15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL 2012 CUMARTESİ 2 GINA getirten sorunlar “müzminleşmiş” sayılır, ama aslında en kolay çözülebilecek olanlar insanları bıktıranlardır. Sorunların bir an önce çözüme bağlanması için yardım edecek olan çok çıkar. Sorunu başlatmış olanlar bile zamanla anlamaya başlamışlardır ki, sorun sürdükçe en başta kendileri zarar görmektedirler. Suriye sorunu böyle bir sorun. asıl, niçin başladığı ve kimin başlattığı konusunda “rivayet muhtelif”; taraflar işlerine geleni savunmayı sürdürmekteler. Ama yadsınamayacak gerçekler var. Örneğin, “Arap Baharı” denen süreçte sıranın Suriye’ye geldiği ve Afrika’nın kuzeyinde Tunus’tan başlatılan “demokratikleştirme” işleminin Suriye’de gerçekleştirilmesi için kolların sıvandığı biliniyor. Sürece verilen adın gerçek amaca uygun olup olmadığı çok tartışmalıdır. Akdeniz’in güneydoğusuna yahut Ortadoğu denen bölgeye yeniden “çekidüzen” OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Suriye’deki yönetimin böyle bir oyuna gelmemek için zamanında yeterli titizliği ve dirayeti gösteremediği de yadsınamaz. şte tam o noktada, Ankara’yı yönetenler iyi niyetli komşu olarak zaten yakın ve sıcak ilişki sürdürdükleri Beşşar Esad rejimini uyarıp gerekli düzeltmelerin yapılmasına yardımcı olabilirlerdi; tam tersi yapıldı, hedefte ve üslupta Batılılar gibi davranıldı. Bu davranışın Türkiye ekonomisine verdiği zararı ayrıca anlatmaya gerek var mı? Sorun, herkesi bıktırmakla kalmadı, bölgeyi de bitkinleştirdi. Ama artık, bilgeleşme, aklı ve sağduyuyu kullanıp çözüme gitme zamanıdır. Ankara, “özgür ordu” denen muhalifleri Batı’yla birlikte desteklemekten vazgeçerek Şam’la ilişkilerde hedef ve üslup değiştirip komşuluk ödevini yapmalı ve doğru çözüme öncülük etmelidir. Yakışan, budur. Nal Seslerinden Nal Toplamaya... Nusret ERTÜRK Liderlikten nal toplama düzeyine itildik. Neden mi? Atatürk’ün aydınlık, bilimsel yolundan sapıldı. Her alanda uzmanlığa arka dönüldü. Doğrusu, tam tersi olmalıydı. İşin bilgisini, görgüsünü alan, oradan atılıyor. Bilgiye, birikime önem verilmiyor. Böylece, nal toplamanın kapısı açılıyor. Yıkımın en acısı, eğitim ve sanat alanında görülüyor. Anaokullarının kapısına kilit vuruldu! Tüm okullar imam hatip olma yoluna sokuldu. İnsanı insan yapan çağdaş sanatların damarları kurutuluyor! Bu ortamda yetişecekler, nal toplamayıp da ne yapacaklar? Bizde yozlaşma, 1950’lerde başladı. Bu ülkede zorlama ol İ Bıkkınlık ve Bitkinlik vermek için başta ABD olmak üzere büyük Batılı devletlerin giriştikleri çabaların özde gerçekten demokrasi amaçlı olup olmadığı da tartışmalıdır. Bir “kendini yakma” olayının başlattığı süreç dolayısıyla herhangi bir ülkedeki rejimi demokratlaştırmaya kalkmak hedef olarak çok şık ve çağdaş görünebilir, ama asıl hedefin bu olduğunu söylemek büyük saflık olur. Süreçlerin irdelenmesi gösteriyor ki, önce birtakım iç ve dış tertiplerle kargaşa ve hatta şiddet ortamı yaratılmakta, sonra da o ortam dıştan müdahalenin gerekçesi olmaktadır. N madan 1932’den 1950 yılının haziran ayına değin ezan Türkçe okundu. Sonra eskiye dönüldü. Arkası, kartopu gibi büyüdü geldi. Deneme ve düşün ustası Montaigne, sanki bizi anlatıyor: “Yozlaşmaya, tek tek her insan katkıda bulunur. Kimi, değer bilmezliğiyle, kimi yasa tanımazlığıyla, kimi zındıklığıyla, kimi zorbalığıyla, kimi açgözlülüğüyle, kimi hainliğiyle, herkes gücüne göre…” Eğitmen dediğimiz, okuma öğrenmiş, askerde onbaşı olmuş, altı ay kurs görmüş. Öğretmen olmayınca ilkokul birinci sınıfa okuma yazma öğretme görevi eğitmene verilmiş. Ya şimdi? Öğretmen eksikliği mi var? Hayır. Aranan, atanan illa imam olacak! Patlama... Genelkurmay Başkanı dün Afyon’a gitti... Baktı; nasıl patlamış?.. ? Normalde istifa etmesi lazım... “O mu patlattı?” diyeceksiniz... Önceki Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, ordu komutanları, generaller, amiraller, bilmem nerede bulunmuş iki tane patlamamış el bombası ile başlayan bir sürecin sonucunda hapisteler ya... “Ya patlatsalardı” diye... ? Bu; 25 can... Çoğu daha üç günlük asker... Postalı bile ona yabancı... Acemi askerliğimden hatırlıyorum; arada bir eğilip eğilip belime bağlı su matarama bakardım, bir şey olmasın sonra... ? Bunlar acemilere bomba “tasnifi” yaptırmışlar... Gerçi acemilere yaptırırlar bu işi: Getirip dökerler önlerine, ne de olsa görevdir... Genelde acemiler daire şeklinde oturtulur, başlarında bir çavuş ya da astsubay bulunur... Vatani vazifedir bu... Ama bu dediğim; patates... Bunlar patates soyma değil de bomba sayma işini yaptırmışlar acemi askerlere... O kadar yeni askere patates de soydurmazlar ya, kabuğu kalır diye... ? Nitekim askeri mühimmat deposundaki patlamayla ilgili ilk açıklamayı Genelkurmay değil de Orman Bakanı yapınca... İlk anda “Bunlar patatesleri patlattılar” dedim... ? 25 civan... O genç çocukların durmadan kurdukları hayalleri düşündüm dün gece... Eve dönüşte anneye sarılışın mı, babanın gururlu sözleri mi, sevgiliye söylenecek ve her gece bin defa tekrarlanan o aşk sözcüğünün mü?.. Hepsi işte o bombalarla havaya uçtu... Hayaller imha edildi... Daha dün yazmıştım; tek gözümle ağladım... ? Bu toprakların çocukları kara yazgılıdır... Terör öldürmese, biz öldürürüz... ? İşte, sen de istifa et birader... Patlamamış bombaların komutanlara bedeli varsa, kendi çocuklarının kucağında patlamış bombaların da bedeli olsun... ? İstifa işe yarayacağından değil... Böyle cılkı çıkmış bir memlekette, nasıl olsa çocuklarına kıyan çoktur ve aranır bulunur, oraya getirilir... Bir evrensel etik olduğu için istifa et... Dünkü medya, başka ülkelerdeki bu tür olaylardan sonra istifa etmiş genelkurmay başkanlarının listeleri ile doluydu... Vicdani sorumluluktur çünkü... ? “Çek git” diyeceğim de... Daha nasıl desem?.. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle