19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 AĞUSTOS 2011 SALI 4 HABERLER Hükümet, şikâyetçi olduğu üst kurulların özerkliklerini ellerinden alarak siyasi denetime tabi kıldı Her Şey O Biçim Sivil... Son dönemin moda sözcüğü “sivil”. Evet son günlerde parola “sivil”, şifre “askeri vesayeti kırmak”. Son YAŞ toplantısındaki fotoğrafa bakın görürsünüz, askeri vesayetin kırılma sürecinin nasıl elle tutulur hale geldiğini. Askerler önceleri yavaştan, sonra da hızlanarak siyasal mevzilerden çekiliyorlar. Bir zamanlar askerin yaptığı kimi görevleri de artık siviller üstleniyor. Bu cümleden olmak üzere de polis ordunun görevlerinin bir kısmını yüklenirken silah ve teçhizat açısından da ordu kadar güçleniyor. Değişik marka ve modeldeki 300 yeni zırhlı aracın teslim alınmasına başlandı bile. Bundan böyle son model silahlarla donatılacak polis, Cobra Shortlandlar, kameralı Shortlandlar, Dragon Panzerler, TOMA’lar (Toplumsal olaylara müdahale araçları) ile bezenecek. Eldeki araçların yenilenmesi için 2012 bütçesinde yeni kaynaklar yaratılacak. Ayrıca polis tam otomatik muharebe tüfeği M16’larla ve bunların bomba atarlı değişik versiyonları ile donatılacak. Kısacası terör ile mücadelede, PKK ile savaşta, polis ordunun yerini alacak. Terör ile mücadele konusunda polisin yeterli etkinliği gösterebilmesi için güçlendirilmesine de hız verilecek. Polisin terör ile mücadelede, komutanlarının bir bölümü kışlada hapis olan TSK’nin yerini alması, kimilerine göre askeri vesayetin kırılmasında yeni bir adım. Bu yeni hamlenin devletin durumunu da güçlendireceğini söyleyenler var. Kimi çevreler, şu anda önce savaşılması gerekenin PKK mi yoksa TSK mi olduğu konusunda bazı tereddütlere sahiplerdi. Şimdi şiddetlendirileceği belli olan terör ile mücadelede askerin yerini polisin, yani sivilin alması, hem bu tereddütleri ortadan kaldıracak olması bakımından hem de askeri vesayete bir darbe daha indirmesi açısından yararlı addedilmekte. Bu arada polis, terör ve her türlü serpintisiyle mücadelede etkili rolünü arttırmaya başlamış bulunuyor. Nitekim son bir ay içinde 20 şehit verilmesinden müteessir olan bir kısım vatandaşımızın Edirnekapı Şehitliği’nde bir araya gelerek terörü protesto girişimleri de polis tarafından sert bir biçimde engellenmiştir. Polis yalnız terörle değil, terörü protesto edenle de mücadele içindedir artık. Önceki gün Edirnekapı Şehitliği’nde terörü protesto eden, şehit verilmesinden üzüntü duyan vatandaşa polis ezcümle şunu söylüyordu: Terör ile mücadeleyi de protestoyu da gerekirse biz yaparız. Siz karışmayın, ortalığı da karıştırmayın! Polis terör ile mücadele konusunu çok ciddiye aldı. Son olarak Terör ile Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri Ulusal Kanal’ı, Aydınlık’ı, İP Genel Merkezi’ni bastı. Cuma günü olayı telefonla haber aldığımda eskilere, geçmişe, CMS’lerle askerlerin gelip gazete TV idarehanesi ve siyasi parti merkezi bastığı günlere gittim. Ama o günler artık geride kalmıştı. Terör ile mücadele artık çok ciddi ve etkin olarak sivil bir biçimde yürütülüyordu. Toplum artık postal sesiyle uyandığı haki üniformalı günleri geride bırakmıştı. Toplum üzerinden askeri vesayet kalkıyordu. Ve askeri vesayetin kalkmasının etkileri her yerde kendisini hissettiriyordu. Nitekim 14 Ağustos Pazar günü Cumhuriyet’in 15. sayfasındaki bulmacasında Sedat Yaşayan “soldan sağa” 5. kolonda şunu soruyordu: “Orduyla ilgisi olmayan.” Bir zamanlar telaffuzu bile yürek isteyen bu sözcüğü herkes biliyor artık: “Sivil”. Nitekim her şeyin o biçim “sivil” olduğu toplumda, ben de öyle yazdım cuk oturdu. Evet, artık her şey o biçim sivil. Yani nasıl derseniz, artık yapılanların orduyla ilişkisi yok. Artık 12 Eylül döneminde ordunun yaptığını siviller yapıyor ve cuk oturuyor. Artık her şey o biçim sivil. Yani yapılanların orduyla ilgisi yok. Sivil dönem, herkese hayırlı olsun! Ordunun vesayeti artık sona erdi. Üst kurullar AKP’nin elinde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümetin, bir süredir şikâyet ettiği üst kurulların özerkliğini, 17 Ağustos’ta çıkarılan bir kanun hükmünde kararname (KHK) ile kaldırdığı ortaya çıktı. Özellikle küresel krizin yeniden gündeme geldiği ve Türkiye açısından dış finansmanın zayıf noktalardan biri olarak öne çıktığı bir dönemde hükümetin yabancı yatırımcıları ürkütecek nitelikteki değişikliğe gitmesi dikkat çekti. CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi de “Düzenleyici ve denetleyici kurumlar doğrudan ilgili bakanların yönetimine verilmektedir” diye konuştu. Hükümetin, yetki kanunu çerçevesinde çıkardığı ve 17 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 649 sayılı “Avrupa Birliği Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”nin 45’inci maddesi ile 27/9/1984 tarihli ve 3046 sayılı kanunun 19/A maddesinin birinci fıkrasına “Bakan, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların (5018 sayılı kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan kurumlar dahil) her türlü faaliyet ve işlemlerini denetlemeye yetkilidir” Bağımsızlığı biten üst kurullar 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun III sayılı cetvelinde sayılan ve 649 sayılı KHK ile özerkliğine son verilen Düzenleyici ve Denetleyici kuruluşlar şunlar: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Telekomünikasyon Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Kamu İhale Kurumu, Rekabet Kurumu, Şeker Kurumu, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Parantez içinde yapılan düzenleme Hükümet, parantez içine sıkıştırdığı üst kurullara ilişkin bir cümlelik düzenleme ile bir önemli konuyu daha Meclis’te tartışılmadan ve kamuoyundan kaçırarak yürürlüğe sokmuş oldu. Hükümet, yetki yasasını Meclis’ten geçirdiği 6 Nisan 2011’den bu yana toplam 17 KHK’yi yürürlüğe soktu. Bu KHK’ler ile yapılan düzenlemeler arasında “teftiş kurullarının yürürlükten kaldırılması, imar kapsamının genişletilerek yetkinin belediyelerden Çevre ve Orman Bakanlığı’na alınması, meslek odalarının bakanlıklara bağlanması” gibi önemli konular da yer aldı. Yetki yasası ile hükümete verilen KHK çıkarma yetkisinin süresi 3 Kasım 2011’e kadar sürecek. Hükümetin yeni bir yetki yasası çıkarmasının önünde ise bir engel bulunmuyor. hükmü eklendi. Buna göre mali denetimi daha önce yapılan düzenlemelerle Sayıştay’a verilen üst kurulların idari her türlü faaliyet ve işlemleri tamamıyla siyasi denetime tabi kılınmış oldu. üzenlemeler anayasaya aykırı’ CHP’li Hamzaçebi, düzenlediği basınla sohbet toplantısında, hükümetin çıkardığı yetki yasası ile hükümet iradesinin parlamento iradesinin üstünde geçtiğini söyledi. 17 Ağustos’ta yayımlanan iki kanun hükmünde kararnamenin ‘D (KHK) hem yetki yasasına hem de anayasa aykırı düzenlemeler içerdiğini belirten Hamzaçebi, şöyle konuştu: “Düzenleyici ve denetleyici kurumlar doğrudan ilgili bakanların yönetimine verilmektedir. Hükümet bir yandan Maliye Teftiş Kurulu gibi çok önemli bir kurulu yok ederken, kendi bakanlarına bu kurumlar üzerinde denetleyici yetki vermek suretiyle bu kurumları kendi kontrolüne almak istemektedir. Bu düzenlemeyle RTÜK bağımsızlığını kaybetmiş ve hükümetin kont rolüne çok açık şekilde girmiştir. İlgili bakanın denetim yetkisi, RTÜK başta olmak üzere tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerinde ‘Demokles’in kılıcı’ gibi sallanacaktır.” Hamzaçebi, “Bu düzenlemeleri demokrasiye aykırı. Bunları Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz” diye konuştu. ürkiye’ye Derviş ile gelmişti Dünya literatürüne ABD’deki örnekleriyle giren bağımsız üst kurullar, 1980 sonrası yeni liberal T dönemde, sermayenin isteklerini siyasi etkilere maruz kalmadan gerçekleştirebilmeleri için Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlarca liberal sisteme eklemlenmişlerdi. Türkiye’ye de Kemal Derviş döneminde giren üst kurullar, liberal bir söylem geliştirmekle birlikte, AKP hükümetinin gündeminde sürekli bir sıkıntı yaratmıştı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan üst kurulların bazı yetkilerini Hükümet’e devredeceğinin sinyalini bu yılın başında vermişti. Beraat isteyen savcı başka yere atanınca, yerine gelen savcı cezayı uygun bulup temyiz etmedi ki savcı, iki farklı mütalaa ODTÜ yüksek lisans öğrencisi Edemir’e “terör örgütü üyesi olduğu” gerekçesiyle aldığı cezayı temyize hazırlanan savcı başka adliyeye atanınca yerine gelen savcı cezayı yasaya uygun buldu. H LAL KÖSE MESUT YILMAZ: ODTÜ yüksek lisans öğrencisi Hüseyin Edemir’e “terör örgütü üyesi olduğu” gerekçesiyle verilen 6 yıl 3 ay hapis cezasını temyiz edecek olan Cumhuriyet Savcısı Kasım İlimoğlu, dilekçesini hazırlayamadan başka adliyeye atandı. İlimoğlu’nun yerine gelen Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen ise cezanın yasaya uygun olduğunu belirterek temyiz isteminden vazgeçti. Edemir, bir buçuk yıllık tutukluluğun ardından hapse mahkum edildiği duruşmada 24 Haziran’da tahliye edildi. Nişanlanacağı gün gözaltına alınan Edemir, “Ülkemizde Gençlik” dergisine 2001’de yapılan baskında ele geçen ve Belçika ve Hollanda’dan gelen 1999 tarihli belgelere göre DHKP/C örgütüne üye olmak suçundan yargılandı. Edemir’i hapse mahkum eden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında, 2006 yılında, DHKP/C örgütüne yönelik soruşturmada Belçika ve Hollanda adli makamlarından yardım istendiği, Belçika savcılığının bir adet harddiski görevlendirilen memura teslim ettiği, bu harddiskin 18 Aralık 2008’de savcılığa teslim edildiği belirtildi. Kararda şu ifadeler yer aldı: “Günümüzde bilgisayar sistemlerine kayıt edilmiş, iletilmiş verilerle ilişkisi olmayan çok az suç kalmıştır. Dijital veriler değerlendirme kapsamına alınmazsa, adaletin tesisi konusunda ciddi aksamalar olur. Sanık akademik çalışma görüntüsü altında, demokratik sistemin sunduğu olanaklardan yararlanarak, şiddet yolu ile demokratik sistemi ortadan kaldırmaya yönelen örgüte üye olmak suçunu işlemiştir.” Çarkın’ı ve Çatlı’yı tanımam İstanbul Haber Servisi Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın, eski özel harekâtçı olan Ayhan Çarkın’ın ifadesinde adı geçen Abdullah Çatlı ve diğer söz konusu şahısların hiçbirini tanımadığı ve hiçbir diyaloğu olmadığı belirtildi. A. Mesut Yılmaz’ın avukatı R. Erden Arısoy tarafından yapılan yazılı açıklamada, “gazetenizin 19 Ağustos 2011 tarihli nüshasının 8. sayfasında ‘..İnfaz emrini Yılmaz verdi..’ üst başlığı ile verilen alıntı haberiniz içeriğinde eski özel harekâtçı olan Ayhan Çarkın’ın özel yetkili savcıda vermiş olduğu ifadeden hareketle; ANAP Kırıkkale Milletvekili Alparslan Pehlivanlı’nın Hacı Vural tarafından öldürülmesi sonunda kardeşi Metin Vural hakkında ‘..Bunun alınmasını Mesut Yılmaz Abdullah Çatlı’dan İstemiş..’ şeklindeki beyanı yalan olmanın dışında ağır bir iftiradır. Müvekkilim Sayın A. Mesut Yılmaz, Ayhan Çarkın’ın ifadesinde adı geçen Abdullah Çatlı ve diğer şahısların hiçbirini tanımadığı gibi, hiçbir diyaloğu da olmamıştır” denildi. Arısoy ayrıca açıklamasında, A. Mesut Yılmaz’ın öldürülen Metin Vural ile hiçbir ilişkisi ve tanışıklığının olmadığını, müvekkilinin devlet yönetiminde sorumluluk taşıdığı süre zarfında hiçbir devlet görevlisinden kanuna aykırı bir istemi, kanunsuz bir emri olmadığını kaydetti. Erdoğan sporcularla buluştu Başbakan Tayyip Erdoğan, uluslararası yarışmalarda madalya kazanan 50 branştan yaklaşık 400 sporcuyla Vilayetler Evi’nde iftar yaptı. Başbakan Erdoğan; eşi Emine Erdoğan, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık ve dünya şampiyonu olan Yıldız Kız Voleybol Milli Takımı sporcularıyla aynı masada oturdu. ftarın ardından sporcularla anı fotoğrafı çektiren Erdoğan, yaptığı konuşmada, 2020 Olimpiyat Oyunları’na bir kez daha aday olunduğunu geçen hafta açıkladıklarını anımsattı. Sporculara seslenen Erdoğan, “Artık sizler 2020’nin kadrolarını oluşturuyorsunuz. 2020’ye çok daha farklı, güçlü hazırlanacaksınız” mesajı verdi. (Fotoğraf: VOLKAN FURUNCU AA) Savcıların farklı uygulaması ‘Tezkere 1 yıl daha uzatılmalı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet Sözcüsü, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 17 Ekim’de süresi dolacak olan Kuzey Irak’a operasyon yetkisi veren tezkerenin bir yıllığına yenilenmesi gerektiğini söyledi. Arınç, hava harekâtından başarılı sonuçlar alındığını kaydetti. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından soruları yanıtlayan Arınç, TRT ve Anadolu Ajansı’nın İran’ın Karayılan’ı yakaladığı yönündeki haberleri nedeniyle eleştirildiğinin anımsatılması üzerine, “... Biz bu konuda çok büyük bir yanlış yaptığımız kanaatinde değiliz” dedi. Arınç, “Şu anda bile Karayılan’ın bizzat kendi ifadesi ile ve görüntüsüyle bir haber yapılabilmiş değil. İşin içinde bir şeyler var ama henüz açıklayabilmiş veya görebilmiş değiliz. Nerededir, kimlerle beraberdir, ne yapmaktadır? Doğrusu bir meçhulün karşısındayız” diye konuştu. Arınç, sınır ötesi operasyon tezkeresinin uzatılması konusunun toplantıda gündeme gelmediğini belirterek “Şahsi kanaatimi söylüyorum. Yetkinin bir yıllığına yenilenmesinin faydalı olacağını düşünüyorum” dedi. Edemir’in beraatını isteyen Cumhuriyet Savcısı Kasım İlimoğlu, 24 Haziran’da Edemir hakkında verilen kararı temyiz edeceğini belirterek temyiz süresinin muhafaza edilmesini, gerekçeli karar ve dosyanın savcılığa gönderilmesini talep etti. Kısa bir süre sonra başka bir adliyeye atanan İlimoğlu’nun yerine gelen savcı Adnan Çimen ise 12 Temmuz’da dava dosyasını iade etti. Savcı Çimen, “Söz konusu dava dosyasının incelenmesinde, mahkememizce verilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu anlaşılmış olup temyiz isteminden vazgeçilmiştir” dedi. Edemir’in avukatı Hatice Uçum ise Çimen’in kararına tepki göstererek “Duruşma savcısı Kasım İlimoğlu’nun, açıkça belirtmese de kararı sanık lehine temyiz edeceği açıktır” dedi. Yargıtay’ın 1930 yılında verdiği kararı örnek gösteren Uçum, şunları söyledi: “Lehe ya da aleyhe yapıldığı belirtilmemişse başvuru sanık lehine yapılmış sayılır. Savcı Çimen’in CMK’nin 266/1. maddesi uyarınca lehe olan temyiz kararından vazgeçmesi mümkün değildir. Mahkeme, karara dayanak olan dijital verileri görmedi. Bu dijitalleri biz de incelemedik. Bilirkişi raporu da yok. Edemir, başarılı bir öğrencidir. Akademik faaliyetlerinin örgüt faaliyeti olarak yorumlanması acımasız, afaki ve dayanaksızdır. Şu anda da okul kaydını yenilemeye çalışıyor. Tek düşündüğü eğitimini tamamlayabilmek.” ‘Yol haritaları yok’ CHP’li Tekin, terör ve Kürt sorunu konusunda hükümeti eleştirdi, ‘Sorunun çözümünde her tür desteğe hazırız’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Kürt sorununun çözümü ve terörle mücadele konusunda hükümetin yol haritasının belli olmadığını belirterek iktidara ülke sorunlarını muhalefetle paylaşma çağrısında bulundu. Gürsel Tekin; gazete, televizyon ve haber sitelerinin temsilcileriyle iftar yemeğinde bir araya geldi. Soruları yanıtlayan Tekin, hükümetin her şeyi oya tahvil ettiğini söyleyerek, bu şekilde ülkenin sorunlarının çözülemeyeceğini kaydetti. Tekin, AKP’nin 9 yıldır iktidarda olduğunu ancak sanki 2011 yılında iktidara gelmiş gibi davrandığını belirtti. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 9 yıldır Kürt sorunu konusunda çelişkili açıklamalar yaptığına dikkat çeken Tekin, hükümetin ülkenin sorunlarının çözümünü muhalefetle paylaşması gerektiğini dile getirdi. Kürt sorunu konusunda CHP’nin 1989’da hazırladığı raporun güncellenerek eksikliklerinin tamamlanacağını dile getiren Tekin, hükümetin rapordaki önerileri uygulamak istemesi durumunda destek vereceklerini söyledi. Abdullah Öcalan ile devlet yetkilileri arasında yapılan görüşmelerin içeriğinin açıklanması gerektiğini kaydeden Tekin, “Öcalan’ın imzalandığını söylediği protokolde neler var” diye sordu. Ana muhalefet liderinin MGK toplantılarına katılması yönünde bir öneri gelmesi durumunda tavırlarının ne olacağının sorulması üzerine Tekin, “Kişisel görüşüm, neden olmasın” karşılığını verdi. ‘Görüşmelerin içeriği ne’ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle