25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 18 EYLÜL 2011 PAZAR 2 bozulmuş, çürümüş bir hapishane arabası içinde gelmek!.. O kadar önemliymiş o beş mahkumun İstanbul’a gelmesi! Niye uçağa bindirmemişler? Tutmuş bir çeşit hapishane olan cezaevi arabasına atmışlar, tek kapısı da dışardan kilitli. İçerde ne oluyor, ne bitiyor, görevli erler ne duyar, ne işitir! Birden bir yangın çıkmış, bağırmışlar, duvarları tekmelemişler, kapıyı zorlamışlar, kimse duymamış! Ne arabanın şoförü ne de mahkumları götürmekle görevli olanlar... Diri diri yanmak budur! Devletin koruması altında oldukları halde korunmamak, kapkara bir arabanın içinde yok olup gitmek... Evet çok acılar var, çok şehitler var, çok gaziler, çok yaralılar! Kaç yıldır yaşadığımız bir kıyım var. Kim kime kıyıyor, niye kıyıyor, niye şehit üstüne şehit, gazi üstüne gazi... Ya devletin hapishane arabasının karanlığında alevler içinde çırpınarak ölenler! Kim sorumlu onlardan? Devlet mi? Elli generali, yüzlerce sivil, asker, gazeteciyi aylardır yıllardır hücrelerde koğuşlarda tutmak da ayrı bir acı değil mi? Üstelik de bir mahkemede suçları ispatlanmadan, bir iki yargıcın tutuklu olmaları kararıyla suçlarının da ne olduğunu bilmeden... Bütün bunlar oluyor! Ama devletin hapishane arabasında sımsıkı kapalı bir odada yanıp gidenler!.. Bütün bunların sorumlusu kim? Devlet mi? Üç beş görevli mi? Kimmm! Utanmak yetmez... Acıları yaşamak da, yaşatmak da, sürdürmek de... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Erdoğan ve Laiklik Türkiye 150 yıldır, demokrasi yolunda savaş veriyor. Bu süreçte en önemli zaman dilimi de Atatürk’ün 15 yılıdır ki, bu dönemde Türkiye’de, hukuk, kültür, eğitim ve toplumsal alanda ciddi aydınlanma hareketleri yapılmış, devrimler gerçekleştirilmiştir. şte bu nedenle bugün Türkiye, Ortadoğu’nun parlayan yıldızıdır. Alev COŞKUN aşbakan Erdoğan, Mısır gezisinde, bir televizyon söyleşisinde laiklik konusunda önemli açıklamalar yaptı. Hüsnü Mübarek otokratik rejiminin devrilmesinden sonra Mısır’da yapılacak olan yeni anayasanın laik mi, yoksa şeriat ilkelerine mi dayanması konusunda ciddi bir tartışma yaşanmaktadır. Tam bu tartışmanın ortasında Erdoğan’ın “Laiklik, din karşıtlığı anlamına gelmez. Ben Mısır’ın laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umuyorum ki benim bu açıklamamdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.” Mısır halkının laikliğe bakışının Erdoğan’ın bir sözüyle değişmesinin olanak dışı olduğunu her şeyden önce vurgulayalım. Bu sözler kanımızca Mısır’dan daha çok Türkiye’de etkili olacaktır. Öncelikle, bu sözlerin Başbakan Erdoğan açısından çok önemli bir değişim, bir gelişme olduğunu belirtelim. Bugün ülkemizde ve Ortadoğu’da İslam hareketinin en önemli temsilcisi sayılan Erdoğan’ın laiklikle ilgili sözlerini alt alta yazarsak bir küçük kitabı doldurur. İşte kimi alıntılar: “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor... Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin ki... Millete karşı yürümez zaten.” “Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya la Devletin Arabasında Yanarak... Hapishane arabası nedir biliyor musunuz? Küçük pencereleri demirli, kapkaranlık, sıcak mı sıcak, kapısı dıştan kilitli... Van’dan kalkmış İstanbul’a gelecek!.. Beş mahkumu getirecek. Beş mahkum! Suçları ne? Kötü bir şey yapmışlar ki mahkemede ağır hapis cezasına çarptırılmışlar, adlarını öğrenemedim. Daha yeni yaşanmış bir korkunç olay! TV’den yarım yamalak anlattı bir hanım, sıradan bir şeymiş gibi! Hemen sözü değiştirdi, Başbakan’ın Libya gezisi daha önemliymiş!.. Cezaevleri apayrı bir dünyadır. Ben bir tekini gördüm, az çok yaşadım. Modern bir yapıydı. Türkiye’de yeni açılan bir hapishaneydi. Şimdi artık yok! Korkunç bir olay vardır geçmişinde, birtakım mahkumlar tahliye edilirken akıl almaz işkenceler, ölümler yaşanmıştı.. O yok, ama başkaları var, yenileri!.. Adlarını saymak gerekse, Hasdal’lar, Silivri’ler, daha yenileri... Derler ki on binlerce, belki yüz bin insanımız, tutuklu ya da mahkum olarak koğuşlarlarda, hücrelerdeymiş! Mahkeme kararıyla cezalandırılmadan. ‘Benim suçum ne?’ diye bağıranlar öyle çok ki, ama yanıt veren yok! Sen şu suçu işledin, işte belgeler, işte tanıklar, işte gerçekler diye konuşan yok, konuşabilen de yok!.. Van’dan İstanbul’a eskimiş, B ik! İkisi bir arada ters mıknatıslanma yapar.” “Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır...” “‘Türkiye Cezayir olur mu?’ diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz, Allah’ın izniyle... Bu düzenin koruyucusu olamayız, mümkün değil...” “... 1.5 milyarlık İslam âlemi MüslümanTürk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız. Işıkları göründü. Allah’ın izniyle kıyam (ayaklanma) başlayacak...” Erdoğan’ın bu söylemlerden, laik bir anayasanın yararlı olacağı noktasına gelmesi Mısır için değil, asıl Türkiye için önemlidir. Din devleti Kuramsal açıdan bakarsak, din devleti ile laik devlet kavramı tam bir karşıtlık içindedir. İslami devlet, dinsel temele dayalı bir toplumun kurulmasını ister. Orada, kişinin kimliği, bağlı olduğu dinin kimliği ile nitelik kazanır. Kişiler, topluma karşı değil, Tanrı’ya karşı sorumlu olurlar. İslamcı devlet anlayışı, toplumu ümmet, insanı ise, ümmetin bir mensubu olarak algılar. Ümmetin her bireyi, toplumdan özgür değildir, duygu ve düşüncelerinde İslam devletinin ilkelerine ve şeriat kurallarına göre şekillenmiş olan topluma bağlıdır. Oysa, laiklik, birey ve toplumun vicdanının ve aklının özgürleşmesidir. Aklın öne çıkması, her olayın akıl terazisinde tartılıp, süzgeçten geçirilmesine olanak veren aydınlanma hareketi Avrupa’da 300 yılda gerçekleşti ve demokrasinin ön koşulu laiklik ilkesini yarattı. Demokrasi siyasal bir rejim modeli olmanın ötesinde bir yaşam biçimidir. Demokrasi aslında “toplumsal yaşama” felsefesinin adıdır. Nitekim günümüzde krallıkla yönetilen kimi toplumlar vardır ki, demokrasi felsefesini ve bu yaşam biçimini tam anlamıyla benimsedikleri için demokrasinin beşiği nitelemesini hak ediyorlar. Bu nedenle, demokrasi, birçok politikacının tanımladığı gibi, sadece genel seçim değildir. Demokrasi bugün artık en geniş anlamını “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nde bulan bir yaşam felsefesinin adıdır. Ancak önemli bir zorluk var. Demokrasilerde seçim ön kuraldır, iktidara gelen partiler de tekrar seçilebilmek için her türlü yola başvuruyorlar. Eğitim düzeyi ve milli gelir düzeyi düşük ülkelerde seçimleri etkileyen en önemli toplumsal olgu dindir. Dinin siyasete alet edilmesi, büyük topluluklardan oy alabilmek için kutsal din olgularının kötüye kullanılması bütün dünyada görülmektedir. Hele iktidara gelip sıkıntıya düşen siyasal partiler için kutsal din duygularının kötüye kullanılarak oy avcılığı yapılması kaçınılmaz olmaktadır. Gerek Mısır, gerek Libya’da yeni iktidara geçecek partiler din olgusunu bir tarafa bırakamayacaklardır. aiklik nedir? Laiklik, bugün birçok tarifi olan bir kavrama dönüşmüş bulunuyor... En kolayı, dindevlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır biçiminde yapılan tanımdır. Oysa, laiklik ilkesi üç önemli temel üzerine oturur. 1 Dinin devlet işlerine, devletinde genel kamu düzeni dışında din işlerine karışmamasıdır ve devletin her dine eşit mesafede olmasıdır. 2 Yasalar yapılırken kaynak ve referans olarak dini kurallara değil, evrensel hukuk kurallarına dayanılmasıdır. 3 Kamu alanında, bir dinin toplumu etkilemesine olanak tanıyan simgelerin kullanılmaması, bir dinin toplumu etkilemesine olanak tanınmamasıdır. Bütün bunların gerçekleşmesi kolay mı? Hele aydınlanma evresini geçirmemiş Mısır’da ve hele hâlâ feodal düzenin egemen olduğu Libya’da... Oralarda ya asker ya da koyu dinci “Müslüman Kardeşler” iktidara geleceklerdir. Zaten bu nedenle, Başbakan Erdoğan’ın bu laiklik çıkışına Mısır’dan, Müslüman Kardeşler örgütünden yanıt geldi. Müslüman Kardeşler (Özgürlük ve Adalet Partisi) Başbakan Yardımcısı Essam el Eriân “Türkiye ve Erdoğan’ın tek başına bölgede liderlik yapamayacağını, ülkenin geleceğini tayin edemeyeceğini, Arap devletlerinin dışarıdan projelere ihtiyacı olmadığını” söyledi. Çünkü Müslüman Kardeşler, şeriata dayalı bir anayasa istemektedir. Yakın zamanda yapılacak seçimleri de Mısır’da en örgütlü parti olan Müslüman Kardeşler kazanacaktır. Aynı durum, Libya için de geçerlidir. Aşiretlerin ve feodal ilişkilerin egemen olduğu Libya’da laik ilkelere dayalı bir anayasa ve bir yönetim adeta hayaldir. Anadolu’daki Kandil Dağları... Silahları var... Kepçe, dozer, greyder, delme makinesi... Arada bir patlamalar oluyor... Her patlamada irkilip gözlerini kısan köylüler orada bir yaşamın söndüğünü biliyorlar, biraz daha hüzün çöküyor yüzlerine... “Mayın mı dayı?..” “Dinamit...” Aşağıdaki kentlerde çalacak, yağmalanacak fazla bir şey kalmadığını bilen beleşçi sermaye, bu kez dağlara, ormana, derelere saldırıyor... Dünya mirası derelerde HES’ler, yaylalarda termik santrallar, yeryüzünde eşi olmayan ormanların altında madenler... Birer savaş alanı... Dereden suyu, tarladan toprağı, ormandan ağacı ayırıyorlar... Anaları yok ki ağlasın... Anadolu’daki Kandil dağlarında zaman zaman sıcak çatışma çıkıyor... Gerze’de, Tortum’da, Hopa’da, Kazdağları’nda... Polis ve jandarma birlikleri, panzerlerle, zırhlı araçlarla, konvoy halinde dağlara doğru yola çıkıyor... Gaz bombaları... Coplar... Kelepçeler... Bir anda çatışma başlıyor... Yaralılar, gözaltılar, tutuklamalar... Hatta ölümler... Kadınlar çığlık atıyor, çocuklar ağlıyor... Farkında değilsiniz... Güneydoğu’da Kandil Dağı için her gün şehitler verilirken Anadolu’da oluyor bunlar... Anadolu’nun Kandil dağları çokuluslu yabancı şirketler ile onların badem bıyıklı ortaklarına devlet eliyle teslim ediliyor bu kez... Oralarda yaşayan insanlar kendi Kandil’lerini savunmak istiyorlar... Ormanlarını, yaylalarını, derelerini... Kendi Kandil’lerini vermemek için savaşıyorlar... Ama... Bu kez terörist sermaye ile birlikte karşılarında; devlet... Çünkü devleti ele geçirmiş zihniyet için “vatan” demek; kazanç, para, altın, sermaye, çıkar, avanta, beleş, yağma, talan demek... Milyon senedir şarkı söyleye söyleye akan dere... Bir yiğidin göğsü gibi ulu dağlar... Anaç ve yerimli yaylalar... Bir sevdalı söğüt... Bir çiğdem çiçeği... Üzerinde uçan kuşuyla, suyuyla, toprağıyla, havasıyla “vatan”, onlara göre değil... Gerçek vatanseverler direniyorlar... Farkında değilsiniz; bir savaş sürüyor Anadolu’daki Kandil dağlarında... L Türkiye’nin önemi İşte Türkiye’nin önemi buradadır. Çünkü Türkiye 150 yıldır, demokrasi yolunda savaş veriyor. Bu süreçte en önemli zaman dilimi de Atatürk’ün 15 yılıdır ki, bu dönemde Türkiye’de hukuk, kültür, eğitim ve toplumsal alanda ciddi aydınlanma hareketleri yapılmış, devrimler gerçekleştirilmiştir. İşte bu nedenle bugün Türkiye, Ortadoğu’nun parlayan yıldızıdır. Demokrasi çok zor bir rejimdir, kâğıt üzerinde gerçekleştirilemez. Çünkü bir yaşam felsefesi, bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçiminin önkoşulu da laiklik ilkesidir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle