19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2012 PAZARTESİ 6 HABERLER Amerikan Musevi Komitesi Dinlerarası İşler Uluslararası Direktörü David Rosen: İsrail risk almalı ELÇİN POYRAZLAR Yakın Geleceğin Siyasi Bulmacası Dünkü yazımda, acaba “Cemaat siyasetinin önümüzdeki iki yıl içinde iktidarda bir yükseliş şansı var mı?” sorusunu ve “ayrıca çok önemli bir noktayı daha tartışacağız” demiştim.. Normal olarak, Mart 2014’te yerel, Ağustos 2014’te cumhurbaşkanlığı, 2015’te de genel seçimler yapılacak. AKP Parti Başkanlığı, başbakan, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili koltukları dağıtılacak. Siyasi bulmacaları çözmek için biraz yapboz oynayalım. ??? Önkabuller: a) Erdoğan, Gülen’le icra derecesinde bir iktidar/güç paylaşmaz; b) Cumhurbaşkanlığı’na, başkanlık/yarı başkanlık sistemiyle geçmek ister; c) Mutlak liderliğini sürdürmek için Köşk’ten Başbakanlık’ı ve parti başkanlığını da tayin ve yönetmek ister. Erdoğan bu koşullarla Köşk’ü istiyor. Hesabına göre, 5 yıl sonra oradan inecek, yeniden Başbakanlık’a binecek ve 2023’e başkanlık sistemi söz konusuysa başkan ya da başbakan olarak girecek! Bu süre sonunda herhalde paralarda ve devlet duvarlarında da resmini görmeyi düşlemektedir. Hutbe okumak falan olur mu, bilemem. ABD’nin Erdoğan’ın arkasında varsayıldığı bu koşullarda, “cemaate daha büyük ekmek” yoktur. Dahası, cemaatın tabanı epey Erdoğanlaşabilir de.. (Halk seçimlerde ne der, hangi olaylar bütün bu hesapları, oyunları bozar, başka konu.) ??? İkinci senaryo: Erdoğan umduğu anayasa değişikliğini gerçekleştiremez. Ya bugünkü yetkilerle Köşk’e çıkacaktır (Düz cumhurbaşkanı!) ya da “umumi arzu üzerine” parti tüzüğünü değiştirip yeniden seçimlere girecek ve Başbakanlık’ta kalmayı planlayacaktır. Düz cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıkarsa, parti başkanlığını ve Başbakanlık’ı ya sıkı kazığa bağlayacak ya da “büyük uzlaşmaanlaşma” yapacaktır. Bu ikisi aynı şey de olabilir! “Sıkı kazığa bağlamak”, partiye ve Başbakanlık’a “yüzde yüz emin adam”larını getirmektir. Bu, Köşk’ten yönetimin kapısını açık tutar. Bu senaryoda Gül’e yer yoktur! Binali Yldırım, Babacan, Davutoğlu ve daha birkaç isme roller dağıtılır. Bu durumda da “cemaate fazla ekmek” yoktur! “Büyük anlaşmauzlaşma” ise, Erdoğan’ın “yüzde yüz emin adamları” projesinin AKP içinde derin sorun çıkarması durumunda gündeme gelir. Bu proje, Gül ile geleceği de kapsayan “makam değiş tokuşu” anlaşmasıdır. Bu durumda, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, Gül için bir milletvekili seçimi yapılması gerekir. Belki geçiş için bir “ara başbakan” olabilir. Bu senaryoda Gül başbakanlık yetkilerini Köşk’e sormadan istediği gibi kullanır. Böyle bir anlaşma parti içinde gerçekleşeceği için, cemaate yine ekmek yoktur! Anlaşmada itiş kakışlar olabilir, ama herkes belirli bir yalpalama marjıyla çizgide durur! Fakat, yine de, beklenmedik olaylar patlayabilir ve oyun bozulabilir. Siyasetin doğası gereği... ??? Üçüncü senaryo: Erdoğan düz cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıkar. Ama parti başkanlığı ve Başbakanlık için bir anlaşmadan çok rekabet kuralları işler. Veya olaylar bütün anlaşmaları patlatır. B. Arınç büyük siyasi rol istemekte. Liderliğe soyunanlar, ittifaklara girer. Cemaat de bir ititfak gücüdür. Makamları ve yeni liderleri ittifakların belirleyeceği ve Erdoğan’ın engel olmak isteyeceği kaotik bir süreç başlar. Cemaat, söyleyeyim, ancak anlaşmazlıklarda, ittifaklarda yeni bir oyun sahası yaratabilir kendisine. Gülencilerin Erdoğan’a durmadan saldırısının ardında, bu olgu yatıyor. Erdoğan’ı gözden düşürebildikleri ölçüde, parti içinde yeni liderliklerin ortaya çıkmasına ve dolayısıyla cemaatle güçlü işbirliğine kapıları aralayabilirler! Yani iktidar seçenekleri için tek ekmek kapıları, AKP’nin Erdoğan’a dayanan liderlik yapısının parçalanmasıdır. “İyi midir kötü müdür”ü hiç tartışmıyorum! Birileri “yahu bu parçalanma iyi olur” diyebilir. Veya, “öncelik cemaatin iktidardan tasfiyesindedir” de diyebilir! ??? Önümüzdeki dönemde, Cumhurbaşkanlığı atakları için, Erdoğan’dan “sevimlilik gösterileri” bekleyebiliriz. Gazeteci arkadaşlarımız ve içerideki milletvekillerimizin özgürlükleri için yumuşayabilir. Ergenekon ve Balyoz’da da Erdoğan birlik beraberliği öne çıkarabilir. Ahmet Şık’ın “beni başbakan serbest bıraktırdı” sözünü bu çerçevede değerlendirelim.. Ben yenilerini bekliyorum bugün yarın!.. Doğal süreç, aslında, cemaate artık ekmek olmadığı yönünde işliyor... Adamlar, yargıdaki düzenbazlıklardan bile hâlâ vazgeçmiyor. Aslında suçu AKP’nin (ve kullandıkları bazı –liberal gazeteci kılıklıların) üzerine atarak, bu işten sıyırmanın strateji ve belgelerini hazırlayabilirler! Ama, zor dostum zor.. Cemaat bence yükselişinin pik noktasına ulaştı ve grafik aşağı yöneldi. Her yükselişin bir düşüşü var. Cemaat, yükselişini siyasi taktiklere borçlu, düşüşü de aynı yolla olmakta. Dünya işi böyle! Bu düşüş hızlı mı olur, ivmesi ne olur? Erdoğan’ın hamiliğini kabul etmek, ellerindeki postları korumanın yolu olabilir. ??? Gelelim “önemli nokta” senaryoya: Erdoğan’ı yıpratmayı sürdürürler. Erdoğan’ı dinlediklerine ve ellerinde Başbakan’ı yıpratacak bilgi ve belge olduğuna ilişkin duyumlar var. Cemaatin yazarları veryansın halindeler. Özellikle ÖYM’ler konusunda.. Orduya birlikte yaptıkları tezgâhı, cemaat Erdoğan’a karşı kurabilir mi? Bu henüz ortada olan bir olasılık. Cemaat siyasi mücadeleden vazgeçmiyor: Amaç Erdoğan’ı ülke yönetiminde tam bir topal ördek durumuna düşürmek, itibarını zedelemek ve parti içinde liderlikler yaratmaktır. Parti ve hükümet içinde yandaşları vardır! Gülen’in gelmemesi ve mücadeleyi sürdüreceklerine ilişkin meydan okumalar, bu olasılığı ortada tutuyor. Bir İsrailli olarak Arap isyanları sizi kaygılandırıyor mu? İnsanlık onurunu yüceltecek her türlü süreç alkışlanmalı. Diktatörlüklerden kurtulmaya çalışan ve demokratik temelde temsil arayan bu insanların çabaları kutsal görülmeli. Elbette bir sarkaçta aşırı uçtan birden dengeye gelinmez. Sarkaç bir süre daha sallanır ve bu istikrar bozucu ve kaygı verici olabilir. Kısa vadede ne olacağını bilemiyorum ama uzun vadede bu süreç toplumların refahı için iyi bir şey. İsrail halkı bu duruma nasıl bakıyor? İsrail halkının İsrail hükümetinden çok farklı baktığını sanmıyorum. Olayların kısa vadeli sonuçlarına bakan İsrailliler bu durumdan endişeli. Örneğin Mısır’la Mübarek döneminde soğuk bir barış ilişkisi vardı ama en azından nerede durduklarını biliyorlardı. Şimdi ise kimse nerede durduğunu bilmiyor. Ne yazık ki İsrail hükümeti ve halkı hiçbir girişimde bulunmamanın en iyi taktik olduğunu düşünüyor. Oysa bence bu çok kısa görüşlü ve kendi kendini baltalayan bir tutum. Kendine saygısı olan ahlaklı, dindar biri demokrasi dalgasına karşı diktatörlerin tarafında olamaz. Rosen İsrail’in politikalarına eleştirel yaklaşıyor Dünyanın en etkili Musevi örgütlerinden Amerikan Musevi Komitesi’nin (AJC) Dinlerarası İşler Uluslararası Direktörü haham David Rosen, İsrail’in Filistin ve Ortadoğu’daki isyanlara yönelik politikasına eleştirel yaklaşıyor. Haham Rosen’a göre İsrailFilistin sorununun çözülmesi bölgedeki diğer çıkmazlarda yardımcı olacak. Bunun için İsrail’in risk alması gerektiğini söyleyen Rosen, İsrail’in Filistin, İran ve Türkiye ile yaşadığı sorunların ise psikolojik olduğu kanısında. İsrail’in İran’a saldırmayacağını düşünen Rosen ile geldiği İstanbul’da söyleştik. ‘Sorun güvenlik tehdidi’ İsrailFilistin anlaşmazlığında bir ilerleme bölgedeki diğer çatışmalarda yardımcı olur mu? Kesinlikle. İsrail’e karşı düşmanlık ne yazık ki genç insanların demokrasi hareketleriyle el ele ilerliyor. Genç insanların tüm yaşamları boyunca beyinleri yıkandığı için İsrail’e karşı derin bir düşmanlık taşıyorlar. Onlar oturma odalarına giren görüntülerde İsrail’i güçlü, Filistinlileri ise kırılgan ve acı çeken halk olarak görüyorlar. İsrail’in barış karşıtı, Müslüman karşıtı, Arap karşıtı olduğunu düşünüyorlar. Ancak İsrail’in politikasının nedenleri tamamıyla kendini savunmaya yönelik. Hiçbir İsrailli en sağcısı bile Filistinlilerin Arap ya da Müslüman oldukları için acı çekmesini istemez. Yani bu insanlar Hintli, Eskimolar da olabilir. Sorun onları bir tehdit olarak görmelerinde. Pek çok İsrailli kendine güvenden yoksun ve bu yüzden de daha saldırgan bir tutum içine giriyor. Kimileri beni saf ve fantezi dünyasında sanabilir ama ben bu çıkmazdan kafadan çok yürekle çıkabileceğimizi düşünüyorum. Eğer Arap dünyasından büyük bir lider, örneğin Suudi Arabistan’dan biri gelse İsrail meclisinde konuşma yapsa durumu bir gecede değiştirebilir. Olaylar aslında son derece psikolojik. Türkiye ile İsrail arasındaki kriz de psikolojik örneğin. Ancak Başbakan Erdoğan bu krizi kullanarak bölgedeki siyasi İslam kartına da oynamış oluyor. Elbette bu kriz de sömürüldü. Yine de ben Erdoğan’ın Suriye ile İsrail arasındaki anlaşmazlıkta bir ilerleme sağlanmamış olmasında ve İsrail’in Gazze’ye saldırısında kişisel bir yaralanma, dargınlık hissettiğini düşünüyorum. Öte yanda İsrailliler de Mavi Marmara olayında Türkiye’nin tutumundan ötürü kırgınlar. Kısacası eğer bunu kıracaksak bu psikolojik bir çözülme olmalı teknik değil. Türkiye’nin Arap isyanlarındaki ülkelere örnek gösterilmesine ne diyorsunuz? Türkiye’nin çok özel bir yeri var, ama siz benden daha iyi biliyorsunuz ki kendi iç gerilimleri de var. Bu noktaya kolay gelinmedi. Bu süreç ve tarihi olgunluk pek çok Arap ülkesinde henüz yok. Türkiye ilham verecek bir ülke, ancak başka ülkelere klonlanamaz. ‘O dedi bu dedi’ durumu İsrail’in Filistin konusunda yapması gerekenler neler size göre? İsrail’in resmi pozisyonuna göre onlar Filistin yönetimine müzakereler konusunda kucak açtılar ama Filistinliler ise buna yanıt vermedi. Filistinliler ise müzakerelere İsrail’in yerleşim faaliyetlerini durduracağını kabul etmeden başlamayacaklarını söylüyor. Yani durum: “O dedi bu dedi” durumunda. Her iki taraf da birbirini suçluyor. İsrailliler Gazze’de Hamas ile büyük bir güvenlik riski aldıklarını, çocuklarının yaşamlarının tehlikede olduğunu söylüyor. Eğer bugün risk almazsanız yarınınız bile olmayabilir. Ben İsrailli bir seçmen olarak risk almak isteyenlere oy veririm çünkü risk almamak çok daha tehlikeli. ACI KAYBIMIZ Kilisli merhume Lütfiye Kışlalı ile merhum Hüseyin Hüsnü Kışlalı’nın oğulları, Mehmet Ali Kışlalı’nın kardeşi, merhum Ahmet Taner Kışlalı ile Kıymet Gürlek’in ağabeyleri, Nilgün Kışlalı, Ali Gürlek ve Nilüfer Kışlalı’nın enişteleri, Murat, Orhan, Altınay, Dolunay ve Nilhan Kışlalı’nın amcaları, Efsun, Gonca ve Çisil Gürlek’in dayıları, Tülay Kışlalı’nın sevgili eşi ve Damla Kışlalı’nın biricik babası, Galatasaray Lisesi ve Braunschweig Teknik Üniversitesi mezunu Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu İnşaat Yüksek Mühendisi ‘Saldırı Pandora’nın kutusunu açar’ Peki İsrail’in İran politikası? Bu da mı psikolojik bir anlaşmazlık? Kesinlikle. Ama İsrail bu konuda da risk almayı kaldıramaz. Diyelim ki İran’ın nükleer silahları var. Eğer İsrail, İran’a saldırırsa bu silahların tümünü yok edebilecek mi? Ya da sürekli mi saldırı yapacak. Bu bölgesel karmaşa ve siyasi tepkiler açısından bakılınca imkânsız görünüyor. Pandora’nın kutusu açılır ve bunun nerede son bulacağını kestiremeyiz. Sanırım İsrail yönetimi askeri bir girişimden önce tüm diplomatik olasılıkları zorlamak istiyor. Ben askeri bir müdahalenin başarılı olacağını sanmıyorum. ABD’nin Ortadoğu’da geriden yönetme politikasını gerçekçi buluyor musunuz? Ben Suriye’deki muhalefetin Kaddafi’nin gönderilmesine kurban edildiğini düşünüyorum. Hindistan ya da Çin’in Suriye’de herhangi bir BM eylemine karşı çıkmalarının ardında Libya’da çok ileri gidildiğini düşünmeleri yatıyor. Suriye halkının büyük trajedisi kendi kendilerine demokratik özgür iradeleri için savaşmaları. Suriye’de en azından direnenler için BM altında insani bir koridor oluşturmalı ve İsrail de buna katılmalı. Dünya bir geçiş dönemi yaşıyor. Siz bundan sonraki çağda dinin siyaset ve toplum yaşantısında daha fazla yer tutacağına inanıyor musunuz? Ben bunu bilemem. Ama kısa vadede dinin giderek daha önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Uzun vadede orada olacak ancak modern gerçeklikle birlikte yaşayacak bir olgunluğa erişmiş olarak. Türkiye bu noktada iyimser bir örnek. Asıl zorluk İslam ve modernliğin dünyadaki ilişkisi olacak. İslam ABD’de kendi Amerikalı kurumlarını oluşturabilirse bunun Arap dünyasına etkisi de büyük olur. Bana göre Avrupalı toplumlar Müslüman toplulukları entegre etme konusunda iyi iş çıkarmadılar. Bu insanlar Batı toplumlarının da ayrılmaz ve meşru bir parçası olduklarını duyumsamalılar. Müslümanların toplumlarında saygı ve kabul görüp görmediklerine yönelik kritik sınav bizim başarımızı da belirleyecek. MAHMUT TANKUT KIŞLALI geçirdiği talihsiz trafik kazası sonucu 17 Haziran 2012 tarihinde hayatını kaybetmiştir. 18 Haziran Pazartesi günü Kocatepe Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakiben Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilecektir. AİLESİ Çiçek gönderilmemesi, arzu edenlerin Galatasaray Eğitim Vakfı Burs Fonu’na bağışta bulunması rica olunur. (212293 4310) BAŞSAĞLIĞI Çalışma arkadaşımız Murat Kışlalı’nın amcası MAHMUT TANKUT KIŞLALI’yı yitirdik. Arkadaşımıza ve ailesine başsağlığı dileriz. Cenazesi 18 Haziran 2012 Pazartesi günü Kocatepe Camii’nde kılınacak ikindi namazından sonra Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilecektir. Cumhuriyet Ankara çalışanları C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle