19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA HABERLERİN DEVAMI İstanbul B Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak B Sinop B Samsun PB Trabzon Y Giresun Y B Ankara 30 33 31 30 32 35 35 26 24 25 24 25 28 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B PB B B B B B B B B B B 28 27 27 31 33 32 35 36 33 35 28 24 23 Oslo Y Helsinki B Stockholm B Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y BudapeştePB Madrid B Viyana Y 10 15 17 16 16 15 16 16 20 17 30 28 26 Belgrad B 32 Sofya Y 27 Roma Y 26 Atina B 31 Zürih Y 15 Moskova Y 17 Aşkabat Y 30 Taşkent B 31 Baku PB 24 Bişkek PB 28 Tiflis PB 27 Kahire B 33 Şam A 35 Ülkemizin kuzeydoğu kesimlerinin parçalı çok bulutlu, Doğu Karadeniz kıyıları ile Ordu ve Tokat çevreleri aralıklı sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin edililyor. Rüzgârın Marmara ve Kuzey Ege kıyılarında kuzey ve kuzeydoğu yönlerden kuvvetlice esmesi bekleniyor. Hava sıcaklığında önemli br değişiklik beklenmiyor. 7 MÜMTAZ ARIKAN 18 Eylül TARİHTE BUGÜN GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada girişen bu ülkenin yöneticilerine, insanlarına yıllardan beri terörü silahla çözemezsiniz, ancak görüşerek, anlaşarak çözebilirsiniz dedik. Gazetelerde haber de oldu bu girişimimiz. Anlatamadık. Yıllar sonra aaa bir de ne görelim? Başbakanları müsteşar yardımcısını PKK ile doğrudan görüşmeye, pazarlık yapmakla görevlendirmez mi? Demek ki dostumuz Türkiye’yi yönetenlerin, medyanın, kamuoyunun sindirim mekanizması yavaş ama çalışmış. Pek çok örnek bu ülkenin yöneticilerinin, kamuoyunun, medyasının, siyaset adamlarının kimi gelişmeleri sindirmekte ülkeler arasında ilk sıralarda yer aldığını kanıtlıyor. Örneğin subayları, uzmanları Kandil’e gönderdi Amerika. PKK ile dağda ola ki Hasan Cemal gibi, bir çınarın altında görüştüler. Bilgi aldılar, akıl verdiler. Ankara’dan, ya’u bu ne iştir? Ben teröristlerle savaşıyorum. Sen Amerika; can düşmanımla görüşüyorsun.. diyen çıkmadı. Yöneticiler de medya da Amerika’nın bu girişimlerini sindirdi. Hadi diyelim ki bu türden gelişmeler geride kaldı. Amerika’nın K. Irak’a girmemizi yasaklayan kararlı tutumunu, PKK’ye gizliden yardımını, Ankara’nın da üçbeş milyar dolar karşılığı PKK’yi ininde vurmak için askeri harekât yapmayacağımızı sindiren anlaşmayı imzalamasını, Barzani’nin egemen olduğu topraklarda tek bir Türk askeri görmek istemediğini ilan etmesini sindirdik diyelim. Alman gazetesinin başlığına göre “Son Halife’nin” zekâsı, iç ve dış siyaset alanlarında cesareti ve dehası ve Ortadoğu’nun mazlum halklarının son hamisi RTE Beyefendi’nin, olağanüstü sindirim yeteneğine ne diyeceğiz? “Ben olsam Öcalan’ı asardım. Bebek katili ile görüşülür mü? Katil sürüsü PKK ile masaya oturulur mu?” dedi mi, dedi. Meğer bu sözleri söyledikten sonra sindirmeye koyulmuş… …böyyük mü böyyük bir başbakanın ağzından çıktığı için cümle âlemi, olabilir ki muhterem eşleri Emine Hanım’ı bile kandıran, asarım ha keserim ha misali cümlelerin sahibi RTE; ohooo bu sözlerini çoktaaan sindirmiş ve sonuçta bebek katili, olmuş “Sayın Öcalan!”... RTE’nin PKK ile gizli kapaklı pazarlığa oturduğunu kanıtlayan belgeler açıklandıktan sonra, olağanüstü olaylara gerekli tepkiyi hiçbir zaman göstermeyerek ulusal sessizliğini koruyan halkımıza; zaten örgütle pazarlığa yan yatmış medya da katılınca katmerli bir sindirim olayı gerçekleşti: “Kürt sorununu barışçıl yollardan çözme” gereği, gerek olmaktan da çıktı. Zorunlu bir olguya dönüştü! Fakat aslına bakarsanız yöneticisinden, savaşan, savaşandan halka kadar hemen her kesim, bebek katili ve avanesi ile savaş alanlarından gelip masaya oturulmasını sindirmekte pek de haksız sayılmazlar. Sayılmazlar. Çünkü PKK’yle masaya oturmak, bebek katilini, katilleri muhatap almak; bu örgütle yapılagelen mücadelenin yitirildiğini kabul etmenin gayri resmi açıklanmasıdır. Kimi köşe yazılarının, medyanın, daha önemlisi, örneğin ana muhalefet partisinin Oslo görüşmelerini biçimsellik açısından eleştirirken yanı sıra olayın özüne inmedikleri görülüyor. Ana muhalefet başta, hemen her çevre RTE ile, terör örgütü ile görüşmelerin yapılması ve devamında tam bir uyum, mutabakat içinde. PKK ile görüşmelere, pazarlığa devama yeşil ışık yakılıyor ama bu iktidarın örgütle yapacağı gizli görüşmelerden çıkacak olumsuz ve olası sonuçlardan şu anda kaygı duyan da yok. Habur Kapısı skandalını anımsamak; RTE ve hükümetinin PKK ile yapacağı gizli görüşmelere kaygıyla, kuşkuyla bakmaya yeter de artar bile. Zamanın İçişleri Bakanı Bekir Atalay, PKK ile gizli kapaklı görüşmelerde bir grup Kürt teröristin gelmelerinde anlaştıktan sonra bir gelişme izlendi. Kürt barış heyetinin Habur kapısında hiçbir zorlukla karşılaşmayacağını, örneğin tutuklanmayacaklarını, gizlice görüştüğü Kürtlerin siyasal önderlerinden Ahmet Türk’e; “Hâkim ve savcılar ayarlandı” diye güvence verdiği, gazetelere haber olarak düştü ve hemen yalanlandı. Oslo’da PKK ile yapılan görüşmeleri içeren belgeler ise; Habur rezaletinden sorumlu hükümetin yasalara aykırı davranışlarını doğruladı. Bu skandalı, olan biten rezaleti RTE, öylesine sindirdi ki, Libya yollarında uçağına aldığı seçilmiş gazetecilere, “Bir daha Habur kapısı olayları olmayacak” diye güvence verdi. Dün onca hakaret ettiği caniyi bugün saygınlaştıran yönetici gibi halkımız da, medyamız da sindirdi. Ahvalı adiyeden olmuş bitmiş, geçmiş bir olay diye bakıyor Habur’a. Seçimde yüzde 50 oy vererek ülkeyi bugünlere taşıyan baş sorumluyu, partisini halkımız ödüllendirdi! Parlamentoyu dışlayarak ülkeyi KHK’lerle yürüten hükümet, çıkardığı kararnamelerden biriyle de Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) özerk yapısını ortadan kaldırdı. Kararın sadece içeride değil uluslararası bilim dünyasında da nasıl yankı yarattığını Cumhuriyet okurları yakından izledi. Tartışmalar sırasında TÜBA üyelerinin üçte birini hükümetin atamasını benimseyen yeni kararnameyi savunan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, “Bazen özerklikler öne çıkartılıyor, özgürlükler geri plana itiliyor. Özerlik ve özgürlük her zaman yan yana durmuyorlar. Özerklikler, özgürlüğün en büyük kısıtlayıcısı olabiliyor” dedi. Ergün’ün TÜBA’da yapılan değişikliğe gerekçe olarak ‘kenarda kalmış bilim adamları’ dediği Halil İnalcık, Kemal Karpat ve Şerif Mardin gibi bilim adamlarının durumunu örnek göstermesi çok dikkat çekiciydi. nalcık: Akademi Özerk Olmalıdır Sanat ve İlimler Akademisi (AAAS). İkincisi, yine dünyaca ünlü bir akademi olan İngilizlerin ‘Britisih Academy’si. Balkan tarihi üzerine çalışmaları nedeniyle önce Sırbistan Akademisi ardından da Arnavutluk Akademisi tarafından üye seçilmiş. İnalcık, hükümet ile bilim dünyası arasında yaşanmakta olan TÜBA tartışmasını anımsatmamız üzerine, daha 1968 yılında yazdığı “Türk Akademisi Nasıl Kurulmalıdır” başlıklı makalesinde ortaya koyduğu 5 temel şartı anımsattı. İnalcık’a göre, bir bilim akademisi; “1. Modern toplumun gerektirdiği en yüksek seviyede tüm ilimleri içinde toplayan bir kurum olmalı. 2. Memleketin her sahada en ileri ilim otoritelerinin toplandığı en yüksek ilim kurulu olmalı, üye sayısı kabarık olmamalıdır. 3. İlk görevi memleketimizde gerçek ilim atmosferinin ve geleneklerinin yerleşmesini sağla mak olmalı. 4. Esas itibarıyla bir araştırma yeri olmalı. Akademisyenlerin yanında geniş bir uzmanlar kadrosu, büyük bir kütüphanesi olmalı. 5. Milli bir müessese olarak kanunla devlet tarafından kurulmalı, fakat üniversite gibi ‘muhtar, özerk’ kişiliğe haiz olmalıdır.” GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY enileri üyeler seçer Beş şart arasındaki ‘özerk akademi’nin önemini özellikle vurgulayan İnalcık’ın Amerikan Akademisi’nden verdiği örnek tartışmalara ışık tutacak nitelikte: “Bağımsızlık hem bilim adamı hem de akademi için çok önemlidir. Dünyadaki en saygın, en yüksek ilim müesseselerinden olan Amerikan Sanat ve İlimler Akademisi, hükümete bağlı olmamak için yalnız kendi üyelerinin gönderdiği aidatlarla işler. Her birimiz Amerikan Akademisi’ne düzenli bağış göndeririz. Akademiye kimin üye alınacağı da yine üyelerin oylarıyla belirlenir.” Hükümetle bilim dünyası arasındaki tartışmaya girmek istemeyen İnalcık son söz olarak, “Aradan 43 yıl geçse de bir ilim akademisi olmanın temel şartları, Türkiye için geçerliliğini bugün de, aynen o günkü gibi koruyor...” demekle yetiniyor. Anlaşılan o ki, hükümet TÜBA’nın özerkliğine darbe indiren KHK’yi çıkarırken İnalcık’ın akademi ile ilgili görüşleri gerçekten ‘kenarda kalmış!’. Y İlkokul yıllarım Burdur’un Yeşilova ilçesi Güney kasabasında, ortaokullise yıllarım Aydın’ın Nazilli ilçesinde geçti. Tümünde başlıca yaz tatili ödülümüz fuar gezisiydi. Dönme dolap en tepede durduğunda İzmir’i izlemenin tadına doyulmazdı. Hayvanat bahçesinin fili Pak Bahadır kahramanımızdı. Televizyonu ilk İzmir Fuarı’nda gördüm. Kardeşim Suat’la çay bahçeleri bölümüne yürürken trafik lambasına benzer bir direğin üzerinde kuruluydu. Jülide Gülizar haberleri okuyordu. Çakılıp kaldık. Ege Üniversitesi’yle birlikte fuar, gençliğimiz oldu. Sadece fuar organizasyonunun olduğu 20 Ağustos20 Eylül arası değil, bütün yıl etkinlikler olurdu. Ruhi Su’nun Ekiciöver’deki konserini unutamam. Gazeteciliğe başlayınca bambaşka bir anlam kazandı fuar benim için. Her türlü haber için kaynak vardı. Gündüz ülke pavyonlarını dolaşırdım. Daha sakin olduğu için sorumlularıyla konuşmak kolay olurdu. İlk büyük sarhoşluğumu fuara gelen Özbeklerle yaşadım. Dönemin Sovyetler Birliği şemsiyesi altındaki 15 özerk cumhuriyet de her yıl sırayla temsil edilirdi. O yıl Özbekistan Özerk Cumhuriyeti vardı. Gümüş dişli kare takkeli sorumlu müdürle konuşurken, “İstersen Nâzım Hikmet muhabbeti de yaparız” dedi, ekledi: “Ama bu iş votkasız olmaz!” Önce bana Şaşal suyundan hallice gibi geldi; üstüne şiir dökünce... GAP’ın ilk büyük tanıtımını orada gördüm. DSİ uzmanı üşenmedi tek tek projeleri anlattı. Gazetede haber, “Fuarda büyük bir umut sergileniyor” başlığıyla çıkmıştı. Tiyatrolarıyla da zengindi fuar. Hafızamı zorladım, ona yakın topluluk saydım. Belki daha fazladır. Levent Kırca, Ferhan Şensoy anımsar mı bilemem; oyun sonrası gecenin geç vakti kulis odalarını tıklatıp, ertesi güne röportaj için randevu isteyen ağır çantalı genç gazetecilerden biri bendim. Zeki Müren’den Emel Sayın’a, Erol Evgin’den Gönül Yazar’a ses sanatçılarının hemen tümü fuar gazinolarında olmayı gelenek edinmişti. Türk Hava Kurumu’nun paraşüt kulesinden Sümerbank’ın temsili basma dokumasına kadar cumhuriyet devriminin bütün büyük kurumları başarılarını sergiler, gösterirdi. Son yıllarda fuar benim için “Kitap Fuarı” yanıyla ayrı bir anlam kazanmıştı. İzmir Fuarı bütün bu özelliklerini bir arada tutarak devam edebilir miydi? Tenis Kulübü’nün hemen yanında hayvanat bahçesi, onun önünde kültür merkezi, karşısında sergi salonu, devamında ülke pavyonları, gazinoların arasında paraşüt kulesi, ara boşluklarda yürüme yolu, çay bahçeleri bitişiğinde lunapark... İzmir’in büyümesiyle birlikte fuar içindeki bütün bölümlerin de kendi içinde büyümesi gerekti. Türkiye’nin öteki illerinde de fuarlar doğuran İzmir Fuarı, bir bakıma kendi içinde de doğum yapmak durumundaydı. Zira fuarcılık da gelişiyor, ihtisas fuarları oluşuyor. İşin bu yanı sevgili Deniz Kavukçuoğlu’nun sahasına giriyor. Mesleğe başladığımda İzmir Fuarı’nın başlıca kurucularından Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz hayattaydı. Kendisiyle yaptığım bir röportajda, büyük yangın sonrası İzmir’in küllerinden bir fuar yaratmak ve modern Türkiye’yi tüm dünyaya tanıtmak hedefiyle yola çıktıklarını anlatmıştı. İzmir Fuarı bu yanıyla da görevini fazlasıyla yaptı. Örneğin; Avrupa çapında düzenlenen Fuar Şehirleri Kupası’na İzmir de temsilci gönderiyordu. Başta hayvanat bahçesinin, hayvanlara daha saygılı koşullarda Çiğli bölgesine taşınması olmak üzere fuar, kentin değişik bölgelerine yayıldı. Son yıllarda yapılanları yakın gelecekte görmeyi dilerim! Fuardan yola çıkıp biraz daha geniş ölçek bakarsak; İzmir, Osmanlı döneminde 18., 19. yüzyılda İstanbul’dan da önemli dış limandı. Atatürk ilk iktisat kongresini burada düzenleyerek “Misakı İktisadi”yi İzmir’den başlattı. Bugün İzmir ulusal gelirden hak ettiği payın tümünü alamıyor. Son aylarda başlayan kimi Ankara onaylı yatırımlar İzmir’e lütuf değil, İzmir’in hakkının bir bölümü. Bu ayrı bir yazı konusu. Noktayı fuarla koymak isterim. En çok Kahramanlar kapısına yakın dev palmiye ağaçlarının arasında yürümeyi özledim. Hele bir akşamüstü... ‘Özerklik’ temel şart ÜBA ve 4 yabancı akademiye üye Ergün’ün ‘kenarda kalmış bilim adamları’ dediği isimler arasında yer alan Prof. İnalcık, yaptığımız görüşmede, “Sayın Bakan herhalde iyi bilgilendirilmemiş. Ben kuruluşundan beri TÜBA üyesiyim” diye söze girdi. Osmanlı tarihi konusunda dünya çapında üne sahip bir isim olan İnalcık, sadece TÜBA değil, dört yabancı bilim akademisine daha üye: Bunlar arasında en prestijlisi Amerikan T Son veda fotoğrafa olmamalı Ergenekon Davası kapsamında tutuklu bulunan gazeteci yazar Doğan Yurdakul kansere yenik düşen eşi Güngör Yurdakul’u, canlı olarak son kez fotoğraflarından görebilmiş. Yurdakul’un dün eşinin Kocatepe Camii’ndeki cenazesine ve sonrasında Cebeci Mezarlığı’na cezaevinin ring arabasında getiriliş götürülüşü de aynı ölçüde yürek burkucuydu. Dileriz, bu üzücü görüntüler, tutuklu ve hükümlülerin cezevi koşullarının daha insani hale getirilmesinin yolunu açar. Bingöl’de çatışmada, Van’da mayın patlaması sonucu 2 asker şehit oldu Yine terör pususu KCK OPERASYONU: 55 GÖZALTI Şırnak’ta KCK TM soruşturması kapsamında BDP il ve ilçe teşkilatlarının da bulunduğu adreslere eşzamanlı operasyon düzenledi. Operasyonlarda aralarında Cizre Belediye Başkanvekili Hanım Onur, EğitimSen Şırnak Şube Başkanı Serhat Uğur, BDP Şırnak l Başkan Yardımcısı Salih Gülenç, BDP il yöneticisi Selman Uysal, DTK Şırnak Sözcüsü Temel dil’in de bulunduğu toplam 55 kişi gözaltına alındı. Operasyonlara tepki için Cizre’de esnafların yarısı kepenk kapattı. kan çatışmada 1 asker şehit oldu, 2 asker yaralandı. Çatışmanın yaşandığı bölgeye özel harekât timleri sevk edildi. HAKKAR ’de dün akşam saatlerinde özel bir dersaneye ses bombası atıldı. Patlamada, ölen ya da yaralanan olmazken, dershane ve çevresindeki bazı binalarda maddi hasar meydana geldi. Patlamanın ardından olay yerine polis ve zırhlı araçlar sevk edildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. TUNCEL ’nin Çemişgezek ilçesinde Paşacık köyü muhtarı Sinan Biçici ile 3 kardeşi terörö örgütü PKK üyeleri tarafından silah tehdidi ile kaçırdı. Ovacık ilçesinde ise bir manav ile şarküteriye el yapımı bombayla düzenlenen saldırıda maddi hasar oluştu. Şırnak’ta ise bir grup gösterici molotoflarla Polis Evi’ni ateşe verdi. Haber Merkezi Van’ın Başkale ilçesine bağlı Albayrak 4. Tabur Komutanlığı’na bağlı Alev Hudut Bölüğü yakınlarında mayına basan er Hasan Hüseyin Oğuz (20) şehit düştü. Şehidin Bartın nüfusuna kayıtlı olduğu belirtildi. Van Valiliği’nden yapılan açıklamada, mayının kimin tarafından döşendiğinin henüz belli olmadığı vurgulanarak Başkale Cumhuriyet Savcılığı ve Askeri Savcılık tarafından soruşturma başlatıldığı bildirildi. Bingöl’ün Genç ilçesi kırsal kesiminde operasyondan dönen askerler, karşılaştıkları PKK’lilerle çatıştı. Çatışmada 1 asker şehit oldu, 2 asker yaralandı. B NGÖL’de güvenlik güçleri, dün akşam saat 21.00 sıralarında bir grup PKK’li ile karşılaştı. Çı Karakola saldırı STANBUL Esenler’de İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı merkez karakoluna bombalı saldırıda bulunan otuzlu yaşlarda bir kadın, bombanın patlamasından sonra kaçmaya çalışırken gözaltına alındı. Sol görüşlü “yasadışı bir örgüte üye olmak” suçundan daha önce de sabıka kaydı bulunduğu bildirilen ve adı açıklanmayan kadının üzerinde 9 mm çapında bir tabanca bulunduğu bildirildi. 3 kişi kaçırıldı Genelkurmay’a giden CHP’lileri sordular İstanbul Haber Servisi “Islak imza” davasıyla birleştirilerek görülen “İnternet Andıcı” davasında mahkeme heyeti “2006 2009 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı’nı ziyaret ettiği öne sürülen bir kısım parti yöneticisi ve akademisyenler olup olmadığının sorulmasını, varsa hangi amaçla, hangi tarihlerde ve hangi şubeleri ziyaret ettiklerinin, kimlerle görüştüklerinin, nizamiye ve ziyaretçi kayıtlarıyla birlikte gönderilmesinin istenmesini” kararlaştırdı. Dava 17 Ekim’e ertelendi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, önceki gece saat 00.30 sıralarında ara kararlarını açıkladı. Mahkeme, avukat Mahir Işıkay’ın, iddia edilen “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın ekinde yer alan ihbar mektubundaki “2007 yılı eylül ayında dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun’un emri gereği, üniversitelerden bir kısım akademisyen ve CHP yönetiminden bazı politikacıların desteği ile dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Nusret Taşdeler’in himayesinde Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı’nda, şube müdürü olarak görevli kurmay albaylar Dursun Çiçek, Sedat Özüer, İlker Ziya Göktaş ve Fuat Selvi tarafından kamuoyunu yönlendirme maksatlı çeşitli belgeler hazırlandığına tanık oldum” şeklindeki ifadelere dikkat çekerek araştırılması talebini kabul etti. Meslektaşları bugün Şık ve Şener için yürüyecek İstanbul Haber Servisi “Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu” gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Ergenekon kapsamındaki Odatv davasından tutuklanmalarının 200. gününde, bugün saat 13.30’da Galatasaray’dan Taksim’e yürüyecek. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ve kamuoyuna mektup yazan Şener, Şık ve tutuklu bulunan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın kitaplarına katkıda bulunduğu iddiasına ilişkin “Başka yazarın arkasında yer almayı ya da bir başkasının adını kullanarak kitap ya da haber ve yazı yazmayı alçaklık sayarım” dedi. Şener “Sayın Bakan Ergin’e adalet talebiyle” başlığıyla gönderdiği mektupta, gazeteci meslektaşı Ahmet Şık ile birlikte Silivri Cezaevi’ne gönderildikleri gün Bakan Ergin’in, savcı Zekeriya Öz’ün yaptığı açıklamaya dikkat çekerek “Davayı yürüten savcı bir açıklama yaptı ve ‘Bu gözaltılar gazetecilikten değil’ dedi. Sadece gazetecilikten ‘Yer beton gök beton’ alınırsa basına darbe olurdu” diye konuştuğunu anımsattı. Şener mektubunda, “Bakan Ergin’in açıklamalarının üzerinden tam 6 ay geçti. 6 ay sabırla bekledim ama Sayın Ergin’in sözlerini ‘Sadece gazetecilikten alınırsa basına darbe olurdu’ sözlerini hiç unutmadım” dedi. Şener, mektubunun sonunda Bakan Ergin’e “Hakkımdaki suçlama haksız ve yersiz olmasına rağmen iki kitabın yazımına katkı sağlamaksa bu durum ‘basına darbe’ olmuş mudur, olmamış mıdır?” diye sordu. Şener, kamuoyuna yazdığı “Komplocular utansın” başlıklı mektupta “Altı ay, fazlası var, azı yok. tam 6 ay beton bir mezarın içinde canlı ama ölü gibi iddianamenin çıkmasını bekledim. Yer beton gök beton, kendini savunacak imkânın olmadığı bir yerde meslektaşım dediğimiz adamlar/kadınlar ‘Sesimiz çıkmasın iyice duyulmaz olalım’ diye köşelerinden üzerimize mürekkep görünümünde çimento döküyorlardı” diyerek bazı gazetecilere sitem etti. Kızılay’ın yeni başkanı Akar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Kızılayı Olağanüstü Genel Kurulu toplandı. Seçim sonucunda Ahmet Lütfi Akar, Kızılay Genel Başkanı oldu. Oy kullanan 925 delegeden 921’inin oyunu alarak genel başkan olan Akar, seçilmesinin ardından yapıtığı açıklamada, Kızılay’ı halka açacaklarını ifade etti. Akar, “7 yıldır da bunu yapmaya gayret ediyoruz ama çok fazla mesafe aldığımız söylenemez” diye konuştu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle