19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2012 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR Kürtçe rock müziğin taze soluğu Bajar, ikinci albümüyle dayanışma ruhunu ateşlemeye çalışıyor ‘Hoşgeldin’ arkadaş ? Bajar “Hoşgeldin / B’xer Hati” ile daha da yakınlaşıyor, kent insanının ortak yaşam alanlarını gözetiyor. Şiwan Perwer de var albümde, beyaz yakalılar da, bir Ahmet Kaya şarkısıyla Festus Okey’in diline tercüman olmaya çalışmak da, Dersim katliamı da... ÖZLEM ALTUNOK Ülkem Kan Kokuyor Ülkem hapishane kokuyor, adaletsizlik kokuyor, hak hukuk tanımamak kokuyor, gerilim kokuyor, açlık kokuyor, kavga kokuyor, ölüm kokuyor, düşmanlık kokuyor… Bütün bunları başlığa sığdıramayacağımdan kısaca kan kokuyor dedim! “Açlık grevi yoktur” diyor, yalan olduğunu bile bile… Sonra o lafı unutuyor. Bunlar gizli gizli yiyordur diyor, onu da unutuyor…Canlarından başka kaybedecek hiçbir şeyleri olmayanları yok sayıyor… Yandaş medya 4 ay önceki bir düğün fotoğraflarını yayımlayıp içeridekiler açlık grevindeyken, dışarıdakiler ziyafet sofrasında diye yayın yapabiliyor… Nasıl, nasıl anlatmalı ki, yalanlarla sorun çözülmez… Nasıl, nasıl anlatmalı ki yok sayarak, görmezden gelerek hiç çözülmez… Tam tersine, bu tavır, bu “unutkan”, bu yok sayan, yalanla bezeli tavır ölüme davetiye… Bu onur kırıcı tavır, “pazarlıkçı tutum” zulmü, ölümü kışkırtıyor. Açlık grevi yapanlara destek dalga dalga çoğalırken, aydınların haykırışı yükselirken, kulaklarını, gözlerini, akıllarını, yüreklerini, vicdanlarını kapayanlara, daha kaç ölümden sonra uyanacaksınız diye sormak istiyorum. Sizce daha kaç ölüm yetmez?! Bir dostluk şarkısıyla başladı Bajar, “Ey Heval” diyerek önceki akşam yeni albümünün ilk konserine. Onlarla üç yıl önce “Yaklaş” diye seslendiklerinde tanışmıştık. Kentlere, özellikle de İstanbul’a göç eden Kürtlerin hayatına odaklanmış, parçası oldukları bu dönüşümü Kürtçe rock yaparak anlatıyorlardı. Şimdi ikinci albümleriyle “Hoşgeldin / B’xer Hati” derken daha da yakınlaşıyor, ortak yaşam alanlarını, dayanışma ruhunu gözetiyorlar. Grubun vokalisti Vedat Yıldırım’ın da dediği gibi “ev sahipliğinin ya da misafirliğin olmadığı bir ‘hoş geldin’ hali” bu. Şiwan Perwer de var albümde, beyaz yakalılar da, bir Ahmet Kaya şarkısıyla Festus Okey’in diline tercüman olmaya çalışmak da, Dersim katliamı da... İki albüm arası, Uludere katliamını anlatan “34 adet”i ve Alevilere yönelik baskıları ele alan “benzet”meyi yaptınız. Bu, biraz da gündemi “korsan” şarkılarla takip etme girişimi mi? Hayat da gündem de hızlı akıyor. Bajar’ın derdi de müzikle kültürel politik ortama dahil olabilmek. Derdimiz var bağırıyoruz ama bağrırken karşımızdakiyle sürekli bir dil kurma çabası içindeyiz. O yüzden beklemek yerine daha dışavurumcu bir anlayışla sürekli üretim içinde olmak istiyoruz. Bajar’ın Türkiye’deki rock grupları arasındaki yeri neresi? Türkiye’de rock son dönemlerde ne yazık ki sadece bir elbise. Ortada “sert” bir müzik var ama neye isyan edildiği belli değil. Artık “Tamirci Çırağı” gibi şarkılar da yok. Bu Bajar için sıkıntı tabii... Örneğin birçok festivale çağrılmıyoruz... Müzikal olarak da rahatlamış görünüyor Bajar... Melez müzik yapıyoruz, müziğimize bu yüzden folk rock diyoruz. Var olan müzik geleneklerinin popüler formlarla harmanlandığı bir dünyanın içindeyiz. Bu topraklara özgü sesleri gitarın diliyle, davulun ritmiyle nasıl yansıtabiliriz... Bunlar üzerine kafa yoruyoruz. Sert ama... Bajar Vedat Yıldırım, Erdem Göymen, Ari Hergel, Ferhat Güneş, Burak Korucu ve Cansun Küçüktürk’ten oluşuyor. İlk albümde Kürtlerin göçle birlikte kentlerde yaşadığı kültürel sosyal dönüşümü anlatıyordunuz. 2009’dan bu yana da hızlı bir dönüşüm yaşanıyor. Bu süreç Bajar’a nasıl yansıdı? Ece Ayhan’ın “cehennet” tanımı iyi karşılıyor aslında durumu. Cennetle cehennem arasındaki bu hal, umutlu olmamıza engel değil ama Bajar’ın ilk albümünün adı da zaten “Yaklaş”. Albümü tanımlarken “Fırat suyu Marmara’ya karıştı” diyorduk. Şimdi de “Hoş geldin” diyoruz. İşin özü şu: Yüksek siyaset dünyası hepimizi birbirimize yabancılaştırıyor. Onların söylem dünyası yalanlar üzerine kurulu, filler çimenler durumu da söz konusu. Sokağa, insanlara baktığınızda bu yalanı, yabancılaşmayı kıracak tek şeyin, iki komşunun sohbeti, bir masada karşılıklı paylaşılan hikâyeler olduğunu düşünüyoruz. O büyük cümleleri bir kenara bırakıp birbirimize yaklaşmak, dertlerimizi bilmek gerekiyor. İlk albümden bu yana 3 yıl geçti. Bu süre içinde Bajar’ın sözü nereye evrildi? Bajar için temel mesele burada, kentte nasıl bir hayat kurulacağı. İstanbul bir Kürt şehri çünkü aynı zamanda. Bir arada nasıl yaşayacağız, o sirkülasyonu kurabilecek miyiz? Bu sorularla uğraşıyoruz. Bir yandan da elbette kentsel dönüşüm, Romanlar, tüketim kültürü, yoksulluk ve daha bir sürü konu var... İlk albüm göç meselesinin sıcak yaşandığı dönemi anlatıyordu. Bir arayıştı... İkinci albümde hepimizin ortak yaşam alanına dair ortak hikâyeler anlatmaya çalışıyoruz. İlhan Mimaroğlu Anısına Temmuzda yitirdiğimiz öncü besteci İlhan Mimaroğlu anısına adanan Meral Güneyman konseri muhteşemdi. Dinleyicilere olağanüstü, unutulmaz anlar yaşattı. Öncü, yenilikçi besteci İlhan Mimaroğlu ile dünyanın yine “yenilikçi” piyano virtüözü, piyanist Meral Güneyman’ın buluşması bence rastlantısal olamaz. (Oysa sahnede anlattı: New York’ta bir Yunan lokantasında…) İkisi de o kadar sahici, içten, yetenekli ve yaptıkları işte ustalar ki! Program tam da Mimaroğlu’nun seveceği türdendi! Güneyman’ın deyişiyle “Bizim aileden”: Beethoven’in hiç sonata benzemeyen Mi Majör Sonattı… Prokofiev’in şeytani tuzaklar barındıran “Suggestions Diaboliques”. (Bu eserde melek görünümlü Meral Güneyman, şeytana külahını ters giydirdi, tüm hünerini döktürdü.) Radiohead ve Duke Ellington besteleri… İlhan Mimaroğlu’nun Meral Güneyman’a adadığı “Valsler”… (Mimaroğlu ironisyile dolu valslerde “asaletin Bay Hyde ve Bay JekyIl yani ikiyüzlülüğü” ortaya konuyor.) Ve Güneyman’ın tüm şiirselliğini, dinamizmini ve derinliğini en yoğun biçimde verdiği, bittiğinde tüm salonu ayağa kaldıran Ravel’den o muhteşem “Vals”… Klasikle cazı buluşturan bu eşsiz konseri Meral Güneyman, sahnedeki özverili, yalın, içten tavrı, açıklayıcı, samimi sıcacık konuşmaları ve Mimaroğlu’na adadığı “The Man I Love” şarkısıyla taçlandırdı. Güngör Mimaroğlu’yla kucaklaşırken, içimden, İlhan Mimaroğlu dinleseydi, bayılacaktı bu konsere diye geçiriyordum. Yazarımız Evin İlyasoğlu’nu 15 yılına giren Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da düzenlediği bunca nitelikli etkinlikler için kutluyorum. Şimdi bu yazıyı bitirip İş Sanat’a doğru yola çıkmalıyım: 2012 13 yeni mevsimin açılış konseri için… Aklım ve yüreğim çok zamansız kaybettiğimiz İş Sanat’ın yönetmeni Meriç Soylu’da… İşini aşkla yapan, hepimizin sevgilisi Meriç, önümüzdeki mevsimin programını da hazırlamıştı… Kendisi orada olmayacak ama birbirinden değerli etkinliklerin gerisinde ben hep onun o narin kişiliğini, azmini ve sıcak gülüşünü hissedeceğim. ÖDÜL TÖRENİ 18 KASIM’DA İSTANBUL KİTAP FUARI’NDA Tepeyran Ödülü İnci Aral’a Kültür Servisi Çankaya Belediyesi’nin Niğde Kültür Sanat Platformu ile birlikte Türk romanının öncülerinden Ebubekir Hazım Tepeyran adını yaşatmak amacıyla verdiği “Tepeyran Roman Ödülü”, “Şarkını Söylediğin Zaman” adlı yapıtıyla İnci Aral’a değer görüldü. Tahsin Yücel başkanlığında ve Hikmet Altınkaynak yazmanlığında toplanan seçici kurul, Osman Şahin, Güray Öz, Metin Celal ile Ahmet Yıldız’dan oluşuyor. İnci Aral’a ödülü 18 Kasım’da saat 17.00’de TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda takdim edilecek. Ödül töreninde ayrıca Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, Hikmet Altınkaynak, Metin Celal, Timuçin Esen, Ömer Fethi Gürer, Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Yüksel Pazarkaya, Prof. Dr. İlter Uzel, Osman Şahin, Lokman Zor “Edebiyatın Nabzı ve Tepeyran Roman Ödülü” konusunda birer konuşma yapacak. hiphoplife.com.tr adlı internet sitesi, ülkemizdeki hiphop kültürünün en etkili mecralarından biri. Sitenin kurucu ve yönetici ekibi, bu limana demir atan hiphop mücahitlerinden en iyilerini bir çatı altında albümleştiriyor. İlki geçen yıl çıkmıştı, “Organize Oluyoruz” adlı hiphop toplamasının, ikincisi de yakın zamanda raflardaki yerini aldı. Seri (belli ki devamı gelecek), her şeyden önce bir misyon taşıyor; bu müzikal tarzın usta isimlerinin kendinden sonrakilere destek verdiği bir platform. İlkine göre, daha kapsamlı ve doyurucu bir toplama, serinin ikinci albümü. Bu albümde 52 hiphop neferinin ürettiği 22 Organize Oluyoruz Volume 2 (Pasaj) parça var. Sadece ülkemizdekiler değil, Avrupa’nın da dört bir yanındaki yerli rapçi’ler organize olmuş. Örnek vermek gerekirse, Cartel’den tanıdığımız Erci E., camianın emektar isimlerinden Sahtiyan, Almanya’nın popüler rap’çilerinden Summer Cem, Ceza’nın kız kardeşi Ayben, arabesk rap temsilcisi Yener Çevik bazıları… Müziğin görünmez kahramanları beatmaker’lar cabası… Ülkemizdeki hiphop müziğinin kat ettiği yolu anlamak isteyenler için isabetli bir seçim olur “Organize Oluyoruz 2.” [email protected] The Soft Moon Zeros (Captured Tracks) 2009’da San Franciscolu müzisyen Luiz Vasquez’in tek kişilik özel projesi The Soft Moon, 2010’da çıkan albüm ve ardından “Total Decay” adlı EP’den sonra dört üyeli bir gruba dönüştü. The Soft Moon adlı ilk albümde synth’ler, sert gitarlar ve tam olarak ne söylendiği anlaşılmayan vokaller eşliğinde adeta bir felaket sonrası yaşanan klostrofobik ruh halini özetleyen şarkılar vardı. İlk gençlik yıllarını Bauhaus, Joy Division dinleyerek geçiren herkesi dinlediği ilk anda olduğu yere çivileyecek kadar ihtiraslı ve karanlık bir müzik yapıyor grup. İkinci albüm “Zeros”, daha az gitar ve elektronik davulun kullanıldığı, birbirinden garip seslerin yarattığı çekici bir kakofoni gibi. The Soft Moon, soğuk synth’lerin, elektronik davulların başrolü üstlendiği dark noise/ coldwave / gotik türlerindeki deneysel anlayışı böyle tutkulu bir biçimde benimsediği için alkışı hak ediyor. www.zulalkalkandelen.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle