20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 2013 PAZAR 14 ostluklar biter, ölmezsiniz. D Evlilikler, aşklar biter; yine ayakta kalırsınız. Hatta yapayalnız bile mutsuz olur, ama yaşayabilirsiniz. Oysa beslenmeden yaşayamazsınız! Bu rasyonel gerçekten yola çıkarak, insana ömür boyu aralıksız eşlik eden biricik olgunun “besin” olduğunu söylemek, sanırım metafor bile sayılmaz. Ama bu basit gerçeğin ötesinde, insanlar ve besinler, ömür dediğimiz zamana karşı sınav sürecinde de şaşırtıcı bir benzerlik gösterir: Besinler de başlangıçta insanlar gibi tazedir. İnsanlar da besinler gibi bayatlar. Gözlemin ilginç yanı da tam burada, insanlar için “yaşlı”, besinler için “bayat” diye betimlediğimiz süreçte ortaya çıkar. Kimi insanlar, üzerlerinde iz bırakan yıllardan olgunluk, dinginlik, bilgelik damıtır; zamana dayanıklı bir şarap gibi tadı artarak yaşlanır. Kimi insanlar ise, bayatlayınca bozulan yiyeceklerin yaşam sürecini izler. Bunları gençken, taze yemekler gibi, ister lezzetli olsun, ister lezzetsiz, yer ya da çekerseniz, zehirlemezler. HHH Ama bayatlamaya başlayınca tatları değişir. Yaşlandıkça, mantarların sardığı yiyecekler gibi bozulma sürecine girerler. Bencillikleri, kendilerinden başka her şeyi gözden çıkaracak kıvama gelir. “Benden sonra tufan”cılıkları zirve yapar. Başkalarına kalacak dünya, umurlarında değildir. İşte o zaman bu insanlar, tıpkı küflü besinler gibi zehirlenerek HHH Deniz Baykal, şimdi Antalya milletvekili. “Bir yıl içinde tasfiye olur” dediği Tayyip Erdoğan 11 yıldır Başbakan. Türkiye, artık resmen dinci, cinsel ayrımcı, baskıcı, hukuksuz bir despotluk. Sorarım size, bu süreçte Deniz Baykal, hem de eski muhalefet lideri sıfatı taşıyan bir milletvekili olarak; Türkiye’yi adım adım ortaçağa taşıyan iktidar uygulamalarını eleştirmek için kaç kez Meclis kürsüsüne çıktı, hangi haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk hakkında söz söyledi, soru önergesi verdi? Ama hâlâ CHP ile uğraşmayı, kendisine yâr olmayan partiye içerden sabotajı sürdürüyor! Son hırsı, CHP’ye milletvekili olduğu Antalya’nın ondan sorulduğunu kabul ettirmek ve partinin, belediye başkanlığına Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın, zaten seçimleri kazanma şansı da çok yüksek şimdiki Başkan Mustafa Akaydın yerine; CHP’li bile olmayan, düpedüz merkez sağcı Hasan Subaşı’nı aday göstermesini sağlamak. Antalya’nın DYP’li eski Belediye Başkanı Hasan Subaşı, saygın bir politikacı, ilkeli bir demokrat olabilir. Ama sol görüşte değildir. 2010’daki referandumda “evet” oyu kullanacağını açıkça söyledikten öteye AKP’ye yanaştığı konuşuldu. 2011’de DP’nin kayıtlı üyesiyken, MHP’ye sıcak baktığı yazılıp çizildi. Deniz Baykal, bitmeyen hırsıyla CHP ile içten içe uğraşmaktan vazgeçmeyeceğine göre; umarız Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal’la uğraşmamak için Antalya’yı feda etmez! “Hırslıya soğanmış, sarımsakmış fark etmez , yeter ki baş olsun.” MGK GÖRÜŞ Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV Taze ve Bayat İnsanlık çürürken, çevresine de zarar verir hale gelir. Çevrenize bakınız. Gerçek bal gibi, reçel gibi, pekmez, şeker gibi yaşlanan, hatta zaman içinde tatlılaşan insanlar; tuz gibi, sirke gibi Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN sert lezzetini olduğu gibi koruyanlar, hatta tahin açılması, örgütün içinin ve zeytinyağı kıvamında, hafif boşalması, umurunda bile bayatlasa da daima üste çıkmayı olmadı. Bir süre sonra iktidara beceren yaşlılar görürsünüz. gelmek hevesi bile kalmadı. Ama küflü beyinleriyle asıldığı Seçim kampanyalarında öyle yaşamı ve çevresini çürüten, Türkiye’nin her köşesini falan zehirleyenleri de görmeniz, da turlamazdı. Ama sabah kaçınılmaz... koşularını aksatmazdı! Adeta HHH muhalefete mahkum ettiği Deniz Baykal, CHP’nin CHP’de iktidar olmak ona yirmi yıllık ömrüne hükmetti yetiyordu. Türkiye’nin kurucu ve eğer özel hayatıyla ilgili bir partisi eriyip gidiyormuş ne video devreye girmeseydi, gam, batışı nasılsa kendi hükmünü en az İsmet İnönü ömrünü aşardı, öyle bir hesabı kadar (34 yıl) sürdürmek üzere vardı. programlamıştı, kendisini. Kendisine öyle güveniyordu İlk zamanlar parlak, başarılı, ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir birikim ve etik sahibi bir şeriat devleti kurmak üzere siyasal önderken, zamanla yola çıkanları durduracak birincil amacı, uğraşı, savaşımı son kurumsal önlemi, Tayyip CHP’nin başkanlık makamında Erdoğan’ın siyasal yasak kalmak hırsına dönüştü. Bu engelini bizzat uğurda partinin küçülmesi, kaldırdı, milletvekili atıllaşması, yeni oluşumlara seçilmesinin önünü açtı. ABD İflasın Eşiğinde! ABD tarihte olabildiğince en küresel imparatorluktu. Şimdi, doruktan yuvarlanıyor. Alman O. Spengler Batı’nın genel çöküşünü iki ciltlik yapıtında (191822) “kaçınılmaz” olarak görmüştü; bir ölçüde İspanyol J. O. Y. Gasset de (1923). Ama bu iki yapıt da özellikle Amerika’ya odaklanmadı. Son zamanların A.J. Bacevich, R. Burbach, H.M. Tarrell, J.B. Foster gibi birkaç Amerikan yazarı kendi ülkelerinin bu tür açılımının yıkım getireceğini anlattılar. Ben de (1952’den bu yana yazdığım) “Cumhuriyet” gazetesi de dahil olmak üzere, tahmin ettiğimiz yıkımın yakın olduğunu kanıtlarıyla birkaç kez ileri sürmüştüm. Örneğin, eskinin zenginlik odaklarından Kaliforniya’da vali parasızlıktan hapishaneyi kapatıp azılıları sokağa koyverdi. Amerikan imparatorluğunun nasıl oluştuğunu son elli yıldır yayımladığım birtakım kitaplarda anlattım. İkinci Dünya Savaşı’nda Britanya ve Fransa gibi kazanan eski imparatorluklar bile perişan olmuşlar, onların yerini toprağı (Pearl Harbor dışında) çizilmemiş ABD almıştı. Ancak bu imparatorluk da artık son demlerini yaşıyor. Bu düşüşün aşamaları başka yazıların konusu olabilir. Burada hemen son aşamaya gelelim: Özetle, 1945’te en güçlü devlet olan ABD’nin ticaret fazlası 1964’te 6 milyar dolardı ama 1974’te 4.1 milyar ($) ticaret açığı verdi. Bu açık 1984’te 100 milyarı aştı, 1987’de 153 milyar dolar oldu. Avrupa ile Japonya endüstride büyümüştü, Doğu Asya’nın yeni ekonomileri de yarışta başa oynuyorlardı. ABD’nin ekonomik büyümesi askeri harcamalardan kaynaklanıyor ama yukarı sınıf çok az vergi ödüyordu. Bu kez bütçe açığı 1986’da 220 milyar doları buldu; ulusal borç 1 trilyon 746 milyara ulaştı. Bu durumda, yabancı sermaye 1980’lerde her yıl ortalama 155 milyar dolar artarak geliyordu. Bu sayı yalnız 2004’te 1.4 trilyon dolara tırmandı. Gene 2004’te toplam 12.5 trilyonluk Amerikan mülkü yabancılara geçti. 2003’te bile ABD’nin net borcu GSMH’nin yüzde 24’ünü oluşturuyordu. ABD 2004’ten başlayarak aradaki farkı kapatmak için yabancılardan her yıl 665 milyar borç almaya başladı. Sonunda, 2011 ortasında dış borcu 14.71 trilyon doları vurdu. Son yıllarda, dünyanın ekonomicoğrafyasiyaset ağırlığı dünya üretimindeki payı yarıya ulaşmış olan Asya’ya kaymıştır. 15 yıl sonra Asya, ABD ve Avrupa’nın ortak gücünü aşacak, Çin, ABD’nin yerini tek başına alacak, çoğu yaşlı kuşak olan Batılıların gelişme hızı ve yaşam düzeyi düşecektir. Birkaç yıldır söyleyip yazdığımız gibi, dünya siyasetinin dengeleri değişmektedir. Bu gerçeğin iç ve dış etkileri kitap konusudur. ABD’deki değişim de genel değişimin bir parçasıdır. Tüm dünya değişim süreci içinde ilerlerken yalnız bir değil, birkaç gerçek birden var. ABD’nin karşısında artık başka güçler yer aldı. Fukuyama’nın dediğinin aksine, “Tarihin Sonu” gelmedi. Obama (seçimlerde verdiği söz bir yana) “değişimin bayraktarı” değil, batan “düzenin kölesi” oldu. Değil yalnız ABD’de, tüm kürede temel değişiklikler gerek. Konu yalnız BM Güvenlik Kurulu’nda oylama sorunu değil; IMF, Dünya Bankası, NATO ve tüm Birleşmiş Milletler yeni baştan ve dünya halklarının yüzde 99’una yarar biçimde değiştirilmelidir. Bunda “halk demokrasisi” demek olan sivil toplum kuruluşlarına büyük görevler düşüyor. ABD son çare olarak doğrudan faşizmi deneyebilir ama dünya (asker ya da sivil) diktatörlükleri değil, kendi yönetimlerini kurma yolu üstündedir. Bu yol uzun ama kaçınılmaz. Uluslararası sömürünün ana karar yeri ABD’nin iflası bu yolun ilk kilometre taşıdır. ntalya 50. Altın Portakal Film Festivali, görkemli bir törenle sona erdi. “Bizim film”, Serdar Temizkan’ın yönettiği Kutsal Bir Gün’e SİYAD jürisi oybirliğiyle, Ulusal Jüri de Görsel Yönetim dalında 2 Altın Portakal ödülü verdi. Vallahi 1 dakikalık minik bir “uvertür” rolü üstlendiğim için söylemiyorum, Kutsal Bir Gün, fazlasını hak ediyordu. Ama Ulusal Jüri, yarışan yapıtları sinema kalitesinden çok, sosyal ve siyasal içerik anlamında ödüllendirmeyi yeğledi. Çarşamba günü bu konuyu ve Kutsal Bir Gün’ün oyuncusu olup, uğradığı medyatik linç yüzünden ödül törenine gelemeyen Gözde Kansu’yu yazacağım. A KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Hastanenin Boğaz Manzarası Yatağımın ayakucundaki pencereden odaya dolan güneş gözümü kamaştırırken, Alman Hastanesi Nöroloji Kliniği’nin güler yüzlü şefi Uz. Dr. Melahat Değirmenci Eser dedi ki; “Dün sizi yoğun bakımdan buraya, Hastanenin en güzel, Boğaziçi manzaralı odasına aldık.” “Sağ olun” dedim o güven veren gözlere bakarak ve ekledim; “Biliyor musunuz, bu manzaranın bozulmaması için ben bir ömür verdim.” O an en az çeyrek yüzyıl geçiyordu gözümün önünden, neler neler... Örneğin 80’lerin sonu 90’ların başıydı galiba, şu medya denen şımarık gazetelerden biri fotoğrafımı sürmanşetine koyarak 8 sütuna “İşte Boğaziçi’ni mahveden adam!” manşetini atmış; altına da 2 satır… Önce adım ve manşetin nedeni: “Çivi çaktırmam dedi, kaçak yapılaşmayı azdırdı!..” Meğer bizim, yani görev yaptığım koruma kurulunun sit kararlarını deldirmeme “kararlığımız”dan ötürü Boğaz’da kaçak yapı Şimdi Alman Hastanesi’nin, işte o kıyılara baktığı için çok “güzel” denilen manzarasına baksam mı iyi, bakmasam mı? Çünkü bütün bu anılar bile yorgun ve yaralı beynimi hırpalamaya yetiyor. Beynimin daha çok zarar görmemesi için günlerdir ve belki daha kaç gün inanılmaz bir özveri, şefkat ve tam bir insanlık örneğiyle ellerinden gelen ve gelmeyen her şeyi yapan Nöroloji Kliniği doktorları ve sağlık personeli için acaba ne söylesem yeterli olabilir? Türkçem, bu can dostların güzelliklerini, hastanenin adeta sevgi disipliniyle yoğrulmuş insani ve üstün başarılı meslek sevdasını anlatmaya yetmiyor. Dr. Melahat Hanım’la mükemmel bir uyum içinde çalışan Dr. Bülent Neymen’e, fizyoterapistler Gizem Galioğlu ile Ferhat Yanç’a, her bakımdan mesleklerinde uzman hemşireler Yasemin Kul Sakızcı ve Seda Abal Öner ile yoğun bakımın emektarları Oğuz ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] G NOKTASI BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY sayısı bilmem kaçtan, bilmem kaça çıkmış; rakamlar Büyükşehir Belediyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden alınmışmış!.. Halka zulüm(!) etmişiz Bir başka görüntü geliyor sisler içinden; yine o yıllarda yaşadığım evin sokağına (belli ki bana hitaben) asılan bez afiş: “SİT KARARLARI HALKA ZULÜMDÜR, ZALİMLER HESAP VERECEK.” İmzasız afişin fotoğrafını çekip suç duyurusunda bulunmuştuk da muhtar bile haberim yok demişti... Aylar sonra emniyete davet ettiler ve kibar bir sohbet ortamında dediler ki; “Biz önlem aldık ama siz de yardım edin; dikkatli olun, çocuklar dahil her gün farklı yollar kulanın.” Çavuşoğlu, Kezban Aydın ve Önder Sevimli’ye, dahiliyenin uzman kadrosu Özgür Korucu, Nihan Yavuz, Nazan Gökçü ve Rabia Ayhan’a ve elbette ki tam bir hastabakıcı olan Konya Akşehirli Nuri Bey’e, beni ve beynimi hırpalayan hastalıkla baş başa kalmaktan kurtardıkları için teşekkür ötesi minnetlerimi Cumhuriyet Okurlarıyla paylaşmanın ötesinde ne yapabilirim?.. Hele beni bu güzel insanlara emanet eden, kas hastalıklarında duayen tabip hocamız Prof. Dr. Coşkun Özdemir ile öğrencisi ve sevgili doktorum Emel Gökmen’e de sevgiyle sarılmaktan başka... Tabii ki hastanenin manzarasını korumaya devam etme sözünü de vererek… UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlılar 1 dönemine öz 2 gü değerli bir şarap. 2/ Sa 3 kıncasız, tehli 4 kesiz.. Balede 5 kullanılan bir 6 dans figürü. 3/ Budizmin, 7 Japonya’da bü 8 yük önem taşı 9 yan kolu... Yeryüzü parçası. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Rütbesiz asker... 1 B A Y K O N U R Izgara. 5/ Ortaçağ 2 E L A B İ T E Z da açık denizlerde 3 K A R A İ N K İ kullanılan yelkenli 4 E B A T UMA R bir gemi... Sivas’ın O B R U K bir ilçesi. 6/ Cen 5 R A 6 E B O N İ T E H net bahçesi... Y. K. A K T I Beyatlı’nın hece öl 7 L U N A L U L U E R çüsüyle yazdığı tek 8 şiiri. 7/ Büyük bak 9 B A R S OMA T raç... Kurnaz, açıkgöz. 8/ Acınma, yerinme... Çıkar yol, çare. 9/ Osmanlı Devleti’nde gümrüklerde alınan bir vergi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Damların üzerine döşenen kalın ve büyük ağaç... Zehir. 2/ “Emirler, beyler” anlamında eski sözcük... Bir peygamber. 3/ “Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu ’leri” (Yunus Emre)... Otomobil, bisiklet gibi taşıtların çekiş ve hızını ayarlamaya yarayan dişliler düzeni. 4/ Radon elementinin simgesi... Kamıştan yapılan, ney benzeri bir Türk çalgısı. 5/ Utanç duyma... Yabancı. 6/ XX. yüzyıl başında İtalyan edebiyatında ortaya çıkan gerçekçilik akımı... Tümör. 7/ Bir pamuk cinsi... Bir tembih sözü. 8/ Cilve... Kayaları, taşları, doğal yığışımları taklit eden süsleme üslubu. 9/ Oylumlu... Öküz yemliği.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle