19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2012 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI sveç Sosyal Demokrat Partisi, lideri Olof Palme’nin 1986’da öldürülmesinden sonra içine girdiği dağınıklıktan kurtulamadı. Parti, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra esen liberal rüzgârların da etkisinde kaldı. Yüz yıllık sosyal demokrat geleneğin öncelikleri unutuldu, emekçilerin ve işçi sınıfının çıkarlarını önceleyen bakış açısı terk edildi. Sovyetler’in dağılmasından sonra dünyadaki sınıf mücadelelerinin de ortadan kalktığı sanıldı. Sosyalist blokla birlikte vahşi kapitalizm de ortadan kalkmıştı sanki. Avrupa’da ve İsveç’te, kapitalizmin yerini artık yeni bir düşman almıştı: Yabancılar ve Müslümanlar... İşsizliğin, sömürünün kaynağı artık vahşi kapitalizm değil, başka ülkelerden gelerek işlerini ellerinden alan yabancılar ve Müslümanlardı. Bu kafa karıştıran ortamda İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nin sınıfsal bakış açısını terk etmesinin ardından, partinin ve sosyal demokrat hareketin omurgasını oluşturan sendikal hareket işlevsiz kaldı. Haklarının savunulmadığını gören on binler istifa ederek sendikalardan ayrıldı. Bu sürece, Sol Komünist Partisi de adından “komünist” sözcüğünü çıkararak yeni dünya düzeniyle uyumlu bir yol izledi. Bu ilkesiz politikaların İsveç soluna faturası çok ağır oldu. 1920’den bu yana ülkeyi neredeyse tek başına yöneten Sosyal Demokrat Parti, 2000’lere doğru sık sık seçim kaybeden bir parti haline geldi. Sol ve sosyal demokrat partiler güç kaybederken “bütün musibetlerin kaynağı” olarak yabancıları ve Müslümanları gören ırkçı ve yabancı düşmanı sağ partiler güç kazanmaya başladı. Eylül 2010 seçimlerinde, İsveç tarihinde ilk kez, ırkçı ve yabancı düşmanı İsveç Demokratları Partisi, 349 sandalyeli parlamentoda 20 milletvekili kazanarak herkesi şoke etti. Sosyal Demokrat Partisi öncülüğündeki “sol blok” üst üste 2 dönem seçim yenilgisi alarak iktidardan uzaklaştı, ardından başını iki elinin arasına alarak “Biz nerede yanlış yaptık?” sorusunun yanıtını bulmaya çalıştı. Partinin önde gelen isimlerinden Anna Greta Leijon’un başkanlığındaki bir komisyon başarısızlık nedenlerini araştırmaya başladı. Partinin il ve ilçe örgütlerine sorularak hazırlanan MALMÖ rapora göre, yenilgilerin en büyük nedeni, partinin seçim kampanyaları boyunca ülke gündemine hâkim ALİ HAYDAR olamamasıydı. Seçim NERGİS çalışmaları süresince ülkenin gündemi sağcı partilerce belirlenmiş, sosyal demokratlar da onların izinden gitmek zorunda kalmıştı. Leijon, komisyon raporunu açıklarken şöyle diyordu: “Seçim kampanyalarımız boyunca fikir üretmek yerine sağcı partilerin söylemlerine karşı çıkmakla yetindik. Onları eleştirirken kızgınlığı ve nefreti ön planda tuttuk. Kavga yerine, kendi gündemimizi belirleyerek halka anlatmalıydık. İzlenen değil, izleyen bir parti olduk. Halkın güncel sorunlarına çare üretmek yerine, çözümü uzun zaman alacak konularla uğraştık...” Hatalarından dersler çıkaran sosyal demokratlar, 2 yıl sonra yapılacak seçimler için şimdiden kolları sıvadı. 2014 yılında yapılacak seçimlere iddialı olarak hazırlanan bir diğer parti de İsveç Demokratları Partisi. Bugüne dek ırkçı söylemleriyle bilinen bu parti, ırkçı ve yabancı düşmanı söylemlerini terk etme kararı aldı. Hedefteki yeni ve tek düşman ise Müslümanlar... İsveç Demokratları Partisi Genel Başkanı Jimmie Åkesson, tüm parti örgütlerine gönderdiği bir genelgeyle, artık ırkçı ve yabancı düşmanı söylemlerin terk edilmesini, “Irkçı ve kafatasçı kişilerin partiden ayıklanmasını” istedi. Åkesson’un bu genelgesi, parti sözcüsü Pär Nörling’in sert açıklamasıyla tamamlandı. Nörling, “İslam, İsveç’te tamamen yasaklansın, bu yasağa uymayanlar sınır dışı edilsin!” diyordu. Bu sözler partinin yeni dönemde izleyeceği politikaların da bir habercisiydi. Kamuoyu yoklamalarında Sosyal Demokrat Parti ve İsveç Demokratları Partisi’nin oylarında artış gözleniyor. Seçimlere iki yıl kala, anketlere göre, Sosyal Demokrat Parti, Sol Parti ve Yeşiller’in oluşturduğu blokun oyları yüzde 48.3’e ulaşıyor. Aynı blokun 2010 yılında yapılan seçimlerdeki oy oranı yüzde 43.6’da kalmıştı. Tahminlere göre, 2010 seçimlerinde yüzde 5.7 oranında oy alarak 20 milletvekili çıkaran İsveç Demokratları önümüzdeki seçimlerde oylarını yüzde 8.5’e çıkaracak. 2010 seçimlerinde yüzde 49.3 oy alan iktidardaki Moderat Parti, Folk Parti, Merkez Parti ve Hıristiyan Demokrat Parti koalisyonunun oylarının ise yüzde 42.7’ye gerilemesi bekleniyor. [email protected] sağın peşine...’ İ ‘Takıldık Kıyamet senaryosuna hazırlık ugünlerde İsviçre’de garip bir hareketlilik dikkat çekiyor. Yollardaki askeri araçlar ve kırsal bölgelerde sürekli eğitim halindeki askerler her zamankinden daha fazla. Nüfusa oranla kalabalık sayılabilecek İsviçre ordusunda bir kıpırdanma gözleniyor. Geçenlerde ülkenin güney ucuna giderken derin bir vadide iki kasaba arasında tenha bir bölgede bu hareketliliğe tanık oldum. Çevrede çok sayıda askeri araç vardı. Alanı tanklar koruyordu. Yakındaki otoyol da trafiğe kapatılmıştı. Yürüyüş yaptığımız yollarda sanki birazdan savaş başlayacaktı. Komşularıyla sıfır sorun yaşayan İsviçre’de bu tür askeri hareketlilik ister istemez merak uyandırıyor. Durağan yaşamın en yoğun hissedildiği, insanların ağaçlara bakarak günlerini geçirdiği ülkede bu yoğunluktaki hareketin nedeni geçenlerde belli oldu. İsviçre ordusu eylül ayından bu yana ülkenin bazı bölümlerinde “Stabilo Due” adı verilen bir tatbikat yapıyor. Ne zaman sona ereceği bilinmeyen bu tatbikatın B senaryosu oldukça ilginç. Buna göre gün derinleşen Avro krizi ve artan halk Avrupa Birliği’ne (AB) üye pek çok protestolarına karşı seyirci kalmak ülkede halen sürmekte olan ekonomik yerine düşünmeyi, planlamayı tercih sıkıntı yakın gelecekte daha da büyüyor ediyorlar. Ama onların eylemleri diğer ve krize dönüşüyor. Kriz bir süre sonra Avrupa ülkelerinde olduğu gibi AB’nin dağılmasına neden oluyor. ekonomik kararlardan çok askeri Komşu ülkelerde geçim sıkıntısı uygulamalarla gündeme geliyor. yaşayan insanlar İsviçre’nin sınırlarına Ordusunu sürekli eğitip her fırsatta dayanıyor. Göç dalgasıyla modern silahlarla donatan baş edemeyen polis, askerden İsviçre hükümeti herkesin ZÜRİH yardım istiyor. Ordu devreye kemer sıktığı bir dönemde sokulup sınırlara birlikler askeri yatırımlarını ikiye sevk ediyor. Bu duruma katlıyor, yeni savaş sinirlenen diğer ülkeler bunu uçaklarıyla hava gücünü daha bir tehdit olarak algılıyor. da kuvvetlendiriyor. Günlük REMZİ Zaten uzun zamandır yaşamda her şeyi planlamayı GÖKDAĞ Avrupa’nın süper güçlerinin seven halk da ordunun bu tür iştahını kabartan İsviçre, göç ihtimallere karşı hazır dalgasından sonra askeri bir müdahale olduğunu görmekten hoşlanıyor. Zaten tehlikesiyle de karşılaşıyor. Senaryonun burada ordu kavramı diğer ülkelerden bu bölümünde isim verilmese de farklı. Bu ülkede doğan ve yetişen her İsviçre’ye saldıracak ülkenin Almanya İsviçreli yaşam boyu ordunun bir olduğu “herkesin bildiği sır” olarak parçası olduğunu biliyor. Herkes konuşuluyor. Askeri kaynakların basına kullanacağı silahını kendi evinde yansıyan açıklamalarına göre ordu, saklıyor ve yıllar süren askeri eğitimin 2010’dan bu yana “Stabilo Due” parçası olmaktan gurur duyuyor. üzerinde çalışıyor. Avrupa’da her geçen Kalabalık askeri birlikler yerine köy ve mahalle bazında organize olmuş milisler bu orduyu oluşturuyor. Son günlerde dikkat çeken askeri hareketliliğin kaynağı da aslında bu gruplar. “Stabilo Due” ve gerekçesini ilk duyduğumda kendi kendime “Sır tutmakta uzmanlaşan İsviçrelilerin elinde yakın gelecekle ilgili bir sır mı var yoksa herkesin tahmin ettiği fakat yüksek sesle duymaktan korktuğu bir geleceğe mi hazırlanıyorlar?” diye sormuştum. Aklıma İsviçrelilerin AB’ye katılmayı reddettikleri referandum geldi. AB ve Avro hattına üye olmayarak herkesi şaşırtan bu tutum uzun süre diğerlerinin alay konusu olmuştu. Bugün AB’nin parçalanma söylentileri yüksek sesle konuşuluyor. Birileri krizin büyüyeceği ve yeni bir dünya savaşının fitilini ateşleyeceği ihtimalini konuşuyor. Suların her zamankinden daha bulanık olduğu bu günlerde, herkesin imrenerek izlediği İsviçre kıyamet senaryolarına gülüp geçmiyor, aksine, olası gelişmelere hazırlanıyor. [email protected] Bulutların üzerinde yaşam başka... Ali Ulvi Ersoy’un değerli anısına saygıyla... Ne olacak bu TürkiyeAB ilişkisinin hali? ntik Yunan tragedyalarının yayımlanan Turhan Selçuk, Tan Oral, Ali başyapıtlarından Sofokles’in Ulvi, İsmail Gülgeç, Zafer Temoçin, Semih Antigone oyununu, orijinal haliyle Poroy ve Musa Kart karikatürlerinin de yer sahnelenirken yapılan güncel mizahi aldığı sergide “Avrupa Topluluğu” müdahalelerle “oyun içinde oyun”a kapısında bekleyen Türkiye’nin yandaki çevirmeyi denediğim “Bir Acayip ABD’nin zilini çaldığı 10 Şubat 1990 Antigone” adlı son denememizde mizahi tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanmış olan tiplemelerin yerli yersiz katkılarıyla oyun bir Ali Ulvi Ersoy karikatürüne bittim. bilmeceye dönüşüyor ve bir tür GrekoTürk Günümüzün AKP mantığını ne kadar da traGAGyası halini alıyor. 1500 yıl öncesi ile güzel özetliyor. “Uzun, İnce Bir Yol”a farklı günümüzdeki modern tiyatro anlayışının bir bakış ise 1986’dan beri göç üzerine önemli isimlerinden Şahika Tekand’ın araştırmalar yapan Psikolog Dr. Altay kabareyi andıran buluşmasında çağdaş Manço’nun 6 yıl üzerinde çalıştığı, geçen insanın “artık sorgulamaması” günlerde L’Harmattan yayınlarından çıkan sorgulanıyor. Antik tragedyaya yaptığımız ilk romanı “Yüzde 100 Métissages” (Yüzde mizahi müdahalelerden birinde Antigone 100 Melezleşme) da sergileniyor. Kitapta oyunundaki “kâhini bulmuşken gelecekle Manço, TürkiyeAB ilişkilerine duygusal ve ilgili merak ettiği konuları sorsaydık akılcı bir boyutla yaklaşıyor. Mizahi olduğu keşke” diye düşünen iki mizahi tipleme var. kadar da ciddi bir roman. Zaten mizah da Bunlardan biri hâlâ umudunu yitirmemiş olan dünyanın en ciddi işi değil midir? Manço, bir solcu, diğeri ise eskinin hızlı solcusuyken “Hiçbir şey yüzde 100 saf değildir. Her şey şimdi hızlı liberal olmuş bir değişmeye mahkumdur. O arkadaşı. Bu mizahi yamadan çok yüzden hiçbir şey yüzde 100 BRÜKSEL kısa bir bölümünü paylaşmak değildir. Ama her şey yüzde 100 istiyorum: karmadır. Bu paradoksal bir “Liboş: Sahi ya, abi ne olacak olay...” şeklinde düşünüyor. bu Türkiye’nin hali, AB’ye Yapmak istediği moda girebilecek mi? Acaba bunu da tasarımcılığı kariyeri nedeniyle mı sorsaydık Teiresias’a! ailesi ile ilişkileri bozulan genç Solcu: Egemen BAĞIRIŞ’a sor ERDİNÇ UTKU bir göçmen Türk kızı ile hayatta sen onu. Türk dernekleri ile aradığını bulamayan ve işi buluşmaktan AB dosyalarını nedeniyle Türkçesi ve Türkiye ile takip etmeye fırsat bulamıyor. ilişkisi bu genç göçmen Türk kızından daha Liboş: Yok abi. Lobicilik şart. Hakikaten gelişmiş olan ve biraz daha yaşlı Belçikalı bir Egemen Bağış bu işi bilmiyor. AB’de Doğu Dilleri profesörünün buluşması adamını bulacaksın, Türkiye’nin üzerinde gelişen romanın jeopolitik dekorunu dosyasının arasına sıkıştıracaksın 510 bin ise ABTürkiye ilişkileri oluşturuyor. Avro’yu. Bak nasıl alıyorlar Türkiye’yi !” Romanda iç içe girmiş farklı hikâyeler var. Karikatürlerle TürkiyeAB ilişkileri Kim Türk, kim Avrupalı, yüzde 100 saf bir konusunu ele alan ve 55 çizerin 150 dil, yüzde 100 saf bir kültür var mıdır, karikatür ile katıldığı “Uzun, İnce Bir Yol” kimliğimizi oluşturan öğeler nedir ve bunlar sergisi, ilk olarak karikatürseverlerle ne kadar özgündür gibi soruları çeşitli insan buluştuğu İstanbul’dan sonra Brüksel Yunus ilişkileri ve ABTürkiye ilişkileri üzerinden Emre Kültür Merkezi’nde açıldı. Sergi açılış ele alan yazar Manço, kimliğimizdeki resepsiyonu öncesi, geçmişi elli yılı aşan melezleşmeyi, karmalığı fark etmek, bunu bir TürkiyeAB ilişkilerinin bir türlü mutlu sona dert olarak değil bir zenginlik olarak eremeyen yolculuğunun, karikatürler yoluyla yaşamak ve içimizde oynanan bu oyunun anlatılması konusunda düzenlenen panelde yönetmeni olmak gerekliliğini aktarıyor Le Monde çizeri Plantu, konuyla ilgili romanında. AB’de adamını bulsak, çizimler yaparken “Farklı toplumların Türkiye’nin dosyasının arasına sıkıştırsak 5belleğinde yer alan klişelerden beslenmeyi 10 bin Avro’yu, alırlar mı acaba Türkiye’yi sevdiğini, çünkü bu tip klişelerin doğru Avrupa Birliği’ne? olarak kullanıldığında daha çok dikkat çektiğini” belirtti. Cumhuriyet gazetesinde [email protected] A oylu poslu, sarışın ve de inişler yaptık. Bu durumda güzelliği hâlâ çekici! uçağın tekerleklerinin on dakika Görmeyeli çok olmuştu, sonra yere değmesi gerekir. Hep “Tam on beş yıl” diyor. başardık!” Geçenlerde Stuttgart’ın göbeğinde Hostesliği bütün bu stresine karşın karşılaşmamız büyük bir severek yapmış olduğunu rastlantıydı. Ailesi komşumuzdu, söylüyor. Son 5 yılını baş hostes sık sık görüşürdük. Liseden sonra olarak denizaşırı uçuşlarda bir seyahat acentesinde çalışmış geçirmiş. “Atlantiğin üzerindeki ve günün birinde bavulunu fırtınalarda yüreğim ağzıma topladığı gibi Frankfurt’a gelmesine karşın güzeldi.” Ne de gidivermişti. “Hostes oluyorum” olsa gittikleri kentlerde 23 gün demişti vedaya uğradığında. dinlendikleri olurmuş. “15 yıl Soruyorum: “Neler yaptın, nasıl boyunca kaç havalimanına geçiyor hosteslik yılları?” indiğini anımsıyor musun?” “Artık geride kaldı o meslek” diyorum. Gülümsüyor. “Tabii, diyor. “Geçen yıl bıraktım, hepsi kayıtlı” diyor. “138 evlenmeye karar verdim.” havalimanına, kimine defalarca! İstasyona gidiyordu, Köln treni bir Yaşamımın 9400 saati havada saat sonra kalkacaktı. Yakındaki geçmiş!” İlk uçuştan önce Park Cafe’de biraz sohbeti başarmak zorunda olduğu bir kabullendi. Az sonra, yanında buçuk aylık hosteslik kursunda Sacher pastası çaylarımızı öğrendikleri de çok ilginç! Sadece yudumlarken gerçekten anlatacak uçakta yemek, içki servisi, dutyçok şeyi vardı. Havada ilk yılları free satışı yapmayı sürekli iç hatlarda geçmişti. Sonra öğretmemişler... Uçak açık denize, Frankfurt ve Düsseldorf çıkışlı balta girmemiş ormanlara, uçaklarla Avrupa ülkelerine Sahra’ya veya Kuzey Kutbu’na uçmuştu. Önce küçük uçaklarla; zorunlu iniş yaptığında bir hostes mesleğinde ilerledikçe uçaklar nasıl davranacak? Balık nasıl büyümüştü. Tabii en ilginci, bir tutulur, zehirli yılanlarla nasıl baş hostes için en zoru da Jumbo’lar edilir, buz çölünde donmamak için olmuştu. Son yıllarda genellikle ne yapılır?.. Bıraksam daha çok denizaşırı ülkelere gitmişti. “Bir anlatacak, fakat treninin A 380800 ile uçuş kimi zaman kalkmasına on beş dakika var. 810 saat sürüyor, ortalama beş Hesabı ödeyip hızla karşıdaki yüz müşteri var, değişik istasyona geçiyoruz. Acele milletten insana etmemize hiç gerek hizmet etmek yokmuş. O gün STUTTGART zorundasın” diye öğleden sonra tüm anlatıyor. “Kuzey trenler gecikmeli. Amerika, Güney Alman devlet Amerika, Asya demiryolları ve Berlin ülkelerine gidiyorsun. hükümeti Stuttgart tren Uçak iki katlı, alt kat istasyonunu yerin AHMET ARPAD altına almakta ısrar ekonomi, kalabalık oldu mu, işin zor. edeli her şey karıştı. Üç Sekiz hostes koşuşturup yıla yakındır, her pazartesi kentte duruyor. Yukarısı business ve 23 bin insan sürekli nümayiş first class. Fakat az yolcu demek yapıyor. Şu sıralar sık sık seferler kolay iş demek değil. Orası iptal oluyor, kimi gün birkaç saat varlıklıların katı!” O anlattıkça rötar yapıyor. Geçenlerde de on açılıyor, ben ise suskun gün içinde iki tren raylardan çıktı, dinliyorum. Fakat arada sırada elektrik hatları koptu, yaralananlar gülümsemeden de edemiyorum. oldu. Kısa süre önce basına Sarhoş yolcu, korkak yolcu, hasta sızdırılan bir bilirkişi raporu yolcu, ağlayan bebekler, şımarık yeraltına yapılacak istasyonun çocuklar... “Sadece onlar mı?” yangında binlerce insana kapan diyor. “İşi iyi gitmemiş stresli olacağını kanıtladı! Fakat işadamı, tatilde kavga etmiş yönetenler her şeye karşın “bu karıkoca, yitirdikleri maçtan proje gerçekleşecek” diye inat dönen bir grup ‘futbolsever’, ediyor. Bugünkü gecikmenin uçağın teklerlekleri daha yere nedeni de yakındaki Ludwigsburg değmeden cep telefonunu istasyonuna bomba ihbarı açanlar...” Hepsiyle baş etmek yapılmış olmasıymış. Hıristiyan zorunda hostes. Sinirlerini Demokratlar’ın 2011’de eyalet yitirmeden tabii. “En zor hükümetini yitirmelerinin müşteriler de ‘Sen benim kim ardından geçen pazarki seçimlerde olduğumu biliyor musun?’ belediye başkanlığını da Yeşiller’e diyenler! Hostes hep kaptırmalarının en büyük nedeni gülümsemek zorunda, ancak bu hâlâ tren istasyonu projesinde gibiler gülümsemeni hakaret “budalaca” ısrar etmeleri! Biraz olarak kabul edebileceği için de sonra treni elli dakika gecikmeli çok dikkatli olmalısın!” kalkarken eski tanışa el sallıyorum Söylediğine göre hep iç hatlar ve şu günlerde tren yolculuğu uçtuğu ilk yıllarında Frankfurtyapmadığıma şükrediyorum. Berlin uçuşlarından nefret Birkaç ay önce bir Münih edermiş. Nedeni mi? Çok dönüşünde, modern ICE’nin dizel politikacı ve çok ünlü sanatçının lokomotifi tam gaz giderken bu hattı kullanması! “Hiçbir aniden bozulduğu için Allah’ın yolcunun aniden hastalandığı dağında iki saat trende hapis oldu mu?” diye soruyorum. kalmış, kurtarılmayı beklemiştik... “Birkaç kez” diyor. “Kalp krizi geçiren yolcularda zorunlu www.ahmetarpad.de B Ali Ulvi Ersoy 20 Şubat 1990
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle