16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 ARALIK 2012 PAZAR İlk yerli tank ne zaman üretildi 15 Kasım 2012 tarihli bazı gazeteler, ülkemizde ilk kez bir tank üretildiğini duyuruyordu. Acaba bu haber gerçeği yansıtıyor muydu? İsmini Kurtuluş Savaşı komutanlarından Fahrettin Altay’dan alan ve ilk milli muharebe tankı olarak açıklanan “Altay”ın yapımı geçtiğimiz günlerde medyanın ana konularından birini oluşturdu. Fakat gazetelerin ve televizyon kanallarının hiçbiri, “Altay”dan önce de ülkemizde tank üretilmiş olup olmadığı sorusunu akıllarına getirmediler. “Altay”ın ortaya çıkışı, iktidarın büyük bir yerli savunma sanayi atılımının örneği olarak sunuldu. Yeni üretilen tanka isim ararken Kurtuluş Savaşı’nı ve onun bir komutanını hatırlayanlar; Kurtuluş Savaşı’nı, büyük sanayi hamlesini ve onun fedakâr öncülerini hatırlamak istemedikleri için “Altay”ı ilk olarak üretilen özgün Türk tankı olarak sundular. On yıllarca sonrasında bile Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki büyük milli sanayi hamlelerinin kazanımlarından yararlanan iktidar, kendi döneminde yapılan “Altay”ın ilk yerli tank olarak sunulmasından elbette memnun görünmektedir. Zaten Cumhuriyet’in ilk çeyrek asrında hiçbir şey üretmediğini hep söylemiyorlar mıydı? Fakat gerçekler her zaman propagandadan daha güçlüdür. İNCELEME CUMHURİYET SAYFA 7 ? Sinop’ta Lal (Gece) Acaba nereye gitsem? Başbakan’ın cahilliği adeta kutsadığı, “baba” psikolojisiyle tüm Türkiye yurttaşlarını aynı tarz düşünmeye ve davranmaya zorladığı, yoldan çıkanları hiç vakit yitirmeden savcılara şikâyet ettiği, bu güzel ülkede nerelere kaçsam diye düşünürken, Gezici Festival’in yöneticisi Ahmet Boyacıoğlu telefon etti, “Hadi bizimle Sinop’a geliyorsun” dedi. Tası tarağı toplayıp yola koyulduk, Karadeniz’in Akdeniz’i, Kuzey’e bakarken Güney’in görüldüğü (bu konuyu anlamayanlar lütfen haritaya baksınlar) Diyojen’in ülkesi, güzeller güzeli Sinop, güneş ve insanda “acaba girsem mi?” duygusu uyandıran sakin bir denizle karşıladı bizi. Zaman sanki durdu ve ben başka bir gezegene gelmiş gibi, suni gündemlerin boğucu kargaşasını geride bırakıp, “hayat ne kadar da güzelsin!” diye kıyıda koşmamak için kendimi zor tuttum. Sonra birden içim ürperdi, bulunduğum yerden 25 dakikalık uzaklıktaki, Türkiye’nin en sık orman dokusuna sahip, İnceburun’un tam da orta yerine yakın bir zamanda bir nükleer santral yapılacak. Devlet karar verdi, yapılacak! Ve Sinoplular da tıpkı geçen yıl gelip tanıştığım, mücadelelerine bizzat tanık olduğum, bölgelerine termik santral yaptırmamak için direnen komşu Gerzeliler gibi düşünüyorlar: “Bu bölgede nüfus artışı diğer bölgelerden yavaş, bu nedenle devlet buradaki yurttaşlarını gözden çıkardı.” Neyse ki, balıkçı tezgâhlarında gördüğüm mezgitler, kalkanlar içimin ürpertisini anında alıp götürüyor. Balıklar öyle taze ki, insanın tezgâhlardan ayrılası gelmiyor. Tanrım bu ne bolluk; birlikte tezgâhları dolaştığımız, herkesin Karadenizli olduğunu sandığı, aslen Bursalı usta oyuncu Erkan Can, “Acaba ne zaman Hakkâri’deki çocuklar da ‘anne bugünde mi balık var’ diye yakınacaklar. Biz görecek miyiz?” diye soruyor. Evet, acaba ne zaman? Gezici Festival bu yıl 18 yaşına basmış, rüştünü çoktan ispat etmişti ama Sinop’a bir 18 yaş kutlaması pek bir yakıştı. Festivalin açılış filmi, Reis Çelik’in özellikle yurtdışında girdiği festivallerden ödüllerle dönen, Lal (Gece) adlı filmiydi. Reis Çelik filminin aldığı ödülleri artık aklında tutamıyor ama Ahmet Boyacıoğlu 21 ödülden söz etti. Doğrudur, Ahmet bu konularda hiç yanılmaz. Ben çok istediğim halde filmi görmemiştim. Sinop’ta gördüm ve iyi ki gördüm. Lal (Gece) öncelikle cesur bir film. “Çocuk gelinler” sorununa farklı bir açıdan yaklaşıyor ve bu kez biz ataerkil bir toplumda erkeğin nasıl bir kuşatma içinde olduğunu dehşet içinde izliyoruz. Törelerin, geleneklerin sınırlarını en katı bir biçimde çizdiği “erkekliğin”, nasıl kırılgan, nasıl insana aykırı olduğu filmin her karesinde yüzümüze adeta bir tokat gibi çarpıyor. Erkek, amcası “şunu öldüreceksin” dediği için, adam öldüren, amcası gene “anan törelerimize karşı çıktı, ananı öldüreceksin” dediği için anasını öldüren, hayat bilgisini cezaevlerinde öğrenen altmış yaşında bir adam. Kız, 14 yaşında Türkiye’nin hemen her yerinde, pazarı olan “bir çocuk gelin.” Ve bu iki kişinin tuhaf, zaman zaman insanı güldüren, zaman zaman içini acıtan gerdek gecesi. Neredeyse tek bir mekân! Ama bu mekânda tüm bir dünya var. İnsanın tüm halleri var. Ve adamı oynayan İlyas Salman’ın muhteşem oyunu var. Film bitip dışarı çıktığımızda denizin kokusu bile acımı azaltmadı. Bir an gökyüzüne baktım, bir yıldız kaydı ve bir dilek tuttum, “tüm insanların sevdalarını özgürce yaşayabileceği, kendi şarkılarını özgürce söyleyebileceği bir dünya” diledim. Cumhuriyet gazetesinin arşivinde bulunan bu tarihsiz fotoğraftaki tank, ilk yerli tank olabilir... varında kuruldu. 1929’da Kırıkkale Çelik Fabrikası’nın temeli atıldı. Fabrikanın yapımı 1932’de tamamlandı. Kırıkkale Çelik Fabrikası’nda 19351950 yılları arasında 150 çeşit çelik yapılmıştır. Uçak çeliği, kalem çeliği, paslanmaz çelik bunlardan bazılarıdır. (1990’lı yıllarda Türkiye’de bu çelik türlerinin dörtte biri bile yapılmıyordu.) Genç Cumhuriyetin ulusal gurura ve güvene sahip yöneticileri, mühendisleri ve işçileri büyük bir azimle yeni bir sanayinin temellerini yaratıyorlardı. geçilemedi. Çünkü bunun için hem tank fabrikasının kurulması hem de yan sanayi kollarının geliştirilmesi gerekiyordu. Ekonomik bağımsızlık sürdürülebilmiş olsaydı bunlar bir süre sonra kaçınılmaz olarak gerçekleşecekti. Çünkü ulusal yaratıcı girişim ruhu ve güven duygusu yöneticilerde ve çalışanlarda yeterince mevcuttu. 1940’ta ithal edilmiş olan tank motorunun yerine yerli motor da yapılabilecekti. (Nitekim 20 yıl kadar sonra Devrim arabaları için yerli motor da yapıldı.) Planı nedir? Marshall İktidar sahiplerinin özlem ve gururla andıkları Osmanlı İmparatorluğu’nda hiçbir zaman çelik sanayisi olmadı. Dolayısıyla Cumhuriyet kurulduğunda ülkede çelik üreten hiçbir fabrika bulunmuyordu. Demir çelik sanayisi olarak adlandırılabilecek tesisler, birkaç küçük dökümhaneden ibaretti. Bağımsızlığın korunmasının savunma sanayisinin kurulmasına bağlı olduğunu düşünen genç Cumhuriyet hükümetleri, zaman kaybetmeden demir çelik ve silah sanayisinin gelişmesi için çabalara giriştiler. İlk imalathaneler Ankara’da ve ci Çelik üretemeyen imparatorluk Bu büyük yaratıcı sanayi atılımı döneminde ilk yerli tank da yapılmıştı. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda milli sanayi hamlesine bir mühendis ve yönetici olarak katılan, ülkemizin ilk metalürji mühendisi Selahattin Şanbaşoğlu (19071995), ilk tankın yapılışını şöyle anlatıyor: “1940’ta, kendi girişimimizle tank yaptık. Bunun sadece Ford motoru dışarıdan geldi. Dizaynı bizimkilerindir. Tipi kendimize mahsustur. Kamil, Necati filan yaptılar. Zırh levhası, topu, paleti, aktarma organları hepsi bizim üretimimizdir. Bu tank, 1946’da Cumhuriyet Bayramı töreninde geçti. Ancak, sipariş gelmedi ve bu tek tank olarak kaldı. Amerikan yardımı başlayınca hazırcılık ve kolaya kaçma başladı.” Şanbaşoğlu, gelişmeleri doğrudan yaşayan bir mühendis olarak çok önemli ve günümüzde pek de dile getirilmeyen bir gerçeğe işaret etmektedir. 1940’ta üretilmiş olan bu tankın seri üretimine İlk tankı üretmenin gururu Selahattin Şanbaşoğlu kimdir? ? Selahattin Şanbaşoğlu, 1907’de İzmir’de doğdu. 1926’da İstanbul’da Mühendis Mektebi’ne (bugünkü İTÜ) girdi. Öğrenim gördüğü sırada girdiği, İmalatı Harbiye tarafından düzenlenen yurtdışında burslu eğitim görme giriş sınavından başarıyla geçerek Almanya’da Aachen Teknik Üniversitesi’nde okuma hakkını kazandı. Bu üniversiteden 1932 yılında metalürji yüksek mühendisi olarak mezun olduktan sonra ülkesine döndü. Aynı yıl Türkiye’nin ilk çelik fabrikası olan Kırıkkale Çelik Fabrikası’nda mühendislik yapmaya başladı. Selahattin Türkiye’nin birçok sanayi kurumunda çalışan ve bu Şanbaşoğlu kurumların gelişmelerinde emeği bulunan Şanbaşoğlu, ÇillerKarayalçın hükümeti tarafından 5 Nisan 1994’te açıklanan ekonomik kararlar arasında yer alan Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nın özelleştirilmesi kararına şiddetle karşı çıktı. Selahattin Şanbaşoğlu, 1995 yılında vefat etti. Ancak Cumhuriyetin ilk çeyrek asrında hep yükseklerde olan ulusal irade, gurur, güven ve girişimcilik ruhu, önce İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’nin savaş malzemeleri yardımı yapmasıyla ve daha sonra da Marshall yardımlarının başlamasıyla yavaş yavaş zayıflamaya başlamıştır. Gerçekte ABD ile Marshall Yardımı antlaşmasının 4 Temmuz 1948 tarihinde imzalanması (ertesi yıl da 4 Nisan 1949’da Kuzey Atlantik PaktıNATO antlaşması imzalandı), uluslaşma sürecimizin ve ulusal bağımsızlığımızın ilk ve en önemli kırılma anlarından birini oluşturmaktadır. Hükümetin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla sanayileşmek için yabancı krediye ihtiyaç duyması ve Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye müdahale edeceği korkusu, Türkiye’nin ABD’ye yaklaşmasıyla sonuçlandı. Marshall yardımının başlamasıyla Cumhuriyet tarihinde ilk kez hükümetin ekonomik politikasına dışarıdan müdahale ortamı doğdu ve yabancı baskılar yüzünden hükümetin ekonomik gelişmede sanayi sektörüne verdiği ağırlık düşünülenin tersine azaltıldı. Türkiye’de gerek genel olarak makineleşmede gerekse yerli savunma sanayisinde yaratıcı atılımın sönükleşmesinin ilk önemli nedeni, Marshall Yardımı’nın başlamasıdır. Bu yardım, ekonomik ve siyasi, fakat daha kuvvetli olarak da manevi bakımdan ulusal bağımsızlığımıza yıkıcı etkilerde bulundu. Yeni doğmakta olan ulusun bağımsızlığını, yaratıcı girişim heyecanını ve kendine güven duygusunu zayıflattı. 1940’ta yapılan ilk tankın motoru dışarıdan getirilmişti. Acaba ondan 72 yıl sonra yapılan “Altay”ın motoru içeride mi üretildi? Marshall Planı’nın yıkıcı etkileri ? İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan işsizlik, yoksulluk ve kargaşanın, Batı Avrupalı seçmenleri komünist partilere yöneltmesinden çekinen ABD yönetimi, bu ülkelerin ekonomik durumlarının en kısa zamanda düzeltilmesi gerektiğini düşünüyordu. Yardım planını kamuoyuna ilk kez 5 Haziran 1947’de, Harvard Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferansta Dışişleri Bakanı George Marshall (18801959) açıkladı. Temmuz 1947’de 16 George Avrupa ülkeMarshall sinin temsilcilerinin katıldığı bir konferansta, Avrupa’nın ekonomik ihtiyaçlarını açıklayan bir rapor yayımlandı. Bu rapora dayanılarak hazırlanan Avrupa Kalkınma Programı’nın ABD Kongresi tarafından onaylanmasıyla plan 1948’de yürürlüğe girdi. Programın dört yıl için geçerli olması ve bütün Avrupa ülkelerini kapsaması öngörülmüştü. Ama Sovyetler Birliği ve öteki Doğu Avrupa ülkeleri programa katılmayı reddettiler. Türkiye ise 1947’de düzenlenen konferansta 615 milyon ABD Doları tutarında yardım talebinde bulunmuş, ama savaştan zarar görmediği gerekçesiyle bu talebi reddedilmişti. Bunun üzerine Türkiye yardım için doğrudan ABD hükümetine başvurdu. Yardım isteğini olumlu karşılayan ABD ile 4 Temmuz 1948’de Ankara’da imzalanan antlaşmadan sonra Türkiye 194852 arasında Marshall Planı çerçevesinde toplam 351 milyon 700 bin ABD Doları tutarında dış yardım aldı. ? Haber Merkezi Türkiye yeni bir yağışlı havanın etkisi altına girdi. Meteoroloji yetkilileri sel, soğuk hava, hortum ve deniz ulaşımında yaşanacak olan olumsuzluklara karşı uyarıda bulundu. Meteoroloji’nden yapılan açıklamada Ege ve Marmara’da sağanak ve rüzgârın etkili olacağı bildirildi. Yağışların Çanakkale ve Balıkesir’in sahil kesiminde şiddetli; İzmir, Muğla, Aydın, Manisa, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul ve Antalya çevrelerinde yerel olmak üzere kuvvetli olacağı belirtildi. ? İstanbul Haber Servisi Şile’de 4 Aralık’ta batan “VolgoBalt 199” adlı yük gemisinin 7 kişilik mürettebatı ile bir balıkçı ve kurtarma botunun bir personelini arama çalışmaları sürdü. Olay yerine giden CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, “Bir ihmal var mı yok mu araştırılıyor” dedi. Önceki gün yeri tespit edilen tahlisiye botunun parçaları kayalıkların arasından kurtarma ekiplerince çıkarıldı. ? Haber Merkezi Süper Loto çekilişinde kazandıran numaralar 23, 25, 28, 30, 31, 37 olarak belirlenirken 6 bilen 1 kişi, 3 milyon 231 bin 252 lira 40 kuruş ikramiye kazandı. Çekilişte 5 bilenler 2 bin 928 lira 50’şer kuruş, 4 bilenler 42 lira 95’er kuruş, 3 bilenler 5 lira 90’ar kuruş ikramiye kazandı. Soğuk ve yağışlar geliyor Şile’de arama çalışmaları sürüyor Sayısal’da 1 kişiye 3.2 milyon TL Yararlanılan KAYNAKLAR Bilsay Kuruç; Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Büyük Devletler ve Türkiye, 2. baskı, 2011 Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülü, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012. Yahya S. Tezel; Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, 4. baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2001. Mahmut Kiper; “Fabrikalar Kuran Fabrika Kardemir ve Türkiye Cumhuriyeti DemirÇelik Öyküsü”, Mühendislik Mimarlık Öyküleri I, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Ankara, Nisan 2004.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle