinde, saray benzeri otelleriyle tanınmış turistik bir yöre. 3/ Lüks otel ya da gösterişli yapı.. “Gözümüze kara toprak / Dolmadan bir sürelim” (Karacaoğlan). 4/ Devinimi olmayan, duruk... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 5/ Japon lirik dramı... Akıl. 6/ İlkel benlik... Osmanlılarda akıncılar ocağının komutanı. 7/ Peru’nun para birimi... Gece yapılan sinema ya da tiyatro gösterisi. 8/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Toprak damları sıkıştırmakta kullanılan taş silindir. 9/ İleri gelme, çıkma... Hatay ilinde bir ırmak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle