14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Yıl boyunca sahnelenecek oyunlar sezon başında açıklanır, ne ki son yıllarda repertuvarlar duyurulmuyor Perdenin ardındaki tiyatro GÜLŞEN KARAKADIOĞLU Tiyatrolar yeni sezona hazırlanıyor... Geçen yılın oyunlarından bazıları bu yıl da sahnelenmeyi sürdürecek ama seyirciler için önemli olan yeni oyunlar. Tiyatrolarda geleneksel olarak sezon boyunca sahnelenecek oyunlar sezon başında açıklanır. Ne ki son yıllarda tiyatrolar repertuvarlarını duyurmuyorlar(*). Oysa repertuvarın sezon başında açıklanmasının bir ilke ve disiplin gereği olması yanında birçok açıdan önemi var: Repertuvarın bütünlüklü bir yöneliminin olup olmadığının algılanabilmesi, hangi yazarların, yönetmenlerin, tasarımcıların eserlerinin izlenebileceği, hangi oyuncuların hangi rollerle sahnede görülebileceği böylece anlaşılır. Bu bilgiler en azından seyircinin dönem içinde görebileceği oyunlar içinden seçme hakkını kullanabilmesini sağlayacaktır. Tiyatro, gerçek yaşamdan en çok etkilenen, gerçeği çoğu kez somut bir dille ve kuşkusuz sanatın soyut dilinin gizemiyle çekici hale getirerek yorumlayan bir sanat. Bu nedenle repertuvarın estetik ve tematik açıdan nasıl bir yapıya sahip olduğu önemli. Sokağı, evi, ülkeyi, halkı daha iyi anlamanızı, algılamanızı ve güzel anlayışınızın, düşünce sisteminizin, değer yargılarınızın nitelik kazanmasını sağlayacak mı? Yoksa bilip durduğunuz şeyleri, defalarca gördüğünüz oyunlarla yineleyen, yeni bir şey katmayan, düşündürmeyen sıradan oyunlar mı bekliyor sizi. Sokağın birinci sayfalara yansıyan sorunlarıyla mı ilgili, yoksa bunların üçüncü sayfalara yansıyan sonuçlarıyla mı? Evet bu önemli işte; sokağın sorunlarının nedenleriyle mi uğraşacak özlediğiniz tiyatro, yoksa görüp, yaşayıp durduğunuz sonuçlardan bir dizi sergileme mi yapacak! Yani, ne kadar haklısınız Ahmet Cemal. 24.08.2012 tarihli köşe yazınızda “Perdelerin arkasında ne var?” diyorsunuz ve “Dost acı söyler” diye başladığınız tümcenizde “bize neler göstereceksiniz? Günümüzü gösterecek misiniz” diye soruyorsunuz. Ben de “Dost Acı Söyler” başlığıyla yazdığım bir yazıda (**) benzer endişelerimden söz etmiştim. Demokrasi, çevre, eğitim, sağlık, kadın ve özetle çağdaş ve bağımsız bir toplum yapısına ilişkin sokağın sancılarını sanatsal tiyatral bir dille tartışmak ve tartışmada tavır alıyor olmak gerekmez mi? Yönetimin bütün güçleri ve kurumlarıyla dinsel referanslı yaşam biçimi dayattığı ve bunun getirisinden, götürüsünden pek de haberli olmayan seyirciye bir borcu yok mu tiyatronun. Bugünlerin yakıcı gündemini oluş Tek Başına Ölmek Hans Fallada’nın “Küçük Adam Ne Oldu Sana” romanından Yılmaz Onay’ın sahneye uyarladığı müzikli oyunu, 1981’de AST’ta izlemiştim. Hikâye 1930’larda, Almanya’da, işsizliğin arttığı, sol arayışın yaygınlaştığı, gerginliğin çatışmalara yol açtığı, buna karşın faşizmin güçlenmeye başladığı ortamda geçer. Bir işçi kızla küçük burjuva gencin aşkı ve evliliği temelinde ekonomik, siyasi, toplumsal karmaşanın sıradan insanların hayatını nasıl altüst ettiğini görürüz. Fallada, geçen yıl neredeyse unutulmuş eseri “Herkes Tek Başına Ölür” ile yeniden gündeme geldi. Roman kimi elyazmalarının bulunmasından sonra 2011’de yeniden düzenlenerek ilk kez tam metin olarak basıldı. Almanya’nın ardından da hemen tüm dünyada ve bu arada Ahmet Arpad’ın usta işi çevirisiyle Türkçede yayımlandı. Bu 607 sayfalık kitabı yeni okudum. Başlayınca hızla akıyor. Çünkü romandaki olaylar bugün hem dünya halklarının hem de bizim yaşadıklarımıza çok benziyor. ??? Anna ve Otto Quangel kendi hallerinde bir çift. Tek çocukları Nazi ordusunda asker. Bir gün yaşamlarını değiştirecek acı haber gelir. Oğulları savaşta ölmüştür. Yüreği yanan Anne Quangel, mektuptaki “Oğlunuz vatanı uğruna canını vermiş bir kahraman, cesur bir askerdi” yolunda sözlere isyan eder: “Örnek askermiş, kahramanca şehit olmuşmuş... Yalan, her şey yalan. Bunlara, lanet olası savaşa sizler neden oldunuz!” Baba Quangel oğlunun ölümüne tepki olarak küçük kartpostallar hazırlamaya karar verir. Amacı halkı Nazi vahşetine karşı uyarmaktır. Karısı da katılır ona. İlk kartpostallarına “Führer oğlumuzu öldürdü” yazarlar. Çabalarının amacına ulaşacağından emin değildirler. Ama iki kişi de olsalar boyun eğmeyeceklerdir. Kartı alan kişilerin çoğunun hemen polise götüreceği kesindir. Yine de ister istemez okunacaktır ve insanlar herkesin Führer’in peşinden gitmediğini, ona karşı çıkan, direnenler olduğunu göreceklerdir. Toplumda, büyük bir korku hâkimdir. Gerçekten de çiftin iki yıl boyunca hazırlayıp dağıttığı yüzlerce kartın tamamı polise ulaştırılır. Yaptıkları önceleri önemsemez ama sonunda yakalanıp Gestapo’nun eline düşerler. Sorgulamalar sırasında Otto’ya; arkasına partiyi, orduyu, SS ve SA’yı almış olan Führer’le savaşmanın bir farenin bir fille savaşmasına benzediğini söyler polis komiseri. Öyledir. Dar gelirli, yapayalnız, yaşlıca bir ana baba, körlemesine Hitler’in peşinden gidenlerden ayrılmış, kendilerini Nazi devletinin dev çarkına karşı umutsuz bir savaşın içine atmışlardır. Ama bir süre sonra fil fareden rahatsız olmuş, uykuları kaçmıştır ya! ??? “Küçük” insanların “avukatı” olarak tanımlanan Fallada, Nazilerin tehlikeli saydığı bir yazardı. Zor bir hayatı oldu, baskı gördü, parasızlık çekti ama yazarlık vicdanı hep diri kaldı. 1946’da savaş bittiğinde kısa süre içinde yazdığı ve ölümünden az önce basılan “Herkes Tek Başına Ölür”ü, Berlinli işçi bir karı kocanın 19401942 arasında sürdürdüğü yasadışı eylemin Gestapo dosyalarındaki kayıtlarına dayanarak kurguladığını söylemişti. Roman, baskıcı düzenler tarafından ezilen küçük insanın ahlaki zorunluluk ve insan haklarına sahip çıkmak adına elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini savunuyor. Öte yandan, küçük çıkarlar, duygusal şartlanmalar ve verilen yalan sözlerle büyülenen sıradan çoğunluğun zulmün egemenliğini nasıl kabullenip desteklediğini, insani duygularını nasıl olup da yitirdiğini çok iyi anlatıyor. Herkes Tek Başına Ölür / Hans Fallada Everest Yayınları, Ekim 2011 ? Repertuvarın sezon başında açıklanmasının bir ilke ve disiplin gereği olması yanında birçok açıdan önemi var: Repertuvarın bütünlüklü bir yöneliminin olup olmadığının algılanabilmesi, hangi yazarların, yönetmenlerin eserlerinin izlenebileceği, hangi oyuncuların hangi rollerle sahnede görülebileceği böylece anlaşılır. turan; minik çocukları sırası, kitabı, öğretmeni, eğitmeni, deneyimi olmayan bir maceraya, “Başını örtmek istiyorsa engel olmayız sahteliğiyle” yola çıkarılan velilerin “evlat haini” olarak suçlanmaları sahneyi ilgilendirmez mi? İki yıldır tiyatro örgütleri, tiyatrolara oyun dağarları için tematik önermede bulunuyor. Geçen yıl önerme demok BBC’ye konuşan ünlü yazardan Müslüman ülkelere eleştiri Rushdie’den özgürlük vurgusu ? Pek çok yazarın Türkiye, Mısır, İran gibi Müslüman ülkelerde ‘saldırıya’ uğradığını belirten Rushdie, “İslam dinine eleştirel olarak yaklaşan ‘Şeytan Ayetleri’nin bugün yayımlanması zor olurdu” diyor. Kültür Servisi İngiltere doğumlu Hintli yazar Salman Rushdie, 1988 tarihli “Şeytan Ayetleri” kitabının, günümüzün ‘korku ve tedirginlik’ ikliminde yayımlanamayacağına inandığını açıkladı. BBC’den Will Gompertz’e verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulunan Rushdie, “İslam dinine eleştirel olarak yaklaşan kitabın bugün yayımlanması zor olurdu” diyerek bu sorunun yayıncıların daha cesur olmasıyla çözülebileceğini belirtti. “Özgür bir toplumda yaşıyor olmak demek, istediğini söyleme ve yapma özgürlüğünü hissetmek demektir” diyen Rushdie, günümüzde yaşanan özgürlük ihlallerine dikkat çekti. Kendisi gibi pek çok yazarın, ürettikleri eserler üzerinden, Türkiye, Mısır, Cezayir ve İran gibi Müslüman ülkelerde “saldırıya” uğradığını belirten Rushdie, kökten dinciliğin yazarları dine küfretme, sapkınlık, aşağılamak, saldırmak gibi hep aynı ortaçağdan kalma söylemlerle suçladığını söyledi. Zor günler geçirdiğimizi çünkü ortamın çok gergin ve korku dolu olduğunu vurgulayan Rushdie, yakın zamanda İslamı anlatan bir belgeselin televizyon kanalında gösterilmesinin iptal edilmesini de bu ortamın gerginliğine bağladı. Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri” kitabı Müslümanlar arasında büyük öfke yaratmış, 1989’da eski İran dini lideri Ayetullah Humeyni, Rushdie için ölüm fetvası çıkarmış ve kitabı Hindistan’da yasaklanmıştı. Rushdie, fetva sonrasında yaşadığı olayları, saklanırken kullandığı ismi “Joseph Anton” başlığıyla kaleme alarak bir anı kitabı yayımlamaya hazırlanıyor. rasiydi, bu yıl kadın ve kadın sorunları. Geçen yıl demokrasi üzerine düşünüp yeni bir şey söylemeye çalışan pek bir oyun yoktu. Bu yıl da (kulağımıza çalınan bilgilere göre!) oynanacak oyunlar arasında kadın ve kadın sorunları konusunda bir oyun yok. Umarım ya da dilerim geçen yıllarda oynanan “Anam Bacım Kardeşim” gibi bir oyunla kadın sorununun anlatıldığı sanılmaz. Haldun Taner, Tuncer Cücenoğlu, Erhan Gökgücü gibi yazarlarımızın oyunlarının bilmem kaçıncı dereceden taklidi, üstelik suçlu bir dramaturjik yorumla yazılıp sahnelenen “Anam Bacım Kardeşim”. Geçenlerde, bu oyunun üç büyük şehirde sahnelendiği ve bu nedenle de çok büyük bir seyirci sayısına ulaşarak rekor kırdığı haberi yer aldı basında ne yazık ki. Oyuna emek veren oyuncu, tasarımcı, teknik eleman ve benzeri meslektaşlara mı yanarsınız, iyi bir şey seyrettiğini sanan seyirciye mi, yoksa müzikal oyun olarak oynandığı için telif hakkı ücretinin tiyatro bütçesinden aldığı paya mı? Neyse biz kendimizi dost, söylediklerimizin acı olduğu sanısı (yoksa sanrı mı) içinde oldukça, birçok yıl sonra yine kendimiz okuruz yazıp çizdiklerimizi. (*) Eskişehir B.Bel.Tiy. açıkladı repertuvarını (**) Sahne Dergisi MartNisan 2012 sayısı. ‘Profesyonel’ Almanya’da Kültür Servisi 2010 Afife Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu (Bülent Emin Yarar); 2010 Tiyatro Dergisi Tiyatro Ödülleri’nde Yılın Erkek Oyuncusu ( Yetkin Dikinciler) ödüllerini alan, İstanbul DT yapımı “Profesyonel” Almanya yolcusu. Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği, T.C Frankfurt Başkonsolosluğu işbirliğiyle Tiyatro Frankfurt tarafından Frankfurt’a davet edilen oyun, 23 Eylül’de Neue Stadthalle Langen Tiyatrosu’nda izleyiciyle buluşacak. ‘Tehlikeli Takip’ cuma gösterimde ? Kültür Servisi Başrollerini “Donnie Darko” filmiyle tanıdığımız ünlü oyuncu Jake Gyllenhaal ve “aklı havada” (Up In The Air) filmindeki rolüyle beğeni kazanan Anna Kendrick’in paylaştığı “Tehlikeli Takip” (End Of Watch) 21 Eylül’de ülkemizde sinemalarda. Los Angeles polislerinin gerçek hikâyelerini anlatan film, dostluğun, ailenin ve cesaretin önemini anlatıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle