19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 2012 CUMARTESİ 14 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y B Y B B Y Y Y Y Y Y Y K 9 14 8 12 15 14 10 2 4 6 6 7 2 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars K K K B Y B K Y B K B B B 5 8 1 16 13 15 6 9 4 4 0 1 4 Oslo PB Helsinki PB Stockholm B Londra Y AmsterdamY Brüksel PB Paris Y Bonn Y Münih B Berlin B Budapeşte B Madrid PB Viyana B HABERLER 4 0 3 14 13 15 15 14 14 9 11 15 11 Belgrad PB 15 Sofya B 10 Roma B 19 Atina B 19 Zürih Y 16 Moskova K 6 Aşkabat Y 10 Taşkent B 18 Baku PB 4 Bişkek Y 9 Tiflis B 8 Kahire PB 17 Şam B 10 Ülke geneli çok bulutlu, Marmara’nın doğusu, İç Ege, Batı Akdeniz’in iç kesimleri, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzey ve batısı, akşam saatlerinden sonra Doğu Akdeniz, Güneydoğu Anadolu’nun, kuzey ve batısı ile Elazığ, Bingöl, Erzurum, Kars, Ağrı, Iğdır ve Muş çevrelerinin yağışlı geçmesi bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Mart GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada yavaşlatmaya yetmez, yetmeyecektir” dedi. Nereden çıktı “kutlu yürüyüş” söylemi? İster istemez akla acaba RTE; İslam yolunda olduğunu kanıtlamak için “kutlu yürüyüş” ifadesini mi kullanıyor diye bir soru geliyor? Kimi alanlarda ülkemiz daha dinci, affedersiniz yalakaların iktidar ağzıyla söyledikleri gibi muhafazakâr kimliğe kavuştuğu, RTE’nin de İslam yolunda gerekli ve yeterli mesafe aldığına iman ettiği gün... …kutlu yürüyüş tamamlanacak; yerini “kutsal zaferi” kutlamalarına bırakacak! ??? 28 Şubat’tan önce zamanın Genelkurmay Başkanı Karadayı; mollalar devrimi gerçekleştikten hemen sonra Türkiye’ye sığınan İranlı generallere bu sonucu nasıl sezemediklerini sormuş; şu yanıtı almış: “(Mollalar) Böyle bir sonuçla karşılaşmayacağımızı söylüyor. Bize güvence veriyorlardı.” Bizde de 2002’de RTE; Erbakan’ın ilkeleri doğrultusunda tek başına iktidara gelmeden önce, “Milli Görüş gömleğini çıkardığı, toplumun zinde kesimlerinde tepkiyle karşılanan yaptırımlara asla itibar etmeyeceği” güvencesi verdi… RTE, 28 Şubat’tan ders çıkardı. Erbakan’ın “Kanlı mı olacak kansız mı” sözüyle özetleyerek aceleye getirdiği rejimsel dönüşüm rüzgârına kapılmadı. Yavaş yavaş, aceleye getirmeden, yıllar içinde her alandaki rejimsel dönüşümü, örneğin TSK gibi kimi ulusal kurumları ürkütmeden uygulamaya koydu. Bir zamanlar laik cepheyi savunan medyayı iktidar gücüyle korkutup sindirmekle işe koyuldu. Sonra sıra geldi yargıya, sivil toplum kuruluşlarına, vs... Kısaca özetlenen bu tablo; Erbakan ile RTE arasındaki, ne ki aynı amaçla birleşen yöntem farklılığını… …İran’daki molla devrimi ile RTE arasındaki amaca ulaşıncaya dek ayıya dayı diye özetlenebilecek, ama iktidara gelince temel hedeflerdeki engelleri ortadan kaldıracak uygulama ve yöntem benzerliğini açıklıyor. ??? Hemen her gün RTE’nin rejimi kendi dünyasına dönüştüren dayatmalarına tanık oluyoruz. Ayakta kalmayı başaran laik demokratik cumhuriyet kalelerinin direnmesine karşın RTE; örneğin eğitime uygulamaya hazırlandığı 4+4+4 formülü ile yeni bir adım daha atıyor. Kızları eve kapayacak, erkek çocuklara kapanan imam liselerine dönüştüreceği 4 yıllık dönemi açmayı öngören uygulamaya hazırlanıyor. Başka hazırlıkları da gündemde olabilir. RTE’nin 475 no’lu üyesi olduğu geçen günlerde Başbakan’ı ziyaret eden İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’nin (ÖNDER); “okullarda harem selamlık olmasını” içeren öneriyi Meclis’e ilettiği haberleri geliyor. ÖNDER’in hazırladığı “Karma Eğitim ve Tek Cinsiyetli Eğitim Üzerine Değerlendirmeler” başlıklı raporda; kadın ve erkek arasında “Beyinde Cinsiyetten Kaynaklanan Farklılıklar”… “Karma ve Tek Cinsiyetli Eğitimle İlgili Görüşler” ayrı ayrı konu başlıkları altında irdeleniyor... Anadolu’daki toplantılarda AKP’li belediyeler çoktaaan haremlikselamlık uyguluyor. RTE’nin seçimlerde ve parti yönetiminde kadına geniş kontenjan vermemeye özen gösterdiği biliniyor. Ailede üç çocuk söylemiyle kadını eve kapanmayı öngörüyor. 4+4+4’ün kız çocuklarını ya evde koca beklemeye, erkek çocuğu imam hatibe zorlayan sistemi uygulamaya koymasına günler kaldı. Kuran kurslarına gitme yaşındaki kısıtlamaları kaldırdı. Zorunlu din eğitimi giderek yoğunlaşıyor. Örnekler ortada. Yalaka yandaş hatta çaktırmadan yalakalık yandaşlık yapan sözüm ona şu sıralar hâlâ laikliğin savunucusu olduğunu iddia eden bir kısım medya; RTE’ye laik cumhuriyeti koruyan, kollayan siyaset adamı muamelesi yapıyor. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete derdik bir zamanlar. Modası geçti bu sözün... Geride kaldı laiklik alameti. Laiklik karşıtı kıyamete bindik... ... geldik bugünlere! Gazeteci olarak gündemi yakalamak zorlaştı... Bir konu tartışılırken, bir başka olay patlıyor... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında 28 Şubat darbesini yerden yere vurup o süreci “cadı avına” benzetirken aynı gün 28 Şubat’ın “devletin hafızası”ndan silindiğini bilmiyor muydu? Elbet biliyordu! Türkiye gerçekten askeri darbeler nedeniyle büyük acılar yaşadı, yoksullaştı... Bir başka deyişle Türkiye gelişmiş demokratik ülkeler tarafından dışlandı, umutsuzluk vadisine sürüklendi. Şimdilerde “Darbecilerden hesap sorulacak” dense bile ben buna inanmıyorum. ??? Bakın 28 Şubat sürecinde 40 gazeteciye Tümgeneral Erol Özkasnak, Orgeneral Çevik Bir’in buyruğuyla “askerlere verdiği destek” nedeniyle “teşekkür mektubu” yazdı. O listeye baktığımda, 28 Şubatçıların gözdesi olan gazetecilerin pek çoğu bugün AKP iktidarının yalakalığını yaptıkları gibi, yandaş, candaş, dindaş TV’lerde “mangır” karşılığı program yapıyorlar... Bazıları, demokrat ve liberal kimliklerini hâlâ koruyor, candaşlık, yandaşlık yapmıyor, gerdan kıvırmıyor. Adam gibi gazetecilik yapıyor! Bana gelince... Hiçbir siyasal iktidarın (CHP, SHP, DSP dahil) yandaşlığını yapmadım, askeri darbelere, darbe severlere alkış tutmadım. İdeolojimden sapmadım... O nedenle bildiğim yolda yürürüm, gerdan kırmam, eğilip bükülmem, yönümü değiştirip rüzgâr gülü olmam. Sözde değil özde yurtseverim, İlhan Selçuk’un deyişiyle kaba milliyetçilikten nefret ederim... ??? Canlarıyla ve kanlarıyla bağımsızlık savaşını veren, cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal ve arkadaşlarına söz Rüzgâr Gülleri... söyletmem... Laikliği savunurum... Demokrasi laiklik temelinde yükselir ve gelişir... Demokrasi olmadan laiklik olur ama laiklik olmadan demokrasi olmaz... Şeriat düzenini değil demokrasiyi ve hukuk devletini savunurum! Olaylara sermayeemek penceresinden bakar, din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı yapmam! Bakıyorum Başbakan 28 Şubat’ı yerden yere vuruyor, yandaşlar, candaşlar, rüzgâr gülleri kalem oynatıyor, televizyon ekranlarında ahkâm kesiyor: “28 Şubat özgürlükleri yok etti!” Aklınız neredeydi o zaman? Teşekkür mektubu alırken... Hepsi darbelere karşı! Hele hele 28 Şubat’a alkış tutanlar var ya, onlar en hızlı demokrat kesilenler. Gözlerimi faltaşı gibi açıp izlerken, bazen gülüyorum, bazen isyan ediyorum... Haksız mıyım? ??? AKP iktidarına gelince... Gelin görün ki, 28 Şubat’ın yıldönümünde hükümet, Milli Güvenlik Kurulu’nun internet sitesinde bulunan arşivi (19742002) siliyor. MGK arşivi bugün için AKP’nin iktidara geldiği günden başlıyor. Şimdi şunu diyebilirsiniz: “Fena mı oldu yani?.. 27 Nisan emuhtırası da Genelkurmay sitesinden kaldırılmıştı...” Bence kötü oldu... Biz neden toplum olarak yakın tarihimizle yüzleşmekten çekiniyor ya da korkuyoruz? Devletin hafızasını sıfırlamak Türkiye’de bir gelenek... Sabahattin Ali’nin ölümünü, Dersim’i, Madımak’ı, Susurluk’u vb devletin hafızasından silen bir yapı var Türkiye’de. Tıpkı ahtapotun kolları gibi devleti kuşatmış... Bir görünüp bir kayboluyor... Yazımı yazarken sesini duyar gibi oluyorum: “Her şey vatan için!” ??? Susurluk Raporu’nun en önemli bölümünü kapatanlar, Uğur Mumcu ve Dink cinayetinin üstünü örtenler, cinayetlerin arkasında kimi zaman “kestane örgütü” bulanlar... Kimi zaman “Örgüt var, kanıt yok” diyenler... Hopa’da HES eyleminde biber gazıyla yaşamını yitiren Metin Lokumcu için “Eceliyle öldü” diyenler... Parasız eğitim istedikleri için zindanları boylayan gençler, çevreciler, Balbay, Tuncay, Soner, Deniz, Barış, Nedim ve Ahmet bu ülkede “cinayet sanığı” gibi yargılanmıyor mu? Dink cinayetini bildikleri halde önlem almayan jandarma komutanı ve kimi subaylar ise “görevi kötüye kullanmaktan” tutuksuz yargılanıp üçbeş ay cezaya çarptırılmıyor mu? Şimdi 28 Şubat için ahkâm kesenlere soruyorum: “Bu mudur demokrasi, bu mudur özgürlük, bu mudur hukuk, bu mudur adalet, bu mudur vicdan?” ??? Yazımı şöyle sonlandırayım: 28 Şubat 1997’nin ardından Fethullah Gülen, Erbakan Hoca’ya “çekil” diye seslenmiş, 8 yıllık kesintisiz eğitimi desteklemişti. 28 Şubat’ın “mağdurları”, TV tartışmalarında, Fethullah Gülen’in “askerler sivillerden daha demokrat” sözlerini nedense anımsamıyorlar... Padişahın Tuğrası Doğrusu “Paramızın niye simgesi yok?” diye benim hiç aklımdan geçmemişti... ? Güzel oldu... Gördüğünüz TL simgesindeki iki çizginin uçlarının yukarı doğru kalkık olması “kalkınmamızı” gösteriyor... Yarısı ısırılmış “D” harfi gibi olan kısım yarım çapa “güvenin” ifadesi... Alt çizginin dik çizgiye oranı “denge”yi... Dik çizginin yan çizgiye dayanması “ekonomik gücü” anlatıyor... İki çiziğin gövdeye açısı “açılımı” temsil ediyor... “O iki çizgi ne” derseniz; Doğu ile Batı arasında köprü... “Duble yol” da olur... Aslında padişahın tuğrası. ? Anayasadan bu kadar “mana” çıkmıyor mesela... Daha birçok “mana” vardır ama ben bilmiyorum... ? TL’nin kendisine gelince... Cumhuriyetin parasıdır o... Büyük Bağımsızlık Savaşı’nın sonunda kurulan cumhuriyetin parası... Özgürlüğün sembolü... Kuruluşun... Bağımsızlığın... Devrimin... Egemenliği anlatır size... Bir devlet olmanın simgesidir... Buruşmasın diye cep defterlerinin arasına birer 5’lik koyarak Anadolu yollarına düşen ve aydınlanmayı başlatanların parasıdır... ? Özgürlük savaşı veren kahramanlar cephede savaşırken, arkadan kendi milletinin askerini vuracak kadar ihanet içindeki hilafetçilerin karşı çıktıkları para... Üzerinde Mustafa Kemal’in fotoğrafı vardır... Onun için önce yırtıp attı yobaz... Ta ki onunla köşeyi dönebileceğini, çalıp çırpabileceğini, zenginleşeceğini, türbanlı karısına dört çekerli cip alabileceğini öğrenene kadar... ? Türk Lirası; savaşın henüz yaraları sarılırken, yokluklar içinde, 12 Ocak 1926 tarihli kanunla basılmasına karar verilen paradır... Büyük destanın öyküsüdür... Kurban olun cumhuriyete... ? Simgesini bile yapamadınız... Ters çevir... Ermeni parası oluyor... ‘Dershane özür dilesin’ CHP’li Aykan Erdemir, İnegöl’de öğretmen Çakır’ın Alevi olduğu için çalıştığı kurumda nefret ve ayrımcılık içeren davranışlarla karşı karşıya kaldığını belirtti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, Bursa’nın İnegöl ilçesinde öğretmen Taylan Çakır’ın Alevi olduğu için çalıştığı kurumda nefret ve ayrımcılık içeren davranışlarla karşı karşıya kaldığını belirterek Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’i, “Eğitim kurumlarında sıklıkla yaşanan ayrımcılık, nefret söylemi ve ötekileştirme süreçleriyle kararlılıkla mücadele etmeye” çağırdı. Erdemir, düzenlediği basın toplantısında İnegöl’de özel bir dershanede çalışan Alevi öğretmen Çakır’ın, birlikte çalıştığı diğer öğretmenler ve dershane yöneticilerinin “Tuncelililer şerefsiz oluyor, Alevi ve Kürt oldukları için isyan ediyorlar”, “Alevi ve Şiilerin hepsi sapık” sözleriyle nefret ve ayrımcı söz ve davranışlarla karşılaştığını anlattı. Dershane yöneticisinin de “Alevi bir öğretmen ile aynı ortamda çalışmanın günahını artık taşımak istemediği” gerekçesiyle Taylan öğretmenin görevine son verdiğini kaydeden Erdemir, şikâyeti üzerine Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün dershaneye “kınama” cezası verdiğini, savcılığa yaptığı başvuruda ise “kovuşturmaya yer yok” kararı çıktığını bildirdi. Dershane yönetiminin olayın basına yansıması gerekçesiyle öğretmene 5’er bin liralık iki ayrı tazminat davası açtığını anlatan Erdemir, bunun “bir kişinin ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle yaptığı şikâyet sonrası kötü bir davranışla karşılaşması veya farklı muamele görmesi anlamına gelen sistematik bir mağdurlaşma süreci olduğunu” belirtti. Erdemir tazminat davasını açan dershaneyi Alevi öğretmenden özür dilemeye ve davayı geri çekmeye çağırdı. Kılıçdaroğlu’na ‘Silivri Toplama Kampı’ fezlekesi Meclis’e ulaştı ‘Derhal dokunulmazlığım kaldırılsın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, Silivri Cezaevi’ni “toplama kampına benzettiği” için düzenlenen dokunulmazlık fezlekesi, dün Meclis’e ulaştı. Kılıçdaroğlu da TBMM Başkanlığı ve milletvekillerine “dokunulmazlığımı kaldırın” çağrısı yaptı. Kılıçdaroğlu, hakkında hazırlanan fezlekenin “yolsuzluk, kalpazanlık fezlekesi olmadığına” dikkat çekerek “Ben düşüncemi açıkladım, açıklamaya da devam edeceğim” dedi. Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi: “Ana muhalefet partisi genel başkanı olan benim ifade özgürlüğümü kısıtlamak, susturmak, konuşturmamak için hazırlanan fezleke TBMM Başkanlığı’na ulaşmış. Suçum yargılamaya müdahale etmekmiş. Bunu söyletenler ve söyleyenler, basılmamış kitabı toplatıp yazarını içeriye atanlar. Bunu söyleyenler yüzyılın soygunu diye adlandırılan Deniz Feneri yolsuzluğunu soruşturan savcıları görevden alanlar, aldıranlar. Bunu söyleyenler Silivri Toplama Kampı’nda yapılan savunmaları bile suç sayanlar. Yani, hak hukuk tanımayanlar. Amaç belli, konuşturmamak ve susturmak. Ama buna güçleri yetmeyecek. Konuştum ve konuşmaya devam edeceğim. ” Gazeteciler bugün yürüyor İstanbul Haber Servisi Gazeteciler, sanatçılar, aydınlar ve siyasetçiler, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ile gazeteciler Tuncay Özkan, Nedim Şener ve Ahmet Şık için iki ayrı yürüyüş düzenleyecek. Balbay ile Özkan için bugün saat 13.00’te Galatasaray’da kitlesel yürüyüş düzenlenecek. Galatasaray Meydanı’ndan başlayacak yürüyüş Taksim Meydanı’nda son bulacak. Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları da meslektaşlarının tutuklanmasının birinci yılında bugün saat 11.00’de bir araya gelerek. Polisler sanatçı Gündoğdu ve iki arkadaşını hakaret edip darp etti Cihaner’in davası başlıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay 11. Ceza Dairesi, eski Erzincan Başsavcısı olan CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner ile aralarında emekli Orgeneral Saldıray Berk’in de bulunduğu 14 sanık hakkındaki Ergenekon soruşturması kapsamında düzenlenen iddianameyi kabul etti. Daire, gelecek günlerde duruşma günü belirleyecek. Cihaner, aralarında emekli Orgeneral Saldıray Berk’in de bulunduğu 14 sanık ile birlikte Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nde yargılanıyordu. 11. Ceza Dairesi, Cihaner hakkında, Hâkim ve Savcılar Kanunu’na göre izin alınmadan soruşturma yapılıp dava açıldığına karar vererek izni alınması için dosyayı Adalet Bakanlığı’na göndermişti. HSYK, Cihaner’in, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve Ergenekon” iddianamesinde yer alan iddialara dikkati çekerek Cihaner hakkında kovuşturma açılmasına izin vermişti. Hem döv hem davacı ol İstanbul Haber Servisi Dayak olayları ile sık sık gündeme gelen Emniyet mensuplarının ceza almaktan kurtulmak için son buldukları yöntem, dövdükleri kişilerden davacı olmak. Son yıllarda hayli yaygınlaşan bu uygulama son olarak Ümraniye’de yaşandı. Sanatçı, besteci ve söz yazarı Vedat Gündoğdu ile arkadaşları Cem ve Can Altun’u kimlik kontrolü sırasında döven polisler, dayak yiyen üç kişiden davacı oldular. 21 Şubat 2012 günü sabaha karşı konserden çıkan sanatçı Gündoğdu, arkadaşları Cem ve kardeşi Can Altun bir polis otosu tarafından durdurulduklarını ve kimlik kontrolü sırasında dövüldüklerini öne sürdü. Gündoğdu, olayı şöyle anlattı: “Kimliğim bagajda çantada olduğu için TC kimlik numaramı söylesem yeterli mi diye sordum sadece. Bana ‘Artist misin lan sen?’ diyerek araçtan çıkarıldım. Bana sürekli ‘ulan’ diye hitap etmeleri üzerine üsluplarının hoş olmadığını belirttim. Yüzüme biber gazı sıktılar ve ellerimi arkadan kelepçelediler. İçlerinden biri ‘Nerelisin lan?’ diye sordu. Tuncelili olduğumu söyledim. Alaycı bir şekilde ‘Haa demek sen de Tuncelilisin’ diyerek beni arabanın kaputu üzerine yatırıp coplamaya başladılar. Kafama yediğim coplar yüzünden şişlikler oluştu, görme bozukluğu yaşadım. Arkadaşım Cem, arabadan inip ‘arkadaşıma vurmayın’ diye itiraz etti. Bu kez onu yere yatırıp tekmelemeye başladılar. Tekmelerden biri Cem’in gözüne geldi. Bu arada üç ekip otosu daha geldi. Toplam dört ekip oldular. Kafamdaki şişliği, gözümdeki morarmayı doktora söyledim ve rapor vermesini istedim. Ancak adli tabip ‘kırık çıkık yoksa rapor vermiyoruz’ diyerek bu talebimi reddetti.” Polisler geçen yıl da kamerayla tespit edilen İzmir’de dövdükleri Fevziye Cengiz ile Ankara’da üç travestiyi dövdükten sonra davacı olmuşlardı. Bakan da tereddütlü KAYSERİ (Cumhuriyet) Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Aselsan mühendisi Hüseyin Başbilen’in ölümüyle ilgili Adli Tıp Kurumu raporuna ilişkin, intihar mı, cinayet mi olduğunun tereddütlü olduğunu belirterek, mahkemenin yeniden inceleme isteyebileceğini söyledi. Başbilen’in ölüm sebebiyle ilgili İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi’nce hazırlanan raporda, 5 üye olayın “intihar”, 3 üye ise “cinayet” olduğu yönünde görüş bildirmişti. Yılmaz, “Bu teknik bir konudur. İntihar mı, cinayet mi olduğu tereddütlü. İki türlü söyleyen de var. Bilim tartışmaya açık olmak demektir” dedi. ‘Sen de Tuncelilisin’ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle