19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 2012 CUMARTESİ 6 HABERLER Balyoz’da tarihi bir duruşma yaşandı. Büyükanıt, Başbuğ ve Kalyoncu ifade verdi ‘İrtica hep tehdittir’ HATICE TUNCER Alçaklığın Dereceleri Alçaklığın dereceleri var mıdır? Alçaklık alçaklıktır deyip geçebiliriz ama, yine de dereceleri olsa gerek. Hepimiz yaşamlarımız boyunca alçakça davranışlarla karşılaşmış olabiliriz. Bunlardan kimileri iz bırakmayacak ufak tefek alçaklıklar, kimileri tiksinti veren, öfkelendiren, fazlasıyla can sıkabilecek daha büyük alçaklıklardır. Şu ara, beklenmedik bir anda, bu ikincilerden biriyle karşı karşıyayım. Birkaç gün önce katılmak şanssızlığına uğradığım bir TV programı sonrasında bu ikinci türden bir alçaklık saldırısıyla karşılaştım. Ciddiye alıp almamak konusunda tam karar verememiş olmakla birlikte, bu konuda bir şeyler yazmak isteğime de engel olamadım. ??? Twitter dedikleri internet bağlantısıyla bir ilişkim yok. Fakat ister istemez olmak zorunda. Siz böyle bir “hesap” açmasanız da birileri sizin adınızı kullanarak bunu yapabiliyor. Benim için yapılmış olduğu gibi. Fakat alçaklık dediğim bu değil, buna olsa olsa densizlik denir, ayıp denir. Yine de bu hesabın kapatılması için herhalde “gerçek ben” olarak bir Twitter hesabı açmam gerekecek. Çünkü sözünü ettiğim TV programından sonra özellikle Twitter yoluyla ağır hakaretlere uğradım. Hukuk internete işler mi bilmiyorum, yine de deneyeceğim. ??? Sözünü ettiğim TV programında 28 Şubat konusunu akademisyen kimlikli bir başka konuşmacıyla tartışmaya hazırlanmıştım. Demokrasinin ne olup ne olmadığı konusunda kuramsal bir tartışma yapabileceğimizi düşünüyordum. Bu kişi programa katılamadığı için programcı genç arkadaşla baş başa kaldım. Böylece bir “gazeteci”nin oldukça yüzeysel sorularını yanıtlamak zorunda bırakılmış oldum. “28 Şubat’a karşı mısınız, değil misiniz”, “pişman mısınız” vb. türünden sorular. Bir zamanlar solcular TV’lere çıkınca “komünist misin, değil misin” sorusunu yanıtlamaya zorlanırlardı. Onun gibi bir şey... Böylece, kuramsal bir açılım olamaksızın konuşma tatsızca sürdü ve öylece de sona erdi… ??? Gelelim sonrasında internet sitelerindeki hakaretlere: Darbe savuncusuymuşum. Dönemin başbakanı Erbakan’ın, ilk basın toplantısında gazetecileri “esselamınaleyküm” diye selamlamasını eleştirdiğim için, “Allahın selamı”na hakaret ediyor muşum. Meğer ben zaten Türk değilmişim, vb. (Bu konuda bilgisi olanlar varsa açıklasınlar da ne olup ne olmadığımı ben de öğrenmiş olayım.) Evet alçaklıklarla karşılaştığım oldu, fakat bu kadar ahlaksızca, düşmanca ve aptalcalarıyla karşılaşmamıştım. ??? Gelelim, TV programında, bir ucundan da olsa açmaya çalıştığım kuramsal sorunsala. Demokrasi ve darbe soyut kavramlar değil, var oldukları ortama göre değerlendirilmeleri gereken somut olgulardır. Demokrasi toplumun tepeden tırnağa örgütlü olması demektir. Ya da zaten öyle toplumlarda söz konusu olabilir. Öyle toplumlarda askeri ya da sivil darbe olasılığı yoktur ya da çok zayıftır. Bizimki gibi toplumsal örgütlenmenin çok zayıf olduğu, var olanlarının da günümüz siyasal iktidarınca yok edilmeye çalışıldığı bir ülkede, asıl günümüzdeki sivil darbe iktidarına karşı çıkmak varken on beş yıl, otuz yıl, elli yıl önceki askeri darbeler ya da müdahalelerle hesaplaşıyor görünmek, gündem saptırmacılık, yapay gündem yaratmak ve ucuz kahramanlıktır. Demokrasinin olmadığı bir toplumda şu ya da bu türden darbelerin yolu açık demektir. Bugün yaşanmakta olan sivil darbe için olduğu gibi… ??? Bu anlamda kuramsal irdelemeler yapmayı denediğim için, aslında değer verdiğim biri olan TV sunucusunun yüzeysel ve provokatif sorularının da katkılarıyla, düşünme yeteneğini yitirmiş ya da sadece ahlaksız kimselerin akıl dışı saldırılarına uğradım. Bunu bana arkadaşlarım, eş dost haber vermemiş olsa, farkında bile olmayacaktım. Çirkefin ister istemez tanığı ve muhatabı oldum. Avukat arkadaşlarımla konuyu görüşeceğim. Bu arada en çok üzüldüğüm saldırılardan biri de, hiç beklemediğim birinden, Aziz Nesin’in oğlu, Ahmet Aziz Nesin’den geldi. Babasının saygın adını da kendi adının yanına iliştiren Ahmet, belli ki o babaya yaraşır biri değil. Çünkü öyle olsa, en ağır ve haksız hakaretlere uğramış (ve zaman zaman bugün de uğramakta olan) bir babanın çocuğu olarak, babasına hakaret edenlerin ahlak (daha doğrusu ahlaksızlık) düzeyine düşmez, babasının bir savaşım arkadaşına, hadi alçakça demeyeyim ama, budalaca, ahmakça, yeteneksizce (alçaklık bile kendi alanında yetenek gerektirir!) hakaretler savurmaya yeltenmezdi. Bütün sanatçı dostlara: Bugün 13.00’te protesto yürüyüşü için Galatasaray Lisesi önünde buluşalım. Sanatçılar Girişimi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen Balyoz davasının 81. duruşması tarihi tanıklıklara sahne oldu. Eski genelkurmay başkanlarından Yaşar Büyükanıt “tanık” sıfatıyla ifade verdi. Büyükanıt duruşmanın öğleden sonraki oturumunda tanık olarak salondaki yerini aldı. Başkan Ömer Diken, Büyükanıt’a dava konusu se ‘DARBE PLANI GÖRMEDİM DE DUYMADIM DA’ Eski Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç’ın Balyoz planına ilişkin bir şey duyup duymadığı sorusu üzerine “Konuşulduğunu, duymadım da görmedim de” diye konuştu. Büyükanıt, darbeye teşebbüs ettiği düşünülen askerlerin terfi ettirilip ettiminerin Sonuç Gözlemci Raporu’nda Genelkurmay 2. Başkanı olarak imzasının bulunduğunu belirterek “1. Ordu 2003 seminerinde yasal olmayan konular görüşüldüğüne ilişkin bir düşünceye kapıldınız mı?” diye sordu. Büyükanıt, “Önce plan seminerlerine ilişkin bazı konuları anlatayım” diyerek “Seminerler harp oyunlarıdır. Seminerlerin sonunda hazırlanan gözlemci raporları silsile halinde komutanlara gönderilir” dedi. Büyükanıt, darbe planı yapıldığı iddia edilen rilmediği sorusu üzerine “Terfi ettirmek değil haklarında yasal işlem yapılması gerekir” diye konuştu. Şule Nazlıoğlu Erol’un “2003 yılında 1. Ordu komutanı olarak atandığınızda darbe planı duydunuz mu?” sorusunu Büyükanıt “Duymadım” diye yanıtladı. seminere ilişkin şunları söyledi: “Mart 2003’teki sonuç raporu Genelkurmay 2. Başkanı olarak bana onay için sunuldu. Ancak bu raporda benim onayımın olması içeriğini onayladığım anlamına gelmiyor. Yazının askeri usullere uygun olarak hazırlandığı konusunda onaylanır. Bu raporlar için yapılan rutin bir uygulamadır.” “İçeriğine ilişkin bazı şeyler de söyleyeyim” diyen Büyükanıt, “Raporu komutana arz etmeden önce temel daire başkanlarından görüş aldık. Hukuk çulara da incelettik. İçeriğine bakınca da hukuk dışı olmadığı kanaatine vardık.” Üye hâkim Murat Üründü, Büyükanıt’a “2002 ile 2003 tarihlerinde Türkiye’de öncelikli tehdidin ne olduğunu” sordu. Birinci öncelikli tehdidin her dönem değişeceğini ifade eden Büyükanıt “Günümüz için sorarsanız yıllardan beri Türkiye’nin başının belası olan ve olmaya devam eden terörü birinci sıraya koymamız gerekir” dedi. Üründü’nün, 20022003 yıllarında irticanın birinci öncelikli olarak iç tehdit olup olmadığı sorusunu Büyükanıt şöyle yanıtladı: “O dönemi bilmiyorum. İrtica, Silahlı Kuvvetler tarafından her zaman bir tehdit olarak görülmüştür. Bu kaçınılmaz bir gerçektir. İrtica, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel esaslarına tehdittir. Laikliğe karşı bir tehdit görülüyorsa bu bir tehdittir. Anayasamızın temel değerlerine karşı bir tehdit varsa bu bir tehdittir tabii. Geniş kapsamlıdır. Herkes kendine göre değerlendirebilir.” ‘Birinci sıra değişir’ BAŞBUĞ TANIK OLARAK DİNLENDİ ‘Genelkurmay başkanı asla yalan söylemez’ Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, sanık olduğu İnternet Andıcı davasından önce tanık olarak Balyoz davasında mahkeme karşısına çıktı. Başbuğ “Genelkurmay Başkanlığı yalan söylemez. Genelkurmay başkanı da dahil karargâh yalan söylemez. Eksik bilgi olabilir ama asla yalanı söylemez” diye konuştu. Başbuğ, darbe iddialarına dayanak olarak ileri sürülen “1. Ordu’nun Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın emrini dinlemeden Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’yu (OEYTS) oynadığı” iddiasının doğru olmadığını belirtti. Başbuğ “Mesaj emri OEYTS’yi reddetmemektedir. ‘Oynamayın’ denilmesi başta bahsettiğim kurallara karşı ters düşer. Ama ‘ileride OEYTS’yi modifiye ederek oynayabilirsin’ deniliyor. 1. Ordu, planı modifiye ederek oynamıştır, değişiklik yapmıştır” dedi. Başbuğ “Senaryonun içeriğinde eğer bir suç unsuru varsa bize sormanız lazım” diye konuştu. OLAĞANÜSTÜ BİR DURUM GÖRMEDİM Raporda, “olağanüstü bir durum görmediğini” ifade eden Orgeneral Kalyoncu, “Seminerlerde harp oyunu oynanır. Tabiri caizse tiyatro oyunudur. Çeşitli enjektelerle durum kötüleştirilerek çözüm arayışları yapılır” dedi. O dönemin ABD’nin Irak’a operasyonunun konuşulduğunu ve bu nedenle Genelkurmay’da yoğun bir çalışma olduğunu anlatan Kalyoncu, şöyle devam etti: “Hatta Gözlemci Sonuç Raporu’na 21 Mart’ta imza attım. Rapora baktığımda herhangi bir olağanüstü durum görmedim.” ‘Seminer bir oyun’ Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, darbe planlarına dair en ufak bir şüphesinin bile oluşmadığını söyledi Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, saat 09.30 sıralarında gelerek duruşmada tanıklara ayrılan masalı ve mikrofonlu bölüme oturdu. Başkan Ömer Diken ilk olarak “Plan Semineri Gözlemci Sonuç Raporu’nda Daire Başkanı Tümgeneral” olarak imzası bulunan Kalyoncu’nun tanık olarak dinleneceğini açıklayarak diğer sanıkların çıkarılmasını istedi. Başkan Diken, Kalyoncu’ya “Doğruyu söyleyeceğinizden endişemiz yok, ancak yasayı hatırlatmak zorundayız” diyerek tanıkların yasal yükümlülüklerini anımsattı ve yemin ettirdi. Diken, iddianamede, 57 Mart 2003 tarihinde 1. Ordu’da yapılan Plan Semineri’nde perde arkasında “darbe planı”nın yapıldığı iddiası bulunduğunu anlatarak “Sizin, Gözlemci Sonuç Raporu’nda imzanız var. Sizde bu seminerde darbe planı yapıldığına ilişkin, rutin dışına çıkıldığına, olağandışı bir görüşme yapıldığına ilişkin bir şüphe oluştu mu?” diye sordu. Başkan Diken, “Seminerle ilgili Mesaj Formu var. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Se ‘ORTADA FOL YOK YUMURTA YOK’ Üye hâkim Ali Efendi Peksak’ın “Sonuç raporunda planın dışına çıkıldığına dair ve darbe hazırlığı gibi bir duyum aldınız mı veya hissettiniz mi?” sorusunu da Orgeneral Kalyoncu, şu şekilde yanıtladı: “Anadolu’da bir tabir vardır. ‘Fol yok yumurta yok’ diye. Hükümet kurulalı daha 3 ay olmuş, aklıma böyle bir şey gelmedi. Ayrıca Amerika’nın Irak’a harekâtı vardı ve Afganistan’daki güçleri devralma gibi bir durumumuz vardı. Darbe bu kadar yoğunlukta aklıma bile gelmezdi.” Tutuklu sanık Çetin Doğan’ın soruları üzerine “Ne oynandığını sadece önümdeki kâğıttan biliyorum” dedi. Diken’in Kalyoncu’ya “Gözlemci Sonuç Raporu’na” ilişkin soru sorulacağı uyarısına karşın sanık askerler çok sayıda soru yöneltti. Kalyoncu “Kendimi bilirkişi gibi hissettim” dedi. ‘Adresim Silivri’ Başbuğ, saat 17.00 sıralarında salona alındı. Başbuğ, kimlik tespiti sırasında adresi sorulunca “Adresim belli, Silivri” diye yanıt verdi. 20022003 tarihlerinde Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olduğunu ifade eden Başbuğ, o dönemde Irak konusunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı olarak ABD ile Ankara arasında yürütülen ikili görüşmelere katıldıklarına, yoğun çalışmalar içinde bulunduklarına dikkat çekti. TÜMAS’a dayanıyor 1. Ordu Komutanlığı’nın programını planlama ve çalışmasını yapmakla görevli olduğunu belirten Başbuğ “Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo 2003 tarihinde 2000 tarihli Milli Askeri Stratejik (TÜMAS) dokümanına göre düzenlenmiştir. Bu belgenin üzerinde ise Milli Güvenlik Stratejisi vardır” şeklinde açıklamalarda bulundu. Aralık 2002’den itibaren Türkiye’nin çevresinde savaş ortamı geliştiğine dikkat çeken Başbuğ “Bu planların ortaya çıkmasından sonra gizlilikleri ortadan kalktı. Kimse merak etmesin, planları değiştirdik” diyerek iddianamede bu planların ortaya döküldüğüne ilişkin üzeri kapalı eleştirisinde bulundu. Başbuğ’un “Senaryonun içeriğinde eğer bir suç unsuru varsa bize sormanız lazım” şeklinde “suç varsa üstlenirim” anlamındaki tavrını sanıklar memnuniyetle karşıladı. Sonuç raporunun kendilerine sunulup sunulmadığını hatırlamadığını ifade eden Başbuğ “Bugün net olarak bize sunulduğunu hatırlamıyorum. Eğer sunulmuş olsaydı ve olağanüstü durum belirtilseydi bunu unutmamız söz konusu olmazdı” diye konuştu. Başkan Diken, savcıların soruları sırasında Başbuğ’un ifadelerini açıklaması üzerine sanıklar tarafından alkışlandı. Başbuğ da Başkan Diken’e “Askerliğinizi iyi yapmışsınız” diye övgüde bulundu. naryo’nun (OEYTS) görüşülmesi teklif edilmiş. Kara Kuvvetleri Komutanlığı da sonra görülmesi konusunda bir emir vermiş. Emre rağmen OEYTS’nin oynandığı iddia ediliyor” diyerek bu konularda tanıklığına başvurulacağını söyledi. Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş ise “O dönemde irticai ayaklanma olmadığını söylediniz. 1. Ordu OEYTS’nin oynanmasında ısrar ediyor ve oynuyor. O dönemde de Irak konusu gündemde ve savaş durumu varken iç tehditten bahsediliyor. Siz ‘buna kargalar bile güler’ demediniz mi?” diye sordu. Savcı Kırbaş bu soru üzerine sanık ve avukatlarının tepkisiyle karşılaştı. ‘Şüphe duymadım’ Başkan Diken, ortamı sakinleştirmeye çalışırken savcı Kırbaş, “Soruyu netleştirelim. ‘Biz Genelkurmay Başkanlığı olarak neyle uğraşıyoruz? 1. Ordu Komutanlığı neyle uğraşıyor?’ diye düşünmediniz mi?” diye sorusunu yineledi. Orgeneral Kalyoncu ise “Bu bir oyundur” yanıtını verdi. Emekli Korgeneral Köksal Karabay da raporda şüphe uyandıracak konu görmediğini söyledi. 2. ERGENEKON’DA BALBAY VE 17 KİŞİNİN TUTUKLULUĞUNA DEVAM KARARI ÇIKTI Tahliye taleplerine ret İstanbul Haber Servisi 2. Ergenekon davasında ara kararını açıklayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın da bulunduğu 18 kişinin tahliye talebini reddetti. Mahkeme firari sanık Turhan Çömez’in kırmızı bültenle aranmasının devamına karar verdi. Duruşmaya, Balbay, gazeteci Tuncay Özkan ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile diğer bazı tutuklu sanıklar katıldı. CHP Zonguldak Milletvekili ve eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün de aralarında bulunduğu bazı tutuklu sanıklar ise duruşmada yer almadı. Duruşmaya izleyici olarak Balbay’ın babası Fevzi ile annesi Melek Balbay da katıldı. Duruşmada “Odatv davası” kapsamında tutuklu olan bu davanın tutuksuz sanığı Yalçın Küçük savunmasını yaptı. Küçük kendinde yarış atı kompleksi olduğunu belirterek “Türk aydınlarının hepsini geçmek istiyorum. Namık Kemal’i, Evren Paşa’yı geçmek istiyorum. Çok hapse girdim çıktım ama henüz Nâzım Hikmet kadar yatmadım. Kendime bu dava için güvenim sonsuz. Ben hapisten korkmam” dedi. Küçük, iddia edilen suçlamaları “maskaralık” olarak niteledi. Küçük, “Ben örgüt lideri değilim. Ben bu davada kız oğlan kız gibi tertemizim” dedi. Duruşma 12 Mart’a ertelendi. Bize sormalısınız Hücrede tecrit sona erdi İstanbul Haber Servisi “İkinci Ergenekon” davasından Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili, gazetem iz yazarı Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özk an’a uygulanan tecrit, 369 gün sonra bitti. Balbay ve Özkan iki kişilik koğuşlara alındı. Siliv ri Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamaya göre Balbay’ın yan ına Coşkun Musluk, Özkan’ın yanına Muhammet Sait Çakır yerleştirildi. Balbay ve Özkan’a uygulanan tecrit kam uoyunda eleştirilmiş, daha önce Balb ay ve Özkan’ın cezaevi yönetimine sunduğu beraber kalma dilekçeleri kabul edilmemişti. Balbay ve Özkan 28 Şubat 2011’de 1 No’lu Cezaevi’nd eki tek kişilik koğuşlara nakledilmişti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle