19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2012 SALI [email protected] 16 KÜLTÜR AYSA Prodüksiyon, Tilbe Saran öncülüğünde yazarından teknik ekibe dek kadın emeğinin ürünü bir yapım sunuyor Kadınların ‘düğün’ü ? “Düğün”, kadınların erkekegemen dünya ile barışıklığını eleştirerek “farkındalık” yaratmayı amaçlayan bir oyun. “Güldürücü” olan ile “acınası” olanı bir “düğün” olayı içinde doğru biçimde dengelediği, doğru biçimde oynandığı için keyifle izleniyor. “Düğün” bir AYSA Prodüksiyon yapımı. İlk kez Nisan 2011’de sahneye çıkartılan, galası da geçen kasım ayında İstanbul’da yapılan bu çalışmanın kent içinde ve dışında sergilenme sayısı 30’u aşmış durumda. Yapımın temel özelliği, yazarından teknik ekibe dek, oluşumuna katkıda bulunanların tümünün kadın olması. Ödüllü genç yazar Ayşe Bayramoğlu, parıltılı sahne sanatçısı şitli yönlerden giriş çıkışa da olanak veren“mutfak uzamı”, bir “düğün zamanı” boyunca, çeşitli kuşaklardan ve farklı konumlardaki kadınların birbirleriyle ve kendileriyle çatışıp hesaplaştıkları bir eşik oluşturacaktır. Yemeklerin servise hazır durumda bekletildiği, o gün için kiralanmış yardımcının koşturup durduğu, “kadının yeri” sayılan “mutfak”, o gün küçük burjuva düğünleri uyarınca şıklaşan kadınların görüntü ve sesleriyle “groteskleşmiş” (“yaşamın içinden” olmasına karşın “yaşamdan büyük” görünen) bir yaşantıya sahne olacaktır. Bir başka deyişle “süs bebeği” dokunulmazlığına bürünmüş kadınların görünüşleri altında gizlenen “hırpalanmışlık” bu yaşantı içinde ortaya çıkacaktır. Sahnede yalın bir metnin yalınlıkla akışını izleriz oyun boyunca. Mutfağa giriş çıkışlarda ilk gözlemlenen, doğal bir düğün telaşıdır. Sonra, biri İstanbullu öteki Orta Anadolu kökenli iki ailenin birbirini yeterince tanımamış olmasından kaynaklanan çoğu düğün ortamlarında açık ya da örtük biçimlerde yaşanmış gerilimler gelir gündeme. Daha sonra, “kız tarafı” ile “oğlan tarafı”nın kadınlarının arasındaki gerilimin çok ötesine ulaşan bir çatışma ve hesaplaşma aşamasına geçilir. İşte o noktada, “gerilim”in temelinde yatan olgu ön düzeye çıkartılır. Bu olgu, “erkek egemen” düzenin, “kadın kimliği” üstünde yaptığı baskıdır. Erkekegemen düzende alışılagelmiş “erk” gösterilerinin temel göstergesi olan “şiddet”e yönelim, kadınlar tarafından da en azından “söz” düzeyinde benimsenmekte, bir sonraki kuşakları ve toplumsal çevreyi baskı altına almak için kullanılmaktadır. Erkekegemen düzenin kadına yaşattığı “kurban” olma deneyimi, kadına başka kadınların “cellat”ı olma yetkisini kazandırmıştır sanki… Bu kısır döngüye karşı çıkılmalı, kadın kimliği özgürleşmelidir. “Düğün” büyük bir sahne yapıtı değil; oyunu oluşturan ekibin katıldığı tartışmalar da gözetilerek, sahneleme süreci içinde kaleme alınmış “naif” olmaktan çekinmeyen bir proje çalışması. Ayşe Bayramoğlu, oyunu ille de “vurucu” kılma adına nasıl kalemini zorlamamışsa, yönetmen Tilbe Saran da sahne olayına “kuş kondurma” özentisinden uzak durmuş. Pürüzsüzce akıp giden gerçekçi bir oyun düzeni içinde oyuncularla ince ince çalışmış. “Gelin”in anneannesi, İstanbul hanımefendisi Saffet’i yılların ustası Güler Ökten canlandırıyor. Ahretliği Şerbet Hanım’ı ise her tür rolü kendine yakıştırma becerisini hiç durmaksızın geliştiren Zerrin Sümer yorumluyor. Oyundaki en “verimli” rol olan, “gelin”in annesi Ahsen’i ise Şebnem Sönmez bir virtüoz özgüveniyle, müthiş bir doğallık ve enerjiyle sarıp sarmalıyor. Tilbe Saran, “damat” annesi Neriman’da, Anadolu’nun küçük kentlerindeki kadın tavrını ve söylemini karikatür çizmeden dile getiriyor. Gelin’de Evren Ercan, özgür düşünceli arkadaşı Pelin’de Serpil Göral, damadın üvey ablası Nazife’de Eda Çatalcam, yardımcı mutfak elemanında Maria Akgüllü, birlikte sahneye çıktıkları ustalarla atbaşı gidebilen yorumlar sunuyorlar. “Düğün”, kadınların erkekegemen dünya ile barışıklığını eleştirerek “farkındalık” yaratmayı amaçlayan bir oyun. “Güldürücü” olan ile “acınası” olanı bir “düğün” olayı içinde doğru biçimde dengelediği, doğru biçimde oynandığı için keyifle izleniyor. İSTANBUL MODERN’E TEPKİLER SÜRÜYOR Mustafa Kaplan Paylaşım mı Soyutlanma mı? Tüm dünyada beş yüz milyonu aşkın kişinin coğrafi, fiziksel ve ekonomik engeller olmaksızın kullandığı internet, iletişimi ve bilgiye ulaşmayı çok kolaylaştırdı, yadsımak olanaksız. Ancak teknolojinin yararı kuşkusuz onu nasıl kullandığınızla ilgilidir. Buna bağlı olarak sosyal, duygusal, hatta cinsel beklentileri karşılamak için üye olunan “sosyal paylaşım” sitelerinin insanı ne ölçüde ve nasıl sosyalleştirdiği üzerine sorular artıyor. Bilinçsiz kullanımın, donanımı yetersiz çoğunluk için sorunlu olduğu görüşü tartışma konusu. Zamanlarının çoğunu internet ortamında geçirenler, popüler kültür ürünü her türlü resim, müzik ve mesajı dolaşıma sokarak hem eğlenen hem de kendilerini görünür hale getirmeye çalışanlar sığlaşma tuzağına düşüyorlar. Aslında sitelerin “sosyalleşme ve paylaşım” hedefinin içerik ve sınırları da net değil. “Eski arkadaşları bulmak ve yeni arkadaşlar edinmek” gibi genel bir amaç, ekran başına çakılmış yalnız kişiyi sanal bir âlemde sosyalleştirebilir mi? Hayır, tam tersine. Böyle bir arayış vazgeçilmez hale gelip bağımlılığa dönüştüğünde onu aşırı zaman kaybı bir yana, toplum dışına itip büsbütün yalnızlaştırabilir. ??? İnsan okuyup araştırarak, duygusal ve düşünsel düzeyini geliştirerek, toplum içindeki yerini, sorumluluğunu kavrayarak sosyalleşir. Yalnız iç dünyasını değil, dışındaki dünyayı da anlayıp tanımaya çalışarak sosyal insan olur. O, sorgulayan, bilinçli, insanlık vicdanına sahip biridir. Oysa sözde paylaşım sitelerinde “arkadaş” listesi en kabarık olan kendini en fazla sosyalleşmiş sayıyor. Hayatı, bütün yanları ve çeşitliliği ile somut biçimde yaşayamayan, arkadaşlığı kalabalık bir liste ile ilintili gören insan sosyalleşemez. Arkadaşlık, göz göze, yüz yüze konuşmanın, gülmenin, dokunmanın ve zaman içinde gelişecek uyum ve yakınlığın adıdır ve bunlar olmadığında eksik, zorlamadır. Profilini biricik olduğu duygusuyla kendine ait yığınla fotoğraf ve en özel bilgiyle dolduran ve görmediği, bilmediği üçdört yüz “arkadaş” ekleyen herkes, onların her birinin, dahası kendinin de başkaları için bir tuşla silinebilecek bir kayıt olduğunu biliyor. Düşüncesini, duygularını yalnızca alıntılarla ifade edebilen, belli bir dünya görüşü, yorumu olmayan insanlar binlerce kişiyi yoğun, yorucu bir ileti trafiğine kilitliyor ama bu onları sorunlardan uzaklaştıran bir uyuşturucu olmaktan öteye geçemiyor. ??? Araştırmalar, internet ortamında hayatlarının tüm detayını dünyayla paylaşmaktan sakınmayanların, mahremiyet ve gizemin ortadan kalkmasına, utanma duygusunun aşınmasına ve kıskançlığın körüklenmesine neden olduklarını göstermiş. Bu yaklaşımın evrensel etiğin kaybına zemin hazırladığı, temel güvenlik sorunlarına yol açtığı ve bireyler arasındaki ilişkileri olumsuz etkilediği de söyleniyor. Sitelerin büyüsünün ne olduğu da bir başka soru. Öncelikle moda. Sonra dünyada yükselen değersizlik, yetersizlik, bencillik, özenti, mutsuzluk gibi olumsuzluklara ilaç ya da avuntu olmaları. Toplumsal ve politik baskıların yoğun yaşandığı toplumlarda sanal ortam etkili bir kaçış seçeneği olabiliyor üstelik. Ne olursa olsun insani bir sorun var ortada. Hararetle paylaşma ve sosyalleşme vaat eden bu etkin sitelerin insanı gerçek yaşam ve toplumsal katılımdan dışlayıp soyutlamaları. Tilbe Saran, genç oyuncular Evren Ercan ve Eda Çatalçam ile “kadın olma” sorunu doğrultusunda buluşup, “Düğün” oyununda somutlaşan projeyi oluşturmuşlar. Tilbe Saran sanat yaşamında ilk kez yönetmenlik görevini yüklenmiş. Başak Özdoğan’ın mutfak dekoru, Ayşe Ayter’in ışık tasarımı ve Serpil Günseli’nin müziğiyle oyunun uzamsal dokusu belirlenmiş. “Kız tarafı”nın “aileden kalma” köşkünün mutfağındayız. Hep bu mutfakta kalacağız ve bu mutfağa yalnızca kadınlar girip çıkacak. Bahçede yapılan düğün ile köşk arasındaki geçişi sağlayan böylece sahneye çe ÖZDEMİR ASAF’IN İKİZ KARDEŞİYDİ Özgönül Arun’u yitirdik Kültür Servisi Şair Özdemir Asaf’ın ikiz kardeşi Özgönül Arun, 15 Ocak Pazar günü İzmir’de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Özgönül Arun’un cenazesi dün Marmaris’te toprağa verildi. Atatürk’ün, Cumhuriyet’in kuruluşunda güvendiği devlet adamlarından biri ve ‘Şurayı Devlet’in kurucularından Mehmet Asaf’ın ikiz çocuklarından biri olan Özgönül Arun, Özdemir Asaf’tan 32 saat sonra doğmuştu. 1923 yılında Ankara’da dünyaya gelen ve ikizi Özdemir Asaf gibi renkli ve neşeli bir kişiliğe sahip olan Özgönül Arun, uzun süre Marmaris’te yaşamış, daha sonra kızı Selen ve torunu Yarkın’ın yanına, İzmir’e taşınmıştı. Özdemir Asaf, ikiz kardeşi Özgönül Arun’un kendisinden 32 saat sonra dünyaya gelişini anlatıyor: bir ana. 11 Haziran gününün geçtiğini söylemeliyim. 12 Haziran gününün başladığını söylemeliyim. Öğle olduğunu, öğleyi geçtiğini söylemeliyim. Çocuğun mu kurtulması, ananın mı, sorusu babama soruluyor. Karar ananın kurtulması. Ankara’da bir tek forseps var. Çocukları doğurtmak aracı. O bulunacak, gelecek. İş doktor işi. Doktor ……… hastanesinden istettiği forsepsi bekliyor. Çocuğu, anayı zehirlememesi için rahimde başını darbeleyerek …… anlaşılmıştır. Forsepsi getiren, sokağın başından çanta ile görünmüştür. Saat öğleden sonra üç. Ben doğalı 32 saat olmuş. Kapı açılıyor. İnanamayacağım kadar bir zaman aralığında, doktor: Doğum oluyor diye bağırıyor. Evi düşünün. Forseps çantası odada yere konduğu an kardeşim doktorun elindedir. Sağdır, yüzü kanlar içindedir. Anam kurtulmuştur. Babam, hiç kimsenin anlatıp anlayamayacağı bir ruhtadır. O geciken güzel çanta, o eski, o araçsız, güzel Ankara, o güzel çaresizlik. Ben normal biçimimle doğmuşum. İkizlik gereği diyorlar kardeşim rahim içinde dönmüş, boynu içeride biraz büküldüğünden sağ yanağına dönük rahim ağzında kalmış. Doktor “hafifçe beynine dokunurum, ananın zehirlenmesini önlerim” derken sonra forseps ile almayı düşünüyormuş. Doktorun darbeleri kız kardeşimin sağ kulak altını yaralamış, kanatmış. Akan kanların sıcaklığından rahimde olan bir yumuşama doğumu sağlamış. Kız kardeşimin doğum çığlıklarını anneanneme kim bilir kaç kere anlatmışımdır. Derhal beyaz, bembeyaz pamuklar… Acele hazırlanmış yataklar, yorganlar, kundaklar. Ve, bizler için: “Tam kaybolacakken beliren mutluluk.” C MY B C MY B enim yaşamımda, yıllarımı darmadağın eden olay ev olayıdır. Başlıyorum. Yıl 1923. Ankara’da, Hacı Bayram’da resimleri eski kitaplarda kalacak kafesli cumbalı evlerden birisi. Sokağımızın ucundaki mescit de boyasız, kararmış, yanmış tahtalı. Bizim evin bahçesi arkada. Avlu biçiminde önden bahçeli evler de sokağımızda vardı. Bizim bahçeyi yıllar sonra görmeye gittiğimde adımlarımdan korktum; birden kendimi dev sanmıştım. Bir taş atmıştım da köşede duran hani altı sepetli yeşil su damacanaları vardı ya, onu kırmıştım. Evin o yedek su damacanasından yayılan sular bahçeyi doldurmaya başlarken yiyeceğim dayaktan çok, boğulacağımdan korktuğumu daha da unutmuş değilim. Ben 11 Haziran …. günü sabahleyin saat …. de doğmuşum. Babam Mehmet Asaf da annem Hamdiye gibi doğum, çocuk falan gibi düşünmüşler. Teyzem Zahide ve anneannem Şaziment gibi. Nereden düşünsünler ki ebenin; “bir çocuk daha var” demesiyle beliren şaşkınlık sevincini. Ebe mi, o hiç sevinmemiş, korkmuş. O zamanların kendi kendine doğmayan çocuktan başka bir yardımı ve bilgi gücü olmayan ebesi, korkmasın da ne yapsın. Biraz beklemişler, biraz daha, bir çocuk var gelmeyen. Benim o saatlerimi tam tamına hatırlayan kimse yok. Tüm hazırlıklar bir çocuk B Ali Poyrazoğlu Galeri Eksen’in konuğu ? Kültür Servisi Tiyatro oyuncusu Ali Poyrazoğlu yarın, heykel sanatçısı Çağdaş Erçelik’in Türk edebiyatının önemli isimlerinin heykellerinden oluşan “Dersaadet” adlı sergisine konuk olacak. Yarın saat 12.00’de Galeri Eksen’deki etkinlikte Poyrazoğlu, Türk edebiyatının unutulmaz eserlerinden bölümler okuyacak. Erçelik’in sergisi ise 21 Ocak Cumartesi gününe kadar sürecek. Filiz Sızanlı Özgönül Arun ve Özdemir Asaf 12 yaşındayken. ? Özdemir Asaf’ın ardında bıraktığı özyaşamöyküsel ve deneme türündeki yazılarını, eşi Yıldız Arun ‘Ça’ adlı kitapta toplamıştı. Özdemir Asaf, Adam Yayınları’ndan çıkan bu kitaptaki ‘Ev’ adlı anlatıda, ikiz kardeşi Özgönül Arun’un kendisinden 32 saat sonra dünyaya gelişini kendine özgü üslubuyla anlatıyordu. Bu anlatıyı, önceki gün yitirdiğimiz Özgönül Arun’un anısına, okurlarımıza sunuyoruz. için; tek yatak, tek yorgan, tek kundak. Yıl 1923, yer Ankara. Cumhuriyetin ilanına dört buçuk ay var. Doktor aramak nerede, bulmak nerede. Ama durum: Doğurtulamayan bir çocuk, doğum üstünde Taldans’tan ‘sansürü unutma’ Kültür Servisi Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı tarafından kurulan sanatçı oluşumu Taldans, İstanbul Modern’deki “Sizin Perşembeniz Sanatçı Atölyeleri” kapsamındaki etkinliğini iptal etti. İstanbul Modern’de süregelen sansürle ilgili tartışmaların ardından sansüre karşı eylem yapan sanatçılara destek olmak amacıyla etkinliği iptal eden Taldans, yürüteceği ücretsiz atölyede beden ve hareket kavramlarına odaklanacak ve mekân algısı, boşluk, doluluk üzerine doğaçlama çalışmaları yürütecekti. Bilindiği üzere geçen ay ressam Bubi’nin, İstanbul Modern’de satışa sunulmak üzere yaptığı “Oturak” adlı yapıtı koleksiyonerlere sunulması sakıncalı bulunarak engellenmişti. Bunun üzerine İstanbul Modern’de devam etmekte olan “Hayal ve Hakikat” isimli sergide yapıtları bulunan bazı sanatçılar da sergiden işlerini çekmişlerdi. Ersin Antep ile müzik üzerine ? Kültür Servisi Uzman Müzikolog Ersin Antep’in, “Günlük Hayatımızda Müziği Nasıl Kullanabiliriz” konulu semineri, bugün saat 14.30’da Caddebostan Kültür Merkezi A Salonu’nda gerçekleştirilecek. Seminer www.yoyom.tv adresi üzerinden canlı olarak yayımlanacak. Antep, seminerde hangi müzikleri, nasıl dinlememiz gerektiği hakkında bilgiler sunacak ve merak edilen sorulara yanıtlar verecek. Söyleşi ücretsiz olarak izlenebilecek. Fuara 182 bin 450 ziyaretçi ? Kültür Servisi TÜYAP Adana Fuarcılık AŞ ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle, Adana Büyükşehir Belediyesi ve Altın Koza’nın katkılarıyla düzenlenen Çukurova 5. Kitap Fuarı, 15 Ocak Pazar akşamı 182 bin 450 ziyaretçinin katılımıyla sona erdi. 205 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenen Çukurova 5. Kitap Fuarı kapsamında panel, söyleşi, şiir dinletisi ve çocuk etkinlikleri gibi 50 kültür etkinliğinde ve imza günlerinde 300 yazar kitapseverlerle buluştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle