26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 7 AĞUSTOS 2011 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Ortodoks dünyasında sular ısınıyor ilindiği üzere, Katoliklerden farklı olarak, Ortodoks dünyası, çok kutuplu yapıya sahip. Ortodoks dünyası bir tek merkezden yönetilmediği gibi, Fener Patriği de, tarihin hiçbir döneminde, papaların sahip olduğu yetkiye sahip olamadı. Ortodoksların, tarihsel olarak dört merkezi var: Kudüs, İskenderiye, Antakya ve İstanbul (Fener). Bunlardan ilk üçü, doğrudan doğruya İsa’nın havarileri tarafından kuruldukları için, diğerlerinden daha kutsal olarak kabul ediliyor. İstanbul (Fener) Kilisesi’nin önceliği ise Bizans’ın başkenti olmasından kaynaklanıyor. Milattan sonraki ilk yüzyıllarda toplanan Hıristiyan konsülleri, İstanbul Kilisesi’nin “onursal” olarak diğerlerinden üstün durumda olduğunu onaylamış. Sonraki dönemlerde ilk üç kilisenin olduğu bölgelerin Müslüman Arapların egemenliğine girmesi, İstanbul’un fethine kadar İstanbul Kilisesi’nin, “Müslüman boyunduruğu altında olmayan tek kilise” olarak öne çıkmasını sağlamış. İstanbul’un fethinden sonraysa, Fatih’in bütün Ortodoksları Fener Patriği vasıtasıyla yönetmek istemesi, Fener Patrikhanesi’ne tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar güç kazandırmış, kelimenin tam anlamıyla devlet içinde devlet olmuştu. İlerleyen yüzyıllarda, Ortodoks dünyasında, bir diğer merkez belirdi: Moskova. Rus derebeyliklerinin içinde en güçlüsü olan Moskova Prensliği, gücünü dinle pekiştirmek amacıyla, Moskova Kilisesi’ne destek vermiş ve Fener’den ayrılmasını sağlamıştı. Rus Çarları, Bizans’ın dinden saptığı için Türklerin eline geçtiğini, bundan sonra Hıristiyanlığın yeni merkezinin Moskova olacağını söylüyordu. Rus Çarlığı güçlendikçe, Rusların Ortodoksluğun koruyucusu olduğu tezi de güçlendi. Sonuçta, Ortodoksluğun tarihsel merkezlerinden biri olmamasına rağmen Moskova, Fener Patrikhanesi’nin liderliğine meydan okumaya başladı. Moskova Patrikhanesi, kendisinin dünyadaki en büyük Ortodoks cemaate sahip olduğunu söylüyor ve Fener gibi Türk topraklarında kalmış bir kilisenin kendisine gerçek anlamda liderlik yapamayacağını ifade ediyordu. Bu liderlik kavgası, Soğuk Savaş’ta Sovyetler Birliği’nin Moskova’yı, ABD’nin ise Feneri desteklemesiyle birlikte, bambaşka bir hal aldı. Soğuk Savaş’tan sonra da Rusya, eski Sovyet coğrafyasındaki Ortodoks halklar üzerinde yeniden nüfuzunu kurabilmek için Moskova Patrikhanesi’ni desteklerken, Rusya’yı eski Sovyet coğrafyasından çıkarmak isteyen ABD ve AB ise, Fener Patrikhanesi’ni destekledi. İki K EV kilisenin ilişkileri, özellikle Estonya ve Ukrayna nedeniyle, kopma noktasına gelmişti. Bu gerilim, iki yıl önce yerini yumuşamaya bırakmış ve Fener Moskova’nın Ukrayna’daki DENİZ egemenliğini tanırken Moskova BERKTAY Patrikhanesi de, Fener Patrikhanesi’ne pek çok konuda destek vaadinde bulunmuştu. İlginç bir tesadüfle bu gelişme ABD ile Rusya arasındaki yumuşamaya denk gelmişti. Şimdiyse, Fener Patrikhanesi, Ukrayna’da Rusya’dan ayrılmak isteyen milliyetçi oluşumları yeniden el altından desteklemeye başladı. Ukrayna’da Moskova’dan bağımsız bir kilise kurmak isteyen milliyetçi rahipler, İstanbul’a gelerek, Fener Patrikhanesi ile yeniden görüşmelere başladı. Moskova Patrikhanesi’nin gücünün artmasından tedirgin olan Fener Patrikhanesi, bir taraftan da, yukarıda belirttiğimiz, Ortodoksluğun tarihsel merkezi olan üç kilisenin yanı sıra diğer bir tarihi kilise olan Kıbrıs Kilisesi’nin liderlerini, bu eylül ayında, İstanbul’da toplayacak. Bu toplantının amacının sadece Akdeniz ülkelerindeki siyasi gelişmeleri değerlendirme amacını taşıdığı yolundaki ilk açıklamalara karşılık, Kıbrıs Başpiskoposu Hrisostomos, burada, bütün Ortodoks dünyasını ilgilendiren kararların alınacağını belirtti. Moskova Patrikhanesi, bu kiliselerin Ortodoks dünyasında karar alma yetkilerinin olmadığını, çünkü bu kiliselerin her birinin sadece birkaç bin kişilik cemaate sahip olduğunu, kendisinin ise, 200 milyon SlavOrtodoks’un başı olduğunu söyleyerek, kendisini dışlayan bu toplantıya karşı çıkıyor. Moskova Patrikhanesi’ni asıl kaygılandıran konu, Ukrayna’da Rus Kilisesi’nden ayrılma eğilimlerinin iyice güçlenmiş olması. Moskova’dan ayrıldığını ilan eden milliyetçi Ukrayna kilisesinin yanı sıra, Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna teşkilatında da, Moskova’dan ayrılmak isteyenlerin oranı giderek artıyor. Rus Patriği Kirilin bu yıl defalarca Kiev’i ziyaret etmesine rağmen, bu ayrılığın önüne geçilemediği, üstelik, eskiden Rusya yanlısı olarak bilinen Ukrayna Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in de ilişkilerinin bozulduğu bu ülkenin nüfuzunu kırma amacıyla ayrılık girişimini el altından desteklediği değerlendirmesi yapılıyor. Ukrayna, 45 milyon nüfusuyla ve sahip olduğu kalabalık Ortodoks cemaatle, Moskova Kilisesi açısından son derece önemli bir bölge. Bu bölgedeki rahiplerin çoğunluğunun Moskova’dan ayrılıp Fener’in egemenliğine girmeleri, Moskova’nın “Ortodoksların lideri” olma iddiasına darbe indireceği gibi, bu kiliseyi dış politikada araç olarak kullanan Rusya yönetimi açısından da, hiç istenmeyen sonuçlar doğuracak. Bu nedenle, Moskova’da gözler, eylül ayında İstanbul’da yapılacak zirveye çevrilmiş durumda. www.avrasyahaber.net Yitik coğrafyalar atlası aolo Rumiz, Trieste’li bir gazeteci ve yazar. La Repubblica gazetesi on yıldır ağustos ayı boyunca Rumiz’in çıktığı sıra dışı yolculukları dizi şeklinde yayımlıyor. Geçmişte çizer dostu Tullio Altan’la İstanbul Trieste arasında 2 bin kilometrelik bir bisiklet yolculuğu yapmıştı. Ardından Çizme’yi kuzey güney ekseninde 7480 km’lik bir tren yolculuğu ile katetti. Bir başka kere yelkenli gemiyle yol alarak VenedikLepanto arasında geçen bir deniz yolculuğunu anlattı. Bir Topolino’nun direksiyonuna geçerek Apenin Dağları boyunca, artık kullanılmayan ikincil yollarda seyahat ederek kuzey İtalya’dan Çizme’nin güney ucu Calabria’ya gitti. Bu yaz ise okuyucularının karşısına İtalya’nın terk edilen şehirleri, kasabaları, bir tek eşeklerin yaşadığı ıssız adaları, artık üretim yapmayan fabrikaları, trenlerin uğramadığı metruk istasyonları, kapıları yıllardır kapalı maden ocakları, bahçelerini ot bürüyen bir dönemin akıl hastaneleri, tarihi mezarlıkları, limanları, raylarından hiçbir trenin geçmediği tren yolu hatları ile baş başa bırakan öykülerle geliyor. Seyahat ve P B gazetecilik uğraşını gündelik yaşamın yerlerin envanterinin çıkarılarak “yitik dışında kalan rotalardaki gözlemleri, mekânların haritası” başlıklı coğrafi bir tanıklıkları, keşfettiği yeni ayrıntılar ile atlasa kaydedilmesiydi. Bu metruk anlatan Rumiz, okura İtalya’da “öteki” bir mekânların alışveriş merkezlerinden çok Çizme’nin kapılarını açıyor. daha fazla anlatacağı ayrıntı olduğuna Her sabah gazeteleri aldığımda güne inanıyordu. Ancak yaşama genç yaşta veda Rumiz’in serüveni ve anlattığı yeni etti Vittone. Rumiz’e belki de bu projenin öyküleri okumakla filizlenmesine önayak olan bir başlıyorum. Dizinin ilk yazısı, rehber kitap bıraktı. Bu kitap, M LANO ABD üssü ile ünlü Giovanno Comisso’nun yazdığı Avellino’dan geldi. Bu ilk “Venedik’in Gizli Ajanları”ydı. yazıdan Rumiz’in terk edilen Belki de “yitik mekânların mekânlar ve coğrafyalara haritası”nın ilk eskiziydi. İşte ilgisinin ardındaki ismin Paolo Rumiz, gazeteci dostunun düşünü Vittone olduğunu öğrendik. gerçekleştirmek için bu kitapta ASLI KAYABAL not düşülen ayrıntılardan yola Paolo, Milano’nun tarihi radyosu Radio Popolare’de çıktı. 2 Ağustos’ta çalışıyordu, genç yaşta yaşama “Denizzedelerin Şarkısı” veda etti. Bosna savaşını izlerken başlıklı yazısında Sardunya ile Korsika tanışmışlardı, Vittone Rumiz’e “rüzgârın adaları arasında 1859’da fırtınalı bir günde kalıntıları” diye adlandırdığı metruk kayalara çarparak batan Fransız bandıralı yerlere ilgisinden söz ederken Sèmillante gemisinin öyküsünü anlattı. Bu Saraybosna’daydılar. Vittone, İtalya’nın kazada 800 denizci yaşamını yitirmişti. kaderine terk edilen yüzlerce batık, maden Adadaki bir söylenceye göre, kazanın ocağı, ada, peyzaj, kasabayla dolu olduğu gün fırtınalı denizin üzerinde uçan olduğunu anlatmıştı. En büyük düşü, bu martılar, saatlerce bebek ağlamasını anımsatır şekilde bir ses çıkarmıştı. O günden sonra bu bölgede ne zaman martılar bu şekilde seslerini duyursalar yöre halkı, kayıp denizcileri anımsıyor. Rumiz, cesetlerine ulaşılabilen bazı denizcilerin bu sularda kimsenin uğramadığı Lavezzi Adası’nda metruk bir mezarlıkta yattığını aktarıyor. Bu küçük adadaki mezarlıkta bir tek Sèmillante’nin kaptanının mezar taşına düşülen silik bir not kalmış bugüne, “Gabriel, canım oğlum/ otuz yıl boyunca denizlerde yüzdün/ her dönüşün bir mutluluktu/ her şeyin fırtınalı bir günde son bulacağını kim bilebilirdi/ Annen, eşin, kız kardeşlerin…” Kuzey Sardunya’da bir tek beyaz renkli eşeklerin yaşadığı, 1998’e kadar mafya mahkumlarının tutulduğu hapishanesi ile ünlü Asinara Adası, Sicilya’da Canicatti’yi Riesi’ye bağlaması için 1940’ta inşa edilen ama hiçbir trenin uğramadığı 41 kilometrelik hayalet tren yolu, Rumiz’in yitik coğrafyalara ışık tutan ilk yazıları. “Öteki İtalya”nın öyküsü sürüyor… [email protected] Katliam ırkçıları geriletmedi yabancı kökenlilerden vrupa’daki ırkçı bekledikleri sadece partiler Norveç’te ceketlerini iliklemeleri ve kanlı katliamı söylenenleri yerine gerçekleştiren Anders getirmeleriydi. Breivik’in eylemini Samimiyetten uzak bu onaylamadıklarını ama politikalar iflas etti. Tabanın genel olarak görüşlerini bir bölümü sağa kaydı. Sağ paylaştıklarını açık seçik koalisyon hükümeti ise beyan etmekte hiç sakınca sosyal demokratların görmediler. Irkçılar, çokkültürcü politikalarını Avrupa’nın uzun vadede bile yaya bıraktı. Kapıları İslamın çoğunluk dini yabancı işgücüne açarak, haline geleceğini iddia İsveç’teki yabancıların da ediyorlar. Bu yüzden de sempatisini kazandı. Ne iktidarı ele geçirdikleri tuhaftır ki herkes bu zaman Müslümanları politikayı alkışlıyor. Oysa ülkelerine geri ülkedeki işsizlere iş göndereceklerini yaratılamazken, hükümet söylüyorlar. Çokkültürlü dışardan işçi gelmesine izin toplumu savunan sosyal vererek iş piyasasında demokratları da ülkelerine damping uygulamasını ihanet etmekle suçluyorlar. başlattı. Marx’ın ifadesiyle Norveç’teki katliam “yedek işçi ordusu” hakkında yapılan oluşturuluyor. Öte yandan yorumlarda, merkez sağ ya yıllardır bu ülkede yaşayan da soldaki politikacıların yabancıların yarısı işsiz. Bu entegrasyon politikalarının ülkede entegrasyon mu başarısızlığı konusundaki olur... konuşmalarının ırkçıların İktidarların sorumsuz eline malzeme vermek politikaları gelir dağılımını anlamına geldiği üzerinde bozmakla kalmadı, duruldu. toplumdaki sosyal gruplar Son seçimde yüzde 5.7 arasındaki mesafeyi de açtı. oranında oy alarak Stockholm parlamentoya merkezindeki giren İsveç STOCKHOLM caminin Arap Demokratları’nın imamı İşçi lideri geçen gün Parti’si radyoda bilinen liderlerine görüşlerini bir mektup yazıp kez daha Müslümanlar açıkladı. OSMAN İKİZ için geçerli Stüdyoda oturan olmak üzere akademisyenle, şeriat yasası çıkarmalarını programın sunucusu ise bile talep etti. ısrarla bu tür konuşmaların Çokkültürlülük, seçme saldırganları kışkırtacağını özgürlüğü vs. adına izin ileri sürerek parti liderine verilen özel okullarda öyle konuşmaması eğitim çığırından çıktı. gerektiğini kabul ettirmeye İlkokul çağındaki kız çabaladılar. Tabii ki kabul ettiremediler. Bundan sonra çocukları İslam okullarına türbanla gidiyor. Namaz ırkçı partilerin daha da saatlerinde de derslere ara güçleneceğini göreceğiz. verip mescide geçiyorlar. Bu sahne 30 yıldır Sokaklarda Taliban tekrarlanıyor. Norveç’te kılıklıları görünce insan büyük bir katliam “Burası Stockholm mü, yaşandığından, ırkçı Kâbil mi” diye irkiliyor. partilerin söylemi de, karşı Bu çokkültürlü tabloda, çıkanların argümanları da insanların ekonomik şimdi dikkat çekici hale durumları da kötüleşmişse, geldi. Oysa bu siyaseten politik atraksiyonlardan doğruculuğun, bürokratlara bunalmışlarsa ne yaparlar?.. iş yaratmaktan, proje Bazıları tabii ki en keskin mafyasına para muhalefeti yapan tarafa aktarmaktan başka işe geçerler. Irkçı partiler böyle yaramayan entegrasyon güçleniyor. Hitler de politikalarının iflas etmeye bunalım zamanında ortaya mahkum olduğu başından çıkmış, kitlelerin desteğini belliydi. Korporasyon alarak iktidara gelmişti. politikalarının ağa babası Irkçı partilerin neden destek sosyal demokratlar para gördüğü üzerine düşünmek pompaladıkları derneklerle te yarar var... Siyaseten yabancıları uslu çocuklar doğruculara kulak asmaya gibi yönlendireceklerini değmez... zannediyorlardı. Milletvekili aday listelerine [email protected] nazarlık niyetine aldıkları A 75 yıl sonra yeniden: Faşizme geçit yok! 1 süren olaylardan sonra polis 936 yılının İngilteresi’ndeyiz. Mosley’e geri dönmesini ve Hitler Almanya’da, yürüyüşü iptal etmesini Mussolini İtalya’da iktidara söylüyor. Böylece faşistleri gelmiş, İspanya’da iç savaş bölgelerine sokmamayı başaran sürüyor, birçok Avrupa Londralılar o gün gecenin geç ülkesindeki gibi İngiltere’de de saatlerine kadar sokaklardan faşist gruplar güç kazanıyor. ayrılmıyor ve kutlamalar Faşist akımın bu ülkedeki yapıyor. temsilcisi Britanya Faşist Birliği Tarihe Cable Street (BUF) Doğu Londra’daki Muharebesi olarak geçen bu Yahudileri yaşadıkları yerlerden olaydan sonra faşist hareket kovmak ve güç gösterisi yapmak ülkede güç kaybediyor. Şimdi için 4 Ekim’de bu bölgede 75 yıl sonrasına yani günümüze büyük bir yürüyüş organize uzanalım. ediyor. Faşistler önümüzdeki Dönemin muhafazakâr haftalarda yine Doğu Londra’da hükümeti, Yahudi toplulukların bir yürüyüş yapma niyetinde. çağrılarına karşın yürüyüşü iptal BUF gitmiş yerine EDL (İngiliz etmiyor. Faşist lider Oswald Savunma Birliği) gelmiş. Mosley, hepsi bir ordunun Hedeftekilerse bu kez askerleri gibi kara gömlekler Müslüman Londralılar. giyen ve kendisini Naziler gibi Üyeleri, etkinliklerinde Nazi selamlayan yandaşlarıyla selamı veren, yürüyüşe başladığında LONDRA göçmenlere ve inanılmaz bir direnişle Müslümanlara karşı karşılaşıyor. sürekli nefret Yahudi toplulukları, söylemini komünistler, sendikalar, pompalayan ve ırkçı İşçi Partililer ve İrlandalı BNP’yle (Britanya toplulukların öncülüğünde MAHMUT Ulusal Partisi) de 250 bin Londralı kentin HAMSİCİ bağları olan bu aşırı doğusunda yürüyüşü sağcı örgüt Doğu bloke etmek için Londra’daki bazı bölgelerin toplanıyor. 10 bin polisin onlara “İslamileşmesine” (Bu iddiaya tavrı son derece sert oluyor, Londralıların büyük bölümü tahta sopalar kafalarına iniyor, gülüyor!) karşı yürümek istiyor. ama kitleler bir yerde Ama EDL’nin yürüyüşü tıpkı 75 dağıtılsalar başka yerde yeniden yıl önceki gibi yine antifaşist bir araya geliyor. bir cepheyle durdurulmaya İspanya’da faşizme karşı çalışılacak. direnenlerden esinle “(Faşizme) EDL bu yürüyüşü geçen yıl da Geçit Yok!” diye slogan atan on organize etmiş ama karşı binlerce Londralı sokaklara yürüyüş nedeniyle son anda iptal barikatlar kuruyor, taşlar havada etmek zorunda kalmıştı. uçuyor, kadınlar evlerden Ama bu yılki faşist ve polisin kafasına domatesten antifaşist yürüyüş planları çok sandalyeye ellerine ne geçerse daha önemli. Zira Norveç’teki atıyor. saldırılar sonrası EDL’nin Çatışmalarda aralarında polis, varlığı ve amaçları ülke kadın ve çocukların da yer aldığı kamuoyunda her zamankinden onlarca kişi yaralanıyor. Saatler fazla tartışmaya açılmış durumda. Norveç canisi Breivik’in EDL’ye yönelik sempati dolu yazıları, EDL’nin olay sonrası yaptığı açıklamada katliamı bir “uyarı” olarak nitelemesi, polisin Breivik ile EDL arasındaki ilişkiyi soruşturması hâlâ basının gündeminde. Eğer yine son anda vazgeçmezse EDL’nin böyle bir ortamda Müslümanlara karşı gerçekleştireceği yürüyüş gerçek bir meydan okuma anlamı taşıyacak. Diğer taraftan antifaşist karşı yürüyüşse bu kez çok daha kapsamlı ve kalabalık olacağa benziyor. Y ürüyüşün son dönemlerde ülkenin dört bir yanında yapılan EDL karşıtı eylemlerin en büyüğü olması bekleniyor. Yürüyüş için Londra dışından da harıl harıl katılım çalışmaları yapılıyor. Ülke çapında birçok sol grup, kitle örgütü ve antifaşist birey tarafından oluşturulan UAF (Faşizme karşı Birlik) tarafından düzenlenen yürüyüşe sol gruplar, Londra’daki İslam toplumunun birçok örgütü ve lideri, bazı sendikalar, eşcinsel örgütleri, bazı Hıristiyan ve Yahudi toplulukları ile Londra’nın bir önceki belediye başkanı Ken Livingston da destek veriyor. Norveç’teki saldırıyla bir kez daha gizlenemez oldu ki Avrupa’nın neredeyse tümünde aşırı sağ hareketler yükselişte. Ama yine görülüyor ki yıllar sonra İngiltere’de ve Avrupa’nın birçok ülkesinde antifaşist hareketler de yeniden ve yeniden organize oluyor. Sloganlarıysa yine aynı: “(Faşizme) Geçit Yok!” [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle