27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2012 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR Sanat hayatında 30 yılı geride bırakan Ertuğrul Ateş’in retrospektif sergisi İş Sanat Kibele Galerisi’nde Einstein’ın mektupları satışta ? Kültür Servisi Ünlü bilim insanı Albert Einstein’ın 1930’larda yazmış olduğu üç mektup, önümüzdeki hafta Los Angeles’ta düzenlenecek bir müzayedede satışa sunulacak. Almanya’daki Nazilere karşı kampanya yürütmekte olan “Hakikatin Dostları” adlı bir grubun üyelerine yazdığı mektuplardan birinde, görelilik kuramının babası Einstein’ın, grubun Yahudileri üyeliğe almamasını olumlu karşıladığı, buna gerekçe olarak da Yahudilerin üyeliğe kabulünün grubun Nazi karşıtı mesajını zayıflatacağını gösterdiği belirtildi. Mektuplar 31 Ocak günü Los Angeles’taki Nate D Sanders müzayede evinde satışa çıkarılacak. Aynı müzayede evi, Einstein’ın bir başka mektubunu geçen ekim ayında yaklaşık 14 bin dolara satmıştı. SİBEL ÇORBACIOĞLU Sanat hayatında 30 yılı geride bırakan Ertuğrul Ateş’in eserleri, retrospektif bir sergiyle İş Sanat Kibele Galerisi’nde. 18 Şubat’a kadar görülebilecek sergide Ateş’in çeşitli koleksiyonlardan seçilen eserlerinin yanı sıra, son dönem çalışmaları da yer alıyor. “Kurdeleler”den “Harem”e, “Anadolu’da Bir Aşk Hikâyesi”nden “Büyücü”ye, “Nihada’nın Küresi”nden son çalışmalarına uzanan bu kapsamlı seçkide Ateş’in Anadolu toprağından, kültüründen beslenerek oluşturduğu “dil”in bütününü görmek mümkün. Yeni çalışması “Küre” serisiyle de “resmi duvardan indiren ve hareket katan” Ateş belli ki, “fal kapatır” gibi tesadüflere ve sınırsız yaratıcılığa açık çalışmalarında geçmişi yeniyle buluşturmaya devam ediyor. Serginin ortaya çıkışından kısaca bahseder misiniz? Sergideki eserler hangi kriterler gözetilerek seçildi, zaman aralığı nedir? Sergi, 1983’ten bugüne uzanan süreçte yaptığım eserlerden seçildi. Üç ay gibi kısa bir sürede sergiyi oluşturmak zorunda olduğumuzdan, sadece İstanbul’daki koleksiyonlarda yer alan işlerden bir seçki yaptık. Her dönemden Genç’in “Karanlığa Okunan Ezanlar” kitabında okuduğum bir öyküden esinlenerek, Bosna Savaşı sırasında öldürülen yedi yaşındaki Nihada’nın hikâyesini resmettiğim “Nihada’nın Küresi”, geçen yıl Art Beat İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı’nda sergilendi. ? “Benim tekniğim, Anadolu’nun fenomenlerinden olan kahve falındaki prensibi tuvale yansıtıyor. Eserlerdeki ilk ortak nokta bu. İkinci ortak nokta ise dilek ağaçlarına bağlanan bez parçalarının resmimdeki yansıması olan kurdeleler. Son yıllarda fark ettim ki kurdele artık kendi alfabesini oluşturup bir çeşit ‘hafıza yazı’yla geçmişe bir gönderme yapıyor, köklerini arıyor.” birkaç örnek seçtik. Son olarak 2011’de “Küre” serisine geldi dayandı. “Küre” serisi ile resme başka boyutlar da katıyorsunuz. Nasıl gelişti bu süreç? Serinin hikâyesi “Nihada’nın Küresi” adlı işimin hikâyesiyle paralel. Nihat O sergiden sonra küre fikrini resimlerime uygulamaya başladım. Seriyle resim duvardan indi, küre hareket edebilen bir yapıya sahip olduğundan, resim hem bir hareket hem de üçüncü bir boyut kazanmış oldu. Küredeki resmin tamamını görememek resme bir gizem de katıyor. Tüm bunları resim için enteresan açılımlar olarak görüyorum. Sergi neredeyse 30 yıla yayılan bir süreyi kapsıyor. Geriye dönüp baktığınızda, tüm bu işlerdeki ortak noktanın ne olduğunu düşünüyorsunuz? İşlerin ortak noktası, aslında benim yarattığım tekniğin ana unsurları. Benim tekniğim, Anadolu’nun fenomenlerinden olan kahve falındaki prensibi tuvale yansıtıyor. Eserlerdeki ilk ortak nokta bu. Hepsinde önce bir fal kapatır gibi boya akıtarak, boya üzerinden dokular elde ederek yaratılmış bir zemin var. İkinci ortak nokta ise yine Anadolu çıkışlı olan, dilek ağaçlarına bağlanan bez parçalarının resmimdeki yansıması olan kurdeleler. Fakat son yıllarda fark ettim ki kurdele artık yavaş yavaş kendi alfabesini oluşturdu ve bir çeşit “hafıza yazı”yla geçmişe bir gönderme yapıyor, köklerini arıyor. (Sergi 18 Şubat’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde. 0 212 316 15 80) (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) Sanat niyetine kapatılan fal John Hurt’e BAFTA Onur Ödülü ? Kültür Servisi İngiliz Film Akademisi BAFTA, bu yılın Onur Ödülü’ne aktör John Hurt’ü değer gördü. BAFTA’nın başkanı Tim Corrie, “John Hurt, izlemesi hem heyecan verici hem de büyüleyici bir aktör. Türünün tek örneği, ikonik bir figür ve BAFTA olarak; sinemaya yaptığı seçkin katkılarından dolayı John Hurt’ü onurlandırma şansını yakalayabildiğimiz için memnuniyet duyarız” şeklinde konuştu. John Hurt’ün rol aldığı filmler arasında “Geceyarısı Ekspresi”, “Fil Adam”, “Yaratık”, “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” de yer alıyor. BAFTA ödül töreni 12 Şubat’ta Londra’da gerçekleştirilecek. Emir Yeşil ‘Back Home’ (F&A Müzik) İlk duyduğunuzda Emir Yeşil adı size bir şey çağrıştırmayabilir, ama Dolapdere Big Gang’i mutlak dinlemiş ya da en azından biliyorsunuzdur. Emir, nostaljik hitleri Doğu müziği çalgılarıyla yorumlayan bu sempatik topluluğun mikrofonundaki sesti. Uzun bir süre önce kendine şahsi bir yol çizme kararıyla “eve döndü”. Emir’in ilk solo albümü “Back Home”, 10 İngilizce şarkıdan oluşuyor. Albümün önemli işbirliği Ricky Martin ve Sugababes’e söz yazan İngiliz şarkı yazarı David Flynn ile yapılmış olanı. Diğer önemli işbirliği ise Mick Jagger, Eric Clapton, Herbie Hancock albümleri kaydeden Amerikalı ses mühendisi Michael C. Ross’un kayıt masasının başına geçmesi. İlk solo albümüyle ilk büyük ve gerçek çıkışını gerçekleştiren Emir, Türkiye’nin Phil Collins’e yanıtı. Emir’in sahnelerden bildiğimiz parlak ışığı, bu kez bir başka parlıyor “Back Home” albümüyle. Bu ışık, orijinal söz ve bestelerin, değerli bir yetenekle buluşması sayesinde başka parlıyor. Centilmen bir tarzın sahibi olan Emir’in pozitif duyguları, dalga dalga yayılıyor içeriden dışarıya; sempatik, eğlenceli, kibar ve romantik şarkılar aracılığıyla. Güncel sound’larla işlenmiş, dans pistlerinin enerjisiyle hazırlanmış, mumlu masaların kırmızı şarabıyla tatlandırılmış “Back Home”, Emir’in ipeksi tenor sesiyle servis ediliyor. [email protected] The Maccabees Given to the Wild (Fiction Records) İzledikleri gelişim süreciyle beni şaşırtan gruplar arasına The Maccabess de katıldı. Beş müzisyenin 2004’te Londra’da kurduğu indie rock grubu, üçüncü albümünü yayımladı. “Colour It In” (2007) ve “Wall of Arms” (2009) ile kendilerine azımsanmayacak bir hayran grubu edindiler. Bu iki albüm de beni gruba çekmek için yeterli olmamıştı ama “Given to the Wild”ı ilk dinleyişte etkilendim. The Maccabees, hem sound hem de içerik olarak çok daha olgun bir albüm yapmış. Bu kez prodüktörlüğü U.N.K.L.E. üyesi Tim Goldsworthy ile paylaşmışlar. Goldsworthy’nin, elektronik unsurların albümde biraz daha belirginleştirilmesi bakımından katkı yapmış olduğunu düşünüyorum. Sözlerdeki derinleşen duygusallığın yanı sıra, daha melodik, gitar rifflerinin daha çarpıcı olduğu bir albüm “Given to the Wild”. Adının aksine vahşileşen değil, sakinleşip durulan bir çalışma. Çoğu yorumda Arcade Fire’ın “The Suburbs” adlı albümünün temel esin kaynağı olduğu söyleniyor. Buna itiraz etmiyorum ama benim aklıma daha çok Coldplay’in “Parachutes” dönemi geliyor. “Feel to Follow”daki vokalde de Wild Beasts kırılganlığı da hissediyorum. Kanımca, The Maccabees, bu albümde farklı esinlenmeler altında müziğini biraz daha karışık ve karanlık bir hale getirse de daha zengin bir duyarlılık kazandırmış. www.zulalkalkandelen.com Her Ki ta p K i ta p Değ i ld ir EDEBİYAT AJANSI www.edebiyatajansi.com C MY B Edebiyatçılara Çağrı Edebiyatta Çözüm İçin C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle