15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL 2012 CUMARTESİ 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak B Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y PB Ankara 26 30 26 28 29 31 30 23 24 25 26 24 28 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB PB B B B A A A A PB PB B 25 28 27 31 35 33 36 38 33 35 29 26 23 Oslo B Helsinki B Stockholm B Londra B AmsterdamB Brüksel B Paris B Bonn B Münih B Berlin Y Budapeşte A Madrid B Viyana B HABERLER 18 16 16 22 23 22 26 24 24 21 28 32 24 Belgrad B 26 Sofya B 27 Roma B 26 Atina PB 30 Zürih B 25 Moskova Y 16 Aşkabat A 31 Taşkent B 31 Baku PB 27 Bişkek Y 26 Tiflis PB 27 Kahire A 33 Şam A 36 Ülkemizin kuzey kesimlerinin parçalı ve çok bulutlu, Orta ve Doğu Karadeniz kıyıları ile Bilecik, Sakarya ve Bolu çevrelerinin aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin parçalı ve az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Eylül GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada kaza mı, sabotaj mı, cehalet mi gibi sorulara kafayı takmayın. Çankaya’daki AKP’li, “olayın ciddi bir şekilde araştırıldığını” açıkladı ya, artık rahat edebiliriz. AKP hükümeti de Çankaya’daki yoldaşına koşut açıklamalar yapıyor. Bir koşu olay yerinde giden Orman Bakanı Veysel Eroğlu, 25 “tane” şehit verdiğimiz olaya noktayı koydu: Takdiri ilahi! Depremleri takdiri ilahiye bağlayan softaları himaye eden zihniyetin egemen olduğu bir ülkede, aynı kafadan ses veren bir bakanın söylemlerini yadırgamamak gerek. Sözü edilen bakan, az buçuk gazete okuru olmalı ki; Hindistan’da, Pakistan’da da böyle olaylar olduğunun altını çizerek; mühimmat deposundaki patlamayı fazla büyütmememizi salık veriyor. Devletin başı, olayın ciddi biçimde araştırıldığı güvencesini verdikten, bakanı fazla büyütülmemesi için başka ülkelerden örnekler sıraladıktan sonra; kaza mı, ihmal mi, sabotaj mı, tedbirsizlik mi diye sorularla halkın kafasını karıştırmaya kalkışmak niye? ??? Başbakanı var bu ülkenin; Güneydoğu’dan şehit haberi gelir, mühimmat deposu patlar. Derhal kâğıda kaleme sarılır. Genelkurmay Başkanı’na bir başsağlığı mesajı gönderir. Oysa sonuç bekleyen kamuoyu, bu tür mesajları da Başbakan’ın böyle olaylardan sonraki açıklamalarını da umursamaz oldu. Zira Başbakan’ın TV’lerde gerine gerine Uludere’deki katliam emrini kimin verdiğini, Suriye sınırlarında jetimizin neden ve nasıl düştüğünü veya düşürüldüğünü soruşturduklarını ve kısa zamanda bu olayların nedenlerini, niçinlerini yanıtlayacak açıklama yapılacağını söyler. Sonra? Ört ki ölem! Aylar geçer. Hâlâ ne Uludere sorumlusu ne de jetimizin nasıl düştüğü açıklanmaz! Korkarız mühimmat deposundaki patlamayı da aynı akıbet bekliyor. ??? Ama bir gerçek var orta yerde. Bugüne dek eleştirilmemeye özen gösterilen bir konu. Artık siyasette, haberlerde, köşe yazılarında eleştiriliyor: TSK! Son bir buçuk ayda kazalarda 39 asker şehit. Devlet Bahçeli, “TSK’nin çeşitli birimlerinde tedbirsizlik, dikkatsizlik, kayıtsızlık ve ihmalkârlık nedenli kayıplarda artış olduğunu” belirtiyor… … ve artık dikkati çeken bir olguya; orduda “ciddi nitelikli sevk ve idare sorunlarının varlığına ve riskleri öngörmekte zorluk çeken bir yönetim zaafına” işaret ediyor. RTE, iktidara geldiğinden bu yana 8 yıl boyunca, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni etkisiz hale getirmek amacıyla var gücüyle uğraştı. Sekiz yıl her fırsatta RTE’nin ordu komuta kadrolarını kendine uygun konuma getireceğini koleksiyonlar tanıktır Güncel’de yazdık. RTE, son iki yılda amacına ulaştı. Genelkurmay karargâhını yargı yoluyla dilediği kıvamda biçimlendirdi. Sekiz yıl orduyu karalayan, darbeden başka hiçbir konuyla meşgul olmadığını sürekli yineleyen, Başbakan Başyardımcısı Bülent Arınç’ın ifadesiyle yönetime el koymaktan başka hiçbir şey düşünmeyen bu generallerle nasıl savaşacağımızı sorgulayarak aşağılayan bir hükümet ve Başbakanı ile o Başbakan’dan tak emri alır şak yerine getirerek bugünlere gelen, emeklilik korkusunun sindirdiği, üstlendiği görevin hapisle sonuçlandığını gören bir ordudan… … yüksek moralle çalışma azmi beklenebilir mi? ??? Kimi yazarlar, haberler Kıbrıs Rum Kesimi’nde geçen yıl Evangelos Floralis Deniz Üssü’nde, Afyonkarahisar’daki patlamaya benzer bir patlamada 13 kişinin hayatını yitirmesinden sorumlu savunma bakanı, dışişleri bakanı istifalarını, hatta Başbakan Hristofyas’ın sorumlu tutulduğunu anımsatarak Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in istifa etmesi gerektiğine değiniyorlar. Yani şimdi Başbakan, Genelkurmay Başkanı, ilgili bakanlar başka ülkelerdeki sonuçları örnek göstererek istifalarını bekleyenleri… … iktidarı zaten karalamak için fırsat kollayan medyayı da suçlayarak… ... ister misiniz patlamayı gerçekleştiren bizler miyiz, neden istifa edelim diye yanıtlasınlar! Hayale kapılmayalım; RTE demokrasisi bu, olmazlar da olur. Lisenin son yılını Doğubeyazıt’ta okumuştum. Henüz 12 Eylül darbesi olmamıştı. Doğubeyazıt’ta Kürt özgürlükçü fraksiyonu Özgürlük Yolu etkindi. PKK diye bir şey o sıralarda yoktu. Apocu denilen, parka giyen, asker tıraşlı birtakım insanlar vardı. Kent, kasaba merkezlerine giremiyorlardı. Bizim okuduğumuz liseye alınmıyorlardı. Yıl 1979. Otuz yıldan fazla zaman geçmiş. Kürt sorununda, farklı görüşleri savunan örgütler erimiş, dergiler, gazeteler çıkartarak görüşlerini savunanlar, kitaplar yazanlar yıllar boyunca hapislerde tutulmuş. Sonunda Kürt sorunu, terör örgütünün eline geçmiş. Bölgede de, Meclis’te de, yurtdışında da sorunu yönlendiren onlar olmuş. Fikirleri yasaklamışsınız, fikirleri hapsetmişsiniz ama silahları hapsedememişsiniz. ??? Gerçekte, bunca yıldır sürüp giden bir mücadeleye karşın, etnik bir çatışmanın doğmamış olması, Kürt vatandaşla terörist Bu Tartışma Nasıl Biter? gibi bir ayrım yapılması, KürtTürk çatışmasının doğmaması, Türkiye’de devletin terörle mücadelede başarılı olduğu şeklinde yorumlanabilir. Bu mücadele, ordunun yöntemleriyle, sıkıyönetimle, olağanüstü halle yıllar boyunca idare edildi. Sonra terörle, “terörün yöntemleriyle mücadele etmek” gibi bir yöntem benimsendi. Özel timler, korucular, derin devlet denilen birtakım oluşumlar bölgede terör estirdi. Böylece, terör örgütünün lojistik desteğini kırdı. Halk örgütten ne kadar korkuyorsa, güvenlik güçlerinden de o kadar korkar hale geldi. ??? Sonra bu yöntemlerden de vazgeçildi. Olağanüstü hal kaldırdıldı. Terör örgütüyle savaşacak, gerilla tipi örgütlenmeler dağıtıldı. Geçmişteki faili meçhuller araştırılmaya başlandı. Hatta bölgenin efsane askerleri hakkında soruşturmalar, davalar açıldı. Bazıları hapse atıldı. Demokratik açılım, Kürt açılımı gibi projelerle etnik talepler yerine getirilmeye, örgütün siyasi uzantısı olarak görülen partiyle görüşmelere hatta sonunda doğrudan örgütle görüşmelere başlandı. Bu açılımın sonucu, taleplerin yerine getirilmesinden başka ne olabilir? Yani bu açılımların sonunda, örgütün silahlarını bırakıp, devletin istediklerini yaparak bir barış sürecine girmesini beklemek fazla iyimser olmaz mıydı? Açılım heyecanı sürerken, o günlerde, bu safiyetin çok daha vahim sonuçlar vereceğini söylemiştim. Çünkü demokratik açılım dediğiniz zaman, karşınızda kim varsa onun taleplerinin tamamını tartışmaya açmışsınız demektir. Ve bu tartışmanın sonunda, yalnızca sizin istediğiniz kadarını vermekle tartışma bitmez. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Emekli Tümgeneral Balabanlı, İnternet Andıcı konusunda tanıklık yaptı ‘Kara propaganda iddiası doğru değil’ HATİCE TUNCER Ergenekon davasında, Balyoz davasından tutuklu bulunan emekli Tümgeneral İhsan Balabanlı “İnternet Andıcı” dosyası kapsamında tanık olarak ifade verdi. 20062008 tarihleri arasında Bilgi Destek Dairesi Başkanlığı görevini yürüten Balabanlı’ya darbeye zemin hazırlamak amacıyla Genelkurmay Karargahı’nda internet siteleri kurulup işledildiği iddialarına ilişkin sorular yöneltildi. Emekli Tümgeneral Balabanlı, “Genelkurmay Başkanı’nın bu şekilde internet sitesi işletildiğinden haberi olur mu” sorusunu “Evet” diye yanıtladı. Balabanlı “İnternet sitelerinin kara ve gri propaganda yaptığı iddiaları doğru değildir” diye konuştu. Gizli Tanık Tepe’nin ifadeleri sırasında ise duruşma salonunda gerginlik yaşandı. “Hoop hoop” diye bağıran bir izleyici salondan çıkarılarak hakkında işlem yapıldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın 226. duruşması gerçekleştirildi. Duruşmaya, 3.5 yıldır tutuklu yargılanan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın da aralarında bulunduğu 47 sanık katıldı. Sanık avukatlarının ifadelerindeki benzerlik nedeniyle duruşmada dinlenirken, sanık Osman Yıldırım’ın da hazır edilmesini istedikleri Gizli Tanık 9, önceki gün olduğu gibi dünkü duruşmaya da katılmadı. Duruşmada, Balyoz davasından tutuklu bulunan ve son YAŞ’te emekli edilmesi nedeniyle önceki gün Silivri Cezaevi’ne sevk edilen emekli Tümgeneral Balabanlı, tanık olarak dinlendi. Balabanlı şunları anlattı: “Sitelerin kuruluşunun 19971998 yıllarındaki MGK direktiflerine dayandığını biliyorum. Siteler içerik olarak terör, irtica, Türkçenin etkin kullanılması, uyuşturucu bağımlığının önlenmesi, 1915 olayları gibi konuları barındırıyordu. Bu sitelere günlük basında çıkan o sitelerin alanıyla ilgili konular, basın özetleri konur. İnternet sitelerinin kara ve gri propaganda yaptığı iddiaları doğru değildir.” Gizli Tanık Tepe’nin ifadesi, sesi ve görüntüsü bozularak salondaki ekrana yansıtıldı. Tepe, 2009 yılında nisan ayının sonlarında “Albay D.Ç” ismiyle cep telefonuna mesaj geldiğini daha sonra Ankara’ya gittiğinde Deniz Kuvvetleri’nde Dursun Çiçek ile görüştüğünü, yayın konularından bahsettiklerini söyledi. Çiçek’in “Benimle ne zaman görüştünüz” sorusu üzerine Tepe “2008’de” diye yanıt verdi. Çiçek, 20042009 tarihlerinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan görev yapmadığını görev yerinin Genelkurmay Karargahı olduğunu ifade ederek “Bir insanı karalamak bu kadar ucuz mu?” diye konuştu. Başkan Hasan Hüseyin Özese, “tanığın kimliğini ortaya çıkaracak” sorular sorulmaması için sık sık Çiçek’i uyardı. Özese’nin Çiçek’i uyarısı sırasında bir izleyici “Hoop hoop” diye bağırdı. İzleyici salondan çıkarılarak hakkında işlem yapıldı. Şerzan’ı vuran polise tahliye CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Muğla’daki öğrenci olaylarında polis kurşunuyla öldürülen üniversiteli Şerzan Kurt davasının 17. duruşmasında mahkeme heyeti sanık polis memuru Gültekin Şahin’in tahliyesine karar verdi. Baba Ömer Kurt, “Artık adalete inanmıyorum” diyerek isyan etti. Duruşmada, tutuklu sanık Şahin ile Kurt’un babası Ömer ve anne Necla Kurt hazır bulundu. Duruşmada mahkeme heyeti taraflardan son sözlerini söylemelerini ve son savunmalarını yapmalarını istedi. Şerzan Kurt’un avukatlarından Mustafa Rollas, zanlının müebbet hapisle cezalandırılmasını istedi. Sanık Gültekin Şahin’in avukatlarından Kemal Ertuğrul da atış mesafesinin 58 metre olduğunu belirterek, atışın da Kurt’a isabet ettiğine dair herhangi bir delilin bulunmadığını savundu. Mahkeme heyeti sanığın müebbet hapis istemiyle cezalandırılmasına, sanığın olayı olası kast ile işlediği gerekçesiyle cezanın 20 yıla indirilmesine, olay günü arkadaşı Oktay K.’nin de atışlarının bulunmasından dolayı cezanın 10 yıla indirilmesine ve bu cezanın iyileştirme maddelerine tabi tutularak 8 yıl hapis cezasına çaptırılmasına, sanığın tutukluluk süresi göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verdi. Karar mahkeme salonunda büyük tepki yarattı. Baba Ömer Kurt, “Dün çocuğumuzu katlederek, bugün de katili serbest bırakarak yüreğimizi yaktılar. Adaletin sırtı bize dönük. Şerzan vurulduktan sonra 35’e yakın genç sokak ortasında polis tarafından katledildi, kimse yargılanmadı. Yargıya güvenmiyorum” dedi. 3 güvenlik görevlisi şehit oldu DİYARBAKIR / KONYA (Cumhuriyet) Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine 2 Eylül’deki saldırının ardından teröristlere yönelik Kato Dağı ve çevresinde başlatılan operasyonda güvenlik güçleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada Uzman Çavuş İlhan Akkoç şehit oldu. Şehidin cenazesi, Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’nda gece yapılan törenin ardından memleketi Konya’ya gönderildi. 2 aylık evli olan şehit Akkoç’un özel bir hastanede hemşire olarak çalışan eşi Yasemin Demir Akkoç, “Yiğidim doyamadım sana. Daha yeni kavuşmuştuk” diyerek gözyaşı döktü. Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinin Büyükçiftlik beldesinde yapımı devam eden karakol inşaatında nöbet tutan geçici köy korucularına teröristlerce gerçekleşen saldırıda, köy korucusu Kenan Taşel (28) şehit oldu. Tekirdağ’ın Şarköy ilçesine bağlı Mürefte Belde Jandarma Komutanlığı’nda görevli Astsubay Erhan Önal düğündeki kavga ihbarını değerlendirdi ve bir diskoyu denetledi. Tabancasının ağzındaki mermiyi boşaltmak isteyen Önal’ın silahından çıkan kurşun araç şoförü jandarma er Mete İmrak’ın boğazına isabet etti. Kanlar içinde kalan Irmak olay yerinde şehit oldu. Beytüşşebap ilçesine 10 askerin şehit olduğu saldırının ardından PKK’lilerin etkisiz hale getirilmesi için başlatılan hava destekli operasyonda en az 26 PKK’linin öldürüldüğü belirtildi. ‘Hoop hoop’ deyince çıkarıldı İlk ve son olsun! Olmadı. Ocak 2012’de Tutuklu Gazete’nin ikinci sayısı yayımlandı. Dilek yine aynıydı: İlk sayı tamam, bu ikinci ve son sayı olsun. Yine olmadı. 1 Eylül’de Tutuklu Gazete’nin üçüncü sayısı da yayımlandı. Dilek yine aynı: Bu son olsun. Olur mu? İyimserlik, kötümserlik duygularından öte, karşıtlık yaratarak güç kazanma ve bu yolla iktidarını sürdürme anlayışı devam ettiği sürece, son olmaz. Ama hemen şunu da eklemeliyim: Bu ülkede Tutuklu Gazete çıkaracak irade ve direnç olduğu sürece umut da tükenmez, özgürlük kavramı da demir parmaklıkların içi ya da dışı ile tarif edilemez. ??? Tutuklu Gazete’nin sayfalarında gezinirken ilk gözlemlerimden biri şu oldu: Türkiye’nin, belki de dünyanın, yelpazesi en geniş, en özgür gazetelerinden biri. Farklı fikirler, aynı sayfanın değişik sütunlarında yan yana sıralanmış. Tümünün ortak paydası şu: İnsanın insanca yaşaması. Bu üç sözcüğü ifade ediş biçimi de farklı olmuş; cezaevi koşullarından dosya içeriklerine kadar pek çok gerçek dile getirilmiş. Cezaevi yazıları Edirne’den Rize’ye kadar uzanıyor. Cezaevleri haritasına bakınca mırıldanmadan edemiyorsunuz: Memleket baştan başa demir parmaklıklarla örülmüş. Zindanların içinden ve dışından yazılanları birleştirince ortaya şu çıkıyor: Memleket kapalı ve açık cezaevi olmak üzere ikiye ayrılıyor. Sık vurgulanan bir söylem vardır; gerçek toplum örgütlü toplumdur. Türkiye’de insanların kimi konular etrafında bir araya gelmesi, örgütlenebilmesi zordur. Bunu başarsa bile sürdürmesi daha zordur. Tutuklu Gazete’ye yazı gönderen kimi gazetecilerin nasıl cezaevine konduğunu, nasıl örgüt üyesi yapıldığını okuyunca şu yorumu yapmadan edemiyorsunuz: Türkiye’de en kolay örgüt, mahkemeler tarafından kurulur! O kadar kolay kurulur ki, kimi sanıklar bir örgüt üyesi olduğunu, hatta yönettiğini savcılıkta öğrenir. Bununla bitmez... Cezaevi ortamında da örgütsel faaliyet içinde olduğunu yönetimin tutanaklarından fark eder. Diyelim ki, görüşte ya da yemek dağıtımında bir sorun çıktı ve tutuklular bunu değişik yöntemlerle kurum yönetimine duyurdu. İşte bu hak aramanın yorumu: “Örgütsel bağlantılarını sürdürdüğü, bu yönde faaliyet yürüttüğü...” Bu gidişle savcılarımız, yöneticilerimiz memleketi baştan başa örgütlü toplum haline getirecek. ??? Medyamızın bütününe bakıldığında Tutuklu Gazete’nin sonuna küçük bir ek yaparak durumu özetleyebiliriz: Tutuklu gazetecilik! Artık geleneksel bir tavır oldu; memleketteki bütün sorunların kaynağı medya. Yazmasa her şey daha güzel olacak... Haberi öyle değil böyle verse olayların seyri değişecek... Bu istek şuna benziyor: Horozlar ötmese sabah olmaz. Oysa horozlar öttüğü için sabah olmaz, sabah olduğu için horozlar öter. Erken öter, geç öter, o ayrı! Bugün medya öyle bir noktaya geldi ki; tümüyle hükümet çizgisindeki yayın organlarının bile iktidarın istediği gibi gazetecilik yapması olanaksız. Çünkü iktidar, hem medyanın hiçbir gerçeği yazmamasını hem de çok etkili olmasını istiyor. Bu, yumurtasız omlet istemek gibi bir şey. İktidar konunun şu yanını da gözardı ediyor: Medyanın iktidarlarca kontrol altında tutulmak istendiği dönemlerde öyle bir yayın organı belirir ki, tirajı milyonları bulur. O yayın organının adı; fısıltı gazetesidir. Tutuklu Gazete’nin bu tartışmaların ortasında yayımlanması da çok anlamlı oldu. 1 Eylül 2012’nin en özgür gazetesi olarak yayın tarihindeki yerini aldı. Başta Ercan İpekçi ve çalışma arkadaşları olmak üzere Tutuklu Gazete’ye emeği geçen herkesin eline sağlık. Tutuklu Gazete, “Bedenleri hapsedebilirsiniz ama beyinlere kelepçe vuramazsınız” sözünün bayrağıdır. Ben suçluysam MGK de suçlu SELAHATTİN GÖKATALAY MALATYA Zirve Yayınevi davasının 44. duruşmasında savunma yapan sanık Astsubay Adil Akçay, “Misyonerlerle ilgili bilgi toplamak suçsa, tavsiye kararı alan Milli Güvenlik Kurumu, genelge yayınlayan Başbakanlık ve diğer kurumlar da suçludur” dedi. Malatya’da 8 Nisan 2007’de Zirve Yayınevi’nde 3 kişinin öldürülmesiyle ilgili davanın 44. duruşması Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada ifade veren ve o dönem Malatya İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubesi’nde uzman çavuş olarak görev yapan sanık Adem Gedik, kendisine verilen emirleri yerine getirdiğini belirtti. Görgü tanıklarını deşifre olmamak için öldürmüşler! İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Foça’da 9 Ağustos’ta askeri araca yönelik ve 2 askerin şehit olduğu bombalı saldırıdan 3 gün önce cesetleri sulama kanalında bulunan üretici Yusuf Kafalı, şoförü Zekeriya Toksuz ve Bahri Şirin’in, görgü tanığı oldukları için katledikleri anlaşıldı. Teröristlerin, keşif yaptıkları sırada bu köylülerin kendilerini fark etmesi üzerine ve deşifre olmamak için öldürdükleri saptandı. Polisin bu yöndeki soruşturmasının da devam ettiği bildirildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle