23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 ARALIK 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr PAZAR KONUĞU 13 P O R T R RİNT AKYÜZ E Ankara, 1949 doğumlu. Ortaöğrenimini İstanbul Robert Koleji’nde, yükseköğrenimini ODTÜ İşletme Fakültesi’nde yaptı. Üniversite öğrenimini bitirir bitirmez özel sektörde çalışmaya başladı. 1981’de Ankara’dan İstanbul’a taşındı. Amilo isimli şirketin yönetim kurulu başkanı; Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) başkanlığı görevini yürütüyor. Ayrıca da Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu’nun başkanvekili. 2006’dan beri merkezi Brüksel’de olan AB Gıda ve İçecek Konfederasyonu’nda gözlemci üye statüsünde bulunan federasyonu temsil ediyor. TOBB’nin de gıda meclisi başkanı. Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği Başkanı Rint Akyüz şeker sektöründeki iç çekişmeleri eleştirdi: Enerjimizi boşa harcıyoruz LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye gıda ve şeker piyasasındaki önde gelen otoritelerden birisi Rint Akyüz. Akyüz Türkiye’nin bir gıda ve tarım üretim stratejisi olmamasını ciddi biçimde eleştiriyor. Gıda ve tarım sektörünün entegre edilmesiyle birlikte önemli dünya koşullarıyla rekabet edilebilir duruma gelineceğine dikkat çeken Akyüz diyor ki: “Kendi içimizdeki kısır kavgalar yüzünden ne kadar enerji harcadığımızı tahmin edemezsiniz.” Siz AET’yle 1963’te Ankara Anlaşması’nın imzalanmasından beri AB macerasını yakından izleyen bir kişi olarak Türkiye’nin AB’ye tam üyelik olasılığını nasıl görüyorsunuz? R.A. Ben bu macerayı başından beri takip eden birisi olarak şunu söyleyebilirim. Artık onlar bize muhtaç oldukları zaman AB’ye üye olabileceğiz. Maalesef burada istek kaybı var. Bu da tamamıyla karşı taraftan kaynaklanıyor. Ama önünde sonunda Türkiye’nin yolunun orası olması gerektiğine inanıyorum. Bakın, AB’de gıda sanayii AB’nin en büyük sanayi sektörü. Türkiye’nin AB’ye üye olduğu anda AB’deki gıda sanayinin yüzde 25 büyüyeceği inancı hâkim. Gıda sanayi bizim için de çok önemli. Şu anda Türkiye’nin iki numarası. Beşaltı yıl içinde bir numara olacağına inanıyorum. Üstelik Türkiye’de gıda sanayinin güçlenebilmesi için gerekli her türlü şartlar mevcut. İyi de, Türkiye’de gıda sanayini geliştirmek için bir strateji oluşturuldu mu? R.A. Var dersem yanlış söylemiş olurum. Bunun yerine insanlarımızda çok ciddi bir organize olma yeteneği var. Hâlâ el yordamıyla gidiyoruz. Sektörün önünde engeller de var. Örneğin bizim sektör tarım sektörüne bağlı. Tarım ürünleri hammaddemiz. Ama Türkiye’nin bir tarım sektörü stratejisi de yok. O zaman işler nasıl yürüyecek? R.A. Ondan biz de etkileniyoruz. Ama buna rağmen garip bir şekilde Türk insanında bir girişimci ruhu var. Özellikle de yurtdışında bunu hissediyorsunuz. Bugün hangi ülkeye giderseniz gidin Türkler orada varlıklarını hissettiriyorlar. Şöyle bir örnek vereyim. Belçika’da Flamanca ve Fransızcadan sonra en çok konuşulan dil Türkçe. Bizim bu gerçeği göz ardı etmememiz lazım. Bir de Türkiye’yi ortaya koyup bunun etrafında bir daire çizin. Bu dairenin içinde yaklaşık 900 milyon insan yaşıyor. Yapılan hesaplara göre bu dairenin içinde gıda ticaretiyle ilgili 1.5 trilyon dolarlık bir kazanç sağlanıyor. Geçen yıl ise Türkiye, Cumhuriyet tarihinin gıda ihracatı rekorunu kırarak gazetelere manşet oldu. Rekorumuz 8.9 milyar dolardı. 1.5 trilyon dolar nerede, 8.9 milyar dolar nerede? Bu gıda ihracatının yarısından fazlası AB ülkelerine yapılıyor. Bunlar tamamıyla işlenmiş gıda ürünleri. Buna yaş meyvesebze gibi işlenmemiş ürünler dahil değil. AB’yle Gümrük Birliği anlaşmamız var. Yani gümrük duvarları karşılıklı kalkmış durumda. AB gibi gıda üretiminde ileri olan bir topluluğa Türkiye bu kadar ihracat yapabiliyorsa ve son beş yıldır AB’den aldığımızın iki mislini AB’ye ihraç edebiliyorsak bu çok ciddi bir gelişme demektir. Biz geçen yılki rakamları bu yıl eylül ayında geçtik. Demek ki bu yıl gıda ihracatımız 10 milyar doları geçecek. 10 milyar dolar desek de öbür tarafta 1.5 trilyon dolarlık bir pazar var. Yani daha gidecek çok uzun bir yolumuz bulunuyor. N işasta tüm sanayiler için bu kadar önemli bir maddeyken bunu öldürüyor olmanın kime faydası olduğunu düşünemiyorum. Bu, çok dar görüşlü ve rekabeti piyasada yapmaya alışmamış insanların sonunda bizi getirdiği nokta. azen gazetelerde şekerden beyaz zehir diye söz ediliyor. Bu zehir dedikleri madde insan vücudunun yapıtaşlarından birisi. Vücudumuzu ayakta tutan maddelerden birisi de glikoz. Dozajı ayarlayın ve her şeyi rahatlıkla tüketin. B Dünyayla rekabet etmek zorundayız Peki, AB dışında Orta Asya, Avrasya ülkeleriyle gıda ticareti nasıl gidiyor? R.A. O 900 milyon insan grubuna daha fazla odaklanmamız gerekiyor. Bunu başarabilecek altyapımız da var. Artık kendi iç kavgalarımızı bir tarafa bırakıp bu işlere konsantre olmalıyız. Gıda üretiminde belli bir stratejimiz olmadığı, tarımla entegrasyonumuz da tam olmadığı için bazı ürünlerde kullanamayacağımız kadar üretim yapıyoruz. Bunların ihracat kabiliyetleri yok. Bunların alternatifi olarak üretmediğimiz ürünleri de ithal ediyoruz. Bunda da en önemli mesele ekonominin bir numaralı kuralı olan arz ve talebi çalıştıramamamız. Bunu çalıştırabiliyor ve bazı gücümüzü heba etmiyor olsak biz çok daha iyi tarımsal deseni olan bir ülke durumuna geliriz. Bir de, bir zamanlar kendi kendimize yeten bir ülkeydik, şimdi ne olduk söylemi var. Biz hiçbir zaman kendi kendimize yetmedik ve yetmek de bir marifet değil aslında. Esas hedefin üretebildiklerimizde verimli olabilmek olması gerekir. Ayrıca küresel koşullara ayak uydurmamız gerekmiyor mu? R.A. Bunu yapmaya kesinlikle mecburuz. Beğenin ya da beğenmeyin artık dünyanın küresel köy olduğu bir gerçek. Sadece Türkiye’de neler oluyor diye bakmakla önümüzü göremeyiz. Bütün dünyaya bakmaya mecburuz. Dünyanın bir parçasıyız ama kendi gücümüz de burada. Çok ciddi bir hinterlandımız var. Örneğin Balkanlar, Doğu Avrupa, Orta Asya, Karadeniz havzası, Ortadoğu, Doğu Akdeniz... Bu bir kültürel zenginlik. Türkiye, bu konumundan gelen avantajıyla da çok önemli ilerlemeler kaydedebilir. Bugün artık dünyada çok önemli olan bir Türk Havayolları (THY) markamız var. Üstelik de dünyadaki ilk markamız. Üstelik THY’yle birlikte İstanbul her noktaya uçulan bir terminal haline gelmedi mi? R.A. Gelmez olur mu? Bu çok önemli. Bizim yıllardır Avrupa’da yapılan bir fuarımız vardı. Gelecek yıl Türkiye’de yapılacak. Çünkü Avrupa’daki toplantılara gidip vize sıkıntısı çeken herkes baskı yaptı. Bunun üzerine araştırıldı ve vizesiz gelebilecekleri tek şehrin İstanbul olduğu ortaya çıktı. Bu toplantı 2013 Mayısı’nda gerçekleşecek. Bugün adını bile duymadığım birçok yere THY uçuyor. İstanbul da dünya başkenti olma yolunda ilerliyor. Bizim bu imkânlarımızı kullanmamız lazım. Elimizdeki imkânları yeterince kullanıyor muyuz? R.A. Hayır, ama en azından bunun farkındalığının çok derinleşmeye başladığını görüyorum. İleride kullanacağız elbette. Şu anda Türkiye ekonomik açıdan iyi bir yerde olduğu, rakip ülkelerin de sıkıntıları olduğu için ciddi bir ivme kazandı. Biz kendimizi yoldan çıkarmazsak ki çıkarmayacağımızı umut ediyorum yolumuzda yürürüz. Bu itibarla gıda sanayinin önünün çok açılması lazım. Siz gıda sanayinizi tarımınıza entegre edebilirseniz bu tarımınızı kalkındırmanın en önemli unsuru olacaktır. Çünkü gıda sanayi tarım sektörüyle entegre olursa hem verimli ürün üretebilir hem de dünyayla rekabet eder hale gelirsiniz. Maalesef Türkiye’nin girdileri çok pahalı. Enerjiden başlayarak birçok kalemde dünyayla rekabet edebilecek durumda değiliz. Buna rağmen biz bunu başarabiliyorsak işleri dengeye getirdiğimizde ne oluruz, düşünebiliyor musunuz? Şimdiye kadar kendimizi çok hor gördüğümüz için gerçek gücümüzün de farkında olamamışız. Ama yavaş yavaş bunun farkına varmaya başlıyoruz. Biz dünyada bir ada olmadığımızı kabul ettiğimiz sürece ileriye gideriz. Her yerde meydana gelecek olayların mutlaka Türkiye’yi de etkileyeceğini, Türkiye’nin de dünyayı etkileyeceğini düşünerek daha düzenli ve daha iyi gideriz diye düşünüyorum. Siz gıda sanayinizi tarımınıza entegre edebilirseniz tarımınızı kalkındırmanın en önemli unsuru olacaktır. Çünkü gıda sanayi tarım sektörüyle entegre olursa dünyayla rekabet edebilir hale gelirsiniz. Medyada yanlış propagandalar pompalanıyor Fruktozun (mısır şurubu) insan sağlığına son derece zararlı olduğu iddialarına Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) Başkanı olarak ne diyorsunuz? R.A. Bu bir propagandadır ve bu iddia tamamıyla yanlıştır. Bu maalesef rekabetin çirkin bir boyutu. Bizim bir pazarımız var ve bunun içinde yaşıyoruz. Bu tür propagandalarla pazarın tamamı harcanıyor. Eğer serbest piyasa ekonomisi kurallarını uyguluyorsak o zaman herkesin anayasal sınırlar içinde rekabet edebilmesi lazımdır. Fruktoz gıda sanayii için çok önemli bir ürün. Nişasta da öyle. Bu kavgalar yüzünden nişasta da kötü bir şöhrete sahip oldu. Nereden bakarsanız bakın, nişasta sanayinin birçok dalında kullanılan bir ürün. Boya, kâğıt, tekstil sanayileri için çok önemli. Savunma sanayiinde patlayıcı üretiminde kullanılıyor. Nişasta tüm sanayiler için bu kadar önemli bir maddeyken bunu öldürüyor olmanın kime faydası olduğunu düşünemiyorum. Bu, çok dar görüşlü ve rekabeti piyasada yapmaya alışmamış insanların sonunda bizi getirdiği nokta. Fruktoz kanser yapıyor, dediler. Yanlıştı. Ama öyle bir şey ki bu iddialar ne kadar yanlış olursa olsun o ismin üzerine yapışıp kalıyor. Ondan sonra da temizlemesi çok zor oluyor. Bu konuda çok raporlar yazıldı. Ama basın ve medyada çok fazla yer bulmadı. Hiç kimse bunu öğrenemedi. Halkta bir korku yaratıldı. Zehir dedikleri şeker bizi canlandırıyor Aynı durum şeker için geçerli değil mi? Bütün dünyada yapay tatlandırıcıların piyasada çok daha fazla yer bulabilmesi için şeker bütün kötülüklerin anası ilan edilmedi mi? R.A. Doğru. Tatlandırıcıları ikiye ayırmak lazım. Doğal tatlandırıcılar, kamış, pancar şekeri ve her türlü şekeri kapsıyor. Yapay tatlandırıcılar ise çoğunlukla kimyevi bazlıdır. Bazen gazetelerde şekerden beyaz zehir diye söz ediliyor. Bu zehir dedikleri madde insan vücudunun yapı taşlarından birisi. Vücudumuzu ayakta tutan maddelerden birisi glikoz. Üç beyazdan uzak durun diyorlar. Yani şeker, tuz ve un. Ama bunların hepsini dengeli bir biçimde yememiz gerektiğini herkes unutuyor. Önemli olan ne miktarda yediğinizdir. Dozajı ayarladığımız zaman her şeyi rahatlıkla tüketebiliriz. Bugün bilim insanları her şeyin fazlasının zararlı olduğunu söylüyorlar. Örneğin günde altı litreden fazla su içerseniz ölüm riskiniz çok büyüktür, diyorlar. Her besinin fazlası insanı öldürebiliyor ya da sağlığını bozuyor. Bütün mesele düzenli beslenme. Şeker obezite yapıyor, diyorlar. Çok fazla yerseniz yapar. Üstelik obezitenin tek nedeni şeker değil ki. En başlıca nedeni hareketsizlik ve harcadığınız kaloriden daha fazlasını almanız. Olumsuzluklara rağmen sektör gelişiyor Son olarak, Türkiye’nin şeker sanayi ne durumda? R.A. Türkiye şeker üretiminde kendi kendine yetiyor ama fazlasını ihraç edemiyor. Çünkü üretim altyapımız ve hammadde pahalı. Şekeri pancardan üretiyoruz. Kamışın yanında pancarın dezavantajı var. Buna rağmen şeker sektörünü bir noktaya getirdik. Ama kendi içimizdeki kısır kavgalar yüzünden ne kadar enerji harcadığımızı tahmin edemezsiniz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle