26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2012 PERŞEMBE 2 boylu bir hapislik yaşamadım. Bunun üzüntüsünü, zaman zaman duymuşumdur. Aylardır, yıllardır özgürlükten uzak kalan Cumhuriyet yazarları dostlarım Dr. Erdal Atabek, Orhan Apaydın, Ali Sirmen ve öteki arkadaşlar... ??? “Kinci”, “intikamcı” bir tutumun ülkeye ne büyük acılar çektirdiğini hepimiz görüyoruz. Kincilik, intikamcılık, AKP’nin baş özelliği mi? Değilse, Başbakan, Necip Fazıl’ın “kinci, intikamcı bir gençlik” yetiştirme sözlerini niye söyledi? Yıllardır hapislerde yatan, daha da yatacak olan asker, sivil, aydın, emekçi, bilimci, sanatçı, gazeteci bir gün serbest kalırlarsa Başbakan’ın andığı “kin”leri, “intikamcı” duyguları bu kez kendileri derinliğince yaşamayacaklar mı? Evet, onlar bizim için yatıyor... Benim için, senin için, yeni doğmuş Ahmet’ler, Mehmet’ler için... Ama iktidardakiler için değil! ??? “Hepsi bizim için yatıyor” biz onların yanındayız demektir. Ama seçimlerde oy veren, verecek insanlarımız bizler için yatanları görüyor mu, görecek mi? Ali Sirmen, gereksiz yere, iki yılını cezaevlerinde yaşayan sevgili kardeşim, evet bizler onların yanındayız. Biz onlarız!.. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kadınlar İşiniz Zor… Anayasanın 10’uncu maddesi diyor ki: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” Anayasanın kadınerkek eşitliğini perçinlemesi güzeldir ve kaçınılmazdır. Devletin eşitliği yaşama geçirme yükümlüğünün belirtilmesi, daha da güzeldir. Bu konuda olayın acaba neresindeyiz? Prof. Dr. Erdener YURTCAN İstanbul Üniversitesi rak yararlanamayan, ayağı sağlam basmayan, erkek egemenliğine teslim olmuş bir büyük nüfus. Hemen her toplumda erkeklerle sayısal olarak eşit bir sayıya ulaşan kadın nüfusu, ülke yönetiminde ne kadar pay sahibi? Uzağa gitmeye hiç gerek yok. Parlamentoda temsili sağlamak için “kadın kotalarının” tartışıldığı 21. yüzyılda, insanların işine gelince, kadın anamızdır, kadın baş tacımızdır, dünya kadınların ayaklarının altındadır edebiyatını bir kenara koyarak düşünmek ve harekete geçmek zamanı değil midir? Elbette öyledir. Anayasanın 10’uncu maddesi diyor ki: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” Anayasanın kadınerkek eşitliğini perçinlemesi güzeldir ve kaçınılmazdır. Devletin eşitliği yaşama geçirme yükümünün belirtilmesi, daha da güzeldir. Bu konuda olayın acaba neresindeyiz? Eksiklikleri sıralamak için bu sayfa yetmez. Ama, 2010’da maddeye eklenen şu cümleye ne demeli? Bu maksatla (eşitliği sağlamak için) alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Okurlar kusura bakmasınlar, acaba dervişin fikri neyse zikri de odur mu demeli? Eşitlik ilkesini gerçekleştirmek için devlet önlem alacak ve çözümler getirecek. Bunlar uygulanırken eşitlik ilkesine aykırı yorum yapılamayacak. Demek ki böyle bir tehlike var. Bununla bazı insanların şu eşitlik denilen kavramı içlerine sindiremedikleri sonucu açıklanmış olmuyor mu? Son söz: Ülkemin ve tüm dünyanın kadınlarının 8 Mart’ını kutluyorum. İşiniz zor, çok zor! Onlar Bizim İçin Yatıyor! “Onlar bizim için içerde yatıyorlar.” Sevgili Ali Sirmen gazeteciler yürüyüşünde böyle demiş!.. “Bizler için yatmak...” Biz kimiz? Türk halkı mı, Türk aydınları mı, Türk askeri mi, gören, düşünen, duyan, anlayanlar mı? Bizim için, benim için, sizin için!.. Bugün cezaevlerinde yatan yüze yakın general, yüzden çok gazeteci, dekanlar, Prof’lar, rektörler, hekimler, avukatlar... Hepsi bizim için yatıyor, hepsi!.. Suçları ne? Cumhuriyet devrimlerine, Mustafa Kemal Atatürk’e, çağdaş uygarlığın gerektirdiği değerlerin bu ülkede yaşanmasını istediklerinden, inandıklarından mı? ??? Ali Sirmen iki yıldan çok yattı cezaevlerinde... Kaçımız onun yanındaydık? Toplumun hangi kesimleri Barış Derneği davasının büyük bir suç olduğunu, üyelerinin de bu yüzden cezalandırıldığını düşündü? Yalnız kaldılar onlar... DİSK davasında da... Hepsi yalnız kaldı; toplumun dikkatinden, desteğinden, sevgisinden uzak mı uzak... Ben öyle bir ceza alıp uzun Kadınlar Farklı... Son yılların bende açtığı en derin duygu bu: Kadınlar farklı... ? Erkekleri izlerken içine düştüğüm aşağılık duygusu, kadınlara dönüp baktığımda hiç olmazsa bir kadının oğlu olmaktan dolayı üzerine çıkabileceğim bir gurur tümseğine dönüşüyor çoğu zaman... Çıkıp tünüyorum üzerine... Özgürlük şarkıları söyleyerek kadınlar geçiyor gözümün önünden... Başları dik... Gururları büyük... Alınları açık... Ellerinde küçük bayrakları... ? Yaşlı, genç... Okumuş, okumamış, zengin, yoksul... Kadınlar farklı... ? Bir aşağılık çukurundan çıkıp tünüyorum tümseğime... Hiç olmazsa bacılarımdan dolayı... ? Seyrediyorum yiğidim erkek aslanı (!).. Korkmuş, sinmiş, pısmış... Tüymüş... Hadi insan oğludur, neyse ya... Ama gidip birbirlerini zalime satmanın, iktidar poposu görünce yalanmanın, ayak altında yaltaklanmanın manası var mı?.. ? Son on yıldır hep erkekler vurdu bizi arkamızdan... Atıldık, itildik, kakıldık... En yakın olanlarımız, üç kuruş çıkarları için sattılar bizi... Biz önemli değiliz ama... Dönüp bakın... Düşenlerin yanındakiler hep kadınlardı... ? Kadınının yüreğinden tutan erkekleri tenzih ederim... Sözüm onlara değil... Ama unutamıyor insan işte; Madra Dağı’ndaki bir mola yerinde, iktidarın istemi üzerine işsiz kaldığım gece... Bir televizyon programında ekmeği paylaştığım erkekler, beni kurtların önüne atmaya çalışırken... Ve sesini duyuramayan dağ başındaki ben, çaresizlikten otobüsün arkasına dolanıp hırsımdan ağladığımı gizlemek isterken... Anlamış, peşimden gelmişti... Yanımda hiç tanımadığım bir kadın vardı... ? Bugün Dünya Kadınlar Günü... Kutlu olsun... Dinleyin; kadını örten, kapatan, onu eve göndermek için 4+4+4 kanunları hazırlayan erkek, bugün çıkıp “kadın haklarından” söz edecektir size... Utanmadan... ? Ben yine de erkekliğin kem çukurlarından çıkıp bir gurur tümseğimin üzerine tünemek isterim... Hiç olmazsa yüreğimdeki kadından dolayı... Kadınlar farklı... H er yıl 8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor. İlkin geçmişe kısa bir bakış. 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlıyorlar. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can veriyor. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katılıyor. 26 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getiriyor ve öneri oybirliğiyle kabul ediliyor. İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamasına karşın her ilkbaharda anılıyor. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı Moskova’da düzenlenen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda gerçekleşiyor. Birinci ve İkinci Dünya Sa vaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anılmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul ediyor. Türkiye’de 8 Mart ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlanıyor. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlanıyor; kapalı mekânlardan sokaklara taşınıyor. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapılıyor. 12 Eylül 1980’den sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmıyor. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlanmaya devam ediliyor. (Bu bilgiler için Google’a teşekkürler.) Bugün dünya ölçeğinde olayın neresindeyiz? Olay derken elbette kadının toplum içindeki yerini ve önemini algılamak durumundayız. Bu konuda dünyanın tüm ülkelerini mercek altına yatırdığımızda, gördüğümüz resim nedir? Eğitimden yeterli payı alamamış, fırsat eşitliğinden tam ola Sorunlarımızın Temelinde Gericilik Var Coşkun ÖZDEMİR ustafa Kemal adlı bir mucize adam geçmişimizdeki birikimlerden de yararlanarak çökmüş bir imparatorluğun üstünde bir cumhuriyet kurdu. Çağdaşlığı ve aydınlanmayı amaçlıyordu. Aşılacak engeller çok büyüktü ama halk, emperyalizme karşı savaş vermiş ve onun ülke üzerindeki karanlık planlarını altüst etmiş olan bu eşsiz komutana inanıyordu. Ben bu inanca tanıklık etmiş insanlardan biriyim. Türkiye’nin aydınlanmacı bir eğitime ihtiyacı vardı. İlkokul seferberliği ile, Halkevleri ile, ölümünden sonra devrime inananlarca kurulan Köy Enstitüleri ile bu yolda dev adımlar atıldı. Ama gerici ve sömürücüler elbette boş durmayacaklardı. Çok partili düzen onlar için kaçırılmayacak bir fırsattı. Hemen harekete geçtiler. İlk başarıları partilere nüfuz etmek ve büyük eğitimci Hasan Âli Yücel’i indirmek oldu. Bunun ardından en büyük darbeyi vurdular. Doğunun büyük ağası, İnönü’ye gelip “Paşam bu okulları kapat, yoksa doğudan hiç oy alamazsın” dedi. Köy Enstitülerini kastediyordu. Bu okullar gericiler ve sömürücüler için ve elbette emperyalizm için büyük tehlike idi. Oradan pırıl pırıl yurtseverler, hümanistler yetişiyordu. Eğitimden yoksun bırakılmış halk, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Çerkezi ile bilinçlenecek, aydınlanacak, ağaya karşı çıkacaktı. Bununla kalmayacak, sınıf bilincine ulaşarak sömürüye karşı birlikte mücadele edecekti. O halde emperyalistlerin desteği ile bu önlenmeli idi. M Önce CHP gericileri, daha sonra DP eli ile bu okullar Halkevleri ile birlikte yok edildi. Aydınlanmaya karşı ilk saldırı başarıya ulaşmıştı. 40’lardan beri siyaseti yakından izleyen yurtseverler, 60 yıldan beri çağdaşlıktan, halktan, emekten, aydınlanmadan, demokrasiden yana iktidar görmediler. Halkın Cumhuriyetin 89’uncu yılında ortalama 45 yıllık bir eğitim düzeyinde olması ve Pakize Suda’nın sokaklardaki sorularına verilen cevaplar hepimiz için bir utanç nedeni olmalıdır. İnsani gelişmişlikte, basın özgürlüğünde, kadınerkek eşitliğinde, insan haklarında dünya milletleri arasında en gerilerde oluşumuz da bir başka utanç nedeni. Yurdumuzda çok partili düzene girişimizden beri Atatürk’ün ülkeyi çağdaşlığa, aydınlanmaya taşıyacak devrimlerini göz ardı eden, hatta ona karşı çıkan muhafazakârdan öte gerici politikalar ve bununla bütünleşen Amerikancılık egemen olmuştur. Yıllardır darbelerle darbe edebiyatı ile oyalanıyoruz. Politikacıların, iktidarların gerici siyasetlerinin, askeri darbelerde, ülkenin en yiğit insanlarını alıp götüren cinayetlerde, Maraş’taki, Malatya’daki, Sivas’taki katliamlarda nasıl bir rol oynadığı hiç sorgulanmıyor. Hrant için nereye varılacağını göreceğiz. Bir gün sorunlarımızın temeline inerek Türkiye’nin nasıl geri bıraktırıldığını, nasıl akıldan, bilimden, aydınlamadan, bağımsızlıktan uzaklaştırıldığını sorgulayacak savcı ve hâkimlerimizin ortaya çıkacağına inanıyorum. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle