23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2012 PAZARTESİ 4 HABERLER Genelkurmay’ın belgelerine göre, birçok kişi Emniyet’in yüksek katlarından kendini atmış ‘Seri intihar’ katları ALİCAN ULUDAĞ İlhan Selçuk ile Yaşamak… ‘İlhan Selçuk ile yaşamak’, aydınlanmanın ışığında yaşamaktır. Aydınlanma. Bin yıllar boyunca sürüp giden insan aklının doruğa ulaşan serüveni. Bin yılların batısından, doğusundan, kuzeyinden, güneyinden yeşeren düşünce filizleri. Doğaüstü güçlerle insan aklının çatışmasının binlerce yılı. Dünya iktidarının egemenleri. İnanç iktidarının temsilcileri. Çatışmalar, savaşlar, yengiler, yenilgiler. Yıkılan ülkeler, öldürülen sayısız insan, çöken imparatorluklar. Aydınlanma, bütün bunlardan sonra insan aklının dünya yaşamına egemen kılınması. Onun tartışması da bitmedi. Onun kavgası da sürüyor. Bütün dünyada. İlhan Selçuk yaşamı boyunca ‘aydınlanma’yı anlattı. Bıkmadı, usanmadı, yorulmadı, bırakmadı. Aydınlanma.. Rönesans.. Mustafa Kemal.. Türkiye Cumhuriyeti.. Cumhuriyet gazetesi.. Yaşadıkça İlhan Selçuk da yaşayacaktır. Onlar yaşamazsa İlhan Selçuk da ölmüş olur. ??? Türkiye bu tarihsel çatışmanın yeniden içindedir. Dünyaya, dünyadaki yaşama hangisi egemen olacaktır? Din temelli dünya görüşü mü, akıl temelli dünya görüşü mü? Çatışma budur. Akıl temelli yaşam düzenlemesi, insanın özgür inancı mı? Din temelli yaşam düzenlemesi, izinli alanlarda akıl mı? İş gelip buraya dayanmaktadır. Aydınlanma ‘insan aklı’ demektedir. Dinler ise ‘din kuralları’ demektedir. Oysa günümüzde ikisi de devre dışı kalmıştır. Dünyayı ne akıl yönetmektedir ne de din. Dünyayı yöneten para’dır. Para, aklı da kullanmaktadır, dini de. Dünyanın gerçek egemenleri ‘çokuluslu şirketler’dir. Artık ne sermayenin ülkesi vardır, ne paranın vatanı... Kullandığımız her ürün vatansız bir şirketin siparişiyle dünyanın bir köşesinde yapılmakta, dünyanın her yerinde satılmaktadır. Küresel sömürü sürüp gitmektedir. Dünyanın her yerindeki insan sömürülmektedir. Sadece aldıkları pay birbirinden farklıdır. Bilinçlenme günümüzde bunu görmektir. Günümüzün aydınlanması budur. ??? Bizim kültürümüz ‘anma kültürü’dür. Bir gün anarız, gelecek yıl o günü bekleriz. Önemli olan ise kalıcı kılmaktır. Kalıcı kılmak, kurumlaşma ile olur. Akademiler, enstitüler işlevsel amaca yönelik kurulur. Orada kişileri anmak değil, kişilerin neleri temsil ettiğini yaşatmak amaçlanır. Bizim de kurumlarımız olacaktır. Düşünce üreten, tartışan, yeni ufuklar açan, yaratıcı çözümler arayan kurumlarımız olacaktır. Tarihimizi böyle yaşatacağız. Çözümsüzlüğü böyle aşacağız. Geleceğimizi böyle aydınlatacağız. Hep birlikte. Ortak aklın gücüyle. Sokrates’ten günümüze kadar. İlhan Selçuk ile yaşayacağız… ANKARA Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Eylül davası için mahkemeye gönderdiği belgelerde, darbe döneminde gözaltına alınan bazı kişilerin “işkence veya kötü muamele” sonucu öldüğü kabul edildi. Genelkurmay’ın belgelerinde birçok ölümün “Emniyet binasının yüksek katlarından atlayarak intihar” olarak yansıtılması dikkat çekti. Genelkurmay’ın Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği 15 klasör işkence belgesine Cumhuriyet ulaştı. Bir belgede 113 ölüm olayından 13’ünün kötü muamele, 21’inin intihar, 27’sininse hastalık nedeniyle doğal yollardan gerçekleştiği savunuldu. Bir belgede, Ha ? Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Eylül davası için mahkemeye gönderdiği belgelerde, bazı kişilerin “işkence veya kötü muamele” sonucu öldüğü kabul edildi. Belgelerde birçok ölümün “Emniyet binasının yüksek katlarından atlayarak intihar” olarak yansıtılması dikkat çekti. san Asker Özmen adlı kişinin DevYol örgütü ile ilgili bir operasyonda yakalanarak Ankara Emniyeti’nde sorgulanırken gözaltında tutulduğu emniyet müdürlüğü nezarethanesinde ölü olarak bulunduğu belirtildi. Yapılan otopside ölüm nedeninin sanığa elektrik verilmesinden kaynaklandığı belirtilen belgede, olayla ilgili olarak 3 polisin mahkum edildiği vurgulandı. Bu şüpheli ölümler belgelere şöyle yansıdı: İrfan Çelik: Tutuklu bulunduğu Davutpaşa Askeri Cezaevi’nde 14 Eylül 1980 günü kendini asmak suretiyle intihar etmiştir. 15 Eylül 1980 tarihinde yapılan otopsi neticesinde ölüm olayı vukuu bulmadan (diğer tutuklular gibi) aşı olduğu tespit edilmiştir. Sanığın aşı sonrası girdiği bunalım neticesinde intihar ettiği anlaşılmıştır. Ercan Koca: 13 Aralık 1980 günü Ankara’da bir evin bahçe duvarına pankart asarken bir trafik polisi tarafından görülmüş ve güvenlik kuvvetlerine haber verilmiştir. Güvenlik kuvvetlerine yakalanmamak için kaçarken yerlerin de kaygan olması nedeniyle düşerek yaralanmıştır. Sanık yapılan tıbbi müdahalelere rağmen ölmüştür. Kemal Zengin: Hırsızlık suçundan 13 Mart 1985 günü Ankara’da yakalanmış ve suç yeri göstermeye götürüldüğü bir arada, Ankara Emniyeti’nin 1. ve 2. kat arasındaki merdiven penceresinin camını kırarak kendisini aşağıya atması sonucu ölmüştür. Haydar Öztürk: Yasadışı THKPC/Kurtuluş örgütü adına, örgütsel faaliyet gösterdiği gerekçesiyle 26 Mayıs 1985 günü Ankara’da yakalanarak gözaltına alındığı, 29 Mayıs 1985 günü emniyet müdür lüğünün 6. kat nezarethanesinden ihtiyaç gidermek maksadıyla memur refakatinde götürülürken görevli memurun elinden kurtularak kendisini aynı katta bulunan pencerenin camını kırmak suretiyle aşağıya atması ve zemine çarpması sonucu ağır şekilde yaralanmıştır. Kaldırıldığı Numune Hastanesi’nde 9 Haziran 1985 günü ölmüştür. Vedat (Sedat) Alpdoğan: 15 Mayıs 1985 günü Ankara’da DevYol örgütüne yönelik olarak yapılan operasyonda yakalanarak gözaltına alındığı, 17 Mayıs 1985 günü emniyet müdürlüğü binasının 6. katından ani bir hareketle salona çıkarak pencere camını kırmak suretiyle kendini aşağıya atmış ve zemine çarpması sonucu ölmüştür. Başbakan Erdoğan ‘Türkiye’ye dön’ çağrısına Fethullah Gülen’in olumsuz yanıt vermesini değerlendirdi ‘Fitneyi kaldıralım dedik’ ADEM SÖZÜER UYARDI ‘Cezalar peşinen çektiriliyor’ ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Yeni Türk Ceza Yasası (TCY) ve Ceza Muhakamesi Yasası’nın (CMY) mimarlarından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer, 3. yargı paketiyle ilgili olarak TBMM’ye sunduğu raporda “paketteki düzenlemelerin birçoğunun yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesiyle ilgili olmadığı ve bazı suçlarda yapılacak değişikliklerin yargının iş yükünü daha da arttıracağı” uyarısında bulundu. Sözüer, tasarıda tutuklama sorununun çözümü için yeterli düzenleme olmamasını eleştirdi. Tutuklama bakımından asıl ihtiyaç duyulan konulardaki düzenlemelere tasarıda yer verilmediğini belirten Sözüer, “Tasarı bu açıdan son derece yetersizdir. Gereksiz tutukluluğun önüne geçmenin en etkin yolu tutuklama yasağının genişletilmesidir” dedi. 3. yargı paketi konusunda TBMM’ye sunduğu raporda, tasarının eksi ve sakıncalı yönlerini sıraladı: ? Söz konusu düzenlemeler ülkemizdeki tutukluluk uygulamasındaki sorunların giderilmesi bakımından son derece yetersizdir. ? Tasarıda tutuklama bakımından asıl ihtiyaç duyulan konulardaki düzenlemelere yer verilmeliydi. Örneğin, kişiye tutuklandığı sırada savunma imkânının tanınması için, suçlama konusuyla ilgili dayanakların ne olduğunun açıklanması gerekir. ? Gereksiz tutukluluğun önüne geçmenin en etkin yolu tutuklama yasağının genişletilmesidir. ? Tasarının 96. maddesiyle CMY’nin 101. maddesinin ikinci fıkrası değiştirilerek tutuklamayla ilgili kararlarda yer alması gereken hususlar düzenlenmektedir. Esasen böyle bir düzenlemeye gerek de yoktu. Fakat şablon gerekçe yazma alışkanlığı bu düzenlemeyi gerektirmiştir. Yapılan düzenlemeyle sorunun çözümüne pek fazla katkı sağlanmayacaktır. Zira, sorunun temelinde, yargı kamuoyu ile genel kamuoyunun tutuklama kurumuna yüklediği anlamlar yatmaktadır. Tutuklama, kamuoyunu yatıştırmak, suçu önlemek, yargılama sonunda verilecek “cezayı peşin çektirmek” veya bu cezanın infaz edilebilirliğini sağlamak gibi kanunda olmayan amaçlarla uygulandığı sürece gerekçenin bir önemi olmayacaktır. ? Esasen gerek anayasamıza, gerek CMY’ye göre tutuklama karalarında gerekçe yazılması zaten zorunludur. Bu açık düzenlemelere rağmen gerçek anlamda gerekçenin yazılmaması uygulamasını kanuni bir düzenlemeyle önlemeye çalışmaktan önce, “gerekçe yazmayan uygulamacılara” yönelik gerekli girişimler yapılmalıydı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’ye dön” çağrısına ABD’deki Fethullah Gülen’in olumsuz yanıt vermesiyle ilgili olarak “Dışarıda da bazı dedikodular oluyor, fitne oluyor, fesat oluyor; ‘Acaba gelmek istiyor da burada olumsuz yaklaşım mı var’ diye. Bunu da ortadan kaldıralım istedik” dedi. Erdoğan, Meksika’ya hareketinden önce Esenboğa Havalimanı’nda düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, Fethullah Gülen’e yönelik yaptığı çağrı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bununla ilgili açıklamaları anımsatılarak yöneltilen sorular üzerine şunları söyledi: “Aslında daha önce farklı zamanlar ortak dost dediğimiz arkadaşlarımıza da bunu söyledik. Ne zaman gelmek isterlerse bize düşeni yapmaya hazırız dedik ve gurbette yaşamasını da doğru bulmayız dedik. Ama bu konudaki her türlü takdir şüphesiz ki kendilerine aittir. Türkçe Olimpiyatları öncesinde de böyle bir beklentinin olduğunu bildiğim için, bu beklentiyi de bu finale gelmiş olan tüm gönüldaşlar ile paylaşayım istedim. Çünkü dışarıda da bazı dedikodular oluyor, fitne oluyor, fesat oluyor; ‘Acaba gelmek istiyor da burada olumsuz yaklaşım mı var’ diye. Böyle bir olumsuz yaklaşım var. Bunu da ortadan kaldıralım istedik. Yaptıkları açıkla Şehit polis gözyaşlarıyla uğurlandı İSTANBUL / ANKARA (Cumhuriyet) Gaziosmanpaşa ve Avcılar’da bir polisin şehit olması bir polisin de yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıları terör örgütü DHKPC üstlendi. Gaziosmanpaşa’da şehit edilen polis memuru Zekeriya Yurdakul için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tören düzenlendi.Törene Yurdakul’un ailesi, yakınları, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, üst düzey emniyet yetkilileri ve askeri erkân katıldı. Hüseyin Avni Mutlu, “Eylemi yapanların isimleri de belli, örgütleri de. Bu kişilerin yakalanması an meselesi” dedi. Şehit polis, törenin ardından meslektaşları tarafından bir süre omuzlarda taşındıktan sonra memleketi Ankara’ya gönderildi. Yurdakul, Kızılcahamam Aşağı Merkez Camisi’nde düzenlenen cenaze törenin ardından ilçe mezarlığında toprağa verildi. (Fotoğraf: AA ERHAN ELALDI) maya göre de şimdilik böyle bir şey düşünmüyorlar. Allah sağlık sıhhat ve afiyetler versin derim.” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Abdullah Öcalan’la ilgili açıklaması ile Leyla Zana’nın sözlerini değerlendirmesinin istenmesi üzerine Erdoğan, Arınç’ın yaklaşımının yargının ortaya koyduğu bir yaklaşım olmadığını kaydetti. Zana ile görüşmekten kaçınmayacağını kaydeden Erdoğan, “Zana’nın açıklamaları herhalde uzun yılların tecrübesinin de ortaya koyduğu neticedir ve keşke BDP, silahı unutup terör örgütünü unutup siyasi mücadelesini sürdürse” dedi. G20 Zirve’sine katılmak üzere Meksika’ya giden Erdoğan’ın, bugün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, salı günü de ABD Başkanı Barack Obama ile görüşeceği belirtildi. Obama’yla görüşecek YENİ YÖNETİMDEN SİNYALLER Hillary Clinton’ın sözleri yakında önemli gelişmeler olacağının habercisi ‘Kırmızı çizgi’nin anlamı UTKU ÇAKIRÖZER Sarkozy gitti, iki başkonsolosluk yolda BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Suriye birliklerinin Halep’e yığınak yapışına ilişkin “Bu, stratejik ve ulusal çıkarları açısından Türkiye’nin kırmızı çizgisi olabilir” sözleri yakında önemli gelişmeler olacağının habercisi. Başkent kulislerinde Clinton’ın sözlerinin perde arkasında Suriye’ye müdahalenin şekli konusunda yürütülmekte olan gizli diplomasi yatıyor. Clinton’ın bahsettiği ‘kırmızı çizginin’, Türkiye’ye kaçan Suriyelilerin oluşturduğu göç dalgası olduğu belirtiliyor. Suriye krizinde baştan itibaren ‘açık kapı’ politikası izleyen Türkiye’ye şu ana kadar 30 binden fazla Suriyeli kaçarak gelmiş durumda. Son dönem gelenlerin içinde yaralı sayısında da dikkat çekici artış var. Türkiye daha önce birkaç kez göç sayısını artması durumunda harekete geçebileceği uyarısını da yaptı. Tüm bunlar ışığında Clinton’ın sözlerinden çıkan anlam şu: Suriye sınırında çokuluslu bir ‘insani koridor’ ya da ‘tampon bölge’ oluşturulması kararının meşruiyetini Türkiye’ye yönelik bu göç dalgası oluşturacak. Başta ABD olmak üzere Esad karşıtı bloktaki Batı ülkeleri ile Arap dünyası da buna karşı çıkmayacak. Clinton’ın son açıklaması ABD’nin pozisyonundaki değişimi göstermesi açısından önem taşıyor. ABD bugüne kadar Türkiye’nin ısrarlarına rağmen içinde askeri unsur bulunacak çözümlere sıcak bakmadığını açıkça ifade ediyordu. Ancak şimdi bir yandan olası bir müdahalenin meşruiyetini kabul ettiklerini vurgularken diğer yandan ikili görüşmelerde “Planın ayrıntılarına bakmamız lazım” noktasına gelmeleri de diplomatlar tarafından önemle not ediliyor. BM Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın önerdiği 6 maddelik planın işlemediği ve şiddetin daha da arttığı tüm taraflarca biliniyor. Annan’ın haziran ayı sonunda dolacak görev süresinin uzatılmasını ABD, İngiltere ve Fransa’nın engellemesi güçlü bir olasılık olarak gözüküyor. Annan’ın görev süresinin, bu üç ülke ile bugüne kadar Güvenlik Konseyi’nden Esad’a karşı karar çıkmasını engelleyen Rusya ve Çin arasında bir pazarlığa dönüşebileceği belirtiliyor. Rusya ve Çin’in tutumunda bir yumuşama olmazsa Annan’ın misyonu sona erecek. ‘Esad karşıtı ülkeler’ bir yandan da Annan sonrası dönemde atılacak yeni adımları konuşmaya başlamış durumda. Geçen hafta sonu İstanbul’da yapılan toplantıda gelişmeleri izlemek ve hızlı karar almak için sınırlı sayıda ülkenin içinde yer alacağı bir gayri resmi temas grubu oluşturuldu. Bu grupta Türkiye’nin yanı sıra ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Katar yer alıyor. Suriye konusunda nasıl bir yola girileceği temmuz ayı başında netleşecek. Önce BM Güvenlik Konseyi’nde Annan’ın misyonu konusunda karar verilecek. Ardından 6 Temmuz’da Paris’te yapılacak “Suriye’nin Dostları” toplantısından önemli kararlar çıkması bekleniyor. Çekirdek grup kuruldu ANKARA Türkiye’nin Fransa’da Nantes ve Bordeaux’da açmak istediği, ancak Nicholas Sarkozy engeline takılan iki başkonsolosluğun açılması için Fransa’nın yeni yönetiminden olumlu sinyaller geldi. Türkiye’nin Fransa’da faaliyete sokmak istediği, ancak Sarkozy engeline takılan iki başkonsolosluğun açılması için Ankara’ya olumlu işaret geldi. Sarkozy’nin Ankara ziyareti sırasında Türkiye’nin Nantes ve Bordeaux’da başkonsolosluk açma talebine olumlu karşılık vermişti. Ancak Sarkozy sürece bir türlü yeşil ışık yakmamıştı. İki kent için tayin edilen Türk başkonsoloslara resmi onay verilmemişti. Daha sonra ise Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde bu ülkedeki başkonsolosluklar listesinde yer almasına rağmen iki Türk başkonsolosluğunun açılmasının gecikmesine Sarkozy’nin neden olduğu ortaya çıkmıştı. Sarkozy’nin yerine cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan François Hollande ise ılımlı mesajlar verdi. Seçim sonrasında Türkiye iki başkonsolosluğu açma talebini Paris yönetimine tekrar anımsattı. Paris yönetimi, Türkiye’nin talebine olumlu yaklaştı. Gelen olumlu mesajlar Ankara’da memnuniyetle karşılandı.Türkiye’nin Fransa’da Paris, Lyon, Marsilya ve Strasbourg kentlerinde olmak üzere 4 başkonsolosluğu bulunuyor. Yeni açılacak iki başkonsoloslukla birlikte bu rakam altıya ulaşacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle