19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2012 PAZAR [email protected] 10 PAZAR KONUĞU Yılların siyasetçisi Cindoruk AKP Hükümeti’ne zehir zemberek eleştiriler yöneltti Yılların siyasetçisi, önceki TBMM başkanlarından Hüsamettin Cindoruk, AKP Hükümeti’nin rejimi değiştirmeyi amaçladığını söylüyor. AKP’nin reformdan her zaman İslami reformu anladığına işaret eden Cindoruk, “İktidarların icraat başarısı, onların demokratik başarısı anlamına gelmiyor” diyor. Başbakan Erdoğan’ın kendi hayat tarzını devlet hayatında yaşama geçirmeyi hedeflediğini savunan Cindoruk, bir de önemli şu görüşlerinin altını çiziyor: “Dünyada tek bir din çağdaşlaşmayı, teknolojik gelişmeyi sağlamaya yetmedi. Öyle olsaydı İslam bilginleri çoktan cep telefonunu icat etmiş olurlardı.” Ankara’daki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları muhalefetle hükümet arasında çok ciddi krizlere yol açtı. Sizce AKP Hükümeti’nin Cumhuriyet’le alıp veremediği ne olabilir? H.C. Bu çok tarihi bir süreç. Cumhuriyet’le alıp veremedikleri özellikle 31 Mart’tan bu yana gelen bir akımın sonucu. 31 Mart’ta ortaya çıkan insanlar ne söylemişlerse bugün iktidar partisi de aynı şeyleri söylüyor. Çünkü onlar için reform İslami reform demek. İslami reform dediğinizde de din devletine yakın bir devlet kurulması projesi ortaya çıkıyor. Çağdaş düzeni ihmal etmeden ama buna mukabil İslami temellere dayalı bir devlet. Atatürk’ün 1924’le 1937 arasında tamamladığı laik devleti değiştirmek istiyorlar. İyi de bu rejim değişikliği isteği olmuyor mu? H.C. Tabii ki rejim değişikliği isteği. Osmanlı Devleti’nin şeyhülislamlı, halifeli yönetimini bile beğenmeyenler bugün de laik Cumhuriyeti beğenmiyorlar. Kavga çok derin, tarihi bir kavgadır. Bu kavganın taraflarından biri de bugünkü AKP’dir. İnanın, kendileri dahi belki bunun farkında değiller. Ama iç duyguları bu. Nasıl farkında olmazlar? Her şeyi bilerek yaptıkları apaçık ortada değil mi? H.C. Ben lider kadrosunu kastetmiyorum. Tabandaki hatta gruptaki arkadaşlarımız bunun tam farkında olmayabilir. Ama lider kadrosu farkında mı? H.C. Sayın Başbakan her konuşmasında bunu vurguluyor. Necip Fazıl Kısakürek’ten yaptığı alıntıların temelinde de bu var. Necip Fazıl 31 Mart’ın devamının en büyük fikir akımıdır. Onun “ideologya” dediği aslında şeriat düzenine benzer bir rejimi getirmektir. Necip Fazıl Yassıada’da “Rönesansla İslamiyeti buluşturmak istiyorum” dedi. Başbakan da buna benzer bir şey söylüyor. “Biz kimsenin özel hayatına karışmıyoruz. Ama bizim hayatımızın devlet hayatında yaşama geçmesini istiyoruz” diyor. Başkanlık sistemini talep etmesinin nedeni de bu. Vereceği kararların bir ferman, fetva niteliğinde olmasını sağlamayı hedefliyor. Kendi devrimlerini tamamlamak için böyle bir şeye ihtiyacı var. Yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün parlamenter demokrasiyle bir sıkıntısı yok. AKP’liler başarılı bir on yıl geçirdiklerini, istikrar yaşattıklarını söylüyorlar. Amacı rejimi değiştirmek O A SÖYLEŞİ P O R T R HÜSAMETTİN E CİNDORUK İzmir, 1933 doğumlu. Yükseköğrenimini A.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptı. 1955’te avukatlığa başladı. Siyasete 1952’de DP’de başladı. 195354 arası DP’nin Gençlik Kolları Genel Başkanlığı’nı yürüttü. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Yassıada’da sanıkların avukatlığını üstlendi. Yüksek Adalet Divanı’na hakaret suçundan tutuklanıp Balmumcu Sıkıyönetim Cezaevi’nde iki buçuk ay hapis yattı. 1983’te Büyük Türkiye Partisi’nin kuruluşunu organize ettiği gerekçesiyle Demirel ve arkadaşlarıyla birlikte Çanakkale Zincirbozan Garnizonu’nda dört ay tutuklu kaldı. 14 Mayıs 1985’teki büyük kongrede DYP Genel Başkanlığı’na seçildi. Genel Başkanlığı siyasi yasağı biten Süleyman Demirel’e devrettikten sonra, 19911995 tarihleri arasında TBMM Başkanı olarak görev yaptı. 1993 Nisanı’nda Turgut Özal’ın ölümü üzerine bir ay süreyle Cumhurbaşkanlığı’nı vekâleten üstlendi. 2009’daki DP kongresinde genel başkanlığa seçildi. Ocak 2011’deki DP kongresinde adaylığını koymadı. LEYLA TAVŞANOĞLU smanlı Devleti’nin şeyhülislamlı, halifeli yönetimini bile beğenmeyenler bugün de laik Cumhuriyeti beğenmiyorlar. Kavga çok derin, tarihi bir kavgadır. tatürk’ü yok sayıp resimlerini indirmek geçmişte de denendi ama tutmadı. Siyasi hayatım boyunca izledim, hep Atatürk kazandı. Bu iktidarın başarısı da geçicidir. Başbakan bilmediğini bilmiyor Başbakan’ın Cumhuriyet’le sorunu var “Biz kimsenin özel hayatına karışmıyoruz. Ama bizim hayatımızın devlet hayatında yaşama geçmesini istiyoruz” diyor. Başkanlık sistemini talep etmesinin nedeni de bu. Bugün çağımızda önde olan temel öğe nedir? H.C. Çağımızda laiklik öne çıkmaktadır. Demokratik ülkelerde ve çağdaş demokrasilerde laisizm birleştirici unsurdur. İngiliz Guardian gazetesinin, Ankara, İstanbul ve İzmir’deki görkemli Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için “Laikler başkaldırdı” ifadesini kullanmasını nasıl karşıladınız? H.C. Bir kere Başbakan, Cumhuriyet tarihini bilmiyor. Cumhuriyet Bayramı yürüyüşleri aslında çok anlamlı, kendisinin de farkına varması gereken bir hadise. Ankara’da yürüyüşün başladığı bina sadece Birinci Meclis’in değil, aynı zamanda İttihat ve Terakki’nin Ankara’daki merkezidir. Başbakan onu da bilmiyor. Yani Osmanlı’nın İttihat ve Terakki’sinin binasıyla onu aşan büyük adamın mezarı arasındaki yürüyüş. O tam bir OsmanlıTürk sentezi. Bence bu Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi yürüyüşü. Ankara bu yürüyüşü hak ediyor. Oradan oraya yürüyüş bence büyük bir halk hareketiydi. Ben çok duygulandım. O yürüyüşü yapanlar da belki bunun farkında değiller. Siz bir hukukçu olarak, 29 Ekim kutlamaları için insanların böylesine coşkulu örgütlenmesinin yasaklanmak istenmesini hangi demokrasi ve hukuk devleti gerçekliğiyle bağdaştırıyorsunuz? H.C. Bu her şeyden önce Anadolu halk hareketine, Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ne karşı yapılmış bir eylemdir. İnsanlar 90 yıl sonra tarihi canlandırmak istiyor. Bu halk hareketi, 90 yıl sonra Cumhuriyetin kuruluş düşüncesinin yaşadığını gösteriyor. Bunun alkışlanması lazımdı. Ben Başbakan’ın yerinde olsam bu harekete katılırdım. O zaman da büyük sempati toplardım. Tarihi hatırlamak, yaşamak, toplumların güvenini arttırdığı gibi devrimlerin birliğini savunur. O gün Başbakan bir fırsat kaçırdı. Başbakan’ın oradaki halka ihtiyacı var. Terörle mücadele ederken yalnız kalmıştır. Orada ellerinde bayraklarla yürüyen insanlar vatanseverdir; devletlerini, Türkiye Cumhuriyeti ve milletini temsil ettiler, tarihi köprüyü kurdular. Terörle mücadelede Cumhuriyetin, halkın birliğine, Cumhuriyeti bölmek isteyenlere karşı güçlü bir devlete ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı Gül’ün, kutlama krizinin ardından “Keşke böyle olmasaydı da halkla birlikte kutlansaydı” demesine karşılık Başbakan Erdoğan’ın “İki başlılık olmaz” sözlerini nasıl karşıladınız? H.C. İki değil, çok başlılık da olabilir. Eğer başlılık diye telakki ediyorsa İstanbul’da dört yerde, bütün illerde gösteriler, kutlamalar oldu. Halk demek ki Cumhuriyet fikrine saygı gösteriyor ve Cumhuriyet fikrine karşıtlığa tepkisini ortaya koyuyor. 31 Mart’ta Yıldırım Orduları’nın hallettiği düşünce bugün iktidara gelmiştir. Halk da giderek bunun farkına varıyor. Tünel açmakla, köprü yapmakla, gökdelen dikmekle hiçbir siyasi iktidar Cumhuriyete karşıtlığında başarı kazanamaz. Bugün ortada bir ekonomik istikrar varsa o Cumhuriyetin istikrarıdır. Benim temennim Başbakan’ın ve partisindeki siyasetçilerin hızla Cumhuriyete yapışmalarıdır. Onları Cumhuriyet, demokrasi koruyacaktır. Çünkü Cumhuriyetin tekamül felsefesi içinde demokrasiye geçiş çok önemli bir sonuçtur. O demokrasi sayesinde bu parti aykırı fikirlerine, Cumhuriyet karşıtlığına rağmen iktidar olabilmiştir. Ama artık bu değişecektir. Çünkü artık halk giderek neyin ne olduğunun farkına varıyor. Madem istikrar var, o zaman bu başarıyla istikrar yaşatan rejimi neden değiştirmek istiyorlar? H.C. Ben siyasette şunu yaşadım ve gördüm: İktidarların icraat başarısı onların demokratik başarısı anlamına gelmiyor. İcraat başarısı geçmiş dönemlerde benim de mensubu olduğum siyasal partiler tarafından gerçekleştirildi. Hem Menderes hem Demirel’in icraat başarısı yüksektir. Ama ne var ki bu, ülkenin birliğini, halkın beraberliğini sağlamaya yetmedi. İnsanlar bir süre sonra boşluk hissetmeye başlıyorlar. Biraz da değişim istekleri ortaya çıkıyor. Üstelik büyük siyasi reformlar yapmak isteyenler şunu bilmeliler: Dünya değişiyor; demokrasiye hızla gidiyor, teknolojide büyük ilerlemeler kaydediyor ve bunların etkileri hızla Türkiye’ye geliyor. Bu, bence İslamda reform yapmak isteyenlerin başarısızlığının temel kaynaklarını oluşturuyor. Bugünkü Milli Eğitim Bakanı’nın 1988’de tercüme ettiği bir kitap var. O kitap İslamın her şeye yeterli olacağını savunuyordu. Ama aradan geçen 24 yılda İslam âleminden hiçbir teknolojik yenilik çıkmadı. Bir İslam bilgini cep telefonunu icat etmiş olsaydı belki bugüne kadar söylediklerinin bir temel dayanağı olabilirdi. Dünyada tek bir din teknolojiyi, gelişmeyi, çağdaşlığı sağlamaya yeterli değil. O nedenle zaman zaman dinler arası uzlaşmalar aranıyor. Zaman zaman da laiklik öne çıkıyor. Sonun başlangıcını hazmetmelerini tavsiye ederim Yani sonun başlangıcı mı diyorsunuz? H.C. Kesinlikle. Bu gerçeği de hazmetmelerini tavsiye ediyorum. Ben, pek çok defa iktidardan düşüp geri dönen bir siyasetin temsilcisiyim. İnmesini bilmek gerekiyor. İnmesini bildiğiniz ve inmenizi önleyecek önlemleri almadığınız zaman iktidardan inmeniz şereftir. Nasılsa bir gün tekrar çıkarsınız. Ama herkes şunu bilsin ki Cumhuriyete aykırı fikirlerin iktidarda kalması geçici bir süreçtir. Geçen günkü hadise onu gösterdi. Halkın büyük çoğunluğu Cumhuriyete sahiptir. Böyle bir halk var oldukça birtakım seçmenlerin zaman zaman verdikleri kararların değeri azalır. Bence bugün en büyük değer Cumhuriyettir. Atatürk’e karşı olmanın da geçerli bir yanı yok. Çünkü Atatürk bugün siyasi bir kimlik ve kişilik değil. Atatürk bir siyasi partinin genel başkanı da değil. O bir simge; tarihsel bir olgu. Milli Mücadele’yi kazanan, İstiklal Savaşı’nın galibi komutan, ardından da Cumhuriyeti kuran kişilik. Bu adamın kıymetini bilmek lazım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olmak dışında o dönemlerde fikirleriyle dünyaya da önderlik yapmış. Siz ise yaptıklarınızla ölmüş olan Atatürk’ü her gün biraz daha canlandırıyorsunuz. Atatürk’le savaşan sonunda hezimete uğrar Öğrenci velilerinden duyuyoruz. Birtakım okullardan Atatürk portreleri kaldırılmaya başlandı. Bu nasıl bir Atatürk düşmanlığı ve fobisidir? H.C. Kemalizm, Atatürkçülük, Atatürkçü düşünce gibi deyimler var. Öte yandan üçüncü Cumhurbaşkanlığı yapmış, o dönemin başbakanı ve iktisat bakanı Celal Bayar Atatürk metodolojisi diyor. Bayar’ın ‘Atatürk Metodolojisi’ kitabını alıp okumalarını tavsiye ediyorum. Atatürk’ü yok sayıp resimlerini indirmek geçmişte de denendi ama tutmadı. Bakın, Atatürk’ün metodolojisinde felsefe, mantık var. O mantıkla Atatürk sadece Cumhuriyetin kuruluşunda, laikliğin tesisinde önderlik yapmadı, dünyaya da örnek teşkil etti. Türkiye’yi Ortadoğu’da ya da Orta Asya’da örnek yapmak istiyorsanız o metodolojinin getirdiği unsurlardan yararlanacaksınız. Yoksa Ortadoğu projesiyle, eşbaşkanlıkla bu iş sökmez. Siyasi hayatım boyunca izledim; hep Atatürk kazandı. Yine kazanacak. İsimlerini saymakla bitiremeyeceğim kadar Atatürk karşıtı bu Cumhuriyet döneminde yaşadı, siyasete girdi, savaştı. Ama hepsi kaybetti. Hatta çoğunun adları unutuldu gitti. Bu iktidarın başarısı da geçicidir. Seçmen kitleleri kum saatine benzer. Kum saati saatleri yavaş yavaş değiştirir. Bu aynı zamanda doğanın ve Tanrısal gücün ortaya koyduğu bir hadisedir. Aslında bugün Atatürk farklı siyasi düşüncelerin de çimentosu olmadı mı? H.C. Evet. Artık Atatürk’te, laik Cumhuriyette birleşiyoruz. Bu büyük bir güç. Bizim fikri gücümüz, geçmişteki başarılarımız, temelimiz var. Bu arkadaşlarımızın bile, farkında olmasalar dahi, temeli Cumhuriyet’tir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle