11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ 2012 PERŞEMBE [email protected] 12 DIŞ HABERLER Suriye’nin Güney Kıbrıs ve Birleşik Arap Emirlikleri büyükelçileri olan karıkoca Katar’a kaçtı Ailece saf değiştirdiler Dış Haberler Servisi Şam yönetiminin Güney Kıbrıs ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden Abu Dabi’deki büyükelçilerinin muhalif cepheye katıldığı belirtilirken Suriye’nin Halep kentinde çatışmaların yoğunlaştığı haberleri geliyor. Kıbrıs Rum kesimindeki Suriye Büyükelçisi Lamia el Hariri’nin ülkedeki şiddet olaylarına tepki olarak saf değiştirdiği iddialarına Birleşik Arap Emirliklikleri büyükelçisi olan eşi Latif el Debbağ’ın da benzer adım attığı haberleri eklendi. El Hariri’nin Suriye Devlet Başkan yardımcısı Faruk el Şara’nın yeğeni olduğu öne sürülürken kendisi ve meslektaş eşinin Katar’a kaçtığı savunuldu. El HaririEl Debbağ çiftinin saf değiştirmesiyle Şam’a sırtını dönen üst düzey dış misyon temsilcisi sayısı 3’e ulaştı. Suriye’nin Bağdat Büyükelçisi Nevaf el Fa Büşra Ersanlı: Pişmanım Okurumuz Ümit Orhun; “Erdoğan Değişti Geyiği” adlı yazım için gönderdiği iletide “Bilmem izlediniz mi?” diyor: “Dün akşam Enver Aysever’in programında ‘Profesör Büşra Ersanlı’ vardı. Dedi ki ; ‘İlk zamanlar demokrasi ve özgürlükler konusunda, Tayyip Erdoğan’ın gelmiş geçmiş en radikal reformcu olduğu konusunda yazılar yazdım. Ancak böyle olmadığını gördüm ve pişmanım.’ Hasan Cemal’leri falan anlıyorum onları geçin... Peki ama koskoca profesör ... Bir türlü hafsalam almıyor... Ben ne sosyoloğum ne psikolog ne de siyaset bilimci falan ama 2002 seçimlerinin ertesi günü ‘Geçmiş olsun’ demiştim. Yani sokaktaki bir vatandaş olarak. Gerçekten anlayamıyorum, inanamıyorum...” Evet… Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü Büşra Ersanlı sonunda; “Beş yıl önce Yeni Şafak’ta ‘Gelmiş geçmiş en demokratik hükümet’ diye yazdım. Pişmanım. Beni bile tutukladıklarında şaşırdım” demek konumunda kaldı. Bu itiraf önemlidir. Çok yazık ki bedelini kendisi ağır ödedi. Her şeyden önce “Geçmiş olsun!” diyerek söze başlayalım... Bildiğim kadar Ersanlı “demokrasi namına” AKP hükümetini destekleyip bugüne değin “pişman olduğunu” maalesef acı bir tecrübeyle! itiraf eden tek aydın. Erdoğan’ın “otoriterleşme eğilimini” bir süredir tenkit eden diğerleri; “Pişman mısınız?” sorusuna sıra geldiğinde; “Hayır” demeye devam ediyorlar… “Yetmez ama evetçiler” arasında “ikinci Cumhuriyetçi” olduğunu söyleyenler; AKP’yi hiç esamesi okunmamasına rağmen afaki “AB normları” adına desteklediğini iddia ediyor. “Sol”, “sosyal demokrat” kanattan gelenler, “demokratik alternatif olmaması” dolayısıyla AKP’ye iltifat ettiklerini anlatıyorlar. “Sosyalist” ve “Marksist sol”dan gelenler ise “militarizm ve darbeciliğe” darbe indirmek maksadıyla aynı yola baş koyduklarını belirtiyorlar. Her üç kesim de kendilerini; bu yol arkadaşlığını “taktik nedenlerle” yapmış olmak hasebiyle temize çıkarıyor! Ancak Türk halkına bir yandan da sürekli Erdoğan’ın “değiştiğine” dair hikâyeler anlatıyorlar… İlk hikâye malum Erdoğan’ın iktidara yürüdüğü yıllarda; “Milli görüş gömleğini çıkardı” teması üzerinden işlenmişti. İkinci hikâye şimdi... Demokrasiye o gün bugün gönül vermiş olan Erdoğan’ın sonsuz hayretle karşılanan! ani “otoriterleşme değişimi” karşısında duyulan tepkiyle sunuluyor… “Tabu yıkan, değişimci Erdoğan gitti. Yerine ‘statükocu Erdoğan’ geldi” deniyor. “Altın vuruşu” barizleştirmek adına, “Erdoğan AKP’si yoksa Kemalist mi oldu?” muhabbetleri yapılıyor. Bir bu söylenenlere bakıyorsunuz, bir Erdoğan’a… AKP liderinin, sık değişmek şöyle dursun karizmasının birinci dayanağının, değişmez ‘dayatmacı kişiliğinden’ kaynaklandığını görüyorsunuz. 2002’deki Erdoğan neyse bugün o: Demokrasi anlayışı “çoğunluk diktasıyla” özdeş bir “milli irade”den ibaret olan “BOP” eşbaşkanı… “BOP” eşbaşkanı olduğunu bizatihi kendisi söylüyor… Görevi tevdi eden ABD; Türkiye’ye bize “yetmez ama evetçilerin” anlattığı türden bir Batı demokrasisi değil sadece bir “Müslüman demokrasisi” olma ve “Müslüman demokrasiler” için bir “rol modeli”oluşturma işlevi biçmiş… uriye’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki elçisi Lamia el Hariri (yanda) ve eşi Abu Dabi elçisi Latif el Debbağ’ın muhaliflere katıldığı bildiriliyor. Bağdat elçisi Nevaf el Faris de 11 Temmuz’da muhaliflerin safına geçtiğini açıklamıştı. ris da 11 Temmuz’da muhaliflere katıldığını açıklamıştı. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın yakın çevresinden, 6 Temmuz’da Fransa’ya kaçarak muhaliflere katıldığı iddia edilen General Manaf Talas, El Arabiya televizyonuna yaptığı açıklamada Suriyelileri birlik olmaya çağırdı. Ülkeden çıkışının ardından ilk kez görülen Talas, Esad sonrası dönem için çalışmaya hazır olduğunu, yeni özgür ve demokratik bir Suriye’nin inşasının başlamasının gerektiğini söyledi. Talas için Esad sonrası geçiş döneminde öne çıkan kilit isimlerden olduğu yorumları yapılıyor. Yaklaşık bir haftadır Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’te ordu ile muhalifler arasında süren çatışmalarda can kayıplarının arttığı haberleri geliyor. Bazı muhalif kaynaklar ordunun Türkiye sınırına yakın İdlib’deki birliklerini Halep’e takviye güç olarak sevk ettiğini duyururken önceki gün savaş uçakları ve helikopterlerin kenti bombaladığı iddiaları dün de sürdü. Başkent Şam’ın Kabun bölgesinde yakılarak veya boğazları kesilerek öldürülen 20 kişinin cesedinin bulunduğu da iddialar arasında. Muhalifler bölgede önceki gün de 15 ceset bulduklarını, kurbanların Kabun’da 10 günden bu yana düzenlenen operasyonlarda S gözaltına alınanlara ait olabileceğini savundu. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, güvenlik güçlerinin dünkü operasyonlarında ülke genelinde 76 kişinin yaşamını yitirdiğini duyurdu. Yaşamını yitirenler arasında 7 çocuğun da olduğu belirtiliyor. Şam merkezindeki çatışmaların azaldığı, ordunun mahallelerde kontrolü ele almaya çalıştığı belirtildi. Muhalif Suriye Genel Devrim Konseyi ise taktik gereği “yeraltı”na çekildiklerini savundu. Muhalif Özgür Suriye Ordusu, 2 generalin Şam’da esir alındığını bildirdi. Bosna Hersek’te temaslarda bulunan BM Genel Sekreteri Ban Kimun, 1995’te binlerce Boşnak üzerinde soykırımın işlendiği Srebrenica’da uluslararası toplumun görevlerini yerine getiremediğini ve burada soykırım yaşanmasına engel olamadığını vurguladı. Ban Kimun, “Suriye’deki krizin çözümü için, savaş yaralarını sarmaya çalışan Bosna Hersek’in kalbinden dünyaya mesaj gönderiyorum: Ertelemeyin, birlik olun ve Suriye’deki katliamların durdurulması için hemen harekete geçin” dedi. Bosna’dan mesaj verdi PYD’nin başı Türkiye’de okumuş Dış Haberler Servisi PKK’nin Suriye’deki kolu olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim’in üniversite eğitimini Türkiye’de yaptığı bildirildi. BBC Türkçe Servisi’nin sorularını yanıtlayan Müslim, PKK ile “ideolojik ortaklık” içinde olmalarına rağmen organik bir bağlarının bulunmadığını ileri sürdü. BBC’nin, Suriye Kürt’ü olmasına rağmen Türkçesinin düzgünlüğüne dikkat çekmesi üzerine “İTÜ mezunu bir kimya mühendisiyim” şeklinde konuşan Müslim, “Benim Türkçem bu yüzden İstanbul Türkçesidir, Urfa Türkçesi değil” de Müslim. di. Suriye’de ne kadar silahlı güçleri olduğu sorusuna “Sayı olarak bilemiyoruz ama bütün Batı Kürdistan’a yayılmış durumdayız. Halkın büyük bölümü bizimledir, bizi destekliyor” yanıtını veren Müslim, Türk halkına düşman olmadıklarını kaydederek “Türk yöneticilerine diyorum ki kendi Kürt fobilerinden kurtulsunlar, Ortadoğu’ya biraz barış gelsin” dedi. Lavrov’dan sert tepki Şam’dan kaçmaya çalışan binlerce kişi yollarda uzun araç kuyrukları oluşturdu. (Fotoğraf: AA) BM gözlemci heyetinin yarısının, yaklaşık 150 kişinin Suriye’den ayrıldığı öne sürülürken Rusya, ABD ve AB’nin Suriye’ye ilişkin tutumuna sert tepki gösterdi. AB’nin yeni yaptırımlarını kınayan Moskova bunun Suriye’nin hava ve karadan bloke edilmesi anlamına geldiğini belirtti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov silahlı muhalifleri desteklediği gerekçesiyle ABD’ye sert tepki göstererek “Bu dehşet verici bir duruş, nasıl hissettiğimizi belirtecek bir kelime bile bulamıyorum. Bu doğrudan terörizmi haklı çıkarmaktır” diye konuştu. Gatilov, bazı Batılı liderlerin Suriye krizini BM Güvenlik Konseyi çatısı dışında çözeceklerini açıklamalarının, Cenevre kararlarıyla örtüşmediğini de söyledi. ‘Strateji’ ile ‘taktiğin’ uyuşmazlığı ‘Amaç SuriyeIrak İslam devleti’ New York Times’ın konuştuğu Suriyeli muhalif militanlar, kendi devletlerini kurduktan sonra İsrail’e savaş açacaklarını söyledi. El Kaide üstlendi Dış Haberler Servisi Irak’ta geçen pazartesi günü gerçekleştirilen ve 116 kişinin ölümüne yol açan saldırıları El Kaide’nin Irak kolu üstlendi. Irak İslam Devleti örgütü adına yapılan açıklamada, “Cihatçıların operasyonu düşmanı bozguna uğratıp kafasını uçurdu. Güvenlik ve istihbarat servislerinin yetersizliğini gözler önüne serdi” denildi. Irak’ta geçen pazartesi günü 13 kent ve kasabada peş peşe gerçekleştirilen bombalı ve silahlı saldırılarda 300 kişi de yaralanmıştı. ABD ordusunun Irak’tan çekildiği geçen aralık ayından bu yana en kanlı günün yaşanmasına neden olan saldırılar, El Kaide’nin Irak kolunun tehdidinin ardından gelmişti. Toplantılar İstanbul’da ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran’ın nükleer başmüzakerecisi Said Celili’nin İran Milli Güvenlik Yüksek Kurulu Dış Politika ve Uluslararası Emniyetten Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Ali Bagheri’yi Dışişleri Bakanlığı’nda kabul etti. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Bagheri ile yaptığı görüşmede P5+1 ülkeleri ile İran arasındaki nükleer müzakerelerin bundan sonraki aşamalarının da İstanbul’da gerçekleştirilmesi konusunda ortak anlayışa varıldığı bildirildi. Dış Haberler Servisi ABD’de yayımlanan New bölgesinde gazeteye açıklama yapan El Kaide York Times gazetesinin görüştüğü, kendilerini üyesi Ebu Thuha, “Amerika ile savaşta önemli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanı olarak tecrübe kazandık, Suriye’deki devrim sürecinde tanıtan kişiler, daha tecrübeliyiz” dedi. amaçlarının Suriye ve Amaçlarının bütün Irak’ta bir İslam devleti Müslümanlar için Suriyekurmak olduğunu Irak İslam Devleti söylediler. kurmak olduğunu Video paylaşım sitesi söyleyen Ebu Thuha, Youtube’da görüntüleri “Bu devleti kurduktan yayımlanan militanların sonra İran ve İsrail’e ellerinde Kalaşnikoflar ve savaş ilan edeceğiz ve arkalarında El Kaide Filistin’i bayrakları görülüyor. özgürleştireceğiz” diye Militanların sözcüsü konuştu. Suriye’de Ellerinde Kalaşnikoflarla El Kaide görüntülerde “Allah Abdullah Azam Tugayları bayrakları önünde poz verdiler. adına cihat için intihar ve Bera Bin Malik hücreleri kuruyoruz” Tugayları örgütlerinin El diyor. New York Times’ın haberinde, El Kaide Kaide ile bağlantılı olduğu belirtilerek, Irak üyesi 56 yaşındaki Ebu Thuha’nın Suriye’deki birçok intihar eyleminde bu görüşlerine de yer verildi. Irak’ın Kerkük örgütlerin parmağı olduğu öne sürülüyor. izimki ‘İslam demokrasisi’ normları Kısaca; ortada ABD’nin “stratejik hedefleri” doğrultusunda tanımlanan bir “model” var. O modelin “yetmez ama evetçilerin” öykündükleri demokrasi standartlarıyla ilgisi yok. Erdoğan AKP’sinin “demokrasi standartları”, çoktan hedef olmaktan çıkan AB standartlarıyla değil; “Müslüman demokrasi stratejisiyle” belirleniyor. Amma velakin… “Yetmez ama evetçi” kesim Erdoğan desteğini hâlâ safiyane biçimde “AB normları” ve aynı normların parçası olan “darbe karşıtlığı” gibi “taktik duruşlarla” savunmayı sürdürüyor… Sahiplenilen “taktik gerekçelerle”, “Müslüman demokrasi stratejisinin” örtüşmezliğini görmek istemiyor/görmüyorlar. Erdoğan’ın eylem planına damga vuran adımlar, ince ince hesaplanan çokboyutlu bir dev “strateji” çerçevesinde atılmışken; bu stratejinin çarkları arasında sıkışıp kalan AKP destekçisi aydınların kimi hâlâ alabildiğine soyut ve yüce “demokratik prensiplerin moral üstünlüğünden” bahsedebiliyor… “Taraf”ta önceki gün Semra Somersan’ın yazmış olduğu böyle bir yazıyı içim burkularak okudum: “2009’lara kadar AK Parti’nin demokratik açılımlarına destek verirken güç kazandıktan sonraki izleyebileceği olası otoriter yol hep aklımda idi… Dostlar ve akrabalarla sık sık kavga ediyorduk: ‘Yargılanırsan görürsün!’, ‘Yarın onlar senin temel haklarını engellerken geçmişte verdiğin desteği çoktan unutmuş olacak’… Her kanaldan o kadar çok azar işittim ki bu konuda! (Ama…) hâlâ şöyle düşünüyorum: Birileri benim özgürlüğümü bir yılüç yılbeş yıl sonra kısıtlayacak diye, ben bugün onların haklarını savunmayacak mıyım? Çok ağır gelse bile, haksız hukuksuz olacağından emin olsam da, mecbur kaldığımda, demokrat olmanın bedelini ödeyeceğim.” Veciz bir Latince deyişle bitirelim bu yazıyı: “Errare humanum est, perseverare diabolicum” “Hata yapmak insana mahsustur. Hatada direnmek şeytancadır.” B İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Mavi Marmara baskını için formüle ettikleri özrü açıkladı BAHADIR SELİM DİLEK İran’dan kötü haber EKBER Z. KARABAĞ TAHRAN Türkiye’ye gelen İranlı turist sayısı, bu ülkedeki sıkıntılardan dolayı önemli ölçüde azalırken, Tahran yönetimi Türk turizmini de olumsuz yönde etkileyecek bir kısıtlama getirdi. Dış seyahatlerle ilgili açık hava reklamlarının yasaklandığını açıklayan İran Kültür ve İslami İrşat Bakanlığı, şehir içindeki tüm billboardlardan bu tip reklamların kaldırılacağını duyurdu. Bakanlık, iç turizmi canlandırmak için böyle bir karar aldığını açıklarken dini amaçlı dış turizmin yasak kapsamına alınmadığı belirtildi. TEL AVİV Mavi Marmara saldırısı sonrasında Türkiye ile İsrail arasında yapılan gizli görüşmelerde üzerinde uzlaşmaya varılan, ancak sonuçlandırılamayan özür cümlesinin, “Eğer olası operasyonel hataların ardından kasıtsız zararlar ve kasıtsız insan kayıpları oluştuysa, o zaman İsrail özür diler” şeklinde formüle edildiği ortaya çıktı. Gizli görüşmelerin basına sızmasının ardından, üzerinde mutabakata varılan metinde İsrail’in tam olarak hangi ifadeyi kullandığı, metnin hangi dilde yazıldığı tartışma konusu olmuştu. İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor, Mavi Marmara saldırısı sonrasında iki ülke arasında yürütülen gizli görüşmelerin perde arkası bilgilerini Kudüs’te bir grup Türk gazeteci ile paylaştı. Yigal Palmor, Türkiye’ye nasıl bir mesaj Türkiye ile vermek istiyorsunuz? yürütülen gizli PALMOR Bizim Türkigörüşmeleri Kudüs’te Türk ye’ye vermek istediğimiz asıl gazetecilere mesaj: Türkiye ile güçlü bağlar kurmak istiyoruz. Türkiye ile anlattı. ilişkilerimize inanıyoruz ve ilişkilerden vazgeçmedik. Şüphesiz siyasi olarak aynı fikirde değiliz. Ancak ortada büyük ve güçlü bir anlaşmazlık var. Aynı zamanda Başbakan Binyamin Netanyahu ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında kişisel hoşnutsuzluk ve gü İşte o cümle... vensizlik de söz konusu. Bunun için planınız nedir? Somut bir plan yok. Bir tane planımız vardı, İsrail parlamentosunda oylamaya konulmadan önce bizim açımızdan kredibilitesini yitirdi. Bu plan müzakere edilmişti. Planda özür var mıydı? Bu planın birçok katmanı vardı. Sadece özürden ibaret değildi. İki tarafı da tatmin eden mükemmel bir formüldü. İsrail, Palmer raporunu kabul edecek ve tazminat ödeyecekti. Türkiye ise ilişkileri eski düzeyine getirecek ve yeni bir talepte bulunmayacak, artık sayfayı çevirip bu defteri kapattığını ilan edecekti. Ayrıca yargıya başvurmaktan vazgeçecekti. Peki neden aksadı? Neden İsrail kabul etmedi ve görüşmeler kesildi? İsrail oylamadı, çünkü Erdoğan tam iki kez tüm bunlara ilave olarak İsrail’in Gazze’ye ambargosunun kaldırılması gerektiğini de söyledi. İkincisi ise üst düzey bir yetkili, Erdoğan mı yoksa başkası mı hatırlamıyorum ama İsrail’e devlet olarak dava açmayacağını, ama özel kişilerin ya da tarafların dava açmalarını engellemeyeceklerini söyledi. İsrail’in özür dilemesi nasıl formüle edilmişti? Formül İngilizce müzakere edildi. “Özür” ifadesini de içeriyordu. Formül şöyleydi: “Eğer olası operasyonel hataların ardından kasıtsız zararlar ve kasıtsız insan kayıpları oluştuysa, o zaman İsrail özür diler.” Başka hangi ayrıntılar vardı bu metinde? Ölenlerin ailelerine tazminat, Türkiye ve İsrail’in kuracağı bir fon aracılığı ile ödenecekti. Peki neden doğrudan özür dilemediniz de “eğer” ifadesini kullandınız? İsrail’in Türk vatandaşlarını öldürdük demesi mümkün değil. Böyle metinlerde doğrudan ifadeler olmaz. Böyle metinlerde kelimeler kullanılırken çok dikkatli olunması gerekir. İsrail ile ilişkilerin bozulması Erdoğan’ın kişisel tercihi miydi? Erdoğan İsrail ile arasına mesafe koydu, böylelikle de Arap ve Müslüman ülkelerde güven kazanmayı amaçladı. O dönemde Esad’a sarılıp İsrail’e mesafe koymak yanlıştı. Erdoğan bence ne yaşandığı konusunda yeterince bilgilendirilmedi. Sürecin aksamasında İsrail’in hiç mi payı yok? Örneğin Palmer raporunun sızdırılması... Palmer raporu nereden sızdı, gerçekten bilmiyorum. Cenevre’den mi buradan mı, rapor sızdırılınca Türkiye’nin tepkisi adeta bir savaş ilanı gibiydi. Bir doküman sızmış, ne oldu ki?.. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle