17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 18 EYLÜL 2011 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI olmayın! E Düşüncesiz ski Ahit’te şöyle bir ayet yer HELS NK alır: “Bir zamanlar kudretli, ama sert ve kötü kalpli kralın sarayında şu yazılar çıktı: Mene, Tekel, Peres.” Sözünü ettiğim kral, Babil Kralı Baltazar idi. Sarayın duvarındaki o BERZA ŞİMŞEK esrarlı harfler, Babil’in sonunu ve Baltazar’ın kaderini haber veriyordu. Mene: Krallığının günleri sayıldı ve bitti. Tekel: Terazide tartıldın ve eksik çıktın. Peres: Krallığın bölünerek Med ve Perslere verildi. Kitapta, kehanetin aynı gece gerçekleştiği söylenir; Baltazar öldürülür... Bu hikâye devlet yöneticilerine bir derstir: Düşüncesiz olmayın! Bir aydır kafamda bu hikâye, aklımda binbir soru Finlandiya’da dolaşıyorum. Dünyanın her yerinden bir grup genç gazeteciyle birlikte siyasetçilerle ve ülkenin önde gelenleriyle bir araya gelip tartışıyoruz, ana devlet kurumlarını ve özel şirketleri ziyaret edip ülkeyi anlamaya çalışıyoruz. Kafamda hep aynı sorular: Nasıl oluyor da bu ülkenin insanları yolsuzluk yapmayı akıllarına bile getirmiyor? Gelir eşitsizliğine karşı savaşıyor? Bu soğuk, karanlık ve doğal zenginliklerden nisbeten yoksun ülke nasıl oluyor da azıcık nüfusuyla dünyanın en kalkınmış ülkelerinden biri olabiliyor? “Suomi” yani Finlandiya, Fince “Bataklıklar Ülkesi” anlamına geliyor. Peki bir bataklıkta beyaz zambaklar nasıl yetişir? Bu soruyu, Rus aydını Grigoriy Petrov “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” isimli kitabında anlatıyor. Kitap 1928’de Türkçeye çevrildiğinde, Atatürk’ün kitaptan çok etkilenerek, askeri okulların müfredatına konulmasını emrettiği biliniyor. Kitap, Finlandiya’da 19. yüzyılda milli uyanışın önde gelenlerini, halkı geri kalmışlıktan kurtarmak için bir avuç öğretmen, doktor, işçi, mühendis, asker ve din adamını harekete geçirmesini ve bu kişilerin köy köy dolaşarak halkı aydınlatışını anlatıyor. Yeni Finlandiya şu ana fikrin üzerinde inşa ediliyor: “İnsanlar şahsi sorumluluklarının farkına varmadığı sürece, ülkelerinin kalkınması da mümkün olmayacaktır. Her vatandaş, ‘yaşamın yaratıcısı’ olmalı.” Tabii “yaşamın yaratıcısı” olmaları için her birey önemsenip, insanlara tek tek fırsat verilmeli. Milli uyanışın en önemli isimlerinden Johan Wilhelm Snelman da bu konuda şöyle diyor: “İstediğiniz gibi mükemmel anayasalar hazırlayın, seçimler konusunda istediğiniz kadar haklar tanıyın, en liberal kanunları yazın, sosyalizmin veya komünizmin mucizevi gücüne inanın, ama eğer binlerce çocuğumuz hayata küçük, önemsiz insanlar olarak adım atarlarsa, parlamentolar ve bütün hukuk düzeni mevcut olduğu halde; umumi ve sosyal hayat, yine sönük ve paslı olacaktır. Bu nesilden gelen memurlar özensiz, bakanlar ise siyaset cambazı olurlar. Milletvekilleri çıkar peşinde koşarlar. Okullar yeni nesillerin beynini ve kalbini yıkayan kurumlar olarak kalır. Basın, güzelliğine paha biçilen sokak kadınlarına benzer.” Snelman aydınlara da, “Unutmayınız ki, halkın cehaleti, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, fakirliği sizin ayıbınızdır” sözleriyle sesleniyor. Ben de kendi kendime tüm bunları düşünüp duruyorum. Düşüncesiz olmayın! [email protected] Özelleştirme fiyaskosu S ağcı İngiliz hükümeti sosyal refah devletinin köküne kibrit suyu dökmek için devletin sosyal yüzünü piyasa liberallerinin usturasıyla traşlamakta. Gelişmeyi protesto edenlere ya da endişeyle izleyenlere başbakanın yanıtı çok ilginç: “Neden homurdanıyorsunuz? Biz İsveç’te yapılanları aynen kopya ediyoruz. Orada işler tıkır tıkır yürüyor.” Devletin sosyal temellerinin dinamitlendiğini gören arkadaşım telefonda endişeli sesle soruyor: Yahu sizin orada işler tıkır tıkır Olan biten bir yana benim STOCKHOLM yürüyor mu? için ilginç olan İsveç’in dün Hem de nasıl... Tıkır tıkır, şıkır yada yaratmış olduğu imaj. şıkır yürütüyorlar. İsveçliler sanki Öyle bir imaj yaratmış ki, İnesaret altında yaşıyorlarmış gibi, giliz başbakan acı reçeteyi İssağcıların özgürlük vaatlerine tav veç modeli diye halka yuttuoldular. İstedikleri hastanede tedarabiliyor. Son yıllarda buna vi olabilmek, çocuklarını istedikbenzer sayısız konuşma geçti OSMAN İKİZ leri okula gönderebilmek için sosarkadaşlarımla aramda. Sağcı yal devleti sattılar. Kazığın ucu hükümetin uygulamaları koacıtmaya başlayınca anlayacaklar ama iş iş nusunda Cumhuriyet’te de kimbilir kaç kez ten geçmiş olacak. yazdım. Nihayet özelleştirmelerin sonuçla Şarlo’nun ‘balkon konuşması’ itler 15 Mart 1938 günü Viyana Hofburg Sarayı’nın balkonundan Kahramanlar Alanı’nda kendisini dinleyen kalabalığa çok sözler verir. En önemlisi partisinin ülkeye yeni bir düzen getireceğini, işsizliğe mutlaka çare bulacağını söyler. İnsanlar onun içi boş sözlerine inanır. Hitler doğduğu ülkeyi dirençsiz teslim alır, çünkü çoğunluk onun arkasındadır. Çaresizlik içindeki toplumun peşinden gideceği başka lider yoktur. Hitler sudan nedenlerle sol görüşlü karşıtlarını ve aydınları tutuklatıp, kamplara attırır. Bilim adamları ve yazarlar yurtdışına kaçar. Avusturya’ya el koyduktan sonra o ünlü balkon konuşmasını V YANA yapan “Führer” artık iyice güçlenmiştir. Kısa süre sonra Yahudilere AHMET ARPAD yapılan eziyetler artar. 9 Kasım 1938 gecesi Almanya ve Avusturya için “Kristal Gece”dir. Binlerce işyeri yağmalanır, 270 sinagog yakılır, Yahudiler öldürülür. Tam bir cinnet geçiren Hitler ve şürekâsı gerçek yüzünü çok çabuk göstermiştir! Akıllı bir propagandayla misyonlarını çok mükemmel sahneleyen Naziler, geleceğinden ümit kesmiş kültürsüz yığınların kolayca kandırılıp, elde edildiğini çok güzel başarmıştır! Almanya’da ve Avusturya’da insanların çoğunluğu bütün olumsuz gelişmelere karşın ağızlarını açmamakla, kulaklarını tıkamakla ve gözlerini kapatmakla Hitler’e destek vermiştir! Ve halkın bu ilgisizliği onun gibi bir despotun son bin yılın en dehşetli katliamını H işlemesine yol açmıştır! İşte o süreçte ve ardından gelen gelişmelerde Viyana’daki ünlü “balkon konuşması” çok önemli bir rol oynamıştır! Şimdi Kahramanlar Alanı’nda, Avrupa’yı Türklerden kurtarmış olan Prens Eugen’in dev heykelinin yanı başında durmuş Hitler’in o konuşmasını yaptığı şu sıra bir restorasyon geçiren balkona uzun uzun bakarken birden aklıma Şarlo’nun “Büyük Diktatör” filmi geliyor. Geçen yüzyılın en büyük sinema artisti ve rejisörü Chaplin 1940 yılında çevirdiği bu ilk sesli filminde Nazi Almanya’sı ve Hitler ile çok güzel alay eder. Onun diktatörlüğü ve faşistliğini alay konusu ederken, izleyiciyi düşündürür ve hüzünlendirir de. “Büyük Diktatör” sayısız unutulmaz başarılı sahne ile doludur. Üzerine dünya haritası çizilmiş büyük bir balonla dans edişi ve alandaki binlere anlaşılmaz bir dilde yaptığı “balkon konuşması” çoktan sinema tarihine geçmiş ünlü sahnelerdir! Balkondaki Hinkel (Şarlo) kimi zaman çok öfkelidir, kimi zaman çok yumuşaktır. Charlie Chaplin bu sürekli değişimle Hitler’in nasıl dengesiz birisi olduğunu göstermek ister. Hele ağzından çıkanların tek kelimesi bile anlaşılmayan “Führer”e yığının coşkuyla haykırışı bu deha insanın hınzırca bir buluşudur! Şarlo’nun ömrünün son 25 yılını geçirmiş olduğu Leman gölü kıyısındaki Vevey’deki villası şu sıralar bir müzeye dönüştürülmekte. Uzun çabaları gerektiren bu proje 2012’de meyvelerini verecek ve herkesin merakla beklediği müze Şarlo sevenlere kapılarını açacak. Yolun iki kenarında duran şık faytonların arasından geçip, Ring caddesine doğru yürüyorum. O akşam Volksoper’de oğul Johann Strauss’un ünlü “Viyana Kanı” operetinin bu sezondaki ilk gecesi var, uğrayıp biletleri almalı. Viyana’da operet izlemek bir başkadır. Volksoper’de 1898’den bu yana perde hemen hemen her gece açılır, yılın 300 gecesinde Viyanalı operetlerle coşar. Çoğu temsilde sahneden sıçrayan kıvılcımla seyircilerle sanatçılar bütünleşir. www.ahmetarpad.de rı konusunda kapsamlı bir araştırma yayımlandı. “Özelleştirmenin Sonuçları” başlığı altındaki araştırmayı yapan, başta işveren örgütü olmak üzere sendikalar ve hükümet tarafından finanse edilen SNS adlı enstitü. İşveren çevrelerini ayağa kaldıran, özelleştirmelerin sonuçlarıyla ilgili bu ilk rapor, yıllardır söylediklerimizi doğruluyor. Özelleştirmenin fiyaskoyla sonuçlandığını belgeleyen 279 sayfalık araştırma ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir: Sağ partiler ve işveren örgütü, kamu sektörünün verimsiz olduğu yolunda 1980’li yıllarda yoğun bir kampanya başlattı. Özelleştirmelerle işlerlik kazanacak piyasada fiyatların düşeceği, kalitenin artacağı mesajı seçmenden destek gördü. 1980’li yılların sonunda iktidardaki sağ koalisyon özelleştirmelerde ilk adımları attı. İktidarı devralan sosyal demokratlar aynı politikayı düşük düzeyde de olsa sürdürdü. 2006’da iktidarı tekrar ele geçiren sağ partiler küresel değişime ayak uydurma adı altında, İsveç’in çehresini değiştirmeyi başardılar. Kamuoyuna sürekli olarak şu mesaj verildi: Bürokrasi azalacak, fiyatlar düşecek, kalite artacak, seçme özgürlüğüyle demokrasi de güçlenecek. Bu sayede özellikle büyük kentlerde, özel okul furyası başladı. Devlet tarafından finanse edilen özel okullar, seçme özgürlüğü sloganına aldanan velilerden büyük rağbet gördü. Okulların ve sağlık kuruluşlarının, yaşlı bakımı ve çocuk yuvalarının, ulaşımın kâr amaçlı şirketlere devredilmesi şu sonuçlara yol açtı: Toplumda sosyal ayrışma derinleşti. Saat gibi çalışan sağlık ve ulaşım sektöründe kalite düştü, hizmetler pahalılaştı. Özel okullarda öğretim kalitesi, belediyelere bağlı okullardaki eğitim kalitesinin gerisine düştü. Bu okullardaki öğrenciler bilgi düzeyi bakımından geri kaldı. Her konuda kurslar düzenleyen özel eğitim kurumlarıyla birlikte diploma enflasyonu yaşanmaya başladı. Raporda da işaret edildiği gibi dünyanın en iyi çalışan İş ve İşçi Bulma Kurumu dimdik ayaktayken, işsizlere nasıl iş aranacağını öğreten özel şirketler kuruldu. İş ve İşçi Bulma Kurumu da kendisine başvuranları bu özel şirketlere yönlendirmek zorunda bırakıldı. Bu özel şirketlere devlet bütçesinden milyarlar akıtıldı. Kısacası özelleştirmelerin sosyal devleti tırpanlama operasyonu olduğu belgelerle ortaya çıktı. İngiltere’nin neoliberal başbakanı haklı. Dünyada neoliberalizmin en azgın örneğini oluşturan İsveç sağcılarının yarattığı model ortadayken, İngiltere için yeni politikalar üretip kafasını yormaya ne gerek var. [email protected] ACIMIZ BÜYÜK Yaşamı boyunca ATATÜRK ilke ve devrimlerini rehber edinerek hukukun üstünlüğünü hayatın her alanında egemen kılmak için mücadele veren, hukuk biliminin saygın ismi Yargıtay 13. Daire Onursal Başkanı Sahibinden Ayvalık Çamlık’ta orman içinde deniz manzaralı satılık daire; 170.000 TL. 0542 422 14 18 MUSTAFA REŞ T KARAHASAN vefat etmiştir. Hukuk alanında ürettiği eserleriyle yaşayacaktır. IŞIKLAR İÇİNDE YATSIN Cenazesi 18 Eylül Pazar günü (bugün) öğlen namazında Fenerbahçe Camii’nden kalkacak ve Çengelköy Mezarlığı’nda defnedilecektir. ZÜLFİKAR NAKLİYAT E v ve O fi s Ta ş ı mac ı l ı ğı Sizin için taşınmayı sorun olmaktan çıkarıyoruz... TEL: 0216.575 91 22 0532.564 17 17 0555.302 66 34 A LES VEFAT Baromuzun 12560 sicil sayısında kayıtlı TEŞEKKÜR Değerli Varlığımız AVUKAT T.C. KÜTAHYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI ESAS NO: 2011/305 Esas KAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZIN BULUNDUĞU YER: Kütahya KÖYÜ: Arslanlı MEVKİİ: Köyiçi PARSEL NO: 3357 VASFI: Avlulu Ahşap Ev ve Ahır YÜZÖLÇÜMÜ: 294 m2 MALİKİN ADI VE SOYADI : Hakkı Kozak KAMULAŞTIRMA BEDELİ : 67.547,96 TL DURUŞMA GÜNÜ: 30/09/2011 KAMULAŞTIRMAYI YAPAN İDARENİN ADI: SLİ MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜ KAMULAŞTIRMANIN VE BELGELERİN ÖZETİ : Kütahya SLİ Müessesi Müdürlüğü tarafından dava konusu taşınmaz kamulaştırılmış olup, bedel üzerinde taraflarca anlaşma sağlanamadığından Kamulaştırmayı yapan davacı idare, maliki cinsi ve niteliği yukarıda yazılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için davacı idare tarafından mahkememizin 2011/305 Esas sayısında dava açılmıştır. 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasasının 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. Basın: 59774 MUSTAFA REŞ T KARAHASAN vefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi 18.09.2011 Pazar günü (bugün), Fenerbahçe Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektir. Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine, yakınlarına ve Baromuz mensuplarına başsağlığı dileriz. Prof. Dr. YALÇIN TUNCER’in vefatı dolayısıyla telefon/mesaj aracılığıyla ya da evimize gelerek, cenaze töreninde ve A.Ü. statistik Bölümü’nde yapılan “Anma Töreni”nde hazır bulunarak taziyelerini bildiren tüm yakınlarımıza ve dostlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. STANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Eşi: Prof. Dr. Nilüfer TUNCER Oğlu: Dr. Tolga TUNCER C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle