19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 EKİM 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 13 Tek Örgütüm Eğitim Sen Değerli Cumhuriyet emekçileri ve okurları merhaba Amerikan FBI film sahnelerinden biri gibiydi o sabah evimiz. Ve film 18 Ocak 2013’den bugüne hâlâ devam ediyor, mekânımız Şakran. Ülkemizin farklı hapis hanelerinde tutuklu bulunan onlarca KESK’liden biriyim ve tam 255 gündür pespaye iddialarla Şakran Hapishanesi’nde tutukluyum. İstanbul’dan tutuklanan KESK’lilerden “şanslıyız” galiba, onların gizliliği bile kalkmadı daha. İki öğretmen, üç öğrenci ve bir muhasebeci olarak 30 Ekim’de “inşallah yargı”lanacağız. Aylarca gizlilik dediler, ama her ne hikmetse yandaş kanal larda, avukatlarımızın bile göremediği teknik takip ve ortam dinlemelerini servis ettiler. Bütün yaşamı gözler önünde olan ve yaptığı her şey meşru, yasal olan bu emekçi için meşhur “gizli tanık” öyle şeyler söylemiş ki Assange bile ulaşamazdı bu bilgilere. Mesela dediğine göre Karabağlar Cumhuriyet Lisesi’nde çalışırmışım, örgüte adam kazandırırmışım. Evet, kazandırıyorum, tek örgütüm olan EğitimSen’e ara ara üye yapıyorum! Dosyada olan konuşmalar da hep sendikal çalışmalar üzerine. En azından sendika yöneticilerinin gözünde yüceleceğim, üye kazandırma, eylem ve KESK’li taşıma çalışmalarımdan dolayı... Örneğin okuldaki arkadaşlarım beni arıyor ve EğitimSen’in 4+4+4’e karşı örgütlediği yürüyüşün nerede olduğunu soruyor; ben de maalesef söylüyorum. Bunun gibi iki telefon konuşması benzer içerikte ve iddia: Okulu kapattırdığınız anlaşılıyor. O konuşmalardan o anlam nasıl çıktı bilmiyorum. Şu fıkrayı hatırladım: Anadolu köylüsü bir kadın, kırmızı ışık yanmadan yolun karşısına geçerken trafiği durduran polis, “Hanım hanım nereye” diye sorunca, köyünde “tomofil” bile olmayan kadıncağız, “Saane, gaynımgillere!” diye cevap vermiş. Keşke polis devletinin anlayışı da bu kadın kadar saf ve iyi niyetli olsa, hapishaneler bu kadar dolu olur da daha yüzlerce hapishane yaparlar mıydı? Kaldı ki okulu kapatıyoruz, dedim. Zaten sendikanın işyeri temsilcisiyim. Görevim üye kazandırmak olduğu gibi, eylem, etkinliklere de KESK’lileri taşımaktır, öyle iddianamede yer aldığı gibi gayri meşru hiçbir durum yok yani. Bir diğer skeç, okulun önünde parasız eğitim isteyen öğrencimi sahiplendiğimde geçirdiğim soruşturmada görevli müfettişle yaptığım telefon konuşmaları. “İfadeyi masaya bıraktım, hımm, tamam hocam, yani görsünler diye, hııhı tamam” birkaç cümle daha ve müfettişin bana yardımcı olduğu iddiası. Soruşturmada ceza almadım ya, belki de hazımsızlık ondandır, o da doğru düşünmeyi engelliyor olabilir, daha çok çaresizlik... Arşivlere kaldırılacak bir delil de öğretmen ar kadaşımın, telefonundaki teknik sorun yüzünden bana gelmeyen sendika mesajlarını yollaması... Eğer bunlarla tutuklandıysak, ki öyle görünüyor, ipimizi çoktan çekmişler ve sırf bu nedenle sekiz buçuk aydır hem kendi çocuklarımdan, hem de öğrencilerimden ayrı tutuluyorum. Fakat devlet şunu bilmezlikten geliyor: Adaleti sadece diline sakız edersen, mezhep kışkırtıcılığı yaparsan, ekonomi politikalarında her geçen gün işsiz ordusunu büyütür, çalışanında iş güvencesini, kıdem tazminatını gasp edersen, vatandaşın en özeline inip çocuk sayısına kadar karışırsan, tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını talan etmek için “git ormanda yaşa” dersen, komşumuza karşı savaş çığırtkanlığı yaparsan, daha çoook “Gezi”leri bastıramayacaklar... Yargının, bölgelerin iklimine göre şekillendirilemeyeceğini anlatmak ve halkın direnen hiçbir kesiminin yalnız olmadığını göstermek için, Cin Ali serisine benzeyen iddiaları birlikte çürütebilmek için, 30 Ekim 2013 tarihinde İzmir Adliyesi 12. ACM’de olalım. Tüm aydın, devrimci, demokrat, ilerici ve faşizmi tanıyan herkesi duruşmaya bekliyoruz. Serap Dursun Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Şakran Kadın Kapalı Hapishanesi’nde KESK’li Tutsak ‘On bin kişiyi alamayız, sadece tanıdıkları alıyoruz’ Bu söz, Taksim Gezi eylemleri sonrası, gözaltına alınanlara, bizzat polis tarafından söylenmiştir. Daha önce basına yansımıştı. Gerçekliği oldukça çıplak halde yansıtmaktadır. Ben de polisin “tanıdıklar” dediklerindenim. Bu sayede(!) Gezi Parkı eylemleri nedeniyle gözaltına alındım ve tutuklandım. 5 Temmuz 2013’ten beri İzmir 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde tutuklu bulunmaktayım. Polisin yukarıdaki sözü, çıplak bir gerçeği yansıtıyor. O gerçek, tutuklanmamızın nedenidir. Bizi “tanıdıklar” olarak ifade ediyorlar. Peki, sahiden nereden tanıyor bizi polis? Bu sorunun yanıtını da 6 Eylül 2013 günü elime geçen iddianamede buldum. İddianame 46 sayfa. Benimle ilgili olan kısım ise 1 sayfa bile değil. Ama polisin “tanıdıklar” dediği kişileri, bizleri nereden tanıdığına, nasıl tanıdığına, hangi özellikleriyle tanıdığına net yanıtlar veriyor iddianame. Birbirimizi orada daha iyi tanıdık(!). 15’imizden 2’si serbest kaldı, 13’ümüz tutuklandık. Bizi “tanıdık” yapan bazı eylemleri, ikametimizde bulunan kitap, dergi vb 6 Eylül günü elime ulaşan iddianameden öğrendim. Birkaç örnek; 9 Mart 2013 günü KonakKemeraltı girişinde “Keyfi tutuklamalara karşı adalet istemek” için Grup Günışığı olarak basın açıklaması yapmak. (Grup Günışığı, benim de üyesi olduğum bir müzik grubudur. O da duruşu nedeniyle tıpkı Grup Yorum gibi “tanıdık” sınıfından sayılmakta, bu nedenle üyeleri tutuklan maktadır. Şu an, benim de dahil olmamla 3 üyesi tutuklu bulunmaktadır. Yaşanan süreç, o eylemde neden “keyfi tutuklamalara karşı adalet” istediğimi göstermiştir.) Bunun dışında tutuklanan diğer “tanıdıklar” için; “Medeni Yıldırım ölümsüzdür. Elbet bildiği var şu çocukların. Kolay değil öyle genç ölmek. Diren Lice” yazılı karton döviz bulundurmak. Kanıt olarak iddianameye geçmiştir. İddianamede Gezi Parkı eylemlerinin “faiz lobisi” veya “dış mihraklar” tarafından organize edildiğine dair bir kanıt, bir iddia bulunmasa da, en az onlar kadar zorlama, gerçekleri çarpıtan iddialar ve “çözümlemeler” mevcuttur. Buna göre; “Uluslararası basın kuruluşlarının eylemleri abartarak/çarpıtarak eylemleri dünyaya servis ettikleri, Türkiye’de halk ayaklanması çıktığına dair oldukça taraflı ve yanlış haberlere yer verdikleri ve dezenformasyonda bulundukları açıktır. Buna örnek olarak, CNN televizyon kanalının 90 yıllık cumhuriyet tarihinde yapmadığı yayının çok fazlasını eylemler boyunca canlı olarak tüm dünyaya yapmıştır.” (İddianameden aynen alınmıştır, sayfa 44) “Gerek yazılı gerekse görsel medyada yer alan taraflı haberleri, eylemci grupların kamuoyu desteğini aldıklarını ve yaptıkları her türlü eylemin, demokratik bir hak olarak algılandığını düşünmelerine sebep olmuştur.” (İddianameden, sayfa 44) Evet, iddianamede böyle yaratıcı tespit(!) ve çözümlemeler(!) mevcut. Ama eylemlerin sebeplerini hiç de o kadar uzakta aramaya gerek yok. Ben 20 yaşındayım. Yani ömrümün yarısı mevcut iktidarın baskı ve zulmü altında geçti. Şimdi de tutuklandım ve F tipi tecrit hücrelerinde daha büyük bir baskı ve zulme maruz kalıyorum. Burada da “tanıdıktan” sayılıyoruz! 24 saat kameralarla gözetlenmek istemiyoruz. Bunu kabul etmediğimiz için hücre cezaları ile cezalandırılmak istemiyoruz. Gereksiz slogan atıp marş söylediğimiz gerekçesiyle, hakkımızda disiplin soruşturmaları açılıyor, cezalar veriliyor. Bu baskı ve zulüm, direnişlerin, eylemlerin temel nedenidir. Ki görünen odur ki “tanıdıkların” tutuklanması eylemleri durduramamıştır. Mahkememiz 20 Kasım 2013 Çarşamba günü İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Tüm “tanıdıklar”ı mahkememize davet ediyor, sahiplenmeye çağırıyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Ulaş Arslan İzmir 1 No’lu F Tipi Hapishanesi ARADA BİR HİKMET ALTINKAYNAK Siyasette İmaj… Bugünlerde siyasetçi imajı gündemde. Yerel seçimlere katılacak CHP, MHP, BDP, AKP aday adayları kendilerini tanıtma, görüntülerini yenileme, değiştirme yarışındalar. Bu konuda fuar bile açıldı. Çünkü imaj uzmanları “İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, karakterleriyle uğurlanırlar” görüşünü dile getiriyorlar. Haklılar. Kölelikten oyunculuğa geçen Romalı Publilius Syrus, “Güzel bir dış görünüş, sessiz bir tavsiye mektubudur” demiş. Doğaldır ki sevdiğimiz imaj, bize yakışan imajdır. Oysa, kendimizin dışında bir de başkalarının bizi gördüğü, algıladığı imaj vardır. Üçüncü olarak da yapacağımız işe uygun, istenen imaj vardır. Siyasetçinin imajı ise, üçüncüye girer. Ayrıca kullandığı dil de büyük bir önem taşır. Yani sözlü iletişim. Bu iki öğenin var ve muhteşem olduğunu düşünsek bile geriye kalan “bilgi öğesi” de imaj için çok önemlidir. Yani yeterlilik. “Çünkü bilgi güçtür.” Çünkü bilgi çağında bedensel, ruhsal eğitim kadar beyinsel eğitim de yapmak gerekir. Bu beyinsel eğitim ki, kişiyi liderliğe hazırlar. Yani “karizma” dediğimiz büyüleyici özelliği, kişinin özgüvenini inşa eder. Siyasetçinin, liderin davranışlarını belirleyen öğe budur. Mustafa Kemal’in savaşta ve barışta hep yanında, yakın çevresinde yazarlar, şairler oldu. Onlardan yararlandı. Çankaya sofraları akademik toplantılar gibi geçti; şair ve yazarlar, Atatürk’ün sofrasında saygın bir yer edindiler. Bülent Ecevit de gazetecilere, sanat ve edebiyatçıya büyük önem verdi. Kendi de kaleme aldığı kitaplarla düşünce ve siyaset dünyasına yol gösterdi. Siyasette ve edebiyatta iz bıraktı. Lider olmak için zeki, yaratıcı, önsezi sahibi, kavrama üstünlüğü olan yani karizmatik bir kişi olmak kadar, yaşadığımız bilgi çağında büyük bir bilgi donanımına da sahip olmak gerekir. Ama lider, aynı zamanda bir projeyi yönetecek kişidir. Yani ortaya bir varlık koyması gerekir. Bu da “4 P” olarak adlandırılıyor: “Program, Profil, Personel, Para”. Her birini açımlamaya gerek yok. Üzerinde biraz düşünülürse, kendiliğinden önemleri ortaya çıkar. Tarihin ilk siyaset felsefesi kitabını yazan Yusuf Has Hacib, “Kutadgu Bilig” adlı kitabında iyi ünlü olmak, iyi anılmak için hükümdarın beş şeyden uzak durmasını ister. Bunlar: “acelecilik, cimrilik, öfke, inatçılık ve yalancılıktır.” Mevlana da herkese şu öğütleri verir. “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol./ Şefkat ve merhamette güneş gibi ol./ Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol./ Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol./ Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol./ Hoşgörülükte deniz gibi ol./ Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Bunları hem siyasete, hem de aday adayı dostlara katkısı olur diye anımsatayım istedim. Değerli arkadaşımız Oktay Ekinci’yi sonsuzluğa uğurladık. Acımız büyük. Ailesine, sevenlerine, okurlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. GÖRÜŞ DENİZ BANOğLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Gerçek Bir Cumhuriyet Aydını ve Yurtseverdi Cumhuriyet değerlerimizin ve kazanımlarımızın içimizden, yüreğimizden, anılarımızdan, yaşantımızdan koparılarak muktedirlerce birer birer insafsızca yok edildiği bir dönemde, bu acımız yetmiyormuş gibi, Cumhuriyetimizin yetiştirdiği değerlerimizi birbiri ardınca yitirmek, tek sözcükle inanın dayanılmaz oluyor. Kaybettiğimiz değerler için yazmak aslında bana oldum olası zor gelir. Bugüne kadar sayılıdır, arkasından yazdığım ve andığım birkaç değerli insandır sadece.. Diğerleri değersiz miydi? Asla hayır, ben sadece çok iyi bildiğim, sevdiğim, yakından tanıdığım kişileri kaleme almaya yanaşıyorum. İçim acıyarak, kahrolarak, üzülerek.. İşte sevgili Oktay Ekinci bu değerlerden biriydi. Son birkaç hafta içinde sanat, basın ve bilim dünyasından yitirdiklerimizi (Turgut Özakman, Tuncel Kurtiz, Haşmet Zeybek) unuttuğum sanılmasın. Onlar için çok yazıldı, hâlâ da yazılıyor ve yazılacak. Bu değerli insanlarımızın hiçbiri unutulmayacak, her zaman anılacak. Çünkü bu yitirdiklerimizin hepsi Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği ender ve gerçek aydınlarıdır. Tıpkı, tam iyileşti, hastaneden çıkacak diye beklerken ölüm haberini aldığımız gerçek aydın ve yurtsever Oktay Ekinci gibi. Her ölüm erkendir derler, ama onun için gerçekten erkendi. Altmış bir yaş, yoğun üreten, düşünen, koşuşturan, ülkesinin doğası, kültürü, imarı, çevresi için gece gündüz demeden kilometreleri arşınlayan bir gazeteci, yazar, mimar, doğa düşkünü, gerçek bir yurtsever için çok erken bir yaştı. Bilmiyorum ama eminim zihninde ve beyninde gerçekleştirmeyi düşündüğü daha nice tasarıları vardı. Kendisini ne zaman ilgilenebileceğini düşündüğüm, ortak bir proje için gazeteden arasam, ya çıkacak yazısının üzerinde çalışırken bulurdum ya da mutlaka bir inceleme gezisi, bir konferans, bir mesleki görüşme amacıyla Anadolu’nun bilmem hangi şehrinde, kasabasında köyünde olduğunu öğrenirdim. Üyesi olduğum Yurttaşlık Hareketi Derneği’nin dönem Başkanı olan kendisi gibi çalışkan sevgili eşi Zehra Ekinci özellikle bu yoğun mesleki koşuşturmasından zaman zaman yakınırdı, sağlığından endişe ettiği için. Haksız da sayılmazdı. Bu tatsız olaydan önce, şiddetli bir nevralji nedeniyle, bitmek bilmeyen acılı, ıstıraplı bir sorunu vardı. Bu onulmaz ıstırabına karşın çalışmalarını, koşuşturmalarını aksattığını hiç sanmıyorum. Eşinin üzüntüsünün bir nedeni de buydu.. Yörenin, mimari ve çevre sorunlarına yöre belediyesinin ve halkının övülesi çalışmalarına tanık olmak için Anadolu’nun bir köyünde, kasabasında ya da kentinde olmadığı zamanlar, düzenli köşe yazısı yazdığı Cumhuriyet gazetesine de eminim herkesten önce erkenden gelirdi. Bir dönem Mimarlar Odası Başkanlığı görevini başarıyla yürüten Oktay Ekinci, mimar, bilim ve kültür adamı olmanın yanı sıra, hatırşinas vefalı bir dost, konusuna, doğaya, çevreye olduğu kadar, insana, insanlığa da duyarlı, günümüzde ender rastlanılan kişilerden biriydi bana göre. Bilgi, kültür ve mesleki birikimine karşın, bunların pek azına sahip hatta hiçbirinin yanından geçmemiş olanların kendini beğenmişliği de yoktu kişiliğinde. Kendisini yakından tanıdığım, Cumhuriyet’teki yazılarını ve kitaplarını zevkle ve merakla okuduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Sevgili eşi Zehra Ekinci ile gerçekten iyi yetişmiş, derneğimizin (Yurttaşlık Hareketi Derneği) yeni genç üyesi ve derneğe güzel bir projeyi kazandıran oğulları Kerem Ekinci’yle birlikte aynı amaç için çalıştığımız için de.. Bu arada aynı aileden hukukçu, avukat Olcay Yezdani (Ekinci) ile) yıllardır ÇYDD’de birlikte çalıştığımızı da anımsatmak isterim. Sevgili, değerli Oktay Ekinci, bu ülkeye kazandırdığın değerli çalışmalarını hiç unutmayacağız, hiç unutmayacaklar. Dileğimiz bu çalışmaları arkadan gelecek yeni kuşak yurtseverlerin aralıksız sürdürmeleridir. Ülkemiz doğasının, kentlerinin yozlaştırılan plansız mimarisinin buna sonsuz gereksinimi vardır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Büyük 1 Sahra’da 2 yaşayan göçebe bir 3 halk. 2/ Âşık, 4 vurgun, 5 müptela... 6 Bal koymaya yarayan 7 küçük tekne. 8 3/ Tibet 9 sığırı... Eti lezzetli bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 balık. 4/ İlaç... 1 Ş A N S Ö L Y E Giysinin yaka, 2 Ö Ğ E D A İ R E kol, etek çevresine 3 V A M P O T İ T geçirilen ince 4 A Ç O K S İ T şerit. 5/ Osmanlı 5 L A L O K O P ordusunda iki F E alaydan oluşan 6 Y E N İ C E G AMB OÇ askeri birlik... 7 E T O T O R U B İ Başıboş gezen 8 hayvan sürüsü. 6/ 9 E L E N S E İ Ç Hastalıklı, sakat... İki kişiyle oynanan, satranç benzeri bir oyun. 7/ Bıçak bilemeye yarayan, çubuk biçiminde çelik araç... Güneydoğu Anadolu’da, daha çok kadınların çeşitli yerlerine yaptırdıkları bir tür dövme. 8/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... En küçük sosyolojik birim. 9/ Meksika’da büyük bir uygarlık kurmuş eski bir halk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Seyrek ve eğreti dikiş... Donuk renkli. 2/ Tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatlar dışında kalan beşinci tat... Dünyanın en değerli akvaryum balığı cinsi. 3/ Küçük su kanalı... Bir derebeyinin himayesine girip kendini onun hizmetine adayan kimse. 4/ Bir nota... Demiryollarına ya da şoselere döşenen taş kırıkları. 5/ Bir nota... Köpek. 6/ “Kuzgunkılıcı” da denilen bir süs bitkisi... Bir renk. 7/ Küçük bir alan üzerine odaklanmış yoğun ışık kaynağı... Lisan. 8/ Sıkıntı verme, üzme... “Bir rekoru yineleme” anlamında kullanılan spor terimi. 9/ Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi... Uzun ve ipeksi tüylü, sarkık kulaklı bir köpek cinsi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle