19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] DIŞ HABERLER 11 Cumhurbaşkanı Gül, Suriye için ‘Yemen modeli’ önererek dönüşümün vakit alacağını söyledi Gül: Muhalefet iktidara hazır değil Dış Haberler Servisi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suriye için en doğrusunun “Yemen modeli” olduğunu söyledi. İngiliz Reuters ajansına mülakat veren Gül, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın iktidarı bırakması için en mantıklı yolun “Yemen modeli”nin uygulanması olduğunu belirterek “En makul gözüken o, ortada bir misal var. Diğer opsiyonların hepsi halkın da devletin de zarar göreceği opsiyonlar. Arzu edilir ki, Esad ve yakınları bunu görürler. Halka yapabilecekleri en büyük iyilik bu” diye konuştu. Suriye’de durumun giderek “çok kötü” senaryoya doğru yaklaştığını söyleyen Gül, “Mevcut rejim ne yaparsa yapsın gecikti. Son yaptıkları anayasa değişikliği ve referandum yolun başında yapılsaydı belki uygun olurdu” dedi. Yemen’de 33 yıl boyunca ülkeyi yöneten eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, kendisine garanti edilen yargı muafiyeti karşılığında görevinden ayrılmıştı. Cumhurbaşkanı, Suriye’de muhalefet içindeki ayrılıkların en önemli sorunlardan biri olduğunu, muhalefetin iktidara gelmek için henüz hazır olmadığını vurgulayarak “Bu dönüşüm şüphesiz vakit alacak” diye konuştu. Suriye muhalefetine mesaj veren Gül, “İntikam üzerinAbdullah Gül. den hareket edilmemeli. Herhangi bir rejim değişikliğinde, bir rövanşist durum, kaos, ekstrem bir yönetim tarzının söz konusu olmayacağının tam güvenini vermesi gerekiyor” dedi. Rusya ve İran’ın, kısa süre içinde Esad’a destek vermenin yanlış olduğunun farkına varacaklarını belirten Gül, “Rusya’nın, Şam rejiminin yükünü daha ne kadar üstlenebileceğini bekleyip göreceğiz. Bana göre bu çok uzun sürmeyecek. Bana göre, Rusya zamanla verdiği desteğin Suriye rejimi tarafından suiistimal edildiğini görecek. Ağır silahların Suriye halkına karşı kullanıldığı gerçeğini gördüklerinde bunu anlayacaklar. Bu Rusya için bile hoş görülebilir bir şey değil” diye konuştu. Ankara’nın Tahran’ı, “kaçınılmaz olanı desteklemesi” için ikna etmeye çalıştığını söyleyen Gül, “İran’ın bile suyun yukarı akmasını sağlayacak gücü yok. Ve eğer daha kötü senaryo gerçekleşirse, İran’ın bunun için sorumluluk hissetmemesi mümkün olmaz. Bundan sorumlu olacaktır” dedi. Bu arada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dün istanbul’da Suriyeli muhaliflerin temsilcileri ile bir araya geldi. Toplantıda Suriye’deki son gelişmelerin ele alındığı belirtildi. uriye’nin Humus kentinde, geçen hafta hava saldırısında öldürülen Amerikalı gazeteci Marie Colvin ile Fransız foto muhabiri Remi Ochlik’in Humus’ta defnedildiği öne sürülüyor. Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Colvin ve Ochlik’in cesetlerine ulaşıldığı bildirildi. Suriye resmi haber ajansı SANA’nın haberine göre, Humus’un Bab Amro kentinde öldürülen gazetecilerin cesetleri gömülmüş halde bulundu. Haberde, gazetecilerin kimliklerinin kesin olarak tespit edilebilmesi için ülkelerinden DNA örneklerinin isteneceği de belirtildi. Cenaze törenini gösterdiği belirtilen ve internette yayımlanan videolarda da, gazetecilerin, öldürüldükleri bölgenin yakınlarında bir mezarlığa defnedildiği iddia ediliyor. Suriyeli muhaliflerin çektiği bildirilen iki ayrı video görüntüsünde yer alan bir kişi, Bab Amro yakınındaki bir mezarlıkta, iki gazetecinin defnedildiğini söylüyor. Adının “Dr. Muhammed Ahmed el Muhammed” olduğunu belirten videodaki kişi, elektrik kesintisi nedeniyle İran’ın İleri Demokrasi Seçimleri Herkesin “ileri demokrasisi” kendine. İran rejimi de kendi demokrasisini, öyle böyle değil.. yeryüzündeki en ileri demokrasi örneği olarak görüyor. Batı taklidi değil bir defa. Dindar nesillerin hamuruyla yoğrulmuş büyük bir İslam demokrasisi... Öyle olduğu için demokrasilerin en ilerisi sayılıyor... İran “ileri demokrasisi”, meclis seçimleri için dün sandık başındaydı. Bu satırların yazıldığı saatlerde sonuçlar henüz belli olmamıştı. Ama kimsenin zaten uzun boylu sandıktan çıkacak milletvekillerini merak ettiği de yok. Önemli olan oylamanın dirlik düzenlik içinde yapılması ve sandıktan yüz ağartan yüksek bir katılım oranıyla çıkılması oluyor. Seçmende ilgi yaratmayan bir seçimden “yüksek katılım” beklemek çelişki değil mi? İran’da buna çelişki gözüyle bakılmıyor. Rejim son kertede kampanyanın başından son güne dek, en güçlü propaganda olanaklarını, sandıkta halkı yüksek oranda oy kullanmaya yöneltmek adına seferber etti. HamaneyAhmedinejad ikilisi bununla, 2009 seçimlerinde uğradıkları ağır kredibilite kaybını telafi etmeyi umuyor. Hatırlanabileceği gibi 2009’daki hileli Cumhurbaşkanlığı seçimleri ardından yollara dökülen “Yeşil Hareket” isyancıları, İslamcı rejimi Humeyni devriminden beri görülmeyen bir halk hareketiyle sınamıştı. Dini lider Hamaney ile Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın yakın işbirliği bu isyanı bastırdı. Bir defa muhalifleri derdest ettikten sonra devlet zirvesinde kavgaya tutuşan iki lider; meclis seçiminde sağlamayı arzu ettikleri “yüksek katılımla” şimdi rejime güvenin sürdüğünü, “milli iradenin” bölünmez bir bütün olarak sağlandığını kanıtlamak istiyor. Özellikle Batı’ya karşı, halkın rejim etrafında kenetlendiğini göstermeyi hedefliyorlar. Bu amaçla seçmenlerin cep telefonlarına seçim arifesi İran’da görülmemiş bir SMS bombardımanı yapıldı. Gönderilen SMS mesajları, “falan ya da filana oy verin!” şeklinde değil; “Aman ha sandığa gidin!” ısrarı üzerineydi. Sandığa giden seçmenlerin her biri “rejime oy” vermiş sayılıyor. Seçim de zaten sadece “rejim içi” bir oylama şeklinde cereyan ediyor. Yarış, sistemin iki büyük rakip gücü, Hameney’in adaylarıyla Ahmedinejad’ın milletvekili adayları arasında gelişiyor. Seçmenler böylece yalnızca aynı ideolojinin temsilcisi iki ekip ya da aynı madalyonun iki yüzü arasında tercih yapacak. İran “ileri demokrasisi” bunun dışında, muhalefete alan tanımıyor. Muhaliflerin sanal ortamda çıkardığı “Tehran Bureau” gazetesi, seçim sathı dışında kalan kesimleri şöyle özetliyor: 1. Ahmedinejad’a cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakip çıkmak cüretini gösteren “reform yanlısı liderler” Hüseyin Musavi ile Mehdi Kerubi, dış dünyayla irtibatlarını kesen ev hapsinde tutulmaktalar… 2. Tacizade, Aminzade, Ramazanzade.. misali büyük muhalif isimlerin hepsi liderlik dokusuna sahip olduklarından! hapiste tutuluyorlar. Siyasi görüşleri yüzünden demir parmaklıklar arkasında tutulan İranlı hükümlü sayısı 900. Bu, İran devriminin ilk yıllarından bu yana siyasi tutuklu sayısında ulaşılan en yüksek rakam. 3. Toplam 42 gazeteci ve siyasi faaliyet gösteren isim sahibi tüm büyük akademisyenler de bu arada içerideler. 4. Reform (“açılım!”) yanlısı yayınların hepsi teker teker kapatılmış. Kıyıda köşede açık kalan tek tük gazete ve dergi kendiliğinden otosansüre başvurmak durumunda kalmış… 5. Siyasi tutukluları savunmaya kalkan ünlü hukukçular da hapsi boylamışlar. 6. Popüler, etkili muhalefet gruplarının sesleri kısılmış, yasadışı ilan edilmişler. 7. İran’ın ünlü insan hakları aktivisti Nobelli Şirin Ebadi başta olmak üzere, kadınlara karşı ayrımcılık ve fikirifade özgürlükleri için mücadele ve siyasi tutukluların haklarının korunması gibi konulara el atan tüm ileri gelen sivil toplum ve insan hakları örgütleri; aynı şekilde ya hepten yasadışı ilan edilmişler ya da seslerini kısmak zorunda kalmışlar. Böyle “dikensiz gül bahçesine” dönüşen rejimde, aynı İslamcı ideolojiyi savundukları halde aralarındaki iktidar kavgası yüzünden bölünen Ahmedinejad ve Hamaney ekipleri, şimdilik karşılıklı koz paylaşmaya devam ediyor. Bu satırları okuduğunuz saatlerde kesinleşecek sandık sonuçları doğrultusunda, İran devleti doruğundaki iki isim birbirine ayar verecek. Ancak verilen ayar da büyük olasılıkla, dini lider ve cumhurbaşkanının yanında; yasama ile yürütme, yürütmeyle yargıyı sürekli karşı karşıya bırakan İran’ın kronik devlet krizini çözmeye yetmeyecek… Evet… Yanı başımızda olgunlaşmış bir “ileri demokrasi” örneği olarak İran seçimlerinin sunduğu manzarayi umumiyeye göz attık bugün. Yarın da kuzey komşumuz Rusya’da seçim var. Sonucu daha sandığa gitmeden ilan edilen “Putin ileri demokrasisine” de artık pazar günü göz gezdiririz. S Gazeteciler Humus’ta mı defnedildi? iki gazetecinin naaşlarının korunamadığını, muhaliflerin onları gömmeye karar verdiğini öne sürüyor. Colvin ve Ochlik ile aynı yerde vurularak yaralanan ve Lübnan’a götürülen Fransız gazeteciler Edith Bouvier ve Willian Daniels ise dün uçakla ülkelerine döndüler. Birleşmiş Milletler (BM) ise Suriye ordusunun önceki gün ele geçirdiği Humus kentinde, güvenlik güçlerinin yargısız infazlar yaptığı haberleri üzerine alarma geçti. Suriye ordusunun, dün sabah düzenlediği operasyonla Türkiye sınırı yakınındaki Aynulbeyda köyünü ele geçirdiği de bildiriliyor. Askerlerin, nüfusu 1000’in üzerinde olan Aynulbeyda köyünü ateşe verdiği de öne sürüldü. Avrupa Birliği (AB) devlet ve hükümet başkanlarının bir araya geldiği Brüksel’deki zirvede ise Suriye’de muhaliflerin kurduğu Ulusal Konsey, Suriyelilerin meşru temsilcisi olarak tanındı. Zirve kararlarında, AB dışişleri bakanlarından Şam yönetimini hedef alan yeni yaptırımlar hazırlamaları talep edildi. Yüksek katılımlı ‘meşruiyet’ arayışı 190 Suriyeli daha Türkiye’ye sığındı AKIN BODUR İSKENDERUNSuriye’deki iç karışıklıktan kaçan ve yaya olarak sınırı geçen 150 Suriyeli, Reyhanlı ilçesine bağlı Bükülmez köyüne geldi. Suriye’nin Atma kasabasından kaçtıklarını belirten Suriyeliler, ihbar üzerine olay yerine gelen jandarma tarafından alınarak Reyhanlı ilçesindeki Hac Konaklama Tesisleri’ndeki çadır kente götürüldü. Sınırı geçen 40 Suriyeli daha Yayladağı ilçesine geldi. Hapiste ‘42’ gazeteci var MÜSLÜMAN NÜFUS Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, oyunu başkent Tahran’da bir camide kullandı. Yaptırımlar altında ciddi ekonomik sıkıntı yaşayan ülkede sandıktan kimlerin çıkacağından çok, katılımın önem taşıdığı belirtiliyor. (Fotoğraf: REUTERS) İran Alman sağının yeni oyuncağı OSMAN ÇUTSAY İRAN’IN DİNİ LİDERİ HAMANEY, SEÇİMLERE YOĞUN KATILIM ÇAĞRISI YAPMIŞTI ‘Katılım emperyalizme tokat’ EKBER KARABAĞ TAHRAN İran’da 9. dönem parlamento seçimleri ana reformcu hareket ‘yeşillerin’ boykot çağrısı etkisi altında muhafazakârlar ve az sayıda reformcu aday arasında gerçekleşti. İlk başta seçimler, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve ona karşı adaylar arasında bir seçim yarışı izlenimi oluştursa da muhalefetin boykot çağrısı ve son zamanlarda Batılı ülkelerce konulan ambargolarla ciddi ekonomik sıkıntıların yaşandığı ülkede, kimlerin seçimi kazanacağından çok halkın ne oranda sandığa gideceği konusu ön plana çıktı. Geçen dönemki parlamento seçimlerinde katılım oranının yüzde 51 olarak gerçekleştiğine dikkat çeken uzmanlar, bunun üzerindeki bir rakamın rejim için başarı olacağını, altındaki bir rakamın muhalifler açısından zafer olacağı değerlendirmesi yapmıştı. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, İran’a karşı “uluslararası baskılar, ambargolar ve sözlü tehditlerin arttığına” dikkat çekerek bu dönemki seçimlerin diğer dönemler göre hassasiyetinin daha yüksek olduğunu söylemiş, halktan seçimlere yüksek katılım göstermelerini istemişti. İran lideri yüksek katılımı “emperyalizme atılmış bir tokat” olarak değerlendirdi. Ülke yetkilileri seçimlerde sabotaj yapmak isteyen ve yurtdışından gelen 10’un üzerinde kişinin başkent Tahran’da tutuklandığını duyurdular. Pakistan’da aşiretlerin denetimindeki Hayber bölgesindeki şiddet olaylarında en az 55 kişi öldü. Tirah Vadisi’nde cuma namazı sonrasında cami önünde kendini havaya uçuran intihar bombacısı 22 kişinin ölümüne yol açarken, 23 İslamcı militanla 10 askerin de, olaydan 10 kilometre uzaklıkta çatışmalar sırasında hayatlarını kaybettikleri bildirildi. Hayber, Pakistan Talibanı’yla bağlantılı militanların kalesi konumunda. Orduyla isyancılar arasındaki çatışmalar yüzünden geçen ekim ayında 18 bin kişi evlerinden kaçmıştı. Hayber kan gölü FRANKFURT Federal Almanya’da çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu 4.5 milyonluk Müslüman toplumuyla ilişkilerde daha dikkatli olunması istendi. Federal İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlatılan, ama bazı sonuçları zamanından önce bulvar basını tarafından abartılarak verilen bir araştırma, Almanya’da yaşayan ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Müslümanların tepkisiyle karşılandı. Ülkedeki genç Müslüman nüfusun “yaşam dünyalarıyla” ilgili araştırmada, Alman pasaportu olmayan 1432 yaş grubundaki her 4 Müslümandan birinin “uyuma direndiği” yolunda bulgulara ulaşıldı. Bunun üzerine raporun tamamını okumadan bir açıklama yaptığı kaydedilen, daha önceleri de “İslamın Almanya’nın bir parçası olmadığı” şeklindeki çıkışlarıyla tanınan Federal İçişleri Bakanı HansPeter Friedrich, endişelerini dile getirdi. Friedrich, “Almanya, göçmenlerinin kökenine ve kültürel kimliğine değer vermektedir. Ama otoriter, antidemokratik ve dinselfanatik görüşlerin ithal edilmesini kabul etmeyiz. Özgürlük ve demokrasiyle savaşanlara burada bir gelecek yoktur” dedi. Bu erken demeç Türk toplumu temsilcileriyle diğer Müslüman dernek ve kuruluşlarının tepkisini topladı. Almanya Türk Toplumu Genel Başkanı Kenan Kolat, Federal İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan yeni araştırmanın kamuoyuna sunuluşu, zamanlaması ve içeriği açısından büyük sakıncalar ve yanlışlar içerdiğini belirterek, bu tür yöntemlerden artık vazgeçilmesini istedi. Hemen ardından sadece SPD, Yeşiller Partisi ve Sol Parti’den değil, Başbakan Angela Merkel’in koalisyon ortağı FDP’nin yanı sıra bizzat CDU’dan da bu tür yaklaşımlara yönelik eleştiriler geldi. Raporda, Alman vatandaşı olmayan Müslümanların yüzde 24’lük bir bölümünün “katı bir dinsellik yaşadığı ve Batı karşıtı olduğu” yolundaki bulguların, temsili nitelik taşımadığı ileri sürüldü. Ancak İçişleri Bakanı Friedrich, bu rakamın yine de yüksek olmasından yakındı. Önceki günkü ilk açıklamalarına gelen tepkiler üzerine, bazı saptamalarını yumuşatan Hıristiyan demokrat politikacı, ortada endişelenecek bir durum olmadığını savundu. Bu arada 2010’da Müslüman göçmenlere karşı kaleme aldığı kitabıyla satış rekorları kırıp bir anda milyonerler arasına katılan Thilo Sarrazin, “analizlerinin böylece mükemmel bir biçimde teyit edilmiş olduğunu” savundu. Seçim yandaşlar arasında Sırbistan da aday ülke oldu ? Dış Haberler Servisi Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları, Sırbistan’ın aday ülke statüsünü önceki gün Brüksel’de onayladı. 7.3 milyonluk nüfusuyla, 1990’larda savaşların kasıp kavurduğu Balkanlar’ın en büyük ülkesi olan Sırbistan’ın AB’ye üyelik yolculuğunda Kosova’yla geliştireceği ilişkiler kilit rol oynayacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle