15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2012 CUMARTESİ 16 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli B Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y 12 9 11 12 14 13 13 10 10 11 HABERLER TÜRKİYE Trabzon Y Giresun Y Ankara PB Eskişehir PB Konya B Sivas K Antalya PB 12 11 6 5 5 2 16 Adana Mersin Erzurum Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y PB K Y Y Y Y Y K K 18 17 1 11 14 10 10 4 3 1 Oslo PB Helsinki PB Stockholm K Londra PB AmsterdamPB Brüksel PB Paris PB Bonn PB Münih PB Berlin PB 7 0 6 6 4 2 4 2 1 1 DIŞ MERKEZLER BudapeştePB Madrid B Viyana B Belgrad K Sofya K Roma Y Atina Y 0 12 0 3 1 13 17 Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Tahran K K B Y Y Y Y B Y B 2 1 21 18 15 13 13 20 17 13 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada 2023’te Türkiye’nin, dünyanın on büyük ülkesi arasına girmesini sağlamaları için Osmanlı tarihini okumalarını, öğrenmelerini öğütledi. Bir ara, belki istemeyerek, öyle değil diyerek Osmanlı tarihini özetledi: Savaş, entrika ve harem!.. Ne etse ne yapsa ne söylese; Osmanlı tarihinin savaş, saray entrikaları ve haremle kaynaştığını yadsımanın olanağı yok. Geçenlerde Türkiye’yi ziyaret eden ünlü Amerikalı sinema sanatçısı Malkoviç, Osmanlı tarihinin savaşla ama haremle ve entrikalarla dolup taştığını söyleyiverdi. Demem o ki, Osmanlı’nın bu üç öğeyle sarmaş dolaş tarihi sınırlarımızı değil, Atlantik’i bile aşmış; ünlenmiş. ??? RTE’yi bu kavgaya sürükleyen Sultan Süleyman’ı savaşçı, ama uçkuruna düşkün bir hükümdar olarak gösteren Muhteşem Süleyman dizisi. Ne var ki bir gerçek, Osmanlı’yı savunanların dünya ekseninde fazla rağbet görmediğini kanıtlıyor. Başbakan’ın, 30 yıl at üstündeydi dediği Muhteşem Sultan Süleyman döneminde; Cezayir, Libya, Mısır, Arabistan Yarımadası, Anadolu, Yunanistan, Bulgaristan, Ukrayna.. 31 ülke Osmanlı toprakları. Muhteşem Süleyman dizisi ise: Rusya’dan Moritanya’ya, bütün Arap ülkelerinde, Kuzey Afrika memleketlerinin tümünde, Balkanlar’da, Orta Avrupa’nın pek çok ülkesinde, Sırbistan’dan Romanya’ya kadar 42 ülkede izleniyor. Kanada’yı da eklediler. Diziyi izleyen ülke sayısı 43’e yükseldi. İlgilisinin söylediğine göre toplam 150 milyon insan Muhteşem Süleyman dizisini izliyor... Bu duruma göre Osmanlı’yı bize övüyor RTE ama dünya, Osmanlı tarihinin anlı şanlı sultanının yaşamını, o devrin tarihini bir diziden öğreniyor. İçeride söylediklerine 43 ülke sağır. RTE, kendi söylüyor kendi dinleyip övünüyor... ??? Velakin RTE’nin dünyaya model olduğunu iddia ettiği Osmanlı medeniyetini anlatan konuşmasını yayımlayan gazetedeki (Hürriyet) haberin yanı başında RTE’nin Osmanlı’yı öven, örnek alınmasını salık verdiği konuşmasına yapışık bir başka haberde, bir afişin resmi vardı. Üzerinde iri harflerle “Haddini bil!” yazılı bir afiş! ??? Kişisel siyasal ihtirasların zihinleri esir aldığı bir ülkede RTE’lere haddini bil demenin ne anlamı olabilir ki? Bu ülkenin muhalefet partileri, yandaşlığa yalaklığa kendini kaptırmamış aydınları, bilim, ilim adamları, yazarı çizeri ve hatta AKP’nin Cumhurbaşkanı; başkanlık sisteminin Türkiye’yi ne çare bugün yaşanan yarı diktatörlükten tam diktatörlüğe geçireceğinde birleşiyorlar. Nuh diyor peygamber demiyor RTE; yeni anayasayı yapmakla görevli komisyondaki AKP’li vekillere, parti yönetimine, başkanlık sisteminin yeni anayasada mutlaka yer alması talimatı veriyor... Uzlaşma, diyalog vs.. adamın defterinde yok! Kafası Osmanlı, oturduğu koltuk laik Cumhuriyetin malı bu adamla ileri demokrasilere kavuşacağız, öyle mi?.. RTE, demokrasiyi kullanarak astığı astık kestiği kestik muhteşem sultan olmanın peşinde. Kocaman bir partiyi, kişisel ihtirasları uğruna ülkeyi nereye sürüklediğini bilmeyen yüzde 50 oyu ve bu oyların temsilcisi parti grubunu parmağının ucunda oynatıyor... Bu gidişin hayırlara vesile olmayacağını, bekle ve gör! ??? Bir zamanlar ruh hastalıkları uzmanı, Bakırköy Akıl Hastalıkları Hastanesi’nin kurucusu Mazhar Osman’a; o sırada ünlenen, alanında ünlü İstanbul Valisi Dr. Fahrettin Kerim Gökay’ın önlenemeyen yükselişinden, siyasal ihtirasından söz etmişler. Mazhar Osman; “Evet” demiş. “Doğrudur. F.K. Gökay; milletvekili, bakan, başbakan, hatta cumhurbaşkanı olur. Ama bir gün Allah oldum der, işte o zaman bana getirirler!” ??? RTE’nin başkan olma ihtirasından söz ederken bu fıkra nereden aklıma geldi? S YENİ anayasa metni yazmak üzere bir araya geldiler ama, en önemli konuyu paranteze alarak yola devam edebilecekler. Parantezin ne zaman açılacağı ise henüz belli değil. Herhalde, dört partinin önderleri “başkanlık mı, parlamenter sistem mi” bilmecesini ortaklaşa çözünce. Ya da “Uzlaşmazsanız, biz yazıp halkoylamasına sunarız” diyen Sayın Başbakan “Ya Allah bismillah, açtım” deyince açılacak. Tabii, öyle bir durumda şimdiye kadar “uzlaştık” denen maddelerin de yeniden görüşülmesi ve ortaya çıkan tercihe göre ayarlanması gerekecek. Öylesine yamalı bir anayasayla ülkenin nasıl yönetileceği de elbet Allah’a kalır ama, ne gam? “Çelebi böyle olur bizde anayasa hukuku.” akatlık, daha önce defalarca vurgulandığı gibi, iktidar çoğunluğunun sistemi değil rejimi değiştirmek ve tek kişiye dayalı Parantez ve Havan otoriterlik ile dinsel muhafazakârlığı bağdaştıran bir devlet düzeni istemesinden kaynaklanıyor. “Değiştirilemez” anayasa maddeleri dolayısıyla yaşanan tartışmalar bunu gösterdi. Öyle olmasaydı, Cumhuriyetin temel felsefesi gözetilir ve o felsefeye uygun bir sistem değişikliği gerçekleştirilirdi. Bu ise, Mondros sonrasının işgallerinden kurtuluşla birlikte Osmanlı devlet düzeninin de yıkıldığı İstiklal Harbi yıllarını iyi bilmeyi gerektiriyor. Anadolu’nun çeşitli köşelerinde değişik adlarla toplanan “kongreler dönemi”nde yeni Türkiye’nin gelecekteki yönetim tarzının da tartışıldığı yıllardı bunlar. Kongrelerden ve benzer toplantılardan çıkan ortak görüş Ankara’da Millet Meclisi’nin toplanmasına yol açmış, ülke bir süre parlamenter sistemden de koyu tam bir “meclis hükümeti” sistemiyle yönetilmiştir. Anayasa hukuku tarihimizin ilginç tuhaflığı şu: Siyasilerimiz ve cafcaflı unvanlar taşıyan hukukçularımız, nedense, Cumhuriyetin hamurundaki bu çok önemli parlamenter mayayı yok sayıp bambaşka sistem fantezileri uğrunda boş yere kafa yormuşlardır. ısacası, Türkiye Cumhuriyeti devletinin özünde parlamenter sistem yatar ve bütün ayarlama, düzeltmelerle yeni düzenlemeler bu özü bilerek yapılmalıdır. Başka türlüsü, heveskârlık, taklitçilik ve acemilik havanında su döverek zaman kaybı demektir. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ? Baştarafı 1. Sayfada Mahkemenin, dosyaya birden nokta koyarak savcıya vermesi, savcının da kimlere hangi cezaların neye dayanarak verilmesini isteyeceği esas hakkındaki mütalaa hazırlaması davanın hızlandırılması anlamına gelmiyor. Şu anlama geliyor: Davanın kaçırılması! Daha iddia edilen Ergenekon silahlı terör örgütünün varlığına dair kesin bir kanıt dahi elde edilememişken, Ergenekon’la aydınlatılacağı söylenen onlarca dosya ile ilgili bir arpa boyu yol alınmamışken, karara gidiliyor. Neden? Çünkü davanın inandırıcılığı hızla kayboluyor. İddialar havada... Dijital veriler sakat... Gizli tanıklar çürük... Bunların toplamından nasıl bir karar çıkabilir? ??? Mahkeme daha kasım ayı başında çeşitli kurumlara müzekkere yazıp öyle şeyler istedi ki; aramızda bunlar için şu değerlendirmeyi yapmıştık: “Bu istekler bir yıldan önce karşılanamaz. Dava hızlanmışken, bunlar ne? Uzatma olasılığı için bir hazırlık olsa gerek...” Bu istekler daha ilgili kurumlara ulaşmadan mahkeme, “Dosya artık son şeklini almıştır, hüküm aşamasına geçmek için düğmeye basılabilir” kararı verdi. Üstelik mevcut delillerin değerlendirilmesi aşaması da atlandı. 6 aydır istediği kişiyi, istediği şekilde suçlayan tanıkların beyanlarına karşılık sanıklara sadece 15 dakika söz verildi. Bu tablo şöyle bir benzetmeyle açıklanabilir: Bir doktor, hastalığın teşhisi için her şeyi istiyor. Kan tahlili, röntgen, tomografi, EKG, MKG, üç harfli ne varsa... Bu sonuçlar gelmeden teşhis koyuyor ve reçete yazmaya başlıyor. Davanın ilk aylarında sıklıkla şunu dile getirdik: Yargılama, adil, hızlı ve tutuksuz olmalı. Bu istem tümüyle anlamını yitirdi. Ancak 27 Kasım sonrasında davanın yürütücüsü olan medya, “Ergenekon’da karar aşamasına geliniyor” saptamasını yaptıktan sonra bu durumu eleştiren sanıklar ve avukatlar için de şunu söylemeye başladı: “Davanın hızlanmasını istemiyorlar...” Oysa mahkemenin yaptığı yargılamayı hızlandırmak değil, hükmü hızlandırmak. Niyet hüküm olduktan sonra, bunu davanın başında da verebilirdiniz. Kaldı ki, burada hüküm dava açılırken verilmiş. Kararın ne zaman açıklanacağı belli değil. Bütün süreç, zamanlama dilimleri bunu gösteriyor. Örneğin, 27 Kasım’da savcı esas hakkındaki mütalaa için talepte bulundu, mahkeme de “Tamam, 15 gün içinde yazıp getirin” dedi. Bu durumda savcının 15 günde 120 milyon sayfalık dava dokümanını okuması, en azından gözden geçirip değerlendirmesi, sanıkların lehlerinde ve aleyhlerinde olan delilleri ayırması, her sanık için ne kadar ceza istediğini bir yargılama metni olarak yazması gerekiyor. 15 günde bunu yapması mümkün olmadığına göre demek ki bu metin çok önceden hazırlandı. Aynı mantık, hüküm için de yürütülebilir. ??? Ergenekon yargılamalarının kimi dönüm noktalarını, akıl almaz usul hatalarını sık sık dile getirdik. Bugün bir noktayı daha paylaşalım. Mahkeme heyeti tanıkları dinlerken gerçeğin peşinde değildi. İddianameyi doğrulatmanın peşindeydi. Eğer bir tanık iddianameyi çürütecek yönde ifadeler veriyorsa, hemen soru şekli değişiyordu. Tanığa sanık muamelesi yapmaya başlıyorlardı. Eğer bu da işe yaramazsa bu kez gelen tanığın ifadelerinin tersini söyleyecek, iddianame paralelinde konuşacak yeni bir tanık aranıyordu. Bütün bunlara karşın, iddianameyi bir adım öteye götürecek, temel iddiaları doğrulayacak bir dosya bütünlüğü oluşturulamadı. Şimdi, “olduğu kadar” deyip karara gitmek, işin içinden çıkmak istiyorlar. Evet, Ergenekon çuvalı büyüdü ama ne kadar büyürse büyüsün mızrak bu çuvala sığmayacak... K ‘Proje yürütüyoruz’ Asker intiharlarının azaldığını belirten Genelkurmay, bunların önlenmesine yönelik ise tatmin edici bir açıklama yapamadı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) intihar oranlarının son 10 yılda yarı yarıya azaldığı belirtildi. Genelkurmay Başkanlığı ayrıca, “İntihar/intihara teşebbüs ve kendini yaralama olaylarıyla firar gibi ağır disiplinsizlik olaylarına sebep olabilecek personeli önceden tespit edebilmek” için TSK içinde “can dostu” projesi yürütüldüğünü kaydetti. Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan bilgilendirmeye göre, TSK’de intiharların engellenmesine önem verildiği, bu doğrultuda TSK bünyesindeki 337 rehberlik ve danışma merkezi (RDM) ile çeşitli çalışmalar yürütüldüğü ifade edildi. Tarama anketi Askerlik şubesinden eğitim merkezlerine sevk edilenlere de eğitim birliklerine katılışlarında “Psikolojik risk faktörü tarama anketi” uygulandığına ve uzman personel tarafından her yükümlü ile tek tek görüşüldüğüne dikkat çekildi. Personelin birliğe katılımını müteakip birlik komutanlarınca, ailelerle mektup ve telefon ile iletişim kurularak, askerlik hizmeti boyunca çocukları hakkında bilgi alabilmeleri amacıyla irtibat numaraları verilerek, vatani hizmetini yapmakta olan evlatlarının, her türlü durumu hakkında (ödül, ceza, hastalık vb.) telefon ve posta ile devamlı olarak bilgi sahibi olmalarının sağlandığı bildirildi. “Özellikle son yıllarda alınan tedbirlerin de katkısıyla 2002 yılında intihar vakası yüz binde 32 iken, 2011 yılında yüz binde 15’e düşürüldüğü, bir başka deyişle son on yılda intihar ların yarı yarıya azaldığı” ifade edildi. lüme götüren sebepler TSK’de intihar olaylarının başlıca sebepleri arasında, uyuşturucu bağımlılığı, ailevi sorunlar (sevgisizlik, bölünmüş aile yapısı, gönül ilişkisi vb.), aşırı borçlanma, yüz kızartıcı olaylar (ahlak dışı davranışlar), uyumsuzluk ve kötü muamele gibi faktörlerin yer alabildiği, kişiyi intihara sürükleyebilen davranış biçimleri içinde “kötü muamele”nin sebeplerden sadece birisi olduğuna işaret edildi. Ö ‘Yarı yarıya düştü’ Hüda Partisi adıyla siyaset dünyasına adım atacağı belirtildi MustazafDer partileşiyor ? Eski Mustazaflar Derneği Başkanı Hüseyin Yılmaz, “Ne Kemalizmle sorunlar çözülebildi ne de Apoizmle” dedi. Haber Merkezi Yıllarca Güneydoğa ve Doğu bölgelerinde işlediği vahşi cinayetlerle bilinen Hizbullah terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket ettiği iddiasıyla mahkeme tarafından kapatılan Mustazaflar Derneği partileşiyor. Eski dernek başkanı Hüseyin Yılmaz, “Ne Kemalizmle sorunlar çözülebildi ne de Apoizmle” diye konuştu. NTV’ye açıklamalarda bulunan Yılmaz, Hüda Partisi (HüdaPar) adıyla siyaset dünyasına adım atacak olan hareketin, önümüzdeki hafta İçMustazafDer Diyarbakır’da yaptığı mitingle dikkat çekmişti. işleri Bakanlığı’na başvuru yapacağını söyledi. HüdaPar’ın üçüncü bir yol olarak ortaya çıktığını söyleyen Yılmaz, bölge halkının mecburiyetten AKP ve BDP’ye oy verdiğini, mevcut partilerin temsil etmediği bir camianın ortaya çıktığını ileri sürdü. ‘İslami perspektif’ 34 yıldan beri partileşmeleri yönünde talepler olduğunu belirten Yılmaz, kendilerini diğer partilerden ayıracak olan yönün İslami perspektif olacağını söyledi. Yılmaz, “Kürt sorununun İslami bir bakış açısıyla çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu İslami çözüm noktasında KürtTürk bir arada yaşayabilir diye düşüncemiz var. Ve onu uygulamaya çalışıyoruz. Ayrışmadan ziyade bütünleşme, ama eşit ve adil bir bölüşüm, bir yaklaşım, bir temsiliyetle bir arada yaşamanın yollarını araştırıyor ve bunu sunuyoruz. BDP’nin de bu noktada eksiği var” dedi. Hedeflerinin 2014 yılında yapılacak olan yerel seçimler olduğunu hatırlatan Yılmaz, bu seçimlerde nasıl bir yol izleyecekleri konusunda anketler yaptırdıklarını ve bu anketlerin sonucuna göre strateji belirleyeceklerini açıkladı. “Hizbullah partileşiyor” söylemlerinin art niyetli ve kasıtlı olduğunu savunan Yılmaz, “Biz diyoruz ki: Biz farklıyız, Hizbullah farklı bir yapıdır. Biz legal çalışan bir yapıyız, onlar ise illegal bir yapıdır. Şiddete çağırmadığı müddetçe her düşüncenin temsil edilmesini savunuyorum. Programımızda da bu vardır” dedi. Suriyeli Joughel, terör örgütünü yönetmek suçundan mahkum edildi Başbakanlık ‘bayram’ savunması yapacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay 10. Dairesi, Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği’nin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada, Başbakanlık’tan savunma istedi. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi, Başbakanlık’ın 5 Mayıs 2012’de yürürlüğe giren yönetmeliğinin bazı hükümlerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açmıştı. Davanın ilk incelemesini yapan Danıştay 10. Dairesi, davacı ADD’den dernek tüzüğünün, davalı Başbakanlık’tan da savunma istenmesine karar verdi. İslami Cihat liderine 12.5 yıl ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İslami Cihat örgütünün kurucusu olduğu öne sürülen Suriyeli Bahaa Joughel, “silahlı terör örgütünü yönetmek” suçundan 12 yıl 6 ay hapse çarptırıldı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya “laik Cumhuriyeti yıkarak, İslam devleti kurmayı amaçlamak için örgüt kurmakla” suçlanan tutuklu sanık Joughel ve avukatı Mustafa Asım Kahyaoğlu katıldı. Avukat Kahyaoğlu, davaya konu dosya içerisinde beyanları bulunan tanıkların yeniden mahkeme huzurunda dinlenilmesini ve soruşturmanın genişletilmesi talebinin kabul edilmesini istedi. Mahkeme Başkanı Dündar Örsdemir, sanık avukatının tanıkların yeniden mahkeme huzurunda dinlenilmesi talebinin yargılamaya herhangi bir katkı sağlamayacağı gerekçesiyle reddettiklerini açıkladı. suçlardan dolayı cezalandırılmayı beklemediğini belirtti. İddianamedeki suçlamaların dayanağının 2000 yılında bazı kişilerin hakkında verdiği ifadeler olduğunu savunan Joughel, “İddianameye konu olan suçlamalar 2000 yılında bazı kişilerin baskı ve işkence altında hakkımda söyledikleri beyanlardır. Bu kişilerin çoğu daha sonra bu beyanlarını baskı altında verdiğini kabul etti” diye konuştu. Joughel, 2000’de Türkiye’ye yeni geldiğini ve Türkçe bilmediğini kaydederek, “Tek kelime Türkçe bilmiyordum. Nasıl örgüt kurarım? Hakkımdaki iddianame 28 Şubat sürecinin ürünü. Bu iddianame de Nuh Mete Yüksel tarafından hazırlanmıştır. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum. Beraatımı istiyorum” ifadelerini kullandı. Mahkeme Başkanı Örsdemir, sanığın yasadışı “silahlı terör örgütü yönetmek” suçundan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiğini açıkladı. Ancak heyet, sanığın cezasını duruşmadaki iyi halini dikkate alarak, 12 yıl 6 aya indirdi. Var mı böyle bir örgüt? ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’da 2001’de ortaya çıkarılan Kürdistan Devrim Partisi (PŞK) adlı örgütün kurucu, yönetici ve üyesi oldukları iddiasıyla yargılanan 36 sanıktan 6’sı, 15’er yıla mahkum edildi. Örgütün üyesi olmakla suçlanan 30 sanığın da zamanaşımından beraatına karar verildi. Sanık avukatları, “Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazılarak böyle bir örgütün olup olmadığının tespit edilmesini istiyoruz” dedi. Özay’a 1 yıl 8 ay hapis ? İstanbul Haber Servisi Yaşar Öz ve Tuğba Özay’ın da bulunduğu 51 sanığın yargılandığı davada karar çıktı. Mahkeme, Özay’a, tehdit suçundan 2 yıl hapis verdi. Özay’ın cezasını iyi halden 1 yıl 8 aya indiren mahkeme, cezanın “geri bıraktırılmasına” kara verdi. Mahkeme, tutuklu sanık Öz’e ise 57 yıl 10 ay hapis cezası verdi. ‘28 Şubat ürünü...’ Sanık Joughel, esas hakkındaki savunmasında, iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını okuyunca “şoke” olduğunu ve işlemediği
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle