19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 AĞUSTOS 2011 SALI [email protected] 14 KÜLTÜR Yönetmen Ahmet Haluk Ünal, ‘Saklı Hayatlar’da, Alevi bir ailenin yaşadığı gerçek bir trajediyi anlatıyor Adana’da sinema müzesi açılıyor ADANA (AA) Çok sayıda sinema sanatçısı yetiştiren Adana’da sinema müzesi kuruluyor. Müze, 17 25 Eylül tarihleri arasında yapılacak 18. Altın Koza Film Festivali kapsamında Seyhan Caddesi’nde restorasyonu biten tarihi konakta açılacak. Müzede balmumundan ressam Abidin Dino ve yazar Orhan Kemal gibi bazı ünlülerin heykelleri, Yılmaz Güney’e ait bazı eşyalar, sanatçı Yılmaz Duru ile Mahmut Hekimoğlu’nun kostümleri, yüzlerce orijinal sinema afişi, yazlık sinema maketi, 35 milimetrelik sinema makineleri, oyuncuların kullandığı malzemeler ile filmler yer alacak. Türkiye ‘saklı hayatlar’ ülkesi lar”da Ahmet Haluk Ünal, durum aslında Türkiye’nin mikro alanda da uzun yıllar bu topraklarda ya makro alanda da çok sık başına gelen bir duşatılan ancak şimdiye kadar si rum. Aslında film, bir aşk hikâyesinden çok nemada yeterince konu edil politik bir film, ayrıca aşkın kendisi de politik.” memiş bir ayrımcılık Türkiye’de farklılıklara yönelik aytan yola çıktıklarırımcılığın, edebiyatta ya da sanatın çenı vurguluyor. şitli alanlarında yeterince işlendiğiAlevilere yöni düşünüyor musunuz? nelik bir ayHayır düşünmüyorum. Hatta şunu birımcılık Ahmet Haluk Ünal le söyleyebilirim: Alevilik meselesi ilk bu: “Öndefa bu kadar çıplak ve radikal bir biyargılaçimde “Saklı Hayatlar”da rın, dünişlendi. Bu anlamyanın en iyi niyetli insada ciddi nını bile nasıl düşmanlarına benzetebileceğini MELTEM YILMAZ gösteriyoruz. Bu Türkiye’nin, çok uzun yıllardır bir “saklı hayatlar” ülkesi olduğunu söylemek yanlış mı olur? Ya da ayrımcılığın, ötekileştirmenin coğrafyası olduğunu? “Saklı Hayatlar” filminin senaristi ve yönetmeni Ahmet Haluk Ünal, egemen olanın dışında kültürel, dinsel, politik ya da cinsel bir kimliğe sahipsek, kimliğimizi saklayarak ve saklanarak yaşamak zorunda olduğumuz kanısında. Yaşanmış, ancak yaşayanlarda saklı kalmış öyle hikâyeler, öyle acılar var ki, yalnızca ortaya çıkmaları, insanlar tarafından paylaşılıp konuşulmaları bile, önyargıların sorgulanmasına, acının bir nebze olsun azalmasına katkı sağlayabilir. “Saklı Hayatlar” da, 1980 Çorum katliamının ardından İstanbul’a göç eden bir Alevi ailenin hikâyesinden yola çıkarak gerçek bir trajediyi ele alıyor. Altın Koza Film Festivali’nde ‘Saklı Hayatlar’da başrolleri yarışacak olan “Saklı HayatYusuf Akgün ve Ceren Altın Koza Film Festivali’nde yarışacak olan ‘Saklı Hayatlar’ 1980 Çorum katliamının ardından stanbul’a göç eden bir ailenin öyküsünü beyazperdeye taşıyor. Yönetmen Ünal, Alevilik meselesinin ilk kez bu denli çıplak bir biçimde ele alındığını belirtiyor. bir şaşkınlık içinde olduğumu da itiraf etmeliyim. Alevi toplumunun entelektüel üretim anlamında çok zayıf olduğunu gördüm. Ancak bu eksiklik nedeniyle suçlanabileceklerini de düşünmüyorum çünkü bu durum, yüzyıllarca ciddi bir can kaygısıyla kapalı yaşamanın getirdiği bir sonuç. Ancak diğer yandan, sinema alanında son dönemlerde meselesi olan filmlerin sayısı giderek artıyor, bu sevindirici. Türkiye’de son dönemlerdeki yaklaşımlar, ‘ötekilere’ yönelik olumlu değişimlere yol açtı mı? Türkiye’de bir şeyler değişmekle birlikte bazı kesimler hâlâ saklanarak yaşamak zorunda. Kimlikler üzerine baskı yalnızca devletten de kaynaklanmıyor. Gündelik hayatı birlikte yaşadığımız sıradan insanların önyargıları, farklı olmayı cehenneme dönüştüren bir unsur. Alevi çalıştayları bir şeyleri konuşulabilir kılması açısından önemliydi, ancak gerisi getirilemedi. Film gösterildikten sonra ne gibi tepkiler aldınız? Başta herkes kuşkulu yaklaştı, “Bu film kime hizmet ediyor” diye düşündüler. Bu durum benim için bir hayli yaralayıcıydı. Ancak sonrasında, yani bu filmi hayata geçirenlerin herhangi bir art niyeti olmadığı görüldüğünde, Alevilerin, “Alevilerin hayatını merak ediyorsan ‘Saklı Hayatlar’ı izle” dediklerini duydum. Sünniler de beğendi herhalde, filmi izleyen kimseden olumsuz bir tepki almadım. Türkiye gişemiz 50 binle sınırlı kalmış olsa da film, Avrupa ülkelerinde de gösteriliyor. ‘Ve Kadın Dünyaya Dokundu’ Kültür Servisi Bu yıl “Ve Kadın Dünyaya Dokundu” ana teması üzerine şekillenen 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında yapılacak panellerde de kadın teması ön plana çıkıyor. Festival kapsamında, “80’lerden Günümüze Sinemada Kadın Temsilleri” başlıklı panel Prof. Ruken Öztürk, “Beden Politikalarının Sinemadaki Yansımaları” başlıklı panel Yrd. Doç. Merih Taşkaya,“Sinemada Kadın Emeği” paneli Yrd. Doç. Gül Yaşartürk, “Belgesel Sinema Ve Kadın” başlıklı panel ise Yrd. Doç. Emine Uçar İlbuğa tarafından yönetilecek. ‘Film Arası’nın yeni sayısı çıktı Kültür Servisi Aylık sinema dergisi “Film Arası”nın bu ayki sayısında AKP iktidarının sinemaya yaklaşımı konu alınıyor. Konuyu yorumlayan sinema yazarı Nedim Hazar, “sinemacılar el açmaya alıştırıldı” derken, diğer bir sinema yazarı Serdar Akbıyık ise “Sinemamızda inanmış insan eksikliği var” diyor. K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R Hindistan paylaşıyor. Ç ZG ROMANIN ÜNLÜ ADI JEAN TABARY 81 YAŞINDA YAŞAMINI Y T RD ‘ znogoud’ yetim kaldı UĞUR HÜKÜM Paris – Çizgi roman dünyasının ünlü adı, Fransız çizer Jean Tabary 18 Ağustos günü yaşamını yitirdi. “İznogoud (Is No Good)”un yaratıcısı olarak ünlenen Tabary 81 yaşındaydı. Tabary, Türkiye’de de Milliyet gazetesiyle birlikte çıkarılan Miço dergisinde yayımlanan “Tilki Vezir İznogoud” ile tanınmıştı. 1930’da Stockholm’de doğan Tabary, İznogoud karakterini 1960’larda, “Asteriks” ve “Red Kit” gibi ünlü çizgi roman kahramanlarının yaratıcısı Rene Goscinny ile birlikte ya ratmıştı. Albümleri 1962’den başlayarak tüm dünyada milyonlarca satan “İznogoud” 2004’te beyazperdeye de uyarlanmıştı. Jean Tabary’nin ilk çizimleri “Richard ile Charlie” tiplemesiyle 1956 yılında Vaillant adlı mizah dergisinde yayımlanmıştı. Tabary, daha sonra yarattığı “Totoche”, “Corinne ile Jeannot”, “Grabadu & Gabaliouchtou”, özellikle de Goscinny ile yarattığı “Serseri Valentin” tiplemeleriyle çizgi roman sanatındaki yerini perçinlemişti. Tabary’nin “Tilki Vezir İznogoud”u, insanoğlunun evrensel zaaflarının gülünç olduğu kadar trajik ve düşündürücü prototipiydi. Tabary gerek İznogoud’da, gerek diğer kahramanlarında dostluk, arkadaşlık, dayanışma ve insan sevgisini işlemişti. Goscinny’nin 1977’deki ölümünden sonra “İznogoud”u tek başına sürdüren Tabary’nin 2004 yılında geçirdiği felçten sonra ünlü çizgi roman sanatçının çocukları tarafından sürdürülüyordu. 35. Montreal Dünya Film Festivali’nde Türkiye’den “Eylül” ve “Vücut” filmleri yarışma bölümünde yer alıyor UPSD, BEYOĞLU BELED YES ’N N SON UYGULAMALARINI ‘KÜLTÜR KATL AMI’ OLARAK N TELED ‘Yaşam tarzına saygı nerede?’ Kültür Servisi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) Türkiye Ulusal Komitesi, Beyoğlu’nda çift kişilik koltuk yasağı ile başlayıp masa ve sandalyelerin kaldırılması ile devam eden, son olarak da bölgedeki sokak müzisyenlerine müdahale edilmesini içeren “sözde resmi eylem ve uygulamalar dizisine” tepki gösterdi. Başkanlık görevini Bedri Baykam’ın yürüttüğü dernekten yapılan yazılı açıklamada, “Özgürlük, laiklik ve özgür yaşam tarzı seçimlerine açıkça müdahale etmesinin yanı sıra bu saldırılar, yalnız İstanbul’un bu eşsiz tarihi dokusunun büyük yaralar almasına neden olmamış, aynı zamanda yurdun her yerinde yaşayan aydın, ilerici, demokrat insanların vicdanını yaralamıştır” denilerek şu ifadelere yer verildi: “Başta türban olmak üzere kendilerini ilgilendiren her konuda özgürlük, hoşgörü, demokrasi ve farklı yaşam tarzlarına saygıdan söz eden birçok politikacı, yazar ve bürokratın, gerçekte samimiyetten ne kadar uzak oldukları böylece tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.” Türkiye’yi yönetenler için “hoşgörü” sözcüğünün artık hiçbir anlam taşımadığının belirtildiği açıklamada, tüm aydın ve hoşgörülü yurttaşlar, bu kültür katliamı ile yaşam tarzı saldırısına “dur” demeye davet edildi. Yanı sıra, tüm muhalefet partilerine de demokratik görevleri anımsatıldı. lk filmler Montreal’de Kültür Servisi Bu yıl 35.’si düzenlenen Montreal Dünya Film Festivali’nde Türkiye’den iki ilk film yer alıyor. Fotoğraf sanatçısı Cemil Ağacıkoğlu’nun ilk uzun metraj filmi “Eylül” ile Musafa Nuri’nin ilk uzun metraj filmi “Vücut”, 28 Ağustos’a Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda Türkiye prömiyerini yapacak. Yusuf adında genç bir adamın hüzünlü hikâyesini konu alan ve çekimleri İstanbul’da Bakırköy, Haseki, Kapalıçarşı, Bahçeköy’de gerçekleşen “Eylül”ün başrollerinde Turgay Aydın, Görkem Yeltan ve Elena Polyanskaya yer alıyor. Başrollerinde Hatice Aslan, Hakan Kurtaş ve Cengiz Bozkurt’un bulunduğu “Vücut”ta ise 40’lı yaşlarındaki bir porno film oyuncusunun hikâyesi anlatılıyor. 35. Montreal Dünya Film Festivali’nde yarışacak “Eylül” ve “Vücut” filmlerinin dışında festivalde, Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler”, Orhan Oğuz’un “Hayda Bre”, Atilla Cengiz’in “Oğul”, Sedat Yılmaz’ın “Press” ve İlksen Başarır’ın “Atlıkarınca” filmleri de farklı bölümlerde gösterilecek. Eylül CAN YÜCEL’ N HARAP OLMUŞ MEZARINI DOSTLARI Z YARET ETT ‘Can Dostları’ onu yalnız bırakmadı MEHMET EM N BERBER Vücut kadar devam edecek olan 35. Montreal Dünya Film Festivali’nin “İlk Filmler Dünya Yarışması” bölümünde yarışacak. Her iki film de, Montreal’in ardından 17 25 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek, 18. Adana Altın Koza Film Festivali’nin DATÇA Can Yücel’in harap olmuş mezarı, “Can Yücel Dostları”nı bir araya getirdi. Can Yücel’in çok sayıda dostu, önceki gün mezarı başında toplanarak, mezarı tahrip edenlerin bir an önce bulunmasını istedi. Can Yücel’in mezarını begonvil ve Datça’ya özgü çiçeklerle süsleyen dostları, anıt mezara “Can Baba onurumuzdur” ve “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” yazılı pankartlar bıraktılar. Hiçbir sivil toplum kuruluşu ve siyasi oluşumun öncülük etmediği sivil hareketin kınama eyleminde, “Datça Mezarlığı farklı inançlara sahip insanların yattığı bir hoşgörü mezarlığıdır. Bizler de farklılıklarımızla birlikte yaşayabilme erdemliliğini gösterebilmeliyiz. Mülki makamlardan ivedilikle failleri bulup yargı önüne çıkartmasını bekliyoruz” talebi dile getirildi. Sivil girişimciler adına Melda Omay tarafından okunan basın açıklamasında; “Bizler, Can Yücel’in dostları olarak, yerleşik kanaatlerle uzlaşmayan ancak insani olanı kavrayan, insana ait olan her inanca, her düşünceye değer veren dünya görüşünü paylaşıyoruz” denildi. Basın açıklaması şu sözlerle son buldu: “Can Yücel’in mezarına yapılan saldırının fikri zeminini hazırlayanlar, her zamanki gibi kutsalları istismar ettiler. Mezarında şarap içilmesi karşısında, gerek bazı siyasi parti başkanlarının ve bazı yerel basın mensuplarının ‘kutsala saygı’ içerikli açıklamaları fitili ateşleyen bir rol oynadı. Çoğunluktan farklı inançlara sahip olanlara, ne istedikleri gibi yaşam tarzını veriyorlar ne de yaşama veda ettiklerinde istedikleri törenlerin ve anmaların yapılabileceği yasal imkânı sağlıyorlar. Bu partilerin tutumu ikiyüzlülüklerini ele veriyor.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle