11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 TEMMUZ 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Samimiyet Cumhuriyet’in Gazeteciliği uriye Devlet Başkanı S Beşşar Esad ile bir tek Cumhuriyet görüştü. Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, nalına da mıhına da vuran sorularını Esad’a takır takır sordu. Hem AKP’nin hem de Suriye’nin politikasını sorguladı. Yanıtlarını da dünya âlem Cumhuriyet’ten öğrendi. Utku Çakırözer, egemen gibi gözükenler karşısında büzüşmedi, boyun eğmedi, görevini yaptı. Cumhuriyet, uluslararası düzeyde güvenirliği, saygınlığı bulunan bir bağımsız gazete olduğunu bir kez daha kanıtladı. Yüzyıla dayanmış bir birikimin ve ilkeliliğin sonucudur: Cumhuriyet, kendisini “yırtık don projecisi” olarak tanımlayanların değil, acar gazetecilerin yuvasıdır. götürdü: “Öcalan ev hapsine alınsın. Kürtçe eğitim verilsin. Oslo süreci yeniden başlasın. ‘Silahları bırakın’ söylemi ve KCK tutuklamaları son bulsun. Devlet, Kürtlerden özür dilesin.” Aslında bu önerilerin perde arkasını, geçen günlerde Diyarbakır’daki Dicle Fırat Diyalog Grubu bir basın toplantısı ile açıklamıştı. Hem de, arkalarında Recep Tayyip Erdoğan ile feodal bey Mesud Barzani’nin yan yana asılmış fotoğrafları ile... Grubun başkanı Muhittin Batmanlı, Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınmasını, Mesud Barzani’nin arabulucu ve garantör olmasını, Kürdistan coğrafyasının resmi olarak kabul edilmesini istedi, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu’nda Kürt bayrağının dalgalanacağını umut ettiklerini söyledi ve ekledi: “Mademki Hazreti Nuh, Kürdistan coğrayasında bir peygamberdir; insanlığın ikinci dedesidir, ‘Ben Müslümanım’ diyenlere sesleniyorum: Hz. Nuh’un memleketi bir asırdır bombalanıyor. Bu coğrafyada Türklere de Kürtlere de Araplara da çok yer var. Bu coğrafya hepimize yeter. Kürdistan devletinin kurulması, Kürdistan’ın en az federal devlet olması, Türklerin de faydasınadır.” Leyla Zana’nın “Devlet, Kürtlerden özür dilesin” önerisinin ne anlama geldiğini de yine o toplantıda Muhittin Batmanlı’nın eyla Zana, “güvendiği ve samimi bulduğu” Recep L Tayyip Erdoğan’a 6 öneri AB Ehliyetine Ehil Olmak... Sürücü belgelerine Avrupa Birliği standardı geliyor. Geçen haftanın bu müjdesini (!) radyodan duyduğumda İstanbul’un Zincirlikuyu mıntıkasında en sol şeritten tam gaz gelip en sağdaki Etiler yoluna sapmak isteyen bir araçtan kendimi korumaya çalışıyordum. Ehliyetler hologramlı olsa kaç yazar dedim içimden. Lazer baskı ehliyet bizim neyimize! Köprünün altından dönüp giriş kapısının üzerindeki “Bir gün sen de ölümü tadacaksın” yazısıyla her sabah moralimi bozan mezarlığın önünden geçtim. Derken yaya geçidine geldim. Yayalara yol vermek için durmak gafletinde bulundum. Yan şeritte geriden gelen aracın sürücüsü ise aksine gaza bastı. Yol verdiğim yayalar az daha eziliyorlardı. Ehliyetimi yıllar önce Belçika’dan almıştım. Şu İstanbul’da AB standardında araç kullanılmaması gerektiğini hâlâ öğrenemedim gitti. Yaya geçidinde yayaların önceliğini bilmeyen, öğrenmek de istemeyen, öğretilse bile takmayan insanların sürücü belgesi AB standardında olsa kaç yazar? Derken Esentepe’ye geldim, baktım karşıki komşunun aracı yine boylu boyunca bizim garajın önünü tıkamış... ??? Avrupa karşısında ne durumdayız? Pazarlık gücümüz var mı? Avrupa bütünleşmesinde Türkiye’nin katkıları ne olur? Bunları konuşup çene tüketiyoruz. Önce bir soru: AB üyeliğini gerçekten istiyor muyuz? Buna artık pek emin olamıyorum. Yine de istediğimizi varsayarsak, en başta kendi iç koşullarımızda iyileştirme sağlamamız gerekiyor. İçeriyi düzeltmeden bizi dikkate almalarını beklemeyelim. Stratejik konumumuz yeni bir durum değil, İslam dünyası ile ilişkiler ise öteden beri kimi Avrupalı lidere göre kozumuz, kimine göre İran ve Suriye gibi “belalı” ülkelere komşu olmak anlamına gelir. Fazla kötümser olmayarak şunu söyleyebiliriz, evet kozlarımız var, ama bunları hesaba katmaları için bizim adam olmamız gerekiyor, buna yaya geçidinde sürücülerin insanlara yol vermesi de dahil! Bugünün Avrupa’sının ekenomik açıdan sancılı olması bizi yanıltmasın. Dolandıkları çarşafı çekiştire çekiştire düzelteceklerine emin olun. Birleşmiş bir Avrupa yaratmak fikrinden de vazgeçilmiş değil. Almanya hâlâ federal bir Avrupa’yı nasıl yaratabileceğini düşünüyor, Avro’nun canı cehenneme diyemiyor. Biz siyasal ve sosyal yapımızı uzlaşma için düzeltebiliyor muyuz? Kavga dövüş, istikrar içinde olmadan, adalete güvenmeden hangi istikrar ve uzlaşmayı sağlayacağız? AB bir uzlaşma kültürüdür. Bu olmadan AB bizi dinlemez. İstikrarsız ve uzlaşmasız bir Türkiye’nin AB karşısında kozu ve pazarlık gücü olamaz. Bugün hâlâ AB üyeliğinin ekonomik amaçlara indirgendiğini görüyoruz. AB malların serbest dolaşımından, hatta vizesiz seyahatten ibaret değildir. Bu yaklaşım AB’yi hiç anlamamaktır. AB’yi anlamak için daha kaç fırın ekmek yemek lazım bilmiyorum. Ama bunun tuzu azaltılmış ekmek ya da özel renk mikro harfler içeren lazer baskı fotoğraflı 23 milyon yeni ehliyetle olmayacağı kesin. BD’nin Ankara Büyükelçisi Askerimiz AFrancis Ricciardone, Suriye’nin düşürdüğü uçakta şehit düşen pilotlardan “kahraman askerlerimiz” diye söz etmiş. Görüntü, sözle de doğrulanmış oldu. ABD, bizi bölgedeki askeri gibi görüyor. Yine Kota HP’de 11. kadın kurultayı yarın yapılıyor. C Kadın kollarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler, son tüzük kurultayında partinin demokratikleşmesinin göstergesi olarak sunulan yüzde 33’lük kadın kotası uygulamasının yaşama geçmediğini duyurdu: “Kadın temsil oranında yüzde 60’ı bulduğumuz, yüzde 40’lar düzeyinde olduğumuz ilçe yönetimleri de oldu, çok düşük düzeylerde, yüzde 23 gibi kaldığımız yerler de oldu.” Birgül Ayman Güler’e göre, bu durum, CHP’nin kota uygulamasından kaynaklanmıyor. Türkiye’nin eşitsiz sosyoekonomik gelişmişlik durumuyla ilgili bir olay. Geçenlerde bir il başkanının ağzından duyduk şu sözleri: “Kadın kotasını uygulasaydık, il kongresini kazanamazdık. Dengeler bozulurdu çünkü!” CHP’de bile bile tüzük uygulanmıyor. Bildiğiniz eski tas, eski hamam. Tellaklar da aynı. Göbek taşında, yıkanıp gidiyoruz işte. söylediklerinden anlıyoruz: “Cumhuriyet dönemi boyunca Kemalist rejim tarafından yapılan katliamlar için özür dilenmeli, devletin elinde olan geçmiş döneme ait bütün arşivler açılmalı. Kürdistan önderlerinden başta Şeyh Sait ve arkadaşları, Cibranlı Halit Bey ve arkadaşları, Seyyid Rıza ve Bediüzzaman Saidi Kürdi olmak üzere bütün şehitlerinin mezar yerleri açıklanmalı.” Recep Tayyip Erdoğan’a güvenenlerin, onu samimi bulanların, Kemalizme karşıtlıkta AKP ile örtüştükleri ortada. Gelelim bir başka gruba... Milliyet’ten Kadri Gürsel, Nazlı Ilıcak’ın Beylerbeyi sırtlarındaki evinde bir grup köşe yazarı ile Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinin geçenlerde bir akşam yemeğinde buluştuğunu yazdı. Kürt siyasetçiler, barış görüşmelerine paralel olarak, “eşitlik” konusunun ele alınacağı bir “anayasa komisyonu” kurulmasını, oradan çıkacak anayasada ise Kürt bölgesine ademi merkeziyetçi yapıda bir “statü” (özerklik) tanınmasını istemişler. “Anadilinde eğitim hakkı”nda ısrarlı olmuşlar. Türk etnisitesine dayalı ulus devletin yerini alacak bir Türkiyelilikten söz etmişler. Kadri Gürsel, şöyle bitirmiş konuya ilişkin yazısını: “Türk toplumunun, özellikle de laik kesimin, Kürtlere ve Kürt taleplerine bakışı olumlu yönde büyük bir sıçrama yaşamadığı sürece Türkiye’de siyaset dengelenemeyecek, kopuş ve ayrışma dinamikleri daha da güçlenecek. Laik kesimlerin kendi geleceklerine, Türkiye’nin rejimine ve üniter devlete dair kavrayışları bu bağlamda dramatik biçimde değişmek zorunda.” Tüm göstergeler, bu köşede birkaç kez vurguladığımız bir yeni devlet yapısında son taşların konmakta olduğuna işaret ediyor: Tam bağımlı, piyasasever, ılımlı İslam federasyonu... Rıfat Ilgaz SADIK ÇELİK Sadece gülümseyen yüzüne bakıyoruz iyice ve barışa dair, insanlığa, umuda dair ve elbette merhametten doğan bir film izliyoruz orada. Ya da sonsuz bir öykü okuyoruz gözlerinde yazılan. Yaşamına toplumcu çizgiyle paralel olarak şiirden mizaha, çocuk kitaplarından romana birçok farklı türde eseri sığdırmış; dünya savaşları, nice darbeler, depremler görmüş bu toprakların en sancılı dönüşümlerine tanıklık etmiş dev bir çınar, aslında yaşayan ve hep yaşayacak olan. Kimimizin gençliğine, kimimizin çocukluğuna ait, ama hepimizin bildiği, tanıdığı Hababam Sınıfı’nın, Güdük Necmi’lerin, İnek Şaban’ların yaratıcısı… Yedi kardeşin en küçüğü. İlk şiirini lisedeyken hayalinde yarattığı, âşık olduğu sevgilisine yazdı. O edebiyata girdi, dünya savaşa. Sahip olduğu ve dile getirmekten korkmadığı fikirleri, görüşleri ve bu fikirler doğrultusunda oynattığı kalemi ile cesareti yüzünden 30’lu yaşlarda tanıştığı adliye kapıları ve hapishane parmaklıkları onu mesleğinden, sağlığından ve eşinden etmiş olsa da o yine mizah silahını kullanmaktan vazgeçmedi ülkedeki gidişatı eleştirmek için. Edebiyat dünyasının Paşa’sı oldu. Markopaşa’sı... Türkiye’nin en çalkantılı döneminde sırtlandı mizah işini. Dolayısıyla defalarca tutuklandı, sürüldü. Hapisler ve sürgünler yüzünden çok sevdiği öğretmenliği bile sürdüremedi. Yaşamı ve kalemiyle hayatın içinde dipdiri kalabildi. Sözünü esirgemedi hayatın budağından. Türkçe sevdalısı oldu. Yalın diliyle güzel Türkçemizi biraz daha güzelleştirdi. Onun, “Sev Türkçeni, çocuğum/dilini sevenleri sev” çağrısı kulağımızdan silinmedi. Yerelden evrensele ulaşan çizgide, Türk edebiyatına en insancıl soluğuyla can verdi. Hep mücadeleyle geçti hayatı. Bu ülkenin en önemli virajlarında karanlığa da, umuda da tanıklık etti. Hem kendi ülkesinin hem de dünyanın atmosferini imrenilesi bir bilinç ve duyarlılıkla kavradı, eserlerini de böyle kurdu. Karışık, kanlı zamanlardı. Sokaklar kan gölüne dönmüşken, memleket insanının elindeki silahlar memleketin kendi gazetecisine, kendi bilim adamına, kendi yazarına kadar uzanmışken, aydınlar üzerindeki baskılar her geçen gün artarak devam ederken, yaşadığı evin önünde “Rıfat Ilgaz’ı bu apartmandan çıkartın, yoksa bina taranacak” yazılı pankartı görmesine rağmen direndi Ilgaz ve o karanlıkları da atlattı. Girdiği her sıkıntıdan inancı, yurt sevgisi ve yazarlık aşkıyla çıkabildi. Her şeye rağmen yaşamaya devam ediyordu, vazgeçmemişti ömür denen çileli yolculuktan da 2 Temmuz 1993’e dayanamadı yüreği işte. Madımak’ta vicdanların kurban edildiği o otelin içinde 33 kişiden biri de Asım Bezirci’ydi... Yakın dostuydu Ilgaz’ın, çok sevgili can dostu. Sivas katliamından 5 gün sonra yaşama veda etti ve Asım Bezirci’nin yanına defnedildi Zincirlikuyu Mezarlığı’nda… ‘Son Şiirim’de; “Elim birine değsin Isıtayım üşüdüyse Boşa gitmesin son sıcaklığım!” der, son anlarında bile insan için bir şeyler yapma kaygısını dile getirir en dâhiyane sözcüklerle. Elin değiyor bize Rıfat Ilgaz, merak etme. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Eski İstan 1 bul evlerinde çatının döşe 2 mesi tahta, üs 3 tü çinko çatılı 4 bölümü. 2/ 5 Motorlu taşıtların elektriği 6 ni sağlayan 7 aygıt... Doğu 8 Karadeniz’in dağlık kesim 9 lerinde yaşayanların 1 2 3 4 5 6 7 8 9 giydiği, bacağın ço 1 U Y K U L U K K rap gibi saran bir tür 2 Y A L A T U R A çizme. 3/ Kiremit 3 K A V A L L O Ş yerine kullanılan ya 4U L A A D A K da kiremitlerin altıİ K ON na konan ince tahta. 5 L A L A D İ L K İ 4/ Çocuğun eğitim 6 U T 7 K U L A K T O Y ve öğretimiyle ilgili 8 R O K O K O E erkek bakıcı... Bir N İ Y E T organımız. 5/ Vücut 9 K A Ş ısısı... Kas gruplarının istenç dışı kasılmasıyla belirgin nörolojik hastalık. 6/ İlgi eki... Belli çevre koşullarına uyarlanmış bitki topluluğu. 7/ Afrika’da yetişen ve kerestesi mobilyacılıkta kullanılan bir ağaç... Türkçede olmayan bir harfin okunuşu. 8/ Tunceli ve Erzincan yöresine özgü, “babukko” da denilen yoğurtlu hamur yemeği. 9/ Tanrı bağışlamasından yoksun kalma... Tümör. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Argoda polise verilen ad. 2/ Kimi Türk lehçelerinde “ağa” yerine kullanılan sözcük... Bir tümün bir parçasıyla ilgili olan; cüzi. 3/ Bir cins burçak... Sınır nişanı. 4/ Suda yaşayan, çok ilkel yapılı omurgalı hayvan. 5/ Başlıca, temel niteliğinde olan... Terazi gözlerinden her biri. 6/ Mali’nin başkenti... Bir gıda maddesi. 7/ Oğuzların toplumsal örgütlenmesinde aileden sonra gelen ve birbiriyle akraba birkaç aileden oluşan topluluk... Kulak iltihabı. 8/ Pasta hamuru... Bir meyve. 9/ Atın baş vurmasını engelleyen kayış. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle