15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 EYLÜL 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Balyoz davasına giden süreç, 20 Ocak 2010 tarihinde Taraf gazetesinde yayımlanan “Balyoz Güvenlik Harekâtı” iddialarıyla başladı 11 Sarsılan Terazi “On iki Öfkeli Adam”dan, “Nürnberg Duruşmaları”na kadar Amerikan sineması; “dava” filmlerini çok sever. Dava filmleri, yalnızca hukuku tartışmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun suça ve suçluya bakışını da zaman zaman sarsıcı biçimde ele alır. Bazen seyirci olarak bile kesinlikle suçlu saydığınız birinin nasıl suçsuz çıkabildiğini, kimi zaman sistemin baştan mahkum ettiği insanların masum olabildiğini anlar ve kendi ön yargılarınızla hesaplaşırsınız. Eğer biraz belgesellere meraklıysanız ve suç dosyalarını ele alan belgeselleri izlediyseniz soruşturma süreci, dava süreci hakkında da epeyce bilgi sahibi olabilirsiniz. Polisin, seri katil ya da mafya şefi olduğuna neredeyse yüzde yüz emin olduğu kişileri bile gerçek delillerle yakalayabilmek için bazen yıllarca çalıştığını pek çok ünlü davadan öğrenebilirsiniz. ??? Türkiye’de geçmişten bugüne hukukun işleyişi pek böyle değil. Terör, ülkenin bütünlüğü gibi nedenlerle ve darbe yönetimlerinin getirdiği yasalarla (ama unutmayalım ki o yasaları çok daha uzun yıllar iktidar olan siviller de değiştirmemiştir) devletin işine gelmeyen kim varsa rahatlıkla suçlu sayılabilir. Sıradan bir öğrenci protestosundan, sendikal bir faaliyete, bir araştırma kitabı yazıp aykırı da olsa yalnızca düşüncelerini dile getiren bir yazardan muhalif olduğu bilinen bir işadamına herkes bu tehdit altındadır... Devletin ideolojisi iktidarlarla göre farklılık gösterebilir ama durum değişmez. İktidar değişir, suçlananlar değişir ama suça bakış ve sistemin işleyişi değişmez. Birileri daha baştan suçlu ilan edilip toplumda da bunun altyapısı oluşturulduktan sonra binlerce sayfalık karmaşık iddianamelerle davalar açılır, insanlar tutuklanır ve uzayıp giden davalarda kişilerin kendini temize çıkartması beklenir. ??? Türkiye, Yassıada davalarını tartışıyor, oradaki kararları eleştiriyor şimdi. Ama aslında Yassıada gerçekte tam olarak tartışılmadı. Yassıada davaları, Deniz Gezmiş’ler, Barış Derneği davası, DİSK davası gibi davalar olağanüstü rejimlerin, askeri yönetimlerin dönemindeydi. Peki ya sivil dönemlerdeki davalar? Bunlar tartışıldı mı? Yargı bağımsızdır diyerek birtakım yasa maddelerini her nedense bir türlü değiştirmeyerek bütün toplumu potansiyel suçlu durumunda tutmak çok önceden tartışılmalıydı. Devlet yönetiminin “tehlikeli” bulduğu herkesin dava konusu olup tutuklanabilmesi demokratik yönetimlerde ve hukuk devletinde mümkün olamaz. Otoriteyi kızdırdığı için hapse atılabileceğini düşünen insanlardan oluşan bir toplum da demokratik bir toplum olamaz. Gelişmiş demokratik süreçlerde, bırakın yönetimin muhaliflerine olur olmaz davalar açılmasını, yargı, doğrudan otoriteye ve onun temsilcilerine de dava açabiliyor. Son yıllarda izlediğimiz Ergenekon, Balyoz, Odatv davası gibi davalar, suç kavramından tutun da siyaset yargı ilişkisine kadar hukukun bütün konularının ve hukuk felsefesinin ciddi şekilde tartışılmasını, herkes için eşit hukuk normlarının belirlenmesini sağlayacak bir genel tartışmaya yol açmalı... Bizlerin değil, ülkenin önemli hukukçularının, üniversitelerin hukuk bölümlerinin bu davaları ve işleyişi tartışması ve bununla ilgili ciddi bir şeyler yapmasının zamanı gelmedi mi? Bavulla başlayan süreç İstanbul Haber Servisi Balyoz davasına giden süreç, 20 Ocak 2010 tarihinde Taraf gazetesinde yayımlanan “Balyoz Güvenlik Harekâtı” iddialarıyla başladı. Taraf muhabiri Mehmet Baransu kendisine bavul içerisinde getirildiğini söylediği belgeleri savcılığa teslim etti. 2 yıl 8 ayda üç dava birleştirildi, sanık sorguları tamamlandı. Mahkeme heyeti, karar aşamasına gelindiğini açıklayıp sanıklardan son sözlerini isterken sanıklar “delillerin değerlendirilmesi” aşamasının atlandığını ifade ettiler. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma sırasında tartışmalı bir süreç yaşandı. Şüpheliler, iki kez tutuklanıp bir kez serbest bırakıldılar. 23 Şubat2 Mart 2010 tarihleri arasında emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Koramiral Feyyaz Öğütçü’nün de bulunduğu 36 asker tutuklandı. Ancak itiraz üzerine Çetin Doğan, Feyyaz Öğütçü ve emekli Koramiral Metin Yavuz Yalçın’ın aralarında olduğu 34 kişi tahliye edildi. Korgeneral Yurdaer Olcan ve Tümgeneral Abdullah Dalay’ın, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski üye hâkimi Oktay Kuban tarafından sorgulandıktan sonra serbest bırakılmasına soruşturmayı yürüten savcılıkça itiraz edildi. İtirazı değerlendiren mahkeme heyeti, 4 Nisan 2010 tarihinde Olcan ve Dalay hakkında yakalama emri çıkardı. Aynı mahkemenin heyeti, 5 Nisan 2010 tarihinde de hâkim Oktay Kuban’ın kararıyla tahliye edilen 11’i muvazzaf, 8’i emekli asker toplam 19 şüpheli hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar verdi. duğu 102 sanık hakkında yakalama emri çıkardı. 25 Temmuz 2010’da Bodrum Havalimanı’nda gözaltına alınan emekli Orgeneral Çetin Doğan, İstanbul’a geldiğinde kalp krizi geçirme riski nedeniyle Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan emekli Kurmay Albay Ahmet Şentürk, ilk tutuklanan sanık oldu. Komutanlığı ve Şubat 2011’de Eskişehir’deki aramalarda ele geçirilen yeni belgeler doğrultusunda hazırlanan Orgeneral Bilgin Balanlı ve Tümgeneral İsmail Taş’ın da aralarında bulunduğu 28 sanıklı 2. Balyoz davasının görülmesine 15 Ağustos 2011 tarihinde başlandı. Dava daha sonra ana dava ile birleştirildi. Üçüncü Balyoz davası Tekrar tahliye MGK Genel Sekreteri Soruşturma kapsamında 67 Nisan 2010 tarihlerinde eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık’ın da aralarında bulunduğu 7 asker daha tutuklandı. İtirazlar üzerine şüpheliler tahliye edildi. Hakkında yakalama kararı çıkarılan Çetin Doğan GATA’daki tedavisinin ardından 23 Nisan 2010’da yeniden tutuklandı. Tutukluluklara itirazı değerlendiren İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski üye hâkimi Yılmaz Alp, 18 ve 22 Haziran 2010 tarihlerinde Çetin Doğan ve emekli Korgeneral Engin Alan’ın da aralarında bulunduğu 26 kişiyi tahliye etti. İddianame, 6 Temmuz 2010 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Dava tutuksuz sanıklarla başladı İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 6 Ağustos 2010 tarihinde, haklarında yakalama emri çıkarılan sanıkların avukatlarının itirazlarını inceleyerek 101 sanık açısından yakalama kararlarının kaldırılmasına oyçokluğuyla karar verdi. Ahmet Şentürk’ün de tahliye edilmesiyle davada tutuklu sanık kalmadı. 102 kişi hakkında yakalama emri İddianameyi kabul eden mahkeme 19 Temmuz 2010 tarihinde, aralarında Halil İbrahim Fırtına, Özden Örnek, Çetin Doğan, koramiraller Mehmet Otuzbiroğlu ve Kadir Sağdıç ile Engin Alan’ın da aralarında bulun Haklarında 15 ile 20 yıl arasında hapis cezası istenen 196 emekli ve muvazzaf askerin tutuksuz olarak yargılanmasına 16 Aralık 2011’de Silivri Cezaevi yerleşkesinin bitişiğindeki duruşma salonunda başlandı. Dava başlamadan bir gün önce İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt’un yerine hâkim Ömer Diken atandı. 6 Aralık 2010’da Gölcük’te bulunan 5 No’lu harddisk içerisindeki belgeler gerekçe gösterilerek davanın 11 Şubat 2011’de görülen 13. duruşmasında 164 sanık hakkında tutuklama kararı verildi. İlk iki iddianamenin birleştirilmesiyle Balyoz davası 224 sanıklı sürerken Koramiral Deniz Cora, Korgeneraller Korcan Pulatsü, Ziya Güler, Rıdvan Ulugüler ve Abdullah Can Erenoğlu ile Havelsan Genel Müdürü Ömer Faruk Yarman’ın da aralarında bulunduğu 64’ü tutuklu 143 sanık hakkında 3. Balyoz iddianamesi düzenlendi. Üç davanın birleştirilmesiyle davadaki sanık sayısı 250’si tutuklu 365’e yükseldi. İlk davada kimlik bilgileri yanlış olduğu belirlenen Astsubay Recep Yavuz, 3. iddianamede sanık olarak yer aldı. Mart 2003 tarihinde İstanbul’da 1. Ordu Karargâhında düzenlenen seminerde “Balyoz Darbe Planı” yapıldığı iddialarının dayandığı dijital kayıtların davanın en çok tartışılan konusu oldu. Sanıklar ve avukatları dijital kayıtlardaki zaman, mekân ve teknik çelişkilere dikkat çekerek “bir çete tarafından üretilmiş ve sahte” olduğunu savundular. Avukatlar, dosyadaki TÜBİTAK ve Emniyet raporlarının da çelişkiler barındırdığına dikkat çekti. Sanık ve avukatların mahkemeye kendilerinin hazırlattıkları uzman raporları sunarak yeni bir bilirkişi atanması talepleri kabul edilmedi. 31 tanık dinlendi Dava süreci İkinci Balyoz davası 6 Aralık 2010 tarihinde Gölcük Donanma Birinci iddianame 965, ikincisi 86 ve üçüncüsü 264 sayfalık olmak üzere toplom 1315 sayfalık iddianame kapsamındaki dava 107. duruşmasında karar aşamasına geldi. Davada, Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, YAŞ üyesi Orgeneral Bilgin Balanlı’nın da aralarında bulunduğu 250 kişi tutuklu yargılanıyor. 57 Eski Genelkurmay Başkanları emekli orgeneraller İlker Başbuğ, Yaşar Büyükanıt ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu’nun da aralarında bulunduğu 31 kişi tanık olarak dinlendi. Ancak mahkeme darbe planı yapıldığı iddia edilen 2003 yılında Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten emekli Orgeneral Hilmi Özkök ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ın tanık olarak çağrılması taleplerine kabul etmedi. Hâkim Ömer Diken başkanlığındaki İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 4 Eylül’deki 106. duruşma sonunda 20 ve 21 Eylül’deki duruşmalarda tüm sanıkların hazır edilmesine hükmetti. Yurtdışında görevli oldukları belirtilen Ahmet Gökhan Rahtuvan ve Ali Göznek hakkındaki yakalama emrinin devamını kararlaştırdı. DÜZELTME Balyoz davasıyla ilgili dünkü manşet haberimizde Çetin Doğan’ın “Vereceğiniz karar, hakkınızda hayırlı olsun” cümlesi “Vereceğiniz karar, hakkımızda hayırlı olsun” şeklinde çıkmıştır. Düzeltir, özür dileriz. Avukatların protestosu İstanbul Haber Servisi Balyoz davası avukatları iddia makamının mütalaasını verdiği 29 Mart’tan itibaren “tanık dinletme ve bilirkişi ataması” talepleri kabul edilmediği için duruşmalara katılmadı. Mahkeme, 19 Nisan 2012 tarihli kararıyla “mazeretsiz olarak duruşmalara katılmayan” 108 avukat hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. İstanbul Barosu Başkanı Doç.Dr. Ümit Kocasakal ve 10 yönetim kurulu üyesi 5 Nisan 2012 tarihindeki duruşmaya “avukatların savunma hakkının kısıtlandığı” gerekçesiyle katıldı. Mahkeme, baro yönetimi hakkında Türkiye Barolar Birliği’ne ve savcılığa suç duyurusunda bulundu. Avukatların protestosuna destek veren sanıkların çoğu, mütalaaya karşı son savunmaları sorulduğunda “Savunma hakkım kısıtlandığı için, adil yargılanmadığım inancındayım. Avukatım olmadan savunma yapmak istemiyorum” yanıtını verdi. Talepleri kabul edilmeyen avukatlar mart ayından itibaren mahkemeyi protesto ederek duruşmalara girmedi. Çok sayıda avukat hakkında mahkeme suç duyurusunda bulundu. Balyoz davasında mahkeme heyetini protesto için duruşmalara girmeyen avukatlar yaptıkları açıklamalarda Balyoz davasındaki suçlamanın oturtulduğu temelin sadece dijital verilere dayandırıldığına dikkat çekerek şu noktaların altını çizdiler: “Söz konusu dijital verilerin sahteliği Yıldız Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi kuruluşlarından temin edilmiş bilimsel mütalaalarla ortaya konulmuştur. Biz avukatların da mahkemenin takındığı tutumun tek nedeni söz konusu dijital verilerin sahte olduğunun mahkeme tarafından araştırılmasına karar verilmesi olup bu talebimizin her türlü baskı ve yıldırma işlemlerine rağmen geri dönmeyeceğiz. Bu davada bilirkişi raporu alınmamasıyla doğacak tek kayıp zaman değil gerçekler olacaktır.” DİJİTAL ÇELİŞKİLER Sanık avukatları, Balyoz davasına dayanak olan CD’deki “dijital çelişkileri” şöyle sıralıyorlar: Kardak’a çıkmış SAT komandosu Albay Ali Türkşen, belgeyi kaydettiği öne sürülen gün ve saatte TRT’de canlı yayındaydı. Türkşen mahkemede, “İspatı burada. Beni bilgisayarda belge kaydetmekle suçladığınız saatte, ben denizin altında dalıştayım, TRT çekmiş. Denizin altında, hangi belgeyi kaydedebilirim?” 2003’te TCG Alanya gemisine bir görevlendirme yapıldığı söyleniyor. O tarihte gemi henüz inşa edilmemiş. İnşa tarihi 2005. CD’lerdeki word belgeleri 2003 tarihli. Ama belgelerde kullanılan “calibri” ve “cambria” gibi yazı fontları Microsoft tarafından Ofis 2007 için geliştirildi. “Darbe planında”, el konulacak ilaç şirketlerinin listesi var. Listede adı geçen “Yeni Recordati” adlı firma, 2009’da bu adı aldı. Jandarma planlarının içinde belirtilen bazı sokak adları, 2003’te o isimleri taşımıyor. O isimler, 2004, 2005 ve 2006’da sokaklara verildi. Eskişehir’de bulunan flash diskte yine 2003 tarihli bir belge var. O belgede de bir kanun metnine atıf bulunuyor. Ancak o metinde, kanunun 2003 tarihli hali değil, 2005’te yapılmış hali (değişiklik kanununun tarihi ve numarasıyla) bulunuyor. Aksaz’daki toplantı tutanaklarında katılımcı olarak adı geçen subayların biri o tarihte Hayfa’da, diğeri Gemlik’te, bir diğeri İzmir’de. Belgelerin içinde, jandarma personelinin kriptolu cep telefonu kullandığı belirtiliyor. Oysa o telefonların jandarmada kullanılmaya başlama tarihi 2008. “Balyoz Planı”nda, “dost bir unsur” olarak Türkiye Gençlik Birliği’nden (TGB) söz ediliyor. TGB’nin kuruluş tarihi 19 Mayıs 2006. İstanbul’daki üç hastaneye ilişkin isim karışıklıkları var. Oysa o hastaneler o isimleri 2005’ten sonra alıyor. 11. ve 17. CD’lerin üzerinde Süha Tanyeri’ye ait olduğu iddia edilen el yazıları var. O harflerin Tanyeri’nin el yazısı ajandasından birebir kopyalandığını ifade eden ABD’den ve Türkiye’den iki ayrı rapor alındı. 1. Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen hard diskte bir makbuz var. Makbuzun bilgisayara taranma tarihi 2003 olarak görünüyor. Ancak makbuz, 2008’e ait bireysel emeklilik ödeme dekontu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle