22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2012 SALI 8 İstanbul Y Edirne Y Kocaeli Y Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli PB Zonguldak PB Sinop PB Samsun PB Trabzon PB Giresun PB Ankara PB 28 28 29 25 28 28 31 24 26 27 26 27 32 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB B B PB B B B B B B B B 28 28 30 28 35 33 36 36 32 34 29 26 27 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris PB Bonn Y Münih Y Berlin Y BudapeştePB Madrid PB Viyana PB HABERLER 16 17 17 17 16 16 19 18 23 21 26 32 25 Belgrad PB 27 Sofya B 24 Roma B 24 Atina Y 27 Zürih Y 24 Moskova B 18 Aşkabat A 30 Taşkent B 34 Baku B 28 Bişkek Y 30 Tiflis PB 27 Kahire A 35 Şam A 35 Ülkemizin kuzeybatı kesimlerinin parçalı ve çok bulutlu, Marmara ile Kütahya, Manisa ve İzmir çevrelerinin sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 EYLÜL GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Işık Kansu Hatay’a gitti. Geçen haftanın son günü Hatay izlenimlerini yazdı Cumhuriyet’te. Hükümetin, basiretsiz dış politikalarının huzur ve barış kenti Hatay’ı ne hallere dönüştürdüğünü berrak, akıcı üslubuyla anlattı ve bir ülkeyi, ülkenin bir ilini bir iktidarın nasıl toplumsal ve ekonomik kargaşaya sürüklediğini gözler önüne serdi. Kansu’nun gözlemlerini okuyunca Baba Esad’dan beri Hatay’ı Suriye’nin parçası gösteren haritaları ve şimdi il ilçe sokaklarında “Hatay bizim, yakında geleceğiz” diye bağırarak dolaşanları anımsadım. Suriye, Atatürk’ün Hatay’ı Türkiye’ye bağlamasını hiçbir zaman sindiremedi. Bu kafanın bireylerine insanlık namına sınırları açtık. Ama Hatay’ı Işık’ın kaleminden izleyelim: “Yayladağı’nda (birkaç yıldır tütün ekilmediği için kapanan) tütün fabrikasına Suriye’den gelenleri koymuşlar. Sığınmacı desen sığınmacı değil, göçer desen göçer değil. Erkekleri yüzlerinde çember sakal, üstlerinde askeri kamuflaj elbisesi, kadınları baştan aşağı kara çarşaf ilçe sokaklarında… Dükkân tezgâhlarında mücahitler alınlarına taksınlar diye siyah bandlar…” Özgür Suriye Ordusu Türkiye’de öylesine özgür ki; Işık Kansu, sanayi sitesinde el bombası yapıldığını, hatta “yuvarlak çok sayıda boru kesildiğini, boru bombalar üretildiğini” yazıyor. Sınır yol geçen hanı. Hırsızlık, fuhuş arttı. İlkokullar cephanelik olarak kullanıldı. İhracat da üretim de durdu… Huzur yok Hatay’da! RTE’nin birkaç günde indireceğini sandığı, kan kırmızı Türkiye düşmanı kesilen oğul Esad da, bu politikaların mimarı BM’de dost bildiklerinin yalnız bıraktığı Dışişleri Bakanı Davutoğlu da hâlâ sımsıkı yapıştıkları koltukta! Hatay’daki Suriyeli pisliğini kim temizleyecek? Umutsuz bir soru! ??? Dün 17 milyon öğrenci, 800 bin öğretmen ders başı yaptı. Laik Cumhuriyetin vazgeçilmez öğesi laik eğitimi 4+4+4 çemberine alan ilericiliğin geri vitesi ME Bakanı Ömer Dinçer, 66 ayındaki çocukları okula göndermemek için rapor alanların yüzde 3’ü geçmediğini övünerek açıkladı. Şayet gerçekten rapora başvuranların sayısı düşük ise bu laik eğitimden vazgeçip dini eğitime gönül verenlerin sayısının arttığını gösteren bir kanıt değil. Bu Bakan Ömer Bey’in rapor alanları cezalandıracaklarını ilan ederek tehditler savurmasının eseri… CHP Sözcüsü Haluk Koç’un ifade ettiği gibi “iktidarın bu karşıdevrim hareketini” ilan ettiği gün, doğal olarak gözler, Atatürk’ü ve onun temel ilkelerini savunması beklenen CHP’ye çevrildi. ME Bakanı’nın okul kitaplarından Atatürk adını ve ilkelerini çıkardığı haberi gazetelerde 13 Eylül’de manşetlerden duyuruldu. CHP Genel Başkanı ve parti o gün tek satır tepki göstermedi. 14 Eylül’de kimi köşe yazılarında, Atatürk’ü ve ilkelerini savunması gereken CHP’deki bu sessizlik eleştirildi. Ertesi günü 15 Eylül’de Kılıçdaroğlu; telafi amacıyla konuştu: “Atatürk’e kin ve düşmanlık duymak, Türk toplumuna kin ve düşmanlık duymak demektir. Ders kitaplarından çıkaracağız ne olacak, bu ülkeyi Ortaçağ karanlığına mı sürükleyeceksiniz?” dedi ama bu geciken tepki medyada ilgi görmedi. ??? Oysa, Kılıçdaroğlu ve parti ilk gün Bakan Dinçer’e, Atatürk’ün 1930’da Türk Ocakları üyelerine yaptığı şu konuşmayı anımsatarak tepki gösterebilirdi: “Arkadaşlar; inkılaplarımız henüz yenidir. Dedikleri gibi kökleşip benimsendiği hakkındaki kanaatlerimiz ileride karşılaşacağımız hadiselerle tahakkuk edecektir. Fakat şuna emin olmalısınız ki; bugün başına şapka giyen, sakalını bıyığını tıraş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanlarımızın çoğunun kafalarındaki zihniyet… …hâlâ sarıklı ve sakallıdır..” Hopa’ya yine dava Başbakan Erdoğan’ın mitingi öncesi ve sonrasında yaşanan olaylarda bazı polislerin yaralanmasına neden oldukları gerekçesiyle 51 sanık hakkında yeni bir dava açıldı ARTVİN (AA) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Hopa mitingi öncesi ve sonrasında yaşanan olaylarda Erdoğan’ın otobüsündeki Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı’nda görevli polis memuru Servet Erkan’ın da aralarında bulunduğu bazı polislerin yaralanmasına neden oldukları gerekçesiyle 51 sanık hakkında yeni bir dava açıldı. Hopa Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan 65 sayfalık iddianamede, polis memuru Servet Erkan, Başkomiser Başaran Şanlı ve bazı polislerin de aralarında bulunduğu 29 kişi “mağdur”, 51 kişi de “sanık” sıfatıyla yer aldı. İddianamede grubun, mitingini tamamlayarak otobüs ile ilçeden ayrılmak isteyen Erdoğan’ın otobüsünü de taşladığı ve bu sırada otobüsteki polis memuru Servet Erkan’ın başına isabet eden taşla caddeye düşerek ağır yaralandığı, otobüs şoförü Hüseyin Cahit Ölmez’in hafif yaralandığı ve Başbakan Erdoğan’ın da bulunduğu otobüsün zarar gördüğü ifade edildi. İddianamede, olaylara karışan 51 sanığın eyleminin demokratik tepki boyutunu aşıp şiddete dönüştüğü belirtilerek, bu sanıkların “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etme”, “kamu görevlisine görevini yaptırmamak için direnme”, “yaralama” ve “kamu malına zarar verme” suçlarından cezalandırılması istendi. Bu kişilerin yargılanmasına bir süre önce Hopa Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Mahkeme, talep üzerine, 9 sanığın yargılandığı olaylara ilişkin davanın diğer davayla birleştirilmesine karar vererek duruşmayı erteledi. Hopa olaylarında hayatını kaybeden Metin Lokumcu’nun ölümü ve olaylarda görevli kolluk kuvvetleri hakkında Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan 2 ayrı soruşturmanın da devam ettiği öğrenildi. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY MOLOTOF DAVASI 14 yaşındaki çocuğa 19 yıl hapis! DİYARBAKIR (AA) Diyarbakır’daki Kadın Destek Merkezi’ne bomba ve molotof attığı iddia edilen 14 yaşındaki M.Y. için 19 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı. Bağlar Kaymakamlığı tarafından açılan ve yaklaşık 400 kadının kurs gördüğü Kadın Destek Merkezi’ne, 25 Nisan 2012’de el yapımı patlayıcı madde, ses bombaları ve molotofkokteylli saldırı düzenlendi. Maskeli 5 kişi tarafından düzenlendiği belirtilen saldırıya ilişkin iddianamede; olay yerine gelen polis otosuna M.Y’nin molotof attığı ileri sürüldü. Saldırıda zırhlı polis aracının zarar gördüğü ve yapılan takip sonucu M.Y’nin yakalandığı, kaçan 4 kişiden 2’sinin kimliğinin tespit edildiği belirtildi. İddianamede, olaydan sonra tutuklanarak Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne konulan M.Y’nin suç ortakları ile birlikte ‘terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’, ’patlayıcı madde bulundurmak’ ve ‘kamu malına zarar vermek’ suçlarını işlediği belirtilerek 19 yıl hapis cezası ile cezalandırılması istendi. M.Y’nin önümüzdeki günlerde Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına başlanacağı öğrenildi. ‘Fenerbahçeliler kadar dişli çıkamadık’ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ı ziyaret etti. Yaklaşık yarım saat süren görüşmede yargının görevini tarafsız yapacağına inandığını belirten Aziz Yıldırım, “Dava bittikten sonra konuşacağım. Biz Atatürk’ün kulübüyüz. Fenerbahçe Türkiye’dir” dedi. Başkan Aziz Yıldırım’la görüşmesinde yargı sürecini yakından takip ettiklerini belirten Kemal Kılıçdaroğlu, “Fenerbahçe taraftarlarının duyarlılığını izledik. Hatta eleştiri bile aldık. Biz CHP’liler Fenerbahçeliler kadar dişli çıkamadık” diye konuştu. Görüşme sonunda Aziz Yıldırım ziyaret için teşekkür ettiği Kılıçdaroğlu’na “62” sırt numaralı forma hediye etti. (AA) TGC’nin internet sitesi saldırıya uğradı İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) internet sitesi saldırıya uğradı. Saldırının, TGC’nin Anadolu Ajansı’nın şirket haberlerini ücret karşılığı haberleştirip abonelere servis yapmasının gazetecilik meslek ilkeleriyle bağdaşmadığını açıklamasının ardından gerçekleştirildiği belirtildi. Kendilerini “Turkish Ajan Hacker” olarak tanımlayan bilgisayar korsanları, “Anadolu Ajansı’ndan özür dileyeceksiniz. Sosyalist, komünist, ülkeyi hükümeti sevmeyenler var ya, onları sıvazlayanlar var ya, işte onlar bu ülkeden def olup gitsinler, kimseyi bu ülkede zorla tutmuyorlar. Beğenmeyen çeker gider. ‘Unutmayın bir avuç insansınız.’ Bizler kim miyiz; imamın yeşil ordularından bir tanesi. Bizim gibi gecelerini gündüzüne katan o yeşil ordulara selam olsun. Dipnot: Birkaç iti kral yapmışlar, onlar da kendilerini kral zannediyorlar. Bu âlemde kral da biziz, yasa da. İmamın Yeşil Orduları... Turkish Ajan Hacker Group” mesajı bırıktı. TGC Yönetim Kurulu’nca yapılan yazılı açıklamada, “Basın özgürlüğü, gazetecilere yönelik baskılar ve etik sorunlarla ilgili 1946 yılından bu yana çalışan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, meslekteki her görüşten tüm gazetecileri kapsayan ve kucaklayan çalışmalarını sürdürmeye kararlıdır. Her türlü tehdit ve hedef gösterme, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ni doğru bildiği yoldan döndürmeye yetmeyecektir” denildi. Haberal’dan yalanlama ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, “CHP’ye girmeseydim, çoktan çıkmıştım” şeklinde bir açıklama yapmadığını bildirdi. Haberal yaptığı yazılı açıklamada “16.09.2012 tarihli Akşam gazetesinde yayımlanan, İsmail Küçükkaya’nın köşesinde; Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ile yapılan bir röportaja yer verilmiş ve bu kişinin, Silivri’ye yaptığı ziyaret sırasında, kendisine ‘CHP’ye girmeseydim, çoktan çıkmıştım’ şeklinde bir beyanda bulunduğum ileri sürülmüştür. Şunu önemle belirtmek isterim ki; Ulu Önder Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir milletvekili olmaktan her zaman onur duydum. Söz konusu haberde yer alan ve yanlış anlamalara sebebiyet verebilecek kişisel değerlendirmelerin, şahsıma ait olmadığını kamuoyuna saygılarımla arz ederim” dedi. Emekli Tuğamiral Sevim, irtica eylem planının taslağını hazırladığı iddiasını reddetti ‘18 saat çalışıyorduk’ HATİCE TUNCER Senem, Bitlis davasında ifade verdi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in 1993’te uçağının düşmesi sonucu ölümüne ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’nin yürüttüğü soruşturma kapsamında, İşçi Partisi (İP) Genel Başkan Yardımcısı Nusret Senem’in “tanık” olarak ifadesine başvuruldu. Senem, adliyeden ayrılırken gazetecilere yaptığı açıklamada, ifadesinde belirttiği hususları, “Genelkurmay’a Eşref Bitlis Dosyası” adlı kitabında anlattığını kaydederek, kitaptan bir sureti savcıya da verdiğini bildirdi. Ergenekon davasında, İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın taslağını hazırlamakla suçlanan, eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı emekli Tuğamiral Alaettin Sevim, Dağlıca baskınından sonra ABD ile yapılan “istihbarat paylaşma” anlaşması gereği ABD Savunma İşbirliği Ofisi’nde görev yaptığını anlattı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın 231. duruşmasına, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, emekli korgeneraller İsmail Hakkı Pekin, Mehmet Eröz’ün de aralarında bulunduğu 38 tutuklu sanık katıldı. Tutuklu sanık Alaettin Sevim’in savunma tanığı olarak dinlenen emekli Albay Salih Taşdelen, görev alanlarının “dış istihbarat” olması nedeniyle ABD ile yapılan istihbarat paylaşımı anlaşmasının ardından Amerikan Savunma İşbirliği Ofisi’nde çalıştığı ifade ederek, “Bu ikiz görev sırasında tamamen işimize konsantre olduk. Alaettin Sevim Amiralim de cumartesi, pazar, bayram, yılbaşı demeden çalıştı. Dolayısıyla başka bir işe ayıracak vakti yoktu. Tamamen görevimize konsantre olmuştuk” diye konuştu. Sevim, Amerikan Savunma İşbirliği Ofisi’ndeki görevine ilişkin şu açıklamaları yaparak tanık Taşdelen’e şu soruyu yöneltti: “Kasım ayının ortalarından itibaren yabancı bir ülkenin (ODC) karargâhında görev yapmaya başladık. Bilgisayarlarımıza kesintisiz olarak Kuzey Irak’tan görüntü geliyordu, 18 saat görüntü akıyordu. Ama benim 24 saate uzatılmasını için ısrar ettiğimi biliyor musunuz?” Tanık Taşdelen ise “Evet, görüntü aktarımının uzatılmasın talep ettiniz” dedi. Alaettin Sevim’in, “Kuzey Irak’an görüntü aktarılan bilgisayarda bir belge yazılması du rumunda akış kesilmez miydi?” sorusu üzerin tanık Salih Taşdelen, “Görüntü kesilirdi. Ayrıca ODC’deki bilgisayarlar ile Genelkurmay Karargâhı arasında bağlantı yoktu” diye konuştu. Öte yandan Muzaffer Tekin’in talebi üzerine çağrılan tanık Emrah Özdemir, tanık odasında sırasını beklerken göğüs ağrısı şikâyeti ve kalp krizi riskiyle Silivri Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Başkan Özese, öğleden sonraki oturumda hastaneden dönen Özdemir’in talebi doğrultusunda ifadesinin Gizli Tanık odasında orijinal sesiyle alınacağını açıkladı. Özdemir’in kimlik tespiti sırasında Veli Küçük “Böyle ifadeye itiraz ediyorum” diye bağırdı. Özdemir ise “Gece üç buçuğa kadar hastanedeydim. Bugün de (dün) hastalandım” diyerek ifadesinin bugüne ertelenmesini istedi. Duruşma bugüne ertelendi. Tanık rahatsızlandı Başbakan bunu adeta istedi, hatta yarattı. Bu kurumların önünde iki seçenek vardı: Ya tümüyle AKP’leşecekler ya da bitecekler. Bu ikilemi sık sık toplumla da paylaşan Başbakan, çerçeveyi şu tür demeçlerle çizdi: “Bürokrasi önümüzde engel oluyor.” “Kurumların çoğu hantallaşmış, bizim hızımıza ayak uydurmaktan uzak.” “Bizimle çalışacak olanlar vücut dilimizden anlamalı.” İktidarın bunları dönüştürmekte uyguladığı yöntem de şuydu: Önce kurumların sorunlu olduğunu topluma kabul ettirmek, sonra istenilen biçimde değiştirmek. ??? Bu yöntem uygulamadan kalktı. Nedenini öngörmek zor değil. Öyle anlaşılıyor ki iktidar, artık tüm kurumları kendileştirdiğini düşünüyor. Kestirme söylemek gerekirse AKP şöyle diyor: Devlet benim! Bir başka deyişle devlet, AKP’nin koruması ve kontrolü altında. Bu tablonun destekçileri şöyle bir yorum yapabilir: “Kardeşim, devlet kurumları arasında kavga olunca eleştiriyorsunuz, bu kurumlar iktidarla ters düşünce eleştiriyorsunuz, şimdi hepsi bir olmuş yine eleştiriyorsunuz...” Öyle değil... Bugünkü tablo uyumlu çalışmanın tarifinden çok iktidar partisinin devletleştirilmesidir. Başbakan bu yüzden herhangi bir kuruma yönelik eleştiriyi doğrudan kendisine yapılmış bir saldırı olarak değerlendiriyor. Saldırıya nasıl karşılık verilir? Saldırıyla... Başbakan da öyle yapıyor. Devletin kendi içindeki denetim organları büyük ölçüde kaldırıldı, etkisizleştirildi ya da iktidarla “uyumlu” hale getirildi. Geriye iki yol kaldı: Siyasi partilerin ve medyanın varlık nedenini oluşturan toplum adına denetim işlevi. Başbakan bu yolları da tüketme arayışında. Bulduğu yöntem de ürkütücü: Eleştiri yapan herkes ihanet içinde ya da terör örgütünün izinde... Hafta sonları dahil, günde birkaç kez canlı yayınlarla halka hitap eden Başbakan konuşurken ekranın sol üst köşesine “18+” yaş uyarısını koymak abartı olmaz! Başbakan, bu ülkenin yazarları, siyasetçileri için öyle ifadeler kullanıyor ki, bunun uluslararası alandaki tanımı şudur: Nefret konuşması! Devletin en tepesinde böyle bir söylem oluşursa toplumsal katmanlar birbirine ne demez. Başbakan, bu konuşmaları özel okuma cihazına bakarak yani hazırlanarak yaptığına göre, politikasını bu söyleme oturtmuş. Bunun siyaset dilindeki adı şu: Karşıtlık üreterek güç kazanmak. Bu yöntemin, dozunda olmak koşuluyla siyasette yeri var. Ancak Başbakan işin dozunu kaçırmış görünüyor. Neredeyse karşıtlık değil, düşmanlık üretiyor. Bu politikanın simetrisinde şu var: Herkes kayıtsız şartsız teslim olmak koşuluyla bizim saflarımıza katılabilir. Bizim şemsiyemiz altında, gücü ve yetenekleri doğrultusunda koltuklar edinebilir. AKP’ye son katılımlar bu çerçevede görünüyor. 30 Eylül’deki AKP kongresi öncesinde Soylu ve Kurtulmuş gibi figürlerle iktidar partisi dışındaki siyasi yelpazenin daraltılması planlanıyor. ??? Siyasi yelpaze demişken, daha genel ölçekte baktığımızda Ankara’nın görünümü şu: Cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolda siyaset yeniden biçimlendirilmeye çalışılıyor. Bu durum siyasetimizin genel hastalığı olan, insanın makama değil, makamın insana uydurulması arayışının sürdüğünü gösteriyor. Öylesine bir arayış ki, onu engelleyebilecek her şey yok ediliyor, onu besleyecek her şey baştacı ediliyor. Buldozerle açılan yeni Çankaya yolu güzergâhında ne kadar hasar yaşanacak? Bunu şu aşamada kestirmek zor. AKP, kendi planlaması dışındaki tüm siyaset unsurlarını etkisizleştirebilir mi? Can alıcı soru bu. Yakın tarihimizde çok yaşanmıştır; bütün iktidarlar seçeneksizliğe oynarlar. “Alternatifimiz yok” demecini dillerinden düşürmezler. Çoğunda parti katlarındaki hesap topluma uymamıştır. Kuralların yok sayılması, ortamın gerilmesi, iktidarın acımasızlaşması bu sonucu çok fazla etkilemez. Zira halkın hakemliği sessizdir, bazen de gecikebilir ama hep gerçekçidir. KCK operasyonunda 9 tutuklu ? BİNGÖL (Cumhuriyet) Bingöl’de perşembe günü 37 ayrı adrese yapılan eşzamanlı baskınlarda gözaltına alınan 27 BDP’li, emniyetteki sorgularının tamamlanmasının ardından sıkı güvenlik önlemleri altında adliyeye sevk edildi. Sabah saatlerine kadar süren ifade işlemlerinin ardından nöbetçi hâkimin karşısına çıkarılan Karlıova Belediye Başkan Vekili Yıldırım ve 2 belediye meclisi üyesinin de bulunduğu 9 kişi tutuklandı. Diğer zanlılar ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle