23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 NİSAN 2012 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Hangimizin ünyada bir gericilik yarışıdır aldı başını gidiyor! Güzel günler görecek çocuklardık halbuki biz... İnsanlığın o en güzel günlerini görmeye aday ilk nesildik neredeyse... Büyüklerimiz savaşlar yaşamış, feleğin her türlü sıkıntılarına göğüs germişlerdi. Hele hele buralarda, Avrupa’da. En acımasız baskılar, en kanlı kavgalardan çıkmışlar; yer yer sosyalizmler kurmuşlar; öte yerlerde güçlü siyasi, sendikal örgütler oluşturulmuş, ileri toplumsal örgütleşmenin olası en ideal zeminini hazırlamışlardı. İş birçok ülkede sadece yönetimleri değiştirmeye kalmıştı. Eşitliğin, kardeşliğin galebe çalacağı; şarkılarla, türkülerle çığrılan aydınlık günler bir el uzatımı, bir karış yakındaydı. Öte yerlerden Fransa, belki de bu tasarıları, düşü en yaygın ve en inandırıcı yaşatan Batı Avrupa ülkesiydi. 1981’de François Mitterrand ve Sol Birlik’in zaferiyle göğün birinci katına tırmanmıştık. Yedinci kata kadar çok yolumuz olduğunun bilincindeydik. Heyhat! Sonraki 30 yılda değil ikinci kata varmak, tersine, hızla düşmeye başladık. Pusulayı şaşıran insanlığın ibresi geriye döndü. Bütün gericilikler, tutuculuklar hortladı. Dincisi, milliyetçisi iktidara oturdu; insanlara cennette nimet, fani dünyada dikensiz gül bahçesi, komşular da toprak vaat eder oldu. Biliyorsunuz geçen pazar Fransa’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda sosyalist aday François Hollande yüzde 28.63, şu anki başkan Nicolas Sarkozy de yüzde 27.18’le gelecek pazar yapılacak finale kaldılar. Ancak Fransa hatta bütün dünyanın en fazla üstünde durduğu nokta aşırı sağcı ve milliyetçi Front National (FN)/ Milli Cephe Partisi adayı Marine Le Pen’in aldığı yüzde 17.9’luk (44.5 üzerinden 6.4 milyon seçmen) oldu. “Aşırı sağ şöyle patlamıştı, böyle büyümüştü...” Acaba? FN’nin kurucusu, manevi lideri, şimdiki fahri başkanı, Marine’in babası JeanMarie Le Pen ve 1974’te yüzde 0.75 ile yola çıktı. Daha 1988’de yüzde 14.38’le (38 milyon kayıtlı seçmenden 4.377 milyonun tercihi) 3 veya 4. adam olmuştu bile. 1995’te JeanMarie’nin yüzde 15’ine milliyetçidinci kraliyetçi Philippe de Villiers’nin yüzde 4.74’ünü eklerseniz 6.2 milyonu (toplam 39 milyon); 2002’de 17.79 ile aldığı 5.525 milyonu hatırlarsanız bu defaki skorlara pek şaşırmazsınız. 2007’de aşırı sağcı liderin nurtopu gibi bir ikiz kardeşi doğmuştu: Nicolas Sarkozy. Kendisini başkanlığa götüren süreçte, 2007’deki söylemiyle gerçekten de FN’nin 22.5 PARİS milyon oyunu kapmayı başarmış, Le Pen’i yüzde 10.44’te düşürmüştü. Ama taze kan Marine uyanık davrandı. Seçmen kitlesini “titretti” ve “kendine” UĞUR HÜKÜM döndürdü. “Çalınan oylarımızı aldık” dedi. Haklıydı. Fransızların yüzde 31’i açık açık fikirlerinin FN ile bağdaştığını söylemekten çekinmiyordu. 2012’de Sarkozy’nin “sahtekârlığını” fark eden FN’ciler yuvaya dönmüştü. Adam iktidarı kurtarabilmek için deli danalar gibi sağa sola saldırmaya başladı, özellikle de göçmenlere. Geçen çarşamba, Sarkozy’nin borazanı olarak saygınlığından çok şey yitiren Le Figaro gazetesinin manşeti ilgimi çekmişti: “Göçmenlere Oy Hakkı – Hollande’dan Israr ve İmza.” Anlaşılan başlığın cezbettiği tek ben değilmişim. Geç kaldığımdan hiçbir yerde bulamıyordum. Akşam üzeri yolum Saint Michel semtine düştü. Paris’in en turistik mekânlarından Saint Michel Meydanı’ndaki üç gazete bayiinden en büyüğünü yaşı 70 civarında bir kadın işletir. Girdim baktım içerde 12 Le Figaro kalmış. Gazeteyi alınca kadıncağız beni gözüne kestirmiş olsa gerek, manşetteki Hollande fotoğrafını gösterek laf attı, “Deli midir, nedir bu adam?” Saf ayaklarda gülerek “Ne, niye?” diye sordum. “Onlar bize ne veriyor ki, biz onlara oy hakkı tanıyalım” der demez yapıştırdım, “2030 yıldır Fransa’da yaşayan, işi gücü olan, vergisini ödeyen, çoluk çocuk yetiştirmiş Arap, Türk yerel seçimlerde oy veremeyecek; Fransızca bile bilmeyen 6 aydır Paris’te bulunan 20 yaşında bir Alman, genci seçme hakkına sahip olacak!” Biraz afalladı, “Ama o Avrupalı” deyiverdi. Ben de art arda, “Norveçli, İsviçreli Avrupalı değil mi? Onların niye hakkı yok? Bir Alman Kanadalı ve Amerikalıdan daha mı modern?” sorularını sıralayıverdim. Kalakaldı... “Bir daha düşünün bakalım, iyi akşamlar” deyip çekip gittim. Kendi gözündeki merteği görmeyip de elin gözündeki çöpü görenlere çam sakızı çoban aıyalım: Buralarda alnına “Fransa Fransızlarındır” diye bir ibare koyan gazeteyi çıkarmaya Le Pen’ciler bile cesaret edemez. “En azından üç çocuk doğurun veya kadının yeri evidir” gibisinden nutuklar atan bir devlet ya da hükümet başkanı topa tutulur, üç günde istifa etmek zorunda kalır. Bilin bakalım kimin gericisi daha gerici? 1 Mayıs Bayramınız kutlu olsun! ugur.hukum@gmail.com gericisi daha B gerici? D İsveç, kadını koruyamıyor milyonlarca kron kaynak yaratılarak dernekler kurulmuştu. Dernek çalışmalarına, kampanyalara, proje çalışmalarına aktarılan yüz milyonlarca kronun hiçbir işe yaramadığı ortaya çıktı. Aftonbladet gazetesinin başyazarı Daniel Swedin son cinayetten sonra “Toplum töre kurbanlarına ihanet ediyor” diye yazdı. Manzara gerçekten karanlık. Stockholm Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre İsveç’te yaklaşık 100 bin genç kız değişik ölçülerde de olsa ailelerinin sıkı denetimi altında yaşamak zorunda. Suç Önleme Konseyi’nin raporuna göre de polis töreye bağlı şiddet olaylarını soruşturmada yeterli değil. Refah devleti sanki rehavete kapılmış. Dövülen kadınlara da sahip çıkamıyor. Sosyal İşler Müdürlüğü’nün araştırmasına göre yılda ortalama 2000 kadın dayak yüzünden sığınmaevlerine başvuruyor ancak yer yokluğundan bunların tümüne yardım edilemiyor. Yine araştırmaya göre geçen yıl sığınmaevlerine başvuran kadınlardan 1366’sı yer yetersizliğinden ötürü koruma altına alınamadı. Manzara trajik değil mi? Oysa kadın hakları, eşitlik deyince mangalda kül bırakılmıyor. Her fırsatta gözalıcı vitrin gösteriliyor. Ne de olsa parlamentonun yarısı kadın. Bakanlar kurulu da öyle. Muhtemelen sığınmaevlerinde yer bulunamayan kadın sayısından daha fazla devlet tarafından finanse edilen kadın derneği vardır. Üstelik maaşları devlet tarafından karşılanan profesyonel yöneticileriyle birlikte. Töre cinayetinden derneklere geldik. Refah devletinin rehavete kapılmasında, korporasyon mantığıyla kurulmuş derneklerin de rolü var. Ama ormanı gören ağacı görmüyor. Üstelik dernek enflasyonu kulağa da hoş geliyor. “Ne gelişmişlik, ne demokrasi” diye hayranlık duyuluyor. Oysa sisteme vidalanmış derneklerden ne kadar hayır gelecek. Landskrona’da Kürt genç kızın başvurduğu töre cinayetlerine karşı çalışmalar yapması beklenen derneğin yöneticisi kendi milletinden bir kıza sahip çıkamadı. Belediyenin yolunu göstermekle görevini yapmış oldu. Bugüne kadar sarf edilen kaynaklar yeterli olmamalı ki, devlet son cinayetten sonra töre cinayetlerini önlemek için 20 milyon ek kaynak verileceğini açıkladı. Yaşasın demokrasi! osman.ikiz@tele2.se ütün hayali kuaför olmak, kendi seçtiği biriyle evlenmek ve merak ettiği yerleri gezip görmekten ibaret olan 19 yaşındaki gencecik Kürt kızı töre cinayetine kurban gitti. Bir yıldır resmi kurumlara “Öldürülmekten korkuyorum, beni koruyun’’ diye yalvarmıştı. Landskrona Belediyesi genç kıza yönelik tehdidi yeterince ciddi bulmayarak, yardım çığlığına kulak asmamıştı. Sonunda olan oldu. Genç kız pazartesi akşamı evinde aldığı bıçak darbelerinden dolayı yatağında ölü olarak bulundu. Polis önce genç kızın 16 yaşındaki erkek kardeşini, üç gün sonra da 39 yaşındaki annesini tutukladı. İş işten geçtikten sonra belediye yetkilileri de anlatılanların ne kadar ciddi olduğunu anlamış oldular. Belediye yetkilileri “özrü kabahatinden büyük”, özdeyişini hatırlatan bir ifadeyle, kendilerini “Kaynağımız yoktu” diye savunmaya çalıştılar. Oysa çok değil, birazcık empati duygusu olan birinin, genç kızın gerçekten tehlike STOCKHOLM altında olduğunu anlaması gerekirdi. Neden mi? Genç kız İsveç’te doğmuştu ama babası onu Irak’a götürmüş, 14 yaşında da kendisinden 10 yaş büyük bir akrabasıyla zorla evlendirmişti. Zorla evliliği kabullenemeyen genç OSMAN İKİZ kız birkaç yıl sonra kaçıp İsveç’e dönmeyi başarmıştı. Başarmasına başarmıştı ama bu kez de törelere aykırı davrandığı için İsveç’te ailesinin baskı ve tehditlerine maruz kalmıştı. Tehditler karşısında önce töre cinayetlerini önlemek amacıyla kurulmuş olan bir derneğe başvurmuş, onlar aracılığıyla belediye yetkilileriyle konuşmuştu. Babası tarafından zorla evlendirildiği adamı bırakıp kaçmasına ailesinin kolay kolay göz yummayacağını, düşünme özrü olmayan herkes anlayabilirdi ama belediye yetkilileri anlamak istemedi. Oysa daha önce Pela adlı genç kız da aynı olayları yaşamış ve amcası tarafından Irak’ta öldürülmüştü. Ardından Fadime Şahindal da töre cinayetine kurban gidince bu ilkel kültürün İsveç’e gelmiş olmasından duyulan endişeyle karşı kampanya başlatılmış, Balkanlar’ın Paris’i Bükreş sergileniyordu. Acaba teden beri Bükreş’e gitmek isterdim. Özellikle Türkiye’de de böyle bir köy yaşamını konu alan bir müze de İstanbul’a olan yapılabilir mi, diye yakınlığı ilgimi çekerdi. İşte düşünüyorum. Böylece insan baharın yeni uyandığı bu şehre kendi ulusunun nereden nereye üç günlük bir ziyaret yapma geldiğini anlama ve geçirdiği fırsatım oldu. Düz bir ova değişimi yakından görme üzerinde kurulmuş olan Bükreş, olanağına kavuşurdu. tarihi yapılarıyla Paris’i çok Anadolu’daki yaşamı bir şekilde anımsatıyor. Birinci Dünya tarihi boyutu ile yansıtmak ne iyi Savaşı’nda ölen Romen olurdu diyorum. Bükreş’te askerlerin anısına 1922 yılında yapılmış olan L’Arc de Triomphe mutlaka görülmesi gereken yerlerden en önemlisi Parlamento ile Chanselise bulvarından daha Sarayı. Bu görkemli binayı uzun ve geniş, Parlamento gezmek için bir gün önceden Sarayı’nın önünden başlayan başvuruda bulunmanız gerekiyor. Unirii Bulvarı, Paris’i Nikolay Çavuşesku tarafından hatırlatıyor. Bu nedenle Halkın Evi olarak 1984 yılında Bükreş’e, Balkanlar’ın Paris’i de yaptırılmaya başlanan ve deniyor. Geniş ve yeni Pentagon’dan sonra dünyanın yeşillenmeye başlamış ağaçların ikinci büyük yapı kompleksi olan sıralandığı caddeleri ile Bükreş bu yapı, şimdilerde Parlamento hoş bir başkent. Şehrin Sarayı olarak kullanılıyor. ortasındaki 2000 dekarlık geniş Parlamento Sarayı’nın değişik Herastrau Parkı hemen tüm renklerde mermerlerin Bükreşlilerin buluştuğu yer. kullanıldığı ve pahalı Doğal gölü, zengin florası ile malzemelerle yapıldığını hemen Herastrau Parkı’nda bir gezinti fark ediyorsunuz. Uzunluğu 274 yapmanın ve küçük m, genişliği 240 m lokantalarında mola ve yüksekliği 84 m BÜKREŞ vermenin çok keyifli olan 10 katlı bina olduğunu söyleyebilirim. kompleksinin toplam Hemen yanı başımdaki 330.000 m2 kapalı 70 yıl önce kurulmuş alanı bulunuyor. Beş olan Ulusal Köy yıl gibi kısa sürede PROF. DR. Müzesi’nden söz yapılan bu muhteşem MEHMET PALA binada 700 mimarın etmeden geçemeyeceğim. görev yaptığı ve 20 Romanya’nın çeşitli bin işçinin gece gündüz çalıştığı bölgelerindeki köy evlerini ve söyleniyor. Yapımda kullanılan köy yaşamını konu alan bu açık renkli mermerler ve diğer tüm hava müzesi görülmeye değer. malzemelerin Romanya’dan Sosyoloji Profesörü Dimitrie temin edildiği, özellikle Gusti tarafından kurulan köy vurgulanıyor. Toplam maliyetin müzesi 19. ve 20. yüzyılda 46 milyar Avro olduğu tahmin Romanya’daki köy evlerinin ediliyor. İçinde çok sayıda yapısını, kullanılan ev gereçlerini uluslararası toplantılar için yakından izleme ve anlama fırsatı duvarları ve tavanları gerçek bir veriyor. Köy evleri genelde iki sanat eseri gibi özenle yapılmış odadan oluşuyor. Yaşanılan ve salonlar mevcut. Saraydaki yatılan oda ile mutfak. Tamamen kristal lambalar da görülmeye ağaçtan yapılan bu köy yapıları, değer güzellikte. Sadece geçmişi insanın önüne seriyor. Alexandru İona Cuza Salonu Köy yaşamını konu alan Seul’e 1200 kişi alıyor. Çeşitli 30 km uzaktaki örnek Kore toplantılar ve önemli konserler köyünü hatırlıyorum. Orada da için kullanılıyormuş. Aslında Kore köylerinin ortak özellikleri gurur duyulacak bir yapı. Ancak Ö Romenler pek gurur duymuyorlar bu yapıdan. Çavuşesku’nun fakir halkın ekmeğinden keserek bu görkemli yapıyı yaptırdığını söylüyorlar. Çavuşesku, bina tamamlanmadan meydana gelen halk hareketleri nedeniyle 1989 yılının Aralık ayında helikopterle kaçmış, ancak yakalanarak kurşuna dizilmişti. Uluslararası büyük bir şirketin Romanya’daki üst düzey yöneticisi olan arkadaşım, Romenlerin zeki ve kibar insanlar olduklarını söyledi. Sorumluluk almaktan kaçınan bu insanların korkuları, işlerini ve sağlıklarını kaybetmek. Ancak verilen görevleri fazlasıyla yerine getiren bir özellikleri de var. Akıllı olmak yetmiyor, iyi çalışmak veya iyi yönetim çok önemli böyle ülkelerde. Bu nedenle dünyada bilgisayar hacker’larının Romanya’dan çıkması şaşırtıcı değil. Romanya henüz kendi kabuğunu çatlatamamış gibi, ancak gelecek vaat eden bir ülke. Bükreş’te mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi de eski şehir (Old Town) denilen bölge. Oldukça dar sokaklarda yeni açılmış küçük kafe ve lokantalar herkesin ilgisini çekiyor. Sanki Taksim’in arka sokaklarında veya Kumkapı’daki balıkçılar sokağında hissediyor insan kendisini. Bu arada Stavropoles Sokağı’nda 1875 yılında inşa edilen Caru Cu Bere adlı restoranın neogotik yapısı ve iç mimarisi görülmeye değer. 1900’lü yıllarda bu restoran edebiyatçı ve sanatçıların buluşma yeri olarak tanınıyor. Şimdi daha çok turistlerin uğrak yeri haline gelmiş. Kendi bira üretimi de içinde olan, iki katlı mekân günün her saatinde dolu. Canlı müzik restorana bir başka hava veriyor. Eski şehre mutlaka akşam gidilmeli ve burada yemek yenmeli diyorum. Bükreş temiz ve geniş caddeleri, tarihi binalarıyla görülmeye değer huzurlu bir şehir. Aşina’nın çocukları ve Muhteşem Süleyman... T okarakas@hotmail.com C MY B C MY B ürkiye’nin 20 yılda yaklaşık 50 milyar dolar ve değeri ölçülemeyecek emek sarf ederek başaramadığını, Rusya bir kaç filmle başardı! Hem de Türkiye ve Türkler lehine. Bravo Rusya! Eline sağlık! Rusya’nın 125 yıllık resmi organizasyonu, Rusya’daki Türkleri konu alan belgeselleri çekti ve eski Sovyet coğrafyasında karasal yayın yapan bir TV kanalı da bu belgeselleri yayınlamaya başladı. Tataristan ve Tatarları tanıtımla başlayan ilk belgeselin ardından Başkurdistan, Hakasya ve Tuva geliyor. Bunlarla da bitmediğini öğrendim ilgili kanalın yetkilileri ile yazıştıktan sonra. Daha sonra Yakutlar, Çuvaşlar ve Altaylar sırası ile ekrana gelecekmiş. Sonra da Nevruz belgeseli. Bilmem kaç kanalda TV yayını, bilmem kaç kanalda radyo yayını yapan devlet beslemeli TRT’ye duyurulur buradan. Ruslar, Türkiye’ye çok büyük bir jest yapmış oldu bu belgeselleri çekmek ve yayınlamakla. Herhangi bir rahatsızlık da duymadılar. İnternet sitelerinde de “Türkler ile Slavlar’ın iki onurlu millet BİŞKEK olduklarını” belirterek, Rusya Federasyonu’nun dışında da ayrıca “bağımsız Türk devletleri (Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan) OSMAN olduğunu ve iyi birer komşu KARAKAŞ olduklarını” ifade ediyorlar. Hepsinden önemlisi; filmlerin Rusça yayınlanması ve herkesin izleyip anlama olanağının bulunması. İlk dört seri belgesel; “Rusya’da Türkler: Dişi Beyaz Kurt’un Çocukları” başlığı altında yayınlanıyor. Diğerleri ise; “Rusya’da Türkler: Beyaz Güneşin Çocukları” başlığı altında yayınlanacak. Burada da ilginç bir nokta var: Türkiye’de radikal milliyetçilerin AsenaBozkurt olarak bildiği sembol, filmde, daha doğrusu Türk halkları tarafından “Dişi Beyaz KurtAşina” olarak anlatılıyor. Zaten 2008 yılında Tataristan’ın başkenti Kazan’ın sembolünün Aşina olarak değiştirildiği duyurulmuştu. Bütün bu olumlu gelişmeler yaşanırken, Muhteşem Yüzyıl dizisi artı puan getirdi Türkler lehine. Eski Sovyet coğrafyasındaki bazı kanalları diziyi göstermeye başladı. Türklerin yerlerde sürünen kötü imajı biraz olsun düzelmeye başladı. Birkaç filmle neler yapılabildiğini ve yapılabileceğini ilgililer çok iyi bilir. Ama devletin “köşe başlarına” çöreklenmiş birtakım kişiler bunu anlayamaz ve umurlarında da değil zaten! “Geceyarısı Ekspresi” filmi ile Türkiye’nin ne sıkıntılar yaşadığı unutulmadı. Medyayı, özellikle görsel medyayı ve interneti iyi kullanabilen her yönden daha güçlü olacak. Türkiye, Rusça ve Rusya’ya, Batı’ya yaklaştığının yarısı kadar bile yaklaşması durumunda çok kârlı çıkacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle