23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 2013 PAZAR kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR ‘Modern çağın Mozart’ı’ Ludovico Einaudi’nin Türkiye’deki ilk konseri Zorlu Center’da Çağdaş müziğin simyacısı Kültür Servisi “Modern çağın Mozart’ı” olarak nitelenen ünlü İtalyan piyanist ve besteci Ludovico Einaudi, Türkiye’deki ilk konserini 23 Ekim Çarşamba günü saat 20.00’de kısa bir süre önce açılan Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde verecek. Ludovico Einaudi & Ensemble’ın konseri, Zorlu Center PSM’nin de ilk etkinliği olacak. Günümüzde klasik ve deneysel müziğin en önemli temsilcilerinden biri sayılan Einaudi, klasik, rock, elektronik ve dünya müziklerinin bileşenlerini buluşturarak benzersiz bir müziksel simya yaratıyor. 1955’te Torino’da dünyaya gelen Ludovico Einaudi, Italo Calvino ve Primo Levi gibi yazarların kitaplarını yayımlayan ünlü yayıncı Giulio Einaudi’nin oğlu ve İtalya Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı (194855) Luigi u 23 Ekim’de Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin açılışını yapacak olan Einaudi, günümüz klasik ve deneysel müziğinin en önemli temsilcilerinden. Einaudi, klasik, rock, elektronik ve dünya müziklerinin bileşenlerini buluşturarak benzersiz bir müziksel simya yaratıyor. Einaudi’nin torunu. 1982’de Milano’daki Verdi Konservatuvarı’nı bitiren Ludovico Einaudi, aynı yıl ünlü besteci Luciano Berio ile çalıştı. Kendi deyişiyle, Berio’dan, müzik konusunda açık fikirli olmayı öğrendi. Daha sonra Malili müzisyen Ballaké Sissoko ve Ermeni müzisyen Djivan Gasparian ile de çalışmalar yaptı. İlk başlarda klasik formlarda besteler yapan Einaudi’nin yapıtları çok geçmeden La Scala, Tanglewood Festivali ve Lincoln Center gibi önemli yerlerde seslendirildi. 1990’ların ortalarında film müzikleri yapmaya başlayan Einaudi, Nanni Moretti’nin “Nisan”, Darren Aronofsky’nin “Siyah Kuğu”, Clint Eastwood’un “J. Edgar” adlı filmlerinin müziklerini besteledi. Giderek değişik tarzlara açılan deneysel müziklere yönelen Einaudi’nin 1996’da yayımlanan ilk solo albümü “Le Onde”, esin kaynağını Virginia Woolf’un “Dalgalar” adlı romanından alıyordu. 2003’teki La Scala konseri canlı olarak kaydedilerek albüm haline getirilen Einaudi, aynı yıl “Diario Mali” adlı albümünü Sissoko ile birlikte gerçekleştirdi. 2006’da “Divenire” adlı albümünde, Einaudi’ye Liverpool Kraliyet Filarmoni Orkestrası eşlik etti ve albüm klasik müzik listelerinde doruğa tırmandı. Sanatçının son albümü “In a Time Lapse”, Verona yakınlarında bir manastırda kaydedildi. Einaudi, “Divenire” gibi epik ve duygusal, “Nightbook” gibi deneysel ve maceraperest olan “In A Time Lapse”te, farklı müzikal dünyaları harmanlayan yeni dokular ve aranjmanlar keşfederek bir adım daha ileri gitti. Bayram ve Adalet... PEN Dünya Yazarlar Birliği’nin var olma nedenlerinden biri de düşünce ve ifade özgürlüğünü kollamaktır. PEN Türkiye Merkezi’nin Genel Sekreteri Sabri Kuşkonmaz, sadece iyi bir şair, yazar değil aynı zamanda avukat. Bayramda, Muğla Hapishanesi’nde gazeteciyazar Merdan Yanardağ’ı ziyaret etti. “Ergenekon” kapsamında 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Merdan Yanardağ, Yurt gazetesi ve haftalık haber dergisi Bağımsız’ın genel yayın yönetmeni. Yayınlanmış 10 kitabı var. Sabri Kuşkonmaz, kararın henüz Yargıtay’da temyiz aşamasında olmasına karşın, Yanardağ hakkında tutuklama ve yakalama kararı verildiğini vurguladıktan sonra hapishane ziyaretini bizlere şöyle aktardı. Mektubunu kısaltarak paylaşıyorum: HHH “Merdan Yanardağ ile yapılan görüşmede, kendisi 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında tutuklanıp, 47 gün elleri kaloriferle kelepçeli olarak askeri yönetimce işkenceye uğradığını, buna karşılık, şimdi askeri darbe suçlaması ile hakkında dava açılıp ceza verildiğini anlatmıştır. 12 Eylül’de darbe yapan askeri yönetimce tutuklanıp işkence görmüştür. Yazar, daha sonra ara vermeden gazetecilik ve yazarlığını sürdürmüş, 1991 yılında Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapmış, bu gazetenin pek çok yazar ve muhabiri derin devlet eliyle katledilmiş ve gazete binası da bombalanmıştır. Bu görevinden dolayı Ergenekon soruşturması sırasında bazı medya çevrelerinde ‘PKK’ mensubu olduğu ileri sürülmüştür. Yine, eski davaları nedeniyle de DHKP’li olmakla suçlanmıştır. Ergenekon davasında da ‘askeri darbe’ ile suçlanarak, üç benzemez bir araya getirilmiştir. Yazar, tüm bu suçlamaların yasal, geçerli, bir delili olmadığını ayrıntılarıyla anlatmıştır. Hakkındaki iki temel suçlamanın; davanın başka bir sanığına oraya kendisine ait olmayan bir telefondan ve başka bir kişi tarafından gönderilen bir telefon mesajı altında ‘Merdan’ yazılı olması ve yasal bir toplantıya katılan bir kişi ile benzerliği suçlaması olduğunu açıklamıştır. Bu suçlamaların savunma fırsatı verilse kolayca çürütülmesi olanaklı iken, özellikle bu fırsatın verilmediğini belirtmiştir. Yazar, gerçeğe sadakatinden ve kendi aleyhine bir sonuç doğuracak olsa bile gerçeği yazmayı sürdürdüğünü ve bu kapsamda Gülen cemaati aleyhindeki kitapları, yazıları ve konuşmaları nedeniyle özellikle cezalandırıldığını anlatmıştır. Öyle ki dava öncesi savcılık soruşturması sırasında kendisine ‘Ergenekon, darbe’ konuları değil ‘Hoca efendiyle niye uğraştığı, Deniz Feneri olayı ile niye çok ilgilendiği’ soruları yöneltilmiştir. Halen Muğla Hapishanesi’nde bulunan yazarın basılmış on adet kitabı bulunmaktadır. Kendisi, yazılarından, düşüncelerinden dolayı hapishanede bulunduğu anlaşılmaktadır. Kendisi ile PEN adına yapılan görüşme ve ilgiden dolayı memnuniyetini ve teşekkürlerini belirtmiştir.” En eski mağara resimleri üstüne bir araştırma bilim dünyasında tartışma yarattı İlk ressam kadın mıydı? u Arkeolog Dean Snow’un araştırması, bilinen en eski mağara resimlerinin çoğunun kadınlar tarafından yapıldığını ortaya koydu. Bugüne kadar, 45 bin ile 10 bin yıl öncenin ‘ressamlarının’ erkekler olduğu varsayılıyordu. Kültür Servisi Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden arkeolog Dean Snow’un yaptığı araştırma, bilinen en eski mağara resimlerinin büyük bir bölümünün kadınlar tarafından yapıldığını ortaya çıkardı. Fransa ve İspanya’daki 8 mağara yerleşiminde bulunan el izlerini inceleyen Snow, parmakların uzunluklarını kıyaslayarak el izlerinin dörtte üçünün kadınlara ait olduğunu belirledi. Bugüne kadar pek çok bilim insanı, yaklaşık 45 bin ile 10 bin yıl öncesi dönemin “sanatçılarının” çoğunlukla erkek olduğunu varsayıyordu. Snow’un buluşuyla, bu arkeolojik dogmanın altüst olduğu belirtiliyor. Virginia Hughes, National Geographic dergisi için kaleme aldığı yazıda, araştırması National Geographic Derneği Araştırma ve Keşif Kurulu’nca desteklenen Snow’un, “Bu alandaki literatürde uzun süredir bir erkek önyargısı vardı. İnsanlar bu resimleri kimlerin niçin yaptığı konusunda dayanaksız varsayımlarda bulunmuşlardı” dediğini belirtti. İnsanların o çağlarda barındıkları mağaraların duvarlarına boyayla ya da kazıma tekniğiyle yapılmış resimlerin çoğunda mamut, bizon, at, boğa, geyik gibi av hayvanları betimleniyordu. Bu yüzden, birçok araştırmacı, bu resimlerin erkek avcılar tarafından büyük olasılıkla av büyüsü olarak yapıldığı sonucuna varmıştı. Snow’un araştırması ise bunun tersini gösteriyor. Snow, “Pek çok avcıtoplayıcı toplulukta avları erkekler öldürür. Ama çoğu zaman etleri kampa kadınlar taşır ve kadınlar av uğraşıyla erkekler kadar ilgilidir” diyor. Bazı uzmanlar ise Snow’un elde ettiği yeni veriler konusunda farklı düşünüyor ve resim sanatının bu en eski örneklerinde hâlâ çözülmemiş pek çok sır bulunduğunu vurguluyor. “Bu en eski ‘ressamlar’, her kim iseler, neden el izi bırakmışlardı?” Snow, çok sık karşılaştığı bu soruyu şöyle yanıtlamayı yeğliyor: “Hiçbir fikrim yok ama şöyle bir varsayımda bulunulabilir: Birileri, ‘Bu bana ait, bunu ben yaptım’ diyor.” Biz onu en çok Moğollar topluluğundan tanıyoruz, elindeki basıyla, ancak bu pastanın sadece bir dilimi. Taner Öngür rock müziğimizin gerçek emektarlarından biri; her haliyle. Uslanmayan muhalif, enerjisi tükenmeyen aktivist, doğal hayat sevdalısı ve tabii ki tam bir proje canavarı. Bir bakıyorsunuz adına “Poetika” diyor, Ahmet Hamdi Tanpınar şiirlerini besteliyor, “Suların Uğultusu” adı altında nükleer santrallara dikleniyor ve daha bir dolu işinde genç müzisyenlere okul oluyor. Öngür’ün surf, pop, rock ekseninde, sade ve basit bir müzikal anlayışla çattığı son projesinin adı Avam. Kendi yağıyla kavrulan kayıtların çoğu, 2012 yılında Burgazada’da açık hava kampında kaydedilmiş. Gitarı Fırat Özyavuz, bası Mert Hallı, davulu Burak Onat çalmış, vokal ve gitarları kendi üstlenmiş. Şahsi fotoğraflar kullanarak aile albümünün siyahbeyaz karelerini gösteriyor bize Öngür burada. Ancak sanılmaya nostalji yapıyor. Usta, gençliğinin karelerini sergilerken kaybettiğimiz değerler ile modern hayatın arasına sıkışan toplumsal bir trajediye de parmak basıyor. Bazen duygusal ve didaktik olsa da net fikirler beyan ediyor. Albüm şimdilik basılı formatta vitrinlerde bulunmuyor, müracaat internet... Taner Öngür Avam ‘Sarı Kuru’ Placebo ‘Loud Like Love’ (On Air) (Capitol) Çıtayı erken yükseltmiş bir topluluktu Placebo. O nedenle bir öncekini aşacak albümlerle diskografi oluşturma konusunda grafiği giderek düşüyordu. Yirminci yılında çıkardığı “Loud Like Love”, uzun süreli ya da başından beri hayran olanlara hitap edebilecek güçte bir albüm. Şarkı sözleri yine marjinal ilişkilerin sularında yüzüyor; sado mazo iç gözlemler, uyuşturucu, depresyon, romantizme bandırılmış melankoli ve REM ile Radiohead arası nihilist paranoya… 41 yaşındaki Brian Molko’nun özgün hikâyeleri sürüyor. Eğer Best Of’a girecek kudrette şarkı arıyorsanız zorlanırsanız. Sevmek için albümü bir bütün olarak dinlemekte fayda var. Kasvetli bas çizgisi, Edge tarzı tremololu gitar çınlamaları albüm boyu baki. Birkaç parçada piyano ve yaylılar başrolde: “Too Many Friends” ve “Bosco” gibi. Küresel kriz üzerine yazılmış “Rob The Bank”i ise videosunda Gezi Direnişi’ne verdiği selamdan biliyoruz. Geçmişin tekrarı değil, muhasebesi bu. Gün sonu Z raporu alınmış; özellikle de son 10 yıllık (pek çoğuna göre son iyi albüm) “Sleeping with Ghosts” sonrası inişli çıkışlı çizgileri derlenip toparlanmış. “Loud Like Love” albümünün, Placebo ve hayranları için ikinci baharın başlangıcı olması ümidiyle… muratbeser@muratbeser.com Sessiz bir ‘Sevdalı Bulut’ n Kültür Servisi Levent Beşkardeş, Nâzım Hikmet’in “Sevdalı Bulut” adlı eserinden yola çıkarak işaret, mim ve beden diliyle uyarladığı oyununu, 23 Ekim Çarşamba günü saat 13.00 ve 20.30’da Semaver Kumpanya Çevre Tiyatrosu’nda sahneliyor. Fransa’da yaşayan sanatçı, gün içinde ise “Beden diliyle ifade ve iletişim” başlıklı bir atölye çalışması düzenleyecek. Bir Fincan Türk Kahvesi n Kültür Servisi Yönetmenliğini Nazlı Eda Noyan ve Dağhan Celayir’in üstlendiği “Bir Fincan Türk Kahvesi” isimli Türkiye Fransa ortak yapımı kısa canlandırma film 24 Ekim 2013’te Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek ilk gösterim ile izleyiciyle buluşuyor. Film, çocuk yaştaki evliliğinin ardından zorlu şartlara rağmen ayakta kalan bir kadını ve kendi hayatını çizebilen kuvvetli bir insan olan kızını bir fincan Türk kahvesi eşliğinde anlatıyor. Pi Artworks London açıldı n Kültür Servisi İstanbul’un önemli galerilerinden Pi Artworks, Londra’da yeni galerisini açtı. Londra’nın hareketli bölgelerinden Fitzrovia District’te açılan Pi Artworks London’ın ilk sergisi “Pi: Housewarming” 7 Aralık’a kadar görülebilecek. Sergide Contemporary İstanbul’da da sergilenecek Volkan Aslan, Nezaket Ekici, Susan Hefuna, Horasan, Nejat Sati, Gülay Semercioğlu ve Mehmet Ali Uysal’ın işleri yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle